ATATÜRK’TEN UTANIN * BİR YAZI ve YORUMLAR

ataolbehramoglu@gmail.com
23 Ağustos 2023 Çarşamba

ATATÜRK’TEN UTANIN


Bu ülkenin insanlarının Atatürk’e gönül borcu vardır. Varoluşumuzu ona borçluyuz. Çok söylenen bu sözlerin bu nedenle oldukça sıradan, basmakalıp görüneceğini biliyorum.
Öyle değil. Ne kadar tekrar etsek eksik kalır. Çünkü Kurtuluş Savaşı ve sonrası sıradan bir olaylar toplamı değil. Bu savaş herhangi bir bağımsızlık savaşı da değil. “Kurtuluş” kavramı burada tam olarak yerli yerindedir.
Başarıyla ulaşılamamış olsa ve Yunan birlikleri Sakarya üzerinden Eskişehir’e, ardından Ankara’ya girmiş olsalar, Türkiye diye bir ülke olmayacaktı.
Bugünkü Türkiye toprakları çeşitli ülkeler ve etnik topluluklar arasında paylaşılacak, o bölgelerde esir olarak yaşayacak olan Türkler giderek kimliklerini yitirecek, geri kalanları ise ulus kimliğinin değil İslam kimliğinin belirleyici olacağı zavallı bir topluluk olarak Orta Anadolu’nun bazı bölgelerinde geri bir köylü-çoban toplumu olarak kalacaklardı.
Aynen böyle olacaktı. Tarih kitaplarımız bunu böyle anlatmamakla suç işlemektedir. Sanki bir Türkiye vardı, işgal edildi. Atatürk ve arkadaşları Türkiye’yi bu işgalden kurtardılar.
Hayır öyle olmadı. Osmanlı Devleti ya da imparatorluğu vardı. Birkaç yüzyıl süren çöküntüler sürecinde parçalandı, dağıldı. Bu çöküntüden birkaç bağımsız devlet çıktı.
İmparatorluğun asıl ve kurucu unsurları olan Türkler sonraki süreçlerde yönetim tarafından dilleriyle, kültürleriyle, kimlikleriyle aşağılandılar, küçümsendiler.
Namık Kemal’ler bile dünya onlara Türk derken kendilerine Osmanlı dediler. Osmanlı yok olunca ortada kalan Türklüğü Mustafa Kemal Atatürk Türk ulusuna, Türkiye Cumhuriyeti yurttaşlığına dönüştürdü.
Bu olay sıradan bir toplumsal dönüşüm, herhangi bir devrim değil, mucize gibi bir şeydir. Dağılıp kaybolmanın eşiğindeki bir halkı bir ulusa dönüştürme mucizesidir.
Bu mucizenin yaratıcısı Mustafa Kemal Atatürk’e bu ulusun gönül borcu hiçbir zaman ödenemeyecek büyüklüktedir. Atatürk olmadan önceki Mustafa Kemal’i sık sık düşünüyorum.
O zamanki Osmanlı toprakları içindeki Selanik’te doğmuş bir Türk çocuğu. Anne baba ayrılığının travmasını yaşamış duygulu bir çocuk. Kendi çabasıyla Fransızca öğrenmiş, okuma ve yaşama tutkun bir askeri okul öğrencisi.
Başarılı bir asker.
Çanakkale’deki büyük başarı.
Arkadaş kıskançlıkları. Yalnızlıklar. Hastalıklar.
Rütbelerinin sökülüşü. Sivil ve dinsel iktidarca ölüm cezasına çarptırılış.
İşin en başında, Sivas Kongresi’nde bile, en yakın çevrenin ayak oyunları.
Çok zorlu, çok acılı kuruluş ve kurtuluş süreçleri. Yine yalnızlıklar, yine hastalıklar, yine sırtından hançerlenme tehditleri. Bütün bunlara karşın yılmayan, eksilmeyen, gerilemeyen, yenilmeyen bir irade.
Sayısız uykusuz gece, okunup notlar alınan sayısız kitap, ait olduğu soyun yok oluştan kurtarılıp yüceltilmesi için verilen insanüstü bir savaşım, akıl üstü bir çaba; Selanik’teki çocuğun, başarılı genç subayın, Mustafa Kemal’in Atatürk oluşunun destansı gerçekliği.
Atatürk’ü ben büyük bir devrimci ve devlet adamı oluşundan çok, bir insan, bir birey olarak düşünüyorum. Kendime, sen bu topraklarda doğup yetişmiş o insana, o insanın soydaşı olmaya ne kadar layıksın diye soruyorum…
Ve yaşadığımız yıllarda, günlerde, kendilerine böyle bir soru sormaktan uzak insanlarımızı gördükçe bu soru zihnimde daha da büyüyor.
Sözüm Atatürk ve Cumhuriyet konusunda bilgisiz insan yığıntılarına ya da bu değerlerin düşmanı ahlaksız, cibilliyetsiz, vicdansız, kimliksiz, onursuz insan müsveddesi yaratıklara değil.
Sözüm bu değerler konusunda az ya da çok bilgileri ve duyguları olup da utanmazca, korkakça susan herkesedir. Neden korkuyorsunuz, neden susuyorsunuz?
Yaşamınızı borçlu olduğunuz, çocuklarınızın torunlarınızın yaşamlarını borçlu olduğu Selanik doğumlu o çocuktan, başarılı askeri okul öğrencisi Mustafa Kemal’den, ait olduğunuz soyu dağılıp yok olmaktan kurtarıp ulus olmaya yücelten Atatürk’ten utanmıyor musunuz?
Utanın! Utanın! Utanın!
İnsan olmakla ilgili birazcık utanma duygunuz kalmışsa.
UTANIN!

Bu ilerlemiş yaşımda (93) bazı riskleri, cezaları göze alarak (ve bedel ödeyerek) alttaki gibi yazıları yazabilmişsem, ileti (mail) olarak ve “facebookta” paylaşabilmişsem, utanma duygusunu fazla yitirmemiş, yüce Atatürke şükranlarımı her fırsatta dile getirerek Ona layık olmaya çalışmışım demektir. Nitekim, irticayı, siyasal islamı eleştirdiğim için üç ay, yirmi gün hapis cezasına çarptırıldım ve değerli avukatım Behiye Çetin’in çabası, büyük emekle hazırladığı savunma sayesinde beraat edebildim. Buradan kendisine bir kez daha yürekten teşekkürler. Ayrıca, aynı duruma tekrar düşmemek için eleştirmekten artık vaz geçeceğime, kendisini derin üzüntüye düşüren o gibi riskli yazışmalardan kaçınacağıma dair (tek çocuğum) Dideme söz vermiştim; sözümü tutamadığım için ona karşı biraz mahçubum! Halkımız en çok dinsizlikle suçlanmaktan korkuyor. AKP de bu korkuyu elindeki en etkili silah olarak kullanıyor. Atatürke karşı suçluluk duygusundan kurtulmamız ve ülkemizi irticadan kurtarmamız için artık bu korkuyu yenmemiz birinci şarttır. (23.08.2023 – Kemal Rastgeldi)

Bin beşyüz yıl kadar önce Arabistan çöllerinde doğmuş olan ve hiç bir değişim, reform geçirmeyen islamiyetin artık çağımızın dini olmaması, türlü inançlar yerine bilimin, akılcılığın, özgür düşüncenin, demokrasinin (yani başta laikliğin) bütün toplumlara egemen olması gerekir. İnsanlık (yüce Atatürk’ün de özlemindeki) uygar bir dünyaya, barış ve huzura ancak o zaman belki kavuşabilir. (Kemal Rastgeldi – 23.08.2023)

Bilimin, teknolojinin, akılcılığın hızla ilerlediği günümüz dünyasında islam ülkelerinin perişan durumuna baktığımızda, yüce Atatürk’ün niçin en çok laiklik ilkesini önemsediğini daha iyi anlayabiliyoruz. Afganistan, Sudan gibi şeriatçı ülkelerde İslamiyet adeta toplumu, korkutmak, aptallaştırmak, köleleştirmek için tasarlanmış bir araç gibi çıkıyor karşımıza. Özellikle Afgan kadınları, başta eğitim ve iş hayatı olmak üzere, tüm temel insan haklarından yoksun, ezilmiş durumdadır. Bazı ülkelerde IŞİD, Boko Haram gibi islami terör örgütleri etrafa dehşet saçmaktadır. Ülkemizde ise en büyük ve telafisi zor tahribat laik, çağdaş eğitim alanındadır ve çoğunluktaki “inançlı” kesim tarafından sakınca, tehdit, tehlike olarak ne yazık ki algılanmamaktadır. İslamofaşizmin (irticanın) yıkıcı faaliyetlerini eleştirme sorumluluğunu üstlenen, o cesareti gösteren az sayıdaki (Merdan Yanardağ gibi) dürüst yazarlar, aydınlar, (tarafsızlığını büyük ölçüde yitirmiş) yargı tarafından cezalandırılmaktadır. Bütün bunlardan kurtulmanın tek yolu, laikliği önemseyen, azim ve kararlılıkla savunabilen bir kadronun CHP’de yönetimi (daha fazla zaman yitirmeden) üstlenmesidir. (Kemal Rastgeldi – 15.08.2023)

1950’de Demokrat Parti iktidarı eline geçirince yüce Atatürk’e ihanet ederek ve ilk iş laikliği yıkmaya çalışarak halkımızı dinle, imanla kandırmaya, afyonlamaya başladı. Daha sonra gelenler de aynı yolda ilerleyip ülkemizi önce ılımlı islama, sonra islamofaşizme, ve nihayet Tanrılaştırılan bir “tek adama” teslim ettiler. Dinsizlikle suçlanmaktan korktuğu için CHP laikliği yeterince savunamadı ve ülkemiz bir tarikatlar, cemaatler cennetine, (biz Kemalistler için ise bir yobazlar, şeriatçılar cehennemine) dönüştürüldü.
(Kemal Rastgeldi – 15.08.2023)

Cengiz Rastgeldi:
YA BUNLAR MÜSLÜMAN DEĞİL,
YA MÜSLÜMANLIK BU DEĞİL!

Muhterem Kemal agabeyim, sayin Behramoglu ve Cetin :
Cengiz hassas noktaya parmagini basmis, Hazret-i-Muhammed bugun gelse sunni islamiyet diye girtlagimizdan iceriye zorlanmakta olan safsatayi taniyamazdi diye dusunuyorum. Turbeler, kandiller, altinla, gumusle tartilmalar, hirka ve sakala tapmalar, peygamberimizin kirdigi putlarin etrafinda tavaf ayinleri ve cennette seks, cehennemde yanma masallari bizleri Yaradanimiza ne kadar yaklastirabiliyor acaba ?
Gunumuzde yasanan siyasal islamiyet kendilerini siyasi veya dini lider ilan eden kisilerin menfaatlerine hizmetten baska birsey olamamaktadir. Bu sacmaliklara itibar etmeyen Alevi ve sosyalist kardeslerimiz de katliama ugratilmakta, nefret edebiyatinin hedefine oturtulmaktadir. Bu rezillige DUR demenin zamani gelmis bulunuyor.
Cennetmekan Mustafa Kemal o DUR emrini verdi ve basariyla uyguladi, ama ne yaziktir ki omru vefa etmedi. Yerine gecen liderler onun kadar uyanik ve kuvvetli olamadilar ama Ataturkun gunesi hala Turkiye halkini aydinlatmakta. Ihanet icinde olan devlet bugun var, yarin yok, ama hergun birkac hikayesini duydugumuz Turk doktor, muhendis, is adami, bilim adami, dusunur ve sanatkarlar dunyamiza TURK damgasini vurmaktalar. Halife rejiminin miskin ve batil yetistirmelerinden bir tanesi uluslararasi deger olarak temayuz edebilmis mi ?
Biatkarlikla, kula kullukla, gozu, kulagi ve vicdani kapali olarak yasamakla bir bok olunmuyor. Gunumuzun en basarili kavmi olan Yahudiler herseyi sorgulayarak yetistikleri icin kutunun disina cikip tuttuklarini koparabiliyorlar, miskinligi din anlayisi yaparak degil.
Ahmet N. TAŞPINAR
This entry was posted in Uncategorized. Bookmark the permalink.

Leave a Reply

Your email address will not be published. Required fields are marked *