Laik eğitime kurulan tuzak * 1 Şubat 2012’de Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ın sözleriyle, AKP projesi ete kemiğe büründü. “Dininin ve kininin davacısı bir gençlik yetiştirme” hedefi açıklandı. Artık Milli Eğitim Bakanlığı’nın yeni ortağı Diyanet İşleri Başkanlığı olmuştu.

Laik eğitime kurulan tuzak

CUMHURİYET – PROF. DR. NUR SERTER – 18 Temmuz 2023 Salı

Türkiye Cumhuriyeti’ni İslam coğrafyasındaki diğer ülkelerden ayıran
en temel özellik, laik, demokratik bir sosyal hukuk devleti oluşudur.

Cumhuriyetin ilanından beş ay sonra kabul edilen “Eğitim Birliği Yasası”, devletin laiklik konusunda attığı en önemli adımların başında yer alır.
Milli Eğitim Bakanlığı’nın kurulması ile aklın ve bilimin öncülüğünde bir gençlik yetiştirilmeye başlandı. Cumhuriyet Aydınlanmasının yapıtaşını da bu gençlik oluşturdu. Günümüzde “Cumhuriyet kuşağı” olarak adlandırılan ve Cumhuriyet değerlerinin yaşamasını sağlayan bu önemli insan kaynağı, siyasal İslamın da baş hedefi oldu.
1 Şubat 2012’de Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ın sözleriyle, AKP projesi ete kemiğe büründü. “Dininin ve kininin davacısı bir gençlik yetiştirme” hedefi açıklandı. Artık Milli Eğitim Bakanlığı’nın yeni ortağı Diyanet İşleri Başkanlığı olmuştu.
İlkokul öğrencileri bu işbirliği ile umreye götürüldü. Kuran kurslarındaki yaş sınırı kaldırıldı. Atatürkçü gençlik yetiştirme amacı MEB’in “Teşkilat ve Görevleri Hakkındaki Kanun”dan çıkartıldı. Andımız’ın kaldırılması için girişim başlatıldı.
İHL’ye uygulanan katsayı engeli kaldırılarak yükseköğretimin her alanına girişleri için kolaylık sağlandı.
Ana muhalefet partisi genel başkanının “laikliğin tehlike altında olmadığı” söylemi, AKP için bulunmaz bir fırsat yaratmıştı.
Havucun büyüğü ise torbadaydı ve 6287 sayılı yasa ile torba açıldı. Kamuoyunda 4+4+4 olarak bilinen yasa ile 27 Mart 2012’de laik ve bilimsel eğitimin ipi çekildi. Sekiz yıllık kesintisiz eğitim sona ererken imam hatip ortaokulları açılıyor ve seçmeli dini derslerle tüm okullar imam hatip okullarının ders programlarına uyumlu hale getiriliyordu.
Mesleki eğitim veren okullar bünyesinde yapılandırılmış olan ve din görevlisi yetiştirmeyi esas alan bu okullar artık farklı bir statü ile mesleki-teknik okullar bünyesinden çıkarılarak dini eğitim veren alternatif okullara dönüşmüş oluyordu. Eğitim Birliği ihlal edilmiş, dindar gençlik projesinin anayasal zemini hazırlanmıştı.
Tüm gelişmeler kamuoyunun gözleri önünde gerçekleşmiş, yalnızca bazı eğitim sendikalarından, bilim kurumlarından tepkiler gelmişti.
O günlerde pek az kişi 2010’da kabul edilen bir genelgenin taşıdığı gizli amaçtan haberdardı. Fethullah Gülen’in AKP ile kolkola yürüdüğü bu yıllarda Gülen’i kutsayan Milli Eğitim bakanları revaçtaydı. 2010’daki genelge de onların eseriydi. İnce bir strateji ile hazırlanmış, ortaöğretimde niteliğin artırıldığı algısı ile makyajlanmıştı.
Genelge ile yapılan düzenleme neydi?
Tüm genel liseler, bakan imzası ile Anadolu liselerine dönüşüyordu. Oysa bu dönüşümde eğitimin niteliğinde bir artış sağlanmıyor sadece tüm liseler sınavla girilen okullar haline getiriliyordu. Anadolu liselerinde yıllar boyu süre gelen yabancı dilde ve nitelikli eğitim gibi koşullar rafa kaldırılmıştı. Rota belirlenmişti; sınavsız lise bırakmamak!
Artık tüm ülkede sınavsız girilen lise kalmamıştı. İHL’leri de Anadolu imam hatip lisesi olmuştu. Çocuklarını evlerine yakın genel liselere gönderen aileler artık onları dershanelere yollayıp sınava hazırlamak yükümlülüğü ile karşı karşıyaydılar.
Sınavı kazanamayanlara ne olacaktı? Durum zaman içinde açıklığa kavuştu, umutlar bir balon gibi söndü.
Sınavı kazanamayanların önünde artık iki seçenek vardı; puanı daha düşük olan ve istediği Anadolu lisesini kazanamayanlar merkezi yerleştirme ile İHL’lerine yerleştiriliyor veya açık liseye gitmek zorunda bırakılıyordu. İHL’ye gitmek istemeyen 15 yaşında bir çocuk, okulun sosyal ortamından koparılarak açık liseye gitmeyi, yani evinde ders çalışıp sınava girmeyi göze almak zorunda bırakılmıştı.
Ekonomik gücü elverenler için ise özel liselere tomarla para ödeyerek bir lise diploması elde etmek son seçenekti.
Bu bir “tuzak”tı, arkası gelecekti ve geldi…
2022 yılı MEB istatistiklerine göre 1. 379.732 öğrenci örgün eğitimden kopmuş ve açık liseye devam ediyor.
Devlete ait genel lise sayısı 3 bin 530 iken özel lise sayısı 3 bin 231’e fırladı. Özel eğitim kurumları devlet tarafından maddi destek görmeye başladı.
Din öğretimi yaptıran okul sayısı 1694. Anadolu lisesi öğrencilerinin yaklaşık dörtte biri Anadolu İHL’ye gidiyor.
Ancak asıl sorun öğrencilerin İHL ders programında yer alan temel derslerden muaf tutulup medrese ve tarikatlara gönderilmeleri. Orada sözde dini eğitim almaları ve okula devam etmeden sınıf geçirtilmeleridir.
Kısa süre içinde bu da yetersiz görülecekti, çünkü İHL’lere yönelen öğrenci sayısı umulanın altında kalmıştı. O zaman yasadışı eğitim kurumları devreye sokuldu. Bilinçli şekilde de denetimden uzak tutuldular. Okulöncesi eğitimden başlayarak çocuklarımız sıbyan mekteplerine oradan da tarikat kurumlarına yönlendirildiler. Tarikat ehlinin insafına terk edildiler.
Bu hazırlık 2013’te başlatılmış, TCK 263. madde kaldırılarak yasadışı eğitim kurumu açmak TCK kapsamı dışına çıkarılmış adeta koruma altına alınmıştı.
Aklı ipotek altına alınan yüz binlerce çocuğumuzun anayasada teminat altına alınmış bilimsel eğitim görme hakkına kim sahip çıkıyor? Bu görev kimin? Bu görev tüm aydınların ve laikliği savunması gereken ana muhalefet partisinindir.
Öte yandan ilk ve orta öğretime konulan değerler eğitimi dersi dinci vakıflara devredildi. Eğitmen ve ders materyallerini bu vakıflar hazırlıyor, dersleri onların belirlediği diplomasız tarikatçılar veriyor.
On yılı aşkın süredir devam eden bu projeye sessiz kalanlar, yeni bakanın karma eğitimin sonlandırılması girişimine cılız da olsa tepki vermeye başladılar. Oysa yıllardır sınıflar ayrıştırılıyor, kız ve erkek öğrenciler farklı sınıflarda ders görüyor hatta farklı saatlerde teneffüse çıkıyorlar. Kız ve erkek liseleri açılmaya başlandı bile. Şimdi sıra son ve kalıcı vuruşta…
2014’te yapılan Milli Eğitim Şûrası’nda okulöncesi eğitimden başlayarak kız-erkek ayırımına gidilmesi önerilmişti. Dokuz yıldır su ısıtılıyor. Tepkisizlik adım adım sonuca ulaşıyor.
Laik ve bilimsel eğitime örgütlü ve güçlü olarak sahip çıkmak için zaman giderek daralıyor. Cumhuriyet gazetesinin 2007’deki tarihi manşetini yeniden hatırlatalım:
TEHLİKENİN FARKINDA MISINIZ?
This entry was posted in EĞİTİM, İrtica, ŞERİAT - İRTİCA - KARANLIĞIN AYAK SESLERİ, SİYASAL İSLAM, YOBAZLIK - GERİCİLİK. Bookmark the permalink.

Leave a Reply

Your email address will not be published. Required fields are marked *