YURT’SEVER

YURT’SEVER

Sözcü – Yılmaz özdil

Tek göz oda.
Mutfak yok.
Tuvalet yok.
Tuvalet dışarda.
Koltuk yok, sandalye yok.
Tabure bile yok.
Karyola zaten yok.
Yatak yorgan kenarda istiflenmiş vaziyette, yatak yırtık.
Buzdolabı yok.
Dolap bile yok.
O arkada gördüğünüz, bir duvardan öbür duvara çekilen ip var ya, sadece çamaşır kurutmak için kullanılmıyor, dolap o… Ne kadar giysi varsa hepsi mecburen ipin üstünde duruyor, çoraplar dahil. Yorganların altındaki boş yoğurt kasesi nedir derseniz… Dolap olmadığı için, dolap çekmecesi yok, boş yoğurt kasesi çekmece olarak kullanılıyor. Sıvasız duvardaki çiviye takılmış olan naylon poşet, üst çekmece.
Bir başka çiviye takılı takvim var, hayatın devam ettiğine dair tek belirti bu takvim… Her sabah özenle bir yaprak koparıyorlar, bugün bu evdeler, yarın bu evdeler, ertesi gün gene bu evdeler!
Odanın göbeğinde odun ateşi yanıyor, hem yemek pişirmek için, hem ısınmak için… Masa ne arasın, yer sofrası bile yok. Kilimin üstüne bez seriyorlar, sofra oluyor. Tencere tabak tel dolabın raflarında duruyor ama, lafın gelişi tel dolap, rafı var, teli yok, biraz un, biraz şeker, yarım paket bulgur, hepsi bu kadar, hepsi açıkta.

(İlk iki fotoğraf, faciadan hemen sonra taziye ziyaretleri sırasında çekildi.)
Çatal kaşık, leğenin içinde.
Tek pencere var, pencerenin kanadı yok,
sadece ışık girsin diye açılmış sabit camdan ibaret.
Hava girsin istiyorsan, kapıyı açmak zorundasın, kapının kilidi yok, oklava gibi bir tahta var, kapıyı örtünce menteşedeki oluğuna o tahtayı takıyorsun. Ve, isten kararmış bir gaz lambası… Memleketi ampul yönetiyor ama, bu ev gaz lambasıyla yaşıyor.
Zeliha’nın evi burası. Tarikat yurdunda diri diri yanarak can veren çaresiz kız çocuklarımızdan, 12 yaşındaki Zeliha’nın evi.
(Üçüncü fotoğraf ise, Türkiye’den bir milyar lira gönderilen Turken vakfının
“öğrenci yurdu” olarak yaptırdığı New York kulesi.)
(Dünyanın en pahalı emlak bölgesi Manhattan’da yeralıyor.

21 katlı. İnşaatı devam ediyor, hayırlısıyla bu yıl tamamlanacak. Yurt odaları tek ve çift kişilik olacak. Her odada, tam donanımlı mutfak, banyo, ücretsiz internet, ücretsiz kablo tv, çalışma masası, çalışma koltuğu, gardırop olacak. Ortak alanlarda oturma salonu, yemek salonu, spor salonu olacak. Kulenin giriş kapısında hem güvenlik personeli, hem resepsiyon görevlisi olacak, güvenlik kameralarıyla korunacak.)
Semanur, Sevim, Gamze, Sümeyye, İlknur, Nurgül, Bahtınur, Sare, Tuğba, Cennet ve Zeliha… Tarikat yurdunda çığlık çığlığa diri diri yanarak can vermelerinin üzerinden altı yıl geçti, dava altı yıl sonra anca bitiyor, 31 Mayıs’ta, yani salı günü karar duruşması var.
Bu katledilen çocuklarımızın gönüllü avukatlarından biri, Can Atalay’dı, her duruşmada haykırıyordu, “delilleri karartan örgütlü bir yapı var” diyordu, “yoksul çocuklarımızın kaderini tarikatlara bırakmayacağız” diyordu, “sorumlular hak ettikleri cezaları alana kadar, Aladağ’a adalet gelene kadar mücadele edeceğiz” diyordu.
Can Atalay’ı hapse attılar.
Akıllarınca sesini kestiler.
Bu tarihi davayı kamuoyunun gözünün önünden, halkın dikkatinden kaçırmaya çalışıyorlar, olan bitenleri unutturmaya, sorumluları sessiz sedasız kurtarmaya çalışıyorlar. Her bağımsız televizyonun kamerasıyla, her bağımsız gazetenin objektifiyle, orada olmalıyız, yurttaş olarak sosyal medyada bangır bangır hatırlatmalıyız, hepimiz Can Atalayız diye haykırmalıyız.
Aladağ bir hukuk yangınıdır, Kuvvacı yurtseverliğin karşısına koymaya çalıştıkları tarikat yurt’severliğinin kaçınılmaz sonucudur. Abd’ye giden yurt paralarını siyaseten değil, gerçekten takip ediyorsak, öncelikle Aladağ’da yitip gidenlerin hesabını sormalıyız!
This entry was posted in Yılmaz Özdil, YOBAZLIK - GERİCİLİK, YOLSUZLUKLAR, YOZLAŞMA - AHLAKSIZLIK. Bookmark the permalink.

Leave a Reply

Your email address will not be published. Required fields are marked *