Yazı devrimi

Yazı devrimi

CUMHURİYET – Hikmet Altınkaynak – 03 Kasım 2022

Bugün, Türk tarihinin altın sayfalarından birinin yaşandığı günün yıldönümüdür. Çünkü kullandığımız yazının seslerini oluşturan Türkçe Abece Yasası 1 Kasım’da, “Türk Harflerinin Kabul ve Tatbiki Hakkında Kanun” başlığıyla TBMM’den çıkmış, 3 Kasım 1928’de 94 yıl önce bugün, Resmi Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe girmiş, yazı devrimi gerçekleşmiştir.
Ne var ki bu devrimi içlerine sindiremeyen gericiler, 94 yıldır, özellikle 1950 sonrası karşıdevrim peşindeler. Fırsat buldukça Atatürk’e, devrimlerine karşı düşmanca tutumla Osmanlıca hayali içindeler!
Mahir Ünal’ın, “Bugün konuştuğumuz Türkçe ile bir düşünce üretemeyiz sadece konuşma ihtiyacımızı karşılayabiliriz” demesi ise dilimizi derinden yaralamıştır. Oysa dil, hem geçmişimiz, hem geleceğimiz; ulusal bilincimizin temel taşı, çağdaş yaşamın yarattığı kültürün taşıyıcısıdır.
Bu Türkçeyle bir düşünce üretemeyiz demek, 210 üniversitede bilgi de bilim de üretilmiyor demektir! Bunun anlamı ülkede onlarca yüzlerce yazar, şair var, onların yazdığı binlerce, milyonlarca eser yok demektir!
Bir yandan Cumhuriyete getirdiği eleştirilerle, hoşgörüyü, düşünce özgürlüğü sınırlarını çoktan aşan, kanımca anayasa suçu işleyen Ünal, partisini de öfkelendirmiş olmalı ki bu kez tam tersi bir anlatımla Cumhuriyeti kutlama takiyesine başvurmuş, ne var ki bu yeterli olmamış, görevden affını istemek zorunda kalıp grup başkanvekilliğinden ayrılmıştır.
TÜRKÇE
Dünyada 6 bin dolayında dil olduğu biliniyor. Türkçe konuşan sekiz ülkenin toplam nüfusu 1.336.700’ü buluyor. Küreselleşmeyle birlikte evrensel diller yaygınlaştıkça da her yıl kimi diller tarihe karışıyor. Bir dilin zenginliği onu konuşan nüfusla, sözcük sayısıyla, kurallarıyla, anlatım gücüyle, ses özelliğiyle belli olur. Türkçe 1000 yıl Arapça ve Farsçanın baskısı altında kalmış, Tanzimat dönemi gazetecileri, yazarları ve şairleri, yalın bir Türkçeye kavuşmak için öze dönme çalışması başlatmışlardır. Bu çalışma örgütlü olarak Atatürk’ün isteğiyle 1932’de kurulan Türk Dil Kurumu ile 90 yıl önce Türkçeyi bağımsızlığına kavuşturmuştur. Bununla yabancı dillerin boyunduruğundan kurtulmak amaçlanmıştır.
Ne var ki 12 Eylül darbesiyle TDK ve TTK kapatılıp yerine anayasanın 134. maddesinde yer alan Atatürk Kültür, Dil ve Tarih Yüksek Kurumu kurulmuştur. Bu kurum eski TDK’nin yerini ne yazık ki dolduramamış, siyasal iktidarın Osmanlıca hayranlığının gölgesinde kalarak, TDK’nin amaçlarına aykırı çalışmalar yapmıştır.
Dünya nüfusunun yarısı İngilizce konuşmaktadır. Bu dil, 600 bin sözcüğe sahiptir. Oysa günlük konuşmada 1000 -1200 sözcük yeterlidir. Türkçeninse, sözcük sayısı TDK’nin son basım Türkçe Sözlük’te yer alan bilgiye göre, 122 bin 423’tür. Ama kullanılan güncel sözcük olarak da yabancı dilden gelen göçmen sözcüklerle birlikte 616.767’dir!
Erdoğan Saracoğlu’nun yaptığı araştırmaya göre, Orhan Veli Kanık’ın tüm şiir kitaplarında kullandığı 5 bin 865 adın 4 bin 363’ü Türkçedir. Bu da Türkçe oranının yüzde 74 olduğu anlamına gelir ki bu da 1930-1950 yılları arasındaki Türkçe, günümüzdekinden daha yalın demektir.
Öte yandan sözcük sayısının çok olması, ülkenin bilim ve teknolojideki gelişmişliğinin de bir göstergesidir. Her nesneye bir ad konması, yapılan her buluşun yeni terimlerle anlatılması, bir yandan dilin de gelişmesini, varsıllaşmasını sağlar.
Türkçenin her dilden hayranları vardır. Uzun süre İngiltere’de yaşayan Alman filolog Max Müller, 1861’de çıkan Dilbilim kitabında Türkçenin kusursuz ve harika bir dil olduğunu yazar.
Gelin görün ki karşıdevrimcilerin Arapça ve Farsçayı Türkçeden üstün tutmaları, Türkçeyi bilmedikleri içindir ki onu değersizleştirmez. Çünkü daha 11. yüzyılda Yusuf Has HacibKutadgu Bilig adlı siyasetnamesini Türkçe yazarak dil bilincini ortaya koymuştur. Aynı dönemde Kaşgarlı MahmutDivanü Lugati’t Türk’ü yazmış, günümüze kadar gelen bu yapıtlarla Türkçenin Arapça ve Farsçadan üstün olduğu belgelenmiştir.
Mustafa Kemal Atatürk’e, onun kurduğu Cumhuriyete, Türkçeye karşı olanların bunları bilmemesi düşünülebilir mi? Öyleyse amaçları ne?
This entry was posted in ATATURK, DEVRİM VE KARŞI DEVRİMLER. Bookmark the permalink.

Leave a Reply

Your email address will not be published. Required fields are marked *