LAİKLİK İLKESİNİ GÖZDEN ÇIKARTAN “BAY KEMAL” * 1 – Laiklik ve CHP’de ‘değişim’ * 2 – CHP’yi işgal ve bölme operasyonu

1 – Laiklik ve CHP’de ‘değişim’

CUMHURİYET – Örsan K. Öymen
19 Haziran 2023 Pazartesi

Laiklik, dinin, devlet, siyaset, hukuk ve eğitim işlerine müdahale etmemesi ve devletin de bu koşulla, dindar olmayı seçen vatandaşların dini inanç ve ibadet özgürlüğünü; dinsiz olmayı seçen vatandaşların dünya görüşünü ve yaşam tarzını güvence altına almasıdır.
Laikliğin olmadığı yerde cumhuriyet, demokrasi, halkın egemenliği olmaz; teokrasi, din devleti, ruhban sınıfının egemenliği olur.
Laiklik bir anayasa maddesidir ve her vatandaş anayasaya uymakla yükümlüdür. Cumhuriyetin olduğu bir ülkede laiklik bir seçenek değildir, bir zorunluluktur. Siyasi partiler yasasına göre tüm siyasi partiler ve siyasetçiler de anayasaya ve laiklik ilkesine uymak zorundadır.
AKP 21 yıllık karşıdevrim sürecinde, laiklik ilkesini fiilen ortadan kaldırarak anayasayı ihlal etmiştir, anayasal düzeni yıkarak sivil darbe yapmıştır, Cumhuriyeti yıkarak teokrasiyi kurma sürecine girmiştir.
Siyasette ve devlet yönetiminde laiklik karşıtı dinci kadrolaşmanın gerçekleşmesi; tarikatların ve cemaatlerin devleti kuşatması; devlet yönetiminde zaman zaman anayasa ve yasa yerine, Kuran ayetlerinin esas alınması; insanların yaşam tarzlarına ve kültürel etkinliklere dini ölçütler üzerinden müdahale edilmesi; cumhuriyete, demokrasiye, laikliğe ve anayasaya meydan okuyarak teokratik darbe çağrısı yapanlar hakkında yargı sürecinin başlatılmaması; eğitimin dinselleşmesi; laikliğin bertaraf edilmesi yönünde AKP’nin attığı başlıca adımların arasındadır.
Eğitimin dinselleşmesi, uzak geleceği de etkileyen en önemli sorundur. İhtiyaç ötesi sayıda imam hatip okullarının açılması; imam hatip okullarının meslek okulları olmaktan çıkartılması; zorunlu din dersi uygulaması; “4+4+4” eğitim modeliyle laik ve bilimsel eğitim verilen okullarda da eğitimin dinselleşmesi; reşit olmayan çocukların aile zoruyla, sayıları on binleri bulan Kuran kurslarına yollanması; üniversitelerdeki bilimsel, felsefi, sanatsal eğitimin, ilahiyat fakültesi enflasyonuyla kuşatılması; Milli Eğitim Bakanlığı’nın, dernek ve vakıf adı altında örgütlenen tarikatlarla ve cemaatlerle işbirliği protokolleri yapması; her vatandaşa bilimsel ve laik eğitimin verilmesini öngören Öğretim Birliği Yasası’nın delinmesi anlamına gelmektedir.
Bu yolla, bir yandan yaratıcı, özgür, analitik ve bağımsız düşünce ortadan kaldırılmakta, bir yandan da ülkenin din ve mezhep üzerinden kutuplaşması ve bölünmesi sağlanmaktadır. Bu yol, hem demokratik düzeni hem de ulusal güvenliği tehdit etmektedir ve emperyalizme hizmet etmektedir.
Son olarak “ÇEDES” adlı ucube projenin bazı illerde yürürlüğe girmesiyle birlikte, cami imamlarının laik ve bilimsel eğitimin verildiği okullarda “değerler” konusunda danışmanlık ve eğitim vermesi; imamların, kişisel, öznel ve dogmatik “değerlerini” herkese dayatarak, değerleri değersizleştirmesi, dinciliğin eğitimi kuşatma eylemlerine dair en son örnektir.
Demokratik bir ülkede, nasıl ki öğretmenin yeri cami değil, okul ise, imamın yeri de okul değil, camidir! Bunun aksini savunmak faşizmdir!
Ne yazık ki CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu da laiklik ilkesini partisinde bertaraf ederek hem anayasayı hem de parti programını ihlal etmiştir!
“Değişim” sözünü ağzında sakız eden olası genel başkan adayları Ekrem İmamoğlu ve Özgür Özel de, Türkiye’deki laiklik karşıtı hareketi nasıl bertaraf edeceklerine dair hiçbir şey söylememektedirler.
Laiklik konusunda duyarlı olan olası CHP genel başkan adayları ise parti yönetimi ve medya tarafından görmezden gelinmektedir.
Laiklik ilkesine sahip çıkmayan olası CHP genel başkan adayları, değişimi değil, statükoyu temsil etmektedir!

2 – CHP’yi işgal ve bölme operasyonu

CUMHURİYET – Örsan K. Öymen
26 Haziran 2023 Pazartesi

Emperyalizme hizmet eden odaklar, 12 Eylül askeri darbesinden sonra, Türkiye Cumhuriyeti’nin kurucu partisi olan Cumhuriyet Halk Partisi’ni kapattılar. Çünkü CHP, Türkiye’de bağımsızlığın, Aydınlanmanın, laikliğin, ekonomik ve sosyal adaletin simgesi olmuştur.
Emperyalizm ise ülkeleri din, mezhep, etnik kimlik ve ekonomik sınıflar üzerinden böler. Bağımsızlığına kavuşmuş, Aydınlanma sürecinin bir parçası olmuş, cehaletten kurtulmuş, dinsel dogmatizmin ve despotizmin esiri olmamış, ekonomik sınıfların arasındaki uçurumu gidermiş bir ülkeyi, hiçbir emperyalist güç bölemez ve parçalayamaz.
CHP bu nedenle her zaman emperyalizmin hedefinde olmuştur. CHP’nin eski genel başkanları Mustafa Kemal Atatürk, İsmet İnönü ve Bülent Ecevit, emperyalizmin CHP’ye müdahalelerine karşı her zaman onurlu bir direniş sergilemişlerdir.
CHP 12 Eylül’de kapatıldıktan sonra CHP kadroları, önce SODEP ve HP, daha sonra SHP ve DSP arasında bölünüp parçalandılar. Bu bölünmelerin ve parçalanmaların sonucunda, merkez sağ ve İslamcı sağ siyasi partiler geliştiler ve iktidar oldular.
1992 yılında Deniz Baykal, Altan Öymen, Erol Tuncer gibi CHP’lilerin öncülüğünde CHP yeniden açıldı ve SHP kendisini kapatıp CHP’ye katıldı. Ancak bu gelişme de, CHP’nin 1950’lerde, 1960’larda ve 1970’lerde sahip olduğu yüzde 30’lardaki ve yüzde 40’lardaki oy oranına ulaşmasını sağlamadı.
Çünkü bu sefer de, parti içi demokrasi mekanizması bertaraf edildiği gibi, CHP’yi içeriden işgal etme ve bölme operasyonları başladı. Deniz Baykal, 1 Mart tezkeresinde söz konusu olduğu gibi, dış politika alanında emperyalist müdahalelere direnmiş olsa da, parti içinde bu konuda yeterince etkili olamadı.
Kemal Derviş’in partiye alınmasıyla, partide sosyal demokrasi ve “altı ok” karşı karşıya getirildi. Oysa CHP’nin Kurultay tarafından onaylanan Parti Programı’na ve Parti Tüzüğü’ne göre, “altı ok” olarak da bilinen cumhuriyetçilik, halkçılık, devletçilik, laiklik, milliyetçilik/ulusçuluk, devrimcilik ilkeleri, 1960’larda başlayan bir sürecin sonucunda, sosyal demokrasi ve demokratik solculuk ilkeleriyle bağdaştırılmıştı ve sentezlenmişti.
Derviş ise Olof Palme ve Willy Brandt gibi gerçek sosyal demokratların siyasetiyle uzaktan yakından ilgisi olmayan sahte bir sosyal demokrat anlayışı CHP’ye ithal ederek, “altı oku” partiden silmeye kalktı.
Parti tabanının, örgütünün ve parti meclisi üyelerinin baskısıyla, Derviş CHP’den ayrılmak zorunda kaldı.
Kemal Kılıçdaroğlu’nun CHP’nin başına gelmesiyle büyük bir umut oluştu ancak zaman içinde Kılıçdaroğlu da CHP’nin kurumsal kimliğinden uzaklaştı, hatta Baykal’dan da farklı olarak, laiklik karşıtı İslamcı siyasetin yörüngesine girdi, laikliği AKP gibi, “din ve vicdan özgürlüğüne” indirgedi.
CHP’de sözde bir değişim söylemi geliştiren Özgür Özel ve Tunç Soyer gibi siyasetçiler ise son günlerde, “altı ok” ve Atatürk vurgusu yapmadan, tek başına sosyal demokrasiyi ön plana çıkararak, Derviş’in ve Kılıçdaroğlu’nun yolunda ilerliyorlar.
Ekrem İmamoğlu da bugüne kadar, “Her şey güzel olacak” ve “Sevgi kazanacak” dışında bir söylem geliştirmiş değil.
CHP il başkanlarının açıkladığı gibi, önemli olan kişilerin değil, fikirlerin ve ilkelerin değişmesidir. Ancak bunun için öncelikle, fikir ve ilke sahibi kişilere ihtiyaç vardır.
Partinin ilkelerini ve fikirlerini bütüncül bir biçimde özümsememiş olan kişiler değişmeden, ilkelerin ve fikirlerin değişmesi olanaksızdır!
This entry was posted in İrtica, Politika ve Gundem, ŞERİAT - İRTİCA - KARANLIĞIN AYAK SESLERİ, SİYASAL İSLAM, SİYASİ PARTİLER, TARİKAT VE CEMAATLAR, YOBAZLIK - GERİCİLİK. Bookmark the permalink.

Leave a Reply

Your email address will not be published. Required fields are marked *