YARGI NASIL ÇÖKTÜ? * DAVALARA GÖRE SAVCI VE YARGIÇLARI KİM AYARLIYOR? * “Vurun Kahpeye!”

Korkusuz – Ümit Zileli – 27 Ağustos 2022

“Vurun Kahpeye!”


Halide Edip Adıvar’ın, 1923’te kaleme aldığı ölümsüz eserinin adıdır. Genç, idealist, vatansever, Kuvayı Milliye taraftarı Aliye Öğretmen’in gönüllü olarak geldiği bir Anadolu köyünde Kuvayı Milliye’ye düşman, Yunan işbirlikçisi yobazlarla mücadelesini anlatır…

Romanın sonu trajiktir; Aliye Öğretmen, köyün imamı Hoca Fettah ile köyün zengini ve Yunan işbirlikçisi Hüseyin Efendi’nin yalan ve iftiralarla galeyana getirdiği köy halkı tarafından taşlanarak öldürülür…
Bu sonuç aslında Anadolu toprakları üzerinde gerici yobazların yaptığı ne ilk ne de son alçaklık olacaktır. Romanlara, filmlere konu olan yüzlerce, binlerce idealist genç kadının, erkeğin, küçücük kız ya da oğlanların kanıyla yıkanacaktır bu güruh!
Aslında kendi namus düşkünlüklerinin, tecavüz ve tacizlerinin, her zaman ve her şekilde düşman saflarında yer almalarının üzerini örtmek için masum insanları hedef gösteren bu insan müsveddeleri maalesef cehaletin insan beynini esir aldığı topraklarda çoğu kez emellerine ulaşacaklardır!
Her şey sonlandıktan sonra gerçeklerin ortaya çıkması, bu gibi müsveddelerin ne mal olduğunu anlaşılması dahi sonraki “namussuzlukların” önlenmesini, asıl suçluların cezalandırılmasını sağlamaya yetmeyecektir!
“Sezen olmadı, Gülşen verelim!”
Son tezgah şarkıcı Gülşen üzerinden inşa edildi mesela…
Daha kısa bir süre önce, yıllar önce söylediği, milyonların severek dinlediği bir şarkı nedeniyle Sezen Aksu üzerinden sahneye koymak istemişlerdi aynı çirkefliği!
Ancak olmadı, yediremediler, Sezen Aksu’nun özgül ağırlığı karşısında geri adım atmak zorunda kaldılar…
Gülşen konusunda başarmalarının ana nedeni ise, epey önceden hedefe oturtulması, sahne giysileri üzerinden taşlanması, adeta toplum dışı ilan edilmesiydi… Olayın iyice piştiğine kanaat getirdiklerinde ise Gülşen’in aylar önce orkestrasında çalışan bir müzisyenle yaptığı şakalaşmayı gündeme sokuverdiler! Şarkıcının mevcutlu olarak anayasa ve yasalara aykırı bir şekilde götürüldüğü sorguda, “Yalnızca bir şakaydı. İddia edildiği gibi bir ayrımcılık, nefret suçu, aşağılama aklımın ucundan bile geçmedi. Özür diliyorum” demesi dahi durumu değiştirmedi;
–Savcı tutuklanmasını istedi, hakim tutukladı!
Burada savcı ve hakime de bir paragraf açmak lazım tabii… Değerli kardeşim Barış Pehlivan ortaya çıkardı; Tutuklama isteyen savcı ile, Sedef Kabaş’ın tutuklanıp 49 gün hapis yatmasının önünü açan savcı aynı kişiydi, Türkşat Kuntay Uçuk!
Pehlivan’ın söylediklerine bakalım:
–Kendisi 2018 yılında mezun oldu. 20’li yaşlarda. Hakim ve savcı olmak için belirli stajlar yapılması gerekiyor. Kendisi göreve 30 Eylül 2021’de başlamış. Daha 1 yıllık savcı değil. Osmaniye’ye atanıyor önce. İkinci bölgeden birinci bölgeye atanması için en az 5 yıl görev yapması lazım. Buna binlerce hakim ve savcı uyuyor, kural bu, istisnası yok. Ancak bu savcı 5 yıl görev yapması gereken Osmaniye’den yalnızca 6 gün sonra İstanbul Cumhuriyet Savcılığı’na atanıyor!
Gazeteci Alican Uludağ’ın verdiği bilgiye bakalım şimdi de: Gülşen’i tutuklayan hakim İbrahim Eroğlu, İstanbul 2. Sulh Ceza Hakimliği’ne HSK tarafından 12 Ağustos’ta atandı! Uludağ bu durumu şöyle yorumladı:
–Yani, Sulh Ceza’da tecrübesi yalnızca 13 gün. Hakimliğe ise 15 Temmuz darbe girişiminden sonra başladı. Yani, özel seçilmiş biri. İstanbul’a da geçen
yıl getirildi!
Yargı sopasıdır bunun adı!
İki değerli gazetecinin bu açıklamalarından sonra ne düşünür insan?
–Bu nasıl yargı, savcı, yargıç diye düşünmez mi?!
Aslında soruşturma açılması bile anlamsızken, üstüne atılı suç ile ilgili davet edilse koşa koşa gelecek bir kişiye, yasanın hiç de öngörmediği bir şekilde tutuklama istemek nasıl bir hukuk bilgisidir acaba?
Hukuk dünyasının saygın isimlerinin yıllardır “yargı artık bağımlıdır”, “iktidar partisi elemanları savcı ve hakim yapılmaktadır”, “24-25 yaşında ağır ceza hakimi olamaz” haykırışları çınlıyor kulaklarımda!
Bu nedenle bir şarkıcının apar topar tutuklanması, gerici çevrelerin sevinç çığlıkları, bu savcı ve hakimlere şu soruyu sormamızı gerektiriyor:
–Bir laf etti diye mevcutlu şekilde karşınıza getirttiğiniz bir kadını “ayrımcılık, nefret suçu” nedeniyle tutukluyorsunuz da, “namaz kılmayan öldürülebilir”, “şu şarkıcı dinden çıkmıştır, onu dinleyenler de dinden çıkmıştır” “Hilafet istiyoruz” diyenlerle ilgili niçin bir tık dahi yok? Üstelik bu lafları söyleyenlerden biri devletin memuru iken!..
Yazık ki yazık!
This entry was posted in HUKUK-YARGI-ADALET, YANDAŞ - ÇIKARCI - YAĞCILAR, YOLSUZLUKLAR, YOZLAŞMA - AHLAKSIZLIK. Bookmark the permalink.

Leave a Reply

Your email address will not be published. Required fields are marked *