GEÇMİŞİN İÇİNDEN * NE GÜZELDİ O GÜNLER

NE GÜZELDİ O GÜNLER

Naci Kaptan

Televizyon yoktu. Gazete de her zaman olmazdı.
Hatta gazeteler Anadolu şehirlerine ertesi gün giderdi.
Anadolu’ya giden kara trenler bozkırlardan geçerken köylüler, çocuklar trenin yanında koşarak “gazete, gazete” diye bağırırlar, gazete isterlerdi. Radyo ise ancak zengince olanların evlerinde vardı. Akşam vakti radyosu olan kahveler dolar ve insanların ajans (haber) dinlemeye geldiği zamanlardı.
Akşam gezmeleri için evin çocuğunun gönderilerek; “bir maniniz yok ise bu akşam annemgiller size gelecek” dendiği, kış gecelerinde mısır patlatıldığı, kestanenin soba üzerinde pişirildiği zamanlardı.
Yolsuzlukların, yalan söyleyen siyasetçilerin, devletin malını yiyen yöneticilerin, kadın cinayetlerinin, beşli çetelerin olmadığı güzel zamanlardı. Devleti yönetenlerin namuslu, ahlaklı, liyakatli, hakim amcaların adil, komiser amcaların mahalle halkını dövmeden koruduğu zamanlardı. Devlet babanın kör kuruşu bile harcanırken savurganlık yapılmazdı. Geceleri sokaklarda düdük çalarak dolaşan bekçi amcalar ise güvencemizdi. Bilirdik ki komşu komşunun külüne muhtaçtır.  Yeni taşınan komşuya, cenaze evine sinilerle yemek götürüldüğü, cenaze çıkan sokakta oturanların saygısızlık olmasın diye gülmekten kaçındığı radyoların kısık sesle açıldığı zamanlardı.
Kimse diğerine dinini, inancını, ırkını sormaz, sorsa da farklı olanları da dışlamaz, sadece iyi insan olup olmadığına bakılırdı. Rumlar, Ermeniler, Türk’ler, Sünniler, aleviler aynı sokakta barış içinde yaşardı. Birbirilerinin dini bayramlarını kutlandığı zamanlardı. Camilerde din adamları cemaatı bölmez, birleştirici vaazlar verilir, cuma hutbelerinde Atatürk ve silah arkadaşları  dualarla ve saygı ile anılırdı. Devletin çivisinin çıkmadığı zamanlardı.
Çoğumuz yoksulduk  ama keyfimiz bozulmazdı, paylaşmayı bilirdik.
Dışarıda kar… Kuzine çıtır çıtır yanardı. Kuzinenin üzerinde fokurdayan çaydanlığın yanında demir maşa, maşanın üzerinde de ekmek dilimleri olurdu. Buz kesen aydınlık bir kış sabahında kızarmış ekmek kokusu evin içinde dolanırdı…
Sucuk lükstü. Sabah kahvaltısında yumurta her evde vardı. Ekmekler her zaman bereketli ve ekmek gibi idi…Hele anneler üstüne yağ, reçel sürdüğünde. Bir kez olsun kümesten yumurta almamış, bir kez olsun o kızarmış ekmeğin kokusunu duymamış ve fakat alışveriş merkezlerinin restoran katlarında boğucu bir gürültü ve havasızlık içinde hamburger keyfine fit olmuş çocuklar, çelik çomak, uzun eşek, misket oynamanın tadını bilemediler.
Dışarıda kar…
İçeride kanaat…
İçeride huzur…
İçeride yaşam sevgisi…
Televizyon yoktu. Gazete de her zaman olmazdı. Öyle güzel vicdanlı ve saftık. Keyfimiz bozulmazdı hiç! Portakal, elma kabuklarını sobanın üzerine dizer, kokusuna râm olurduk. Kestane közlemek büsbütün bir gecenin akıllara seza mutluluğuydu. Sonra illa ki, büyüklerin anlattığı hikâyeler, masallar, hatıralar…Zümrüdüanka kuşu Kaf dağının ardına uçar, keloğlan padişahın kızını alırdı. Ağzından ateş çıkartan ejderhaların rüyalarımızda gezindiği zamanlardı.
Birçoğu arızalı ve tedaviye muhtaç beyinlerden çıkma dizilerin ve filmlerin açtığı hasarlar yerine, geniş ve besleyici bir masal dünyası… Her gün merakla beklediğimiz arkası yarın radyo tiyatroları.
Lezzet bir tarafa, kokuya da hasret kalacağımız kimin aklına gelirdi?
Ekmeklerimiz el değerek üretilirdi, sağlıklıydı, lezzetliydi ve mis gibi kokardı. Yere düşen ekmeği öpüp başımıza koyarak, yüksek bir yere bırakırdık. Buğdaya, emeğe, ekmeğe saygımız vardı.
Çay da kokardı… Domates de… Bütün bu lezzet karmaşasına, küçücük bir bakkal dükkânının zenginliği, Ahmet dayının manav dükkanı yeterdi. 5 kuruşa tipi tipler alır, içinden çıkacak manileri okurduk. Gazoz kapakları biriktirir, ütmece oynardık… Sopalardan yapılmış atlarımız, telden yapılmış arabalarımız vardı.
Dışarıda kar…
İçeride huzur…
Yüreklerde sevginin olduğu zamanlar…
Zam endişesi, doğal gazın kesilme korkusu, yolda kalma telaşı, rejim tehlikesi yoktu.  Hepimiz Atatürk sevgisi ile doluyduk. Öğretmenlerimiz geçerken hazır ola geçer ve selamlardık. Ne güzel vicdanlı, yardımsever idik. Mutluluğun resmini hep birlikte çizerdik…
This entry was posted in GEÇMİŞİN İÇİNDEN, HAYATIN İÇİNDEN. Bookmark the permalink.

Leave a Reply

Your email address will not be published. Required fields are marked *