15 Temmuz Hain Fetö’nün Darbe Girişiminin Altıncı Yıldönümü

15 Temmuz Hain Fetö’nün Darbe
Girişiminin Altıncı Yıldönümü

Güner Yiğitbaşı – 14/07/2022


Darbe girişiminde bulunan,  GÜLEN Cemaati lideri FETÖ’nün, sözde legal bir dini cemaatin liderliğinden,  silahlı terör örgütünün lideri konumuna getirilişinin hikayesine, bu ülkede yaşayan aklı başında ve tarafsız herkes tanıktırlar. FETÖ’nün devlet kadrolarına sızarak devleti işgal etmesinin baş mimarının,  AKP iktidarı ve onun lideri ERDOĞAN olduğu,  inkar edilemez bir gerçektir. Ne istediler de vermedik diyen ERDOĞAN’dır. Bu bir itiraftır.

15 Temmuz darbe girişiminden sonra, aldatıldık diyerek halktan özür dilemek,  bu gerçeği ortadan kaldıramaz.  17/25 Aralık yolsuzluk ve rüşvet soruşturmasına kadar,  FETÖ ve Gülen Cemaati; bu ülkenin,  cazibe ve çekim merkeziydi. Kutup Yıldızı gibi parlıyordu.  Gülen Cemaatine mensubiyet ve yakınlık,  bir ayrıcalıktı.

Devletin önemli makamlarına üst düzey yönetici olarak atanabilmek için,  bu cemaatin mensubu veya sempatizanı olmak ön koşuldu.

CHP;  Gülen Cemaatinin lideri FETÖ’nün terörist olduğunu,  bu cemaatin;  anayasal düzeni değiştirmeyi amaçlayan illegal bir dini terör örgütü olduğunu iddia ettiğinde, bugün de Adalet Bakanı olan zamanın Adalet Bakanı, Meclis kürsüsünden, siz Fetullah GÜLEN teröristtir diyemezsiniz, o ülkemizin yetiştirdiği en önemli din adamı ve din alimidir, bilge insandır diyerek,  basbas bağırıyordu.

Gülen Cemaatinin yasal bir dini cemaat olduğuna, iktidar tarafından  inandırılan mütedeyyin halkımız, 15 Temmuzdan sonra terör örgütü mensubu olmaktan zindanlara atılmış, devletin tüm gizli istihbarı bilgileri elinde olan AKP ve onun lideri,  aynı menzile birlikte ilerlediklerini itiraf ettiği yol arkadaşı Fetullah GÜLEN ve cemaatinin gerçek amacını bilmediğini ve kandırıldıklarını söyleyerek,  aradan sıyrılmaya çalışmışlardır.

Gülen Cemaatinin tüm kadrolarının,  devletin önemli makamlarına yerleştirilmelerinin altında,  AKP ve liderinin imzaları bulunmaktadır.

Ben emekli bir askeri yargıç olarak çok iyi biliyorum ki; ordu içindeki Fetöcü Askeri Hakimlerin, stratejik kurumlar olan Askeri Yargıtay ve Askeri Yüksek İdare Mahkemesine kısa yoldan ve kolaylıkla üye olarak atanabilmeleri için, Askeri Hakimler Kanununda değişiklikler yapılarak, askeri hakimlerin birinci sınıfa ayrılabilmelerinin koşulu olan kıdemli binbaşı rütbesine terfi etmiş olmaları koşulu değiştirilmiş, binbaşı oldukları tarihe geri çekilerek, birinci sınıfa ayrılmak için binbaşı rütbesine terfi etmiş olmak yeterli sayılmış, on yıllık ve binbaşı rütbesine terfi eden askeri hakimler,  üç sene önce birici sınıfa ayrılarak, Fetöcü Askeri Hakimlerin Askeri Yargıtay ile Askeri Yüksek İdare Mahkemelerine yüksek yargıç olarak atanmaları üç sene öne alınarak kolaylaştırılmış, kıta subayı olarak sonradan Hukuk Fakültelerini bitirerek askeri yargıç sınıfına geçirilenlerin, kıta subayı olarak yaptıkları hizmetlerinin yarısı,  askeri hakimlikte geçen hizmet süreleri olarak dikkate alınmıştır.

Bu satırların yazarı ATATÜRKÇÜ ben; emekli olduktan sonra Fetöcüler için yapılan bu iyileştirmelerden,  geçici bir hükümle yararlandırılmadığım için,  şu anda mağdurları oynamaktayım. Aslında, sonradan yapılan iyileştirmeler,  özlük haklarında bir artış getiriyorsa-ki getiriyor-daha önce emekli olan askeri hakimler de yasaya konulan bir geçici madde ile bu iyileştirmelerden yararlandırılırlar. Yani, benim de birinci sınıfa ayrıldığım tarihin,  kıdemli binbaşılıktan,  binbaşılığa terfi ettiğim üç sene öncesine geri çekilerek düzeltilmesi, birinci sınıfta geçen süreme üç senenin ilave edilmesi gerekirdi. Bu yapılmadığı için, birinci sınıf hakimlikte geçen sürem beş senede kaldı, altı seneyi doldurmadığı için bazı özlük haklarından yararlanamadım, toplam hizmet süresi benimle eşit ve hatta daha az olan, yasal değişiklikten yararlanarak,  birinci sınıfa üç sene önce ayrılan bir fetöcü hakim,  birinci sınıfta altı seneyi doldurmuş olduğu için,  özlük haklarında benim önüme geçti. Bu çarpıcı örnek  dahi, yapılan bu yasal değişikliğin,  tüm askeri hakimler düşünülerek değil, sadece Fetöcü askeri hakimler düşünülerek, onların önlerinin açılması için yapıldığının en önemli ve kesin kanıtıdır.

Bu hatırlatmaları yaptıktan sonra,  geçen sene 15 Temmuz ile ilgili olarak yazdığımız ve aşağıya aynen aldığımız yazıyı,  geliniz birlikte ibretle okuyalım.


15 TEMMUZ’U BUGÜN DEMOKRASİ GÜNÜ
OLARAK KUTLAMAYA YÜZÜNÜZ VAR MIDIR?

14/Temmuz/2021

15/Temmuz/2016;  hukukun üstünlüğüne dayalı demokratik ve laik hukuk devletini işbirliği içinde fiilen yok ettikten sonra, aynı menzile giderlerken giriştikleri iktidar çatışmasının beşinci yıldönümüdür. 15/Temmuz/2016 klasik bir askeri darbe girişimi değildir. Bu nedenle başarılı olamamıştır.

15 Temmuz; ülkemizde,  anayasal meşru düzene,  demokrasiye,  fiilen olduğu gibi hukuken(darbe hukuku tabi) de son vererek,  tek adama (FETÖ) dayalı otoriter,  faşist, dini esaslara dayalı bir diktatörlüğü ilan etmek için, hain FETÖ’nün; iş başındaki AKP iktidarıyla işbirliği halinde,  büyük bölümünü ele geçirdiği, Türk Silahlı Kuvvetlerini ve silahlarını kullanarak uygulamaya koyduğu,  hain silahlı çapulcu girişimin beşinci yıldönümüdür.

15/Temmuz, Türk Milletinin;  laik demokrasiye aşık evlatlarının, asla tasvip etmediği klasik ve geleneksel askeri darbelerden değildir.

15 Temmuza gelinene kadar gerçekleşen askeri darbelerin tümünün,  kendi içinde bir mantığı, gerekçesi ve kim ne derse desin,  sonradan inkar etseler de, ilk başta azımsanamayacak çoğunlukta bir halk desteği  vardı ve darbeleri gerçekleştirenler,   en azından demokrasiyi koruma ve kollama amacını taşıdıklarını ilan ederler ve bir süre sonra demokratik seçimlerle normal düzene geçilirdi.

Bu yönüyle, AKP iktidarının el vermesiyle gerçekleştirilen  15/Temmuz/2016 askeri çapulcu girişimi, klasik bir askeri darbe girişimi değil, aynı menzile birlikte giden iki ortağın iktidar kavgası,  birinin diğerine ihaneti ve bu kavgayı ve  ihaneti bastırarak aynı menzile tek başına ulaşmaya çalışan AKP’nin, aynı menzile tek başına ulaşmak üzere olduğu bir iktidar zaferidir, ortada bir demokrasi zaferi asla yoktur.

15. Temmuz da silahlı kavgayı kazanan,  AKP olmuş, bugüne gelindiğinde açıkça görülmektedir ki; 15. Temmuzun ilk başlarda  kazananı gibi gözükse de, bugün gelinen noktada, tek kaybedeni laik ve demokrat Türk halkı ve laik Türk demokrasisi olmuştur

Gün, hamaset yaparak, sadece hain FETÖ’yü yerden yere vurup, olmayan demokrasinin edebiyatını yapma ve gerçeklerin üzerini örtme günü değil, korkmadan ve çekinmeden, eğri oturup doğru konuşma, objektif olarak, 15  Temmuz darbe girişiminden kurtulan demokrasimizin; demokrasi adına, demokrasi kullanılarak yok edildiği içler acısı durumuna bakarak,  gerçek bir değerlendirme yapma ve sözüm ona darbe girişiminden kurtarılan demokrasimizin, darbeyi başarısız kılmakla ve bugünü demokrasi günü olarak ilan edip  kutlamakla övünen AKP iktidarı tarafından yok edildiği,  bugünkü acıklı halini değerlendirme ve gözler önüne serme günüdür.

Darbe girişiminde bulunan FETÖ’nün; paralel bir yapı olarak,  devleti ele geçirerek darbe girişiminde bulunabilecek güce erişmesinde; AKP iktidarının,  atama kararnamelerindeki, meclise sunduğu yasa teklif ve tasarılarındaki imzalarını ve icraatlarını yok sayarak, sadece FETÖ’yü suçlamak, FETÖ’nün güçlenmesindeki AKP katkılarını yadsımak ve yok saymak,  kendimizi aldatmak ve demokrasimize yapacağımız en büyük kötülüktür.

15 Temmuz darbe girişimi önlenmiştir de ne olmuştur?

Ondan sonra neler yapılmıştır, darbe mağduru iş başındaki siyasal iktidar, samimi bir şekilde demokrasimize sahip çıkarak, demokrasimizi ve özgürlükleri daha yukarılara mı taşımıştır?

Yoksa, demokratik seçimle işbaşına gelen iktidar; bugün, kayıp binlerce silah ve illegal gizli oluşumlarla,  seçimleri kaybetse de, iktidarı devretmemenin hain planlarını yapmakla mı meşguldür?

Bugün, ülkesini ve demokrasisini seven gerçek demokratlar; korkmamak ve hamaseti bırakarak, eğri oturup doğruları konuşmak ve bu soruların gerçek cevaplarını arayıp bulmak zorundadırlar.

Bu ülke insanı; 15/Temmuzdan sonra Mecliste oluşturulan darbeleri araştırma komisyonunun hazırladığı raporu dahi henüz görememiş ve sözüm ona darbe mağduru olan AKP iktidarının Meclis Başkanı,  bu raporu yok etmiştir.

15. Temmuz FETÖ darbe girişimi önlenmiştir de,  sonrasında neler olmuştur?

Bir düşününüz lütfen. AKP iktidarı, darbe girişiminin önlenmesinden sonra, FETÖ yerine bizzat kendisi,  demokrasiyi yok etmek için öyle kötü şeyler yaptı ki; bu ülke insanı,  FETÖ darbe girişiminden kurtulduğuna dahi sevinemedi, sevinci kursaklarında kaldı.

Sahi, bir hatırlayınız, ERDOĞAN’ın FETÖ için söylediklerini.
Ne istediler de vermedik, ne istedilerse verdik.
Aynı menzile (hedefe) birlikte gidiyorduk.
Demedi mi?

FETÖ ile aynı menzile birlikte giderken, iktidar hırsı ve yarışı içinde,  birbirlerini yok etme ve yeme  yarışına giren AKP iktidarı, FETÖ ile aynı hedefe gitmekte ise, bu hedefin ne olduğu çok açıktır.

Darbe girişiminden sonra,  darbeye katılan hainleri soruşturan savcıların iddianamelerinde ve darbeci FETÖ’cüleri yargılayarak mahkum eden mahkemelerin gerekçeli kararlarında;  FETÖ’nün menzili, hedefi ve amacı açıkça yer almaktadır, açınız bakınız ve AKP iktidarının gitmekte olduğu menzili anlayınız. Bu menzilin demokrasi, laiklik ve özgürlükler olmadığını açıkça göreceksiniz.

Sayın ERDOĞAN’ın; 15. Temmuzu demokrasi günü ve bayramı olarak kutladığına ve nutuklar attığına bakmayınız. O; ülkenin darbe girişiminden,  demokrasinin,  FETÖ’nün elinden  kurtulduğuna değil, iktidardan düşürülemediğine sevinmekte ve şükretmektedir. Kendisinin,  FETÖ ile aynı menzile gittiğine dair açık ve samimi itirafları vardır ve FETÖ’nün demokrasiyi yıkarak faşist bir din devleti kurmayı hedeflediği ve amaçladığı mahkeme kararlarıyla tescil edilmiştir.

Parantezi kapayarak devam edelim.

Darbe girişiminden beş gün sonra, bu darbe girişimi vesile yapılarak,  20. Temmuz günü, darbeden kurtulan ve demokrasiyle yeniden tanışan, demokrasiye şükretmesi ve iyi ki;  demokrasi varmış demesi gereken AKP iktidarı tarafından ülkemizde olağanüstü hal ilan edildi ve yıllarca,  bu ülke olağanüstü hal altında idare edildi.

Olağanüstü hal yönetimi, geçici ve Anayasal demokratik bir yönetim tarzıdır, koşulları varsa ilan edilebilir, buna bir diyeceğimiz yoktur.

Ancak, olağanüstü hal yönetiminin anayasal kuralları vardır. Olağanüstü hal döneminde  acil ve sadece olağanüstü halin ilanını gerekli kılan konularla sınırlı kanun hükmünde kararnameler çıkarılabilecekken, ERDOĞAN başkanlığında çıkarılan Cumhurbaşkanlığı Olağanüstü hal kararnameleriyle, devletin yapısı değiştirilmiş, kökleşmiş kurumlar kapatılmış, demokrasiyi yok etmenin önündeki her engel bir bir yok edilmiştir. Olağanüstü halin ilanını gerekli kılan konular dışında,  yasa gibi,  her alanı düzenleyen kurallar içeren olağanüstü hal kararnameleri çıkarılarak, meclis devre dışı bırakılmış ve anayasa açıkça ihlal edilmiş,  ülkemiz keyfi ve anti demokratik bir yönetimin altına sokulmuştur.

Sonrasında anayasa değiştirilerek,  Cumhurbaşkanlığı Hükümet sistemi adı altında ucube bir rejim tesis edilmiş, partili cumhurbaşkanıyla bugünkü antidemokratik ve anti laik düzen kurulmuş, yargı bağımsızlığı ve kuvvetler ayrımı ilkesi kaldırılmış, yasama, yürütme ve yargı tek elde sarayda birleşmiş, ülke;  saraydan ve tek adam tarafından kararnamelerle, yargıya ve yasama ‘ya saraydan verilen talimatlarla, halka hesap vermeden ve sormadan  yönetilmeye başlanmıştır.

Yargı bağımsızlığı yok edilmiş, yargı Türk Milleti adına değil,  saray adına yetki kullanmaya başlamıştır. FETÖ;  iktidar ortağı iken yargı ne ise,  bugün de yargı odur.

Kumpas davalar, haksız tutuklamalar artarak devam etmektedir. Menzil aynı olunca, demokrasi amaç  değil, menzile ve hedefe ulaşmak için kullanılan bir araç olunca, yargının farklı olmasını beklemek de abesle iştigaldir.

FETÖ’nün siyasal iktidar ortağı olduğu dönemde yargılanan aynı gazeteciler, bugün de,  AKP iktidarını eleştirdiler diye, bugünün bağımlı yargısı tarafından tutuklu olarak yargılanmaktadır.

Gazetecinin kimliği hiç önemli değildir. Dün FETÖ’nün,  bugün ise,  ERDOĞAN yargısının yargıladığı gazetecilerin ortak yanları; laik, demokrat, özgürlükçü olmaları ve siyasal iktidarı haklı olarak eleştirmeleri ve ülkelerini seven kişiler olmalarıdır.

Bu gerçek dahi,  AKP iktidarının; darbeci hain FETÖ ile laik demokrasi ve özgürlükler karşıtı oldukları ve aynı hedefe birlikte yürüdükleri gerçeğini,  açıkça ortaya koymaktadır.

Hukukun üstünlüğüne, insan hak ve özgürlüklerine dayalı laik demokrasinin ortadan kaldırılmış olduğu bugün; bu üzücü sonucu,  ha FETÖ sağlamış, ha AKP iktidarı,  bizim için önem arz etmemektedir. Ne yazık ki; sonuç olarak, laik ve özgürlükçü demokrasimiz, bağımsız yargı, insan hak ve özgürlükleri yok edilmiş, meclisimiz dışlanmış, demokrasi sadece sandıktan ibaret,  çırılçıplak bırakılarak içi boşaltılmıştır.

Bu koşullarda, bu güzel ülkemizde;  15. Temmuzları,  demokrasi günü ve bayramı olarak kutlamaya,  en başta AKP iktidarı olmak üzere,  kimsenin yüzü ve hakkı yoktur.

Hep birlikte demokrasimizin ruhuna bir fatiha okumak,  tek yapmamız gereken gerçekçi bir davranış olacaktır.

Demokrasi; ha darbeyle ve silah zoruyla yok edilmiş, ha devleti yönetenler tarafından,  devletin ve yasaların gücü ve koruması kullanılarak içeriden yok edilmiş, biz insanlar için hiç önemli değil, önemli olan;  her koşulda,  laik demokrasinin yaşatılması ve geliştirilmesidir.

Sadece, ERDOĞAN ve yandaşları için var olan demokrasi ve özgürlükler, böyle sözde demokrasi olacağına,  hiç olmasın.

Güner YİĞİTBAŞI – Hukukçu

This entry was posted in ABD - AB - EMPERYALIZM, Fetullah Gülen, İHANET VE YABANCI YANDAŞLAR, TSK. Bookmark the permalink.

Leave a Reply

Your email address will not be published. Required fields are marked *