KUMPASLAR TARİHİNE NOT DÜŞEN BİR YAZI * 28 ŞUBAT (1997) DAVASI’NDA HÜKÜM GİYMİŞ BULUNAN, HEPSİ DEDE OLMUŞ,  “EMEKLİ PAŞALARIMIZA”, BU GÜNLER DE ELBET GEÇER,

Değerli arkadaşlar,

Sayın Prof. Dr. Tolga Yarman aşağıda paylaştığım önemli yazısında, AB/D, İsrail ve Tarikatların, işbirlikçi siyasetçilerin emperyalizmin şemsiyesi altına toplanarak ve hukuku da bir manivela olarak kullanıp sahte uydurma kanıtlarla ülkemizi nasıl kırdıklarını, zayıflattıklarını, TSK’nın en değerli, aydın, Kemalist kadrolarını tasfiye ederek Devletin, toplumun, ülkemizin nasıl korunaksız bırakıldığını anlatıyor. BOP sonlandı dense de örtülü ve gizliden devam ediyor. Türkiye’nin sadece kamu kurumları çökertilmedi, sistematik olarak ekonomisi de çökertildi. ULUS ORDUSU olmayan ülkeler korunaksızdır ve EMPERYALİZM için kolay av olurlar. Ve Türkiye küresel baronlar, şirketler için masada menüye konmuştur.

TSK’nın güçsüzleştirilmesi, hiyerarşik yapısının değiştirilerek atama ve terfilerin liyakat yerine siyasetçilerin kararına bırakılması, Ordu içinde tarikatların yapılanarak güçlenmesi ve birliğin, disiplinin bozulması AKP iktidarı/Erdoğan’ın planlı ve sistematik bir projesidir.

Kemalist, birkaç üniversite bitirmiş, birkaç dil bilen, aydın, kültürlü ve YURTSEVER KOMUTANLARI, ASKERLERİ emperyalizm sevmez ve istemez. İşte bu temel nedenle KEMALİST/YURTSEVER askerler işbirlikçi siyasetçiler tarafından kumpaslarla tasfiye edilmiş ve edilmektedir.

Askeri okullar, askeri hastahaneler kapatılmıştır. TSK’nın kadro ihtiyacı sözde askeri akademiler tarafından karşılanıyor. Askeri okullara girecek olan öğrenci adayları tarikatların ve Sadat’ın temsilcileri tarafından seçiliyor. Kışlalardaki cami ve mescidlerde farklı tarikatlardan olan askerler, farklı renkte takkeler giyiyor ve ibadetlerde bir araya gelmekten kaçınıyorlar. Böylece ordu içinde bölünmeler ve kamplaşmalar oluyor. Bir çatışma durumunda komutan mı, imam mı emir verecek?

TSK gittikçe zayıflıyor. Yakın zamanda Sahil Güvenlik Akademisinde camiye gitmeyen öğrenciler imam tarafından fişlenerek komutana rapor edildiği yazıldı. İmam ise kışlada kendisine tahsis edilen lojmanda oturuyor. İmamın Eşi makam aracını kullanıyor.

Kurmaca davalarla yargılanan, tarikat imamı olan savcı ve yargıçlarca yaşamları, onurları, rütbeleri, özgürlükleri çalınan, caza alan, hapiste yatmış ve yatmakta olan ve görevde olup da halen ATATÜRK’ün askeri olan tüm yurtsever komutanları, askerleri, aydınları saygı ile selamlarım.

Gün olacak, devran dönecektir. Tarih bir sahnedir ve askerimize, aydınlarımıza bu işkenceleri yapanlar, ülkemizi savunmasız ve güvensiz bırakanlar, emperyalizme aracı olanlar bu kez sanık sıralarına oturacak ve yaptıklarını hesabını vereceklerdir.

Bu giriş yazısını, bu günleri engin öngörüsü ile  anlatan Mustafa Kemal Atatürk’ün, 31 Temmuz 1920 tarihinde, Afyonkarahisar Kolordu Dairesi’nde subaylara hitaben yaptığı konuşmadan bir bölüm ile sonlandırıyorum.

Naci Kaptan / 09 Ocak 2022


“İngilizler, milletimizi bağımsızlıktan mahrum etmek için, pek tabii olarak evvela onu Ordu’dan mahrum etmek çarelerine giriştiler. Mütareke şartlarının tatbikatı ile silahlarımızı, cephanelerimizi, bütün müdafaa vasıtalarımızı elimizden almaya çalıştılar. Sonra kumandanlarımıza ve subaylarımıza tecavüz ve taarruza başladılar. Askerlik izzeti nefsini yok etmeye gayret ettiler. Ordumuzu tamamen lağvederek, milleti, bağımsızlığını muhafaza için muhtaç olduğu dayanak noktasından mahrum etmeye teşebbüs ettiler. Bir taraftan da müdafaasız, Ordusuz bıraktıklarını zannettikleri milletin de, izzetinefsine, her türlü haklarına ve mukaddesatına taarruzla, milleti alçaklığa, boyun eğmeye alıştırmak planını takip ettiler ve ediyorlar. Her halde Ordu, düşmanlarımızın birinci taarruz hedefi oldu. Orduyu imha etmek için mutlaka subayları mahvetmek, aşağılamak lazımdır. Buna da teşebbüs ettiler. Bundan sonra milleti koyun sürüsü gibi boğazlamakta, engeller ve müşkülat kalmaz.”


28 ŞUBAT (1997) DAVASI’NDA HÜKÜM GİYMİŞ BULUNAN, HEPSİ DEDE OLMUŞ,  “EMEKLİ PAŞALARIMIZA”, BU GÜNLER DE ELBET GEÇER,

Prof. Dr. Tolga Yarman – 9.01.2022
tolgayarman@gmail.com


Bu satırları, vicdanen yazmaktayım. 28 Şubat 1997 davasında hüküm giymiş bulunan, hepsi dede olmuş “emekli generaller” için çok beğendiğim bir yazıyı, Değerli E. Tümgeneral Ahmet Yavuz yazmış. Yazı başlığı şöyle: “Kumpaslar Devam Ediyor”, 23 Ekim 2021, Cumhuriyet[1]… Ahmet Yavuz; Mahkeme’nin; Günün Başbakanı (ki, Rahmetli’nin milli çizgisine çok saygı duyardım), Prof. Necmettin Erbakan’ın, istifası sırasında, istifa eylemini tamamen kendi takdiriyle (esas itibariyle, önceden saptandığı şekliyle başbakanlığı, koalisyon ortağı öteki partinin genel başkanına devretmek üzere), gerçekleştirdiğini, üstüne basa basa ifade etmesinin, hiç dikkate alınmadığı, hususunu, öne çekiyor.

Bir başka yazıyı, Değerli E. Tuğgeneral Haldun Solmaztürk, “28 Şubat Davası & Ortak Payda” başlığıyla, Gazete Pencere’de, 19 Temmuz 2021’de kaleme almış.[2]  Haldun Paşa, tankların Sincan’da sahnelediği tatbikatın, çok önceden tasarlanmış bir tatbikat olduğunu ve fakat bu konudaki sarih bilgilerin ve belgelerin, keza tanıklıkların, mahkeme tarafından katiyen dikkate alınmadığını vurguluyor.

Az önce, 28 Şubat 1997 davasında hüküm giymiş bulunan, hepsi dede olmuş, “emekli generaller”, derken, sondaki nitelemeyi “tırnak içinde” yazdım; çünkü, insanın içi çok acıyor, hiç biri hüküm dolayısıyla, artık “emekli general” değil, dede generallerin… Hepsinin apoletleri mahkeme kararı gereğince söküldü.

Bir Darbe Varsa, bunun Göbeğinde Cumhurbaşkanı’nın ta Kendisi var!..

Bir halt karıştırdı iseler, bin beter olsunlar!.. Ama şahsen hiç o kanaatte değilim… Bunu ifade etmeyi, vicdan borcu telakki ediyorum… Nasıl etmem: Bir darbe varsa, göbeğinde, meşru kere meşru Cumhurbaşkanı’nın ta kendisi var!.. 28 Şubat’ta (1997) Milli Güvenlik Kurulu’na (MGK) başkanlık ettiği için var… Bu Kurul’un, saatler çeken toplantısı uzantısında aldığı zehir zemberek kararlara[3] en başta O imza koyduğu için var… Ondan önce 26 Şubat’ta (1997), İçişleri Bakanlığı’na yerel yönetimlerin bünyesinde köktendinci örgütlenmenin araştırılması buyruğunu ileten yazı[4] dolayısıyla var…

Aynı gün ve en başta, Başbakan Erbakan’a “rejim konusunda endişelerini” anlattığı bir mektup gönderdiği için var… Darbe yaptığı savlanan ve hükümleştirilen Paşalar’ın, bu hareketlerine sessiz kalmak bir tarafa, Onlar’la, işte en başta  MGK’da tam bir ittifak halinde olarak mesai birliği içinde olarak var… Nihayet Başbakan Prof. Necmettin Erbakan, yerini koalisyon ortağı öteki partinin (DYP) genel başkanına bırakmak üzere istifa ettiğinde, müstafi başbakan ve onun koalisyon ortağı başbakan adayını, açıkta bırakarak, yeni başbakan olarak, komşu partinin (ANAP) genel başkanını başbakan olarak atarken var…


[1] https://www.cumhuriyet.com.tr/yazarlar/olaylar-ve-gorusler/kumpaslar-devam-ediyor-ahmet-yavuz-1878925
[2] https://www.gazetepencere.com/28-subat-davasi-ortak-payda/

[3]  MGK bildirisinde özetle, “Cumhuriyet ve rejim aleyhtarı yıkıcı ve bölücü grupların, laik ve anti-laik ayrımı ile demokratik ve sosyal hukuk devletini güçsüzleştirmeye yeltendiklerinin müşahede edildiği” belirtilerek “Anayasa ve Cumhuriyet yasalarının uygulanmasından asla taviz verilmeyeceği, dile geliyor.

[4]  https://www.haberler.com/28-subat-ta-ne-oldu-28-subat-kararlari-nelerdi-13958717-haberi/

Bu davanın baş tanığı, demek ki, 1997’deki Cumhurbaşkanımız Süleyman Demirel’dir. Dava 2013’de açılmıştır. Demirel 2015’te vefat etmiştir. Bu dava, başlangıçta, şeksiz şüphesiz bir kumpas davasıdır ve gördüğüm, Rahmetli Demirel’in tanıklığına katiyen başvurulmamıştır.

Buna karşılık, davada üst düzey siyasi tanıklar dinlenmiştir. Bunların biri hariç (1997’de, Cumhurbaşkanı tarafından başbakan olarak atanmayan koalisyon ortağı); hepsi; başta, Erbakan’dan sonraki Başbakan (Mesut Yılmaz), askerlerin çok lehine konuşmaktadırlar.[1]

Bu çerçevede, tanıklık yaparken, “Böyle bir davada tanık olmaktan hicap duydum, düzmece belgelerle devlete hizmet eden komutanların rahatsız edilmesi devlet adına ayıptır”, diyen Rahmetli Başbakan Mesut Yılmaz’ın (dilerim öyle değildir, ancak, işte), ifadesinin, kayıtlardan düşürüldüğünü okuyunca, içimin büsbütün acıdığını, saklamayacağım…

Nihayette apoletleri sökülen, dede emekli generalleri; Harp Akademileri’nde; öğretim üyesi olarak, arabanın benzin parasına ancak yeten ek ders ücreti zemininde, ama benzersiz bir şerefle, otuz yıl boyunca dersler vermiş olmama rağmen; orada, arızî karşılaşmalarımız dışında hemen hiç tanımam… Çoğuyla ayak üstü sohbetim dahi yoktur. Ne önemi var: “Doğru” bildiklerimi söylemeye devam etmeliyim.

Kimdir Bu Dede, Emekli Generaller?
Kimdir bu dede emekli generaller? İşte kaldıkları cezaevleriyle beraber isimleri…
T.C. Adalet Bakanlığı 1 Sayılı F Tipi Yüksek Güvenlikli Ceza İnfaz Kurumu Müdürlüğü’nde (Buca, Kırıklar, İzmir) Kalanlar:
Çetin Doğan – Çevik Bir

T.C. Adalet Bakanlığı Silivri Kapalı İnfaz Kurumunda (Silivri, İstanbul) Kalanlar:

Ahmet Çörekçi; 9. Kısım, Koğuş B2 – İlhan Kılıç: 9. Kısım, Koğuş B2
Çetin Saner: 9. Kısım, Koğuş B1-01 – Aydan Erol: 9. Kısım, Koğuş B1-01
Kenan Deniz: 9. Kısım, Koğuş B-01-03 – İdris Koralp: 9. Kısım, Koğuş B-01-03

T.C. Adalet Bakanlığı  1 Sayılı F Tipi Yüksek Güvenlikli Ceza İnfaz Kurumunda (Sincan/ Ankara) Kalanlar:
Fevzi Türkeri; Koğuş B2-6-66 – Yıldırım Türker: Koğuş B2-6-66
Vural Avar: Koğuş B2-6-65 – Hakkı Kılınç: Koğuş B2-6-67
Erol Özkasnak: Koğuş B2-6-67

[1] https://tr.wikipedia.org/wiki/28_%C5%9Eubat_davas%C4%B1


Suç Tasnii

2000’lerin başlarında “kumpas davaları”, Silivri’de görülmemiş bir tempoda, ama sonradan ortaya çıkarttığımız şekliyle salak saçma bir çizgide devam ediyor…

“Balyoz”dan, Havelsan’ın Efsane Genel Müdürü Sevgili Kardeşim Faruk Yarman da tutuklu… Faruğa, Balyoz’un tek sivili olduğu için, “Faruk Paşa” J) diyordum… Askerler  dimdik durdular, Sevgili Faruk da… Onun için biz iyiydik… Neticede, Silahlı Kuvvetlerimiz, giderek milli savunma sanayiimiz, saldırı altındaydı… Bunu, taa başından itibaren görmüş ve o çerçevede kendimizi toplamayı, şükür başarmıştık… Bu sebeple Silivri’ye ziyaretlerimiz, bir yas, bir üzüntü, bir elem, bir telaş içinde olmaz, tam tersine mizahî bir sevinç içinde olurdu…

O arada, ziyaretlerimiz sırasında, orada, başta Değerli Prof. Mehmet Haberal olmak üzere, komşu davalardan, yıllar ve yıllar boyunca, ama Buda gibi yerlerinden milim kımıldamadan duruyor olarak yargılanan dostlarla, arkadaşlarımızla, kucaklaşma coşkusunu yaşardık… Ancak arada, çocuklar, çocuklarımız, tam anlamıyla helak oldular… Faruk 16 yıla mahkum olduydu… Tutuklu, çakı gibi subayların yediği en az cezaydı bu!.. Müebbed hapse mahkum olanlar vardı… “Kumpas” encamında, ifşa oldu… Hükümlüler beraat ettiler…

Bu gelişmeden canı yanan çok olacaktı… Kazı, yanmasın diye çevirmek gerekiyordu! Çünkü ortada, dev bir suç vardı… Ve bu suç örgütlü cürüm halinde işlenmişti… Bu sebeple, son başbakan günün birinde, masum ordu mensuplarına suç tasniini (suç uydurma fiilini) devam ettirmek zorunda kalmış, o arada suçun şahsi olma zaruretime ilişkin düsturu bir yana itip:

–       “Ergenekon” bal gibi vardı!, deyivermişti… 

O evrede, kumpasın yanında durarak, masum kere masum çakı gibi askerlerimizin kanına girerken “suç tasnii” (yani suç uydurma suçu, ki, bu suçun ceza yasasındaki karşılığı, uydurulmaya yeltenilen suça karşılık getirilmiş ceza olmaktadır), suçunu işleyen, ister siyasi, ister gazeteci zevat, “yanmaktan” kurtulmak üzere, evet işte “Ergenekon bal gibi vardı!” diye, ağız birliği ederek, akıllarınca toplu savunma yapmaya geçtiler… Oysa suç, işaret ettiğim şekliyle, “şahsidir”… “Soyut suç”, genelde “öznesiz fiil” olmaz… “İsim vermeden”; suçtan böylesi sıyrılma çabalaması; hem iddianın özneden yoksun olması, hem de ismi konmamış olmakla beraber, alabildiğine geniş bir kitleye, giderek silahlı kuvvetlerimize, yeni bir “suç tasnii” kapsamına gelmesi açısından, suç teşkil eder…

N’olmuş yani, Hocam, onlardan çok var etrafta!..

Kumpas’taki teknik zafiyeti yakalayıp ifşa etmemiz, Allah’a bin şükür, çok sürmemişti.


[1]   Bu mücadelenin “teknik kahramanlarını” hatırlamak onurlu bir görevdir:

Prof. Dr. Can Özturan * (Boğaziçi Üniversitesi Bilgisayar Mühendisliği Bölümü)
Prof. Dr. Cem Ersoy * (Boğaziçi Üniversitesi Bilgisayar Mühendisliği Bölümü)
Prof. Dr. Cem Say * (Boğaziçi Üniversitesi Bilgisayar Mühendisliği Bölümü)
Prof. Dr. Coşkun Sönmez * (Yıldız Teknik Üniversitesi Bilgisayar Mühendisliği Bölümü)
Prof. Dr. Emre Harmancı * (İstanbul Teknik Üniversitesi Bilgisayar Mühendisliği Bölümü)
Prof. Dr. Fatih Alagöz * (Boğaziçi Üniversitesi Bilgisayar Mühendisliği Bölümü)
Prof. Dr. Fatoş Yarman Vural * (Orta Doğu Teknik Üniversitesi Bilgisayar Mühendisliği Bölümü)
Prof. Dr. Göktürk Üçoluk * (Orta Doğu Teknik Üniversitesi Bilgisayar Mühendisliği Bölümü)
Prof. Dr. Lale Akarun * (Boğaziçi Üniversitesi Bilgisayar Mühendisliği Bölümü)
Prof. Dr. M. Bülent Örencik * (İstanbul Teknik Üniversitesi Bilgisayar Mühendisliği Bölümü)
Prof. M. Yahya Karslıgil * (Yıldız Teknik Üniversitesi Bilgisayar Mühendisliği Bölümü)
Prof. Dr. Sema F. Oktuğ * (İstanbul Teknik Üniversitesi Bilgisayar Mühendisliği Bölümü)
Prof. Dr. Bülent Sankur* (Boğaziçi Üniversitesi Elektrik-Elektronik Mühendisliği Bölümü)
Doç. Dr. Borahan Tümer * (Marmara Üniversitesi Bilgisayar Mühendisliği Bölümü)
Prof. Dr. Bülent Sankur (Boğaziçi Üniversitesi Elektrik-Elektronik Mühendisliği Bölümü)
Doç. Dr. Borahan Tümer (Marmara Üniversitesi Bilgisayar Mühendisliği Bölümü)

Öyle olunca, içeridekiler çıktılar. Cakalarından geçilmeyen ve onca uyarıya rağmen, “kumpasın muhtevasına”, iki çerez etmez teknik bilgileriyle biat etme gafletindeki, cürüm ortağı hakimlerden ve savcılardan başlayıp, kumpasa alet olanlar, içeriye girdiler… Allah kurtarsın!..

Şu ki, biliyor musunuz, hala daha, TBMM’de, o sahte deliller nerede üretildi, kimler sahte delil üretme ajanı olarak nere(ler)de çalıştı, bu konuda tek bir araştırma önergesi verilmiş değildir… Valla “Yuh” olsun, konuştuklarında mangalda kül bırakmayanlara…

Silivri günlerimizde, fotokopi, çektirmek üzere, Kavacık’ta bir Kırtasiye Dükkanı’ndayım.  Kısacık yukarıda özetlediğim serencamı; sorulara muhatap olunca; dilim döndüğünce etrafımdakilere anlatıyorum… O sırada orta yaşlıca birisi, “N’olmuş yani, Hocam, onlardan çok var etrafta”, deyiverdi… Yani “etraftaki”, tek niteleme bu, çok sayıdaki apoletliden beş yüz tanesini, aileler acı içinde, insanlar hapiste, çocuklar pesperişan, bunlar hiç önemli değil, kelle sayar gibi ve “Hepsi hepsi, şu kadarını içeri almışız”, mesele bundan ibaret olup, “Ne olmuş yani?”, demeye getirdi…

Algı

Çok haksız gerçi, olsun, “algıdır” bu, nedir ki, muhakkak üstünde durulmalıdır…

Kısacası şu ki, Silahlı Kuvvetler’in, ayrıcalıklarla donatılmış olarak görülen tepesinin, halktan kopuk, halk nezdinde, ona yukarıdan bakan pozunun, kentlerin gövdelerinde, halkla beraber değil, merkez orduevlerinde şatafat ve sarflarla kutlanan o güzelim millî bayramlarımızda, ertesi gün boyalı basında boy boy yer alan, peçete kağıtlarıyla örtülmüş apoletlilerin kadehleriyle, dekolte hanımefendi kıyafetlerinin resimleri (burada söylemiyorum, Akademi’deki derslerimde söylerdim), halkla, Silahlı Kuvvetlerimiz’in arasına maateessüf bıçak gibi girmişti, epeydir…

Bunu bir tarafa koyuyor, yazıyı dağıtmamak üzere, kaldığım yerden, devam ediyorum…  Haa, unutmadan şunu önemle belirtmeliyim ki, 1990’lardaki komuta kademesi, çoktandır, 1970’lerin, Okyanus aşırı odaktan kerteriz tutan komuta  kademesi olmaktan uzaklaşmaya başlamıştı… Kumpas davalarında başlarına her ne geldi ise, bundan dolayı geldi…

Esas itibariyle, dışarıda çok sayıda olan emekli dede paşalarımızdan içeride olup apoletleri sökülmüş olanların birikimlerini tanımamız, “Onlardan çok var” türünden iz’ansız bir hesaba sıkışmayacaksak, zorunlu oluyor… Çocukluğum, ağır ceza duruşmalarında, büyülenmişlik içinde geçtiği için bilirim, birinin eşkali “iyi” demek, ondan, maazallah, “kötülük sadir olmaz” demek elbette değildir… Olsun, inanıyorum, emekli, dede generalleri müebbede mahkum eden ağır ceza heyeti de, onların eşkaline, bakmıştır.

Biz de bakalım… Herkese açık verilerden toparlayabildiğim verileri EK’te sunuyorum… (Bilgilerini, elimin altındaki kaynaklardan hemen bulamadığım “emekli, dede generaller” beni affetsinler, lütfen…)

Askerî Vesayet

Bir “askerî vesayet” lafıdır gidiyor… Türkiye’de askerî vesayet yok muydu hiç? Olmaz mı, allaşkına? Vardı… Gırla… Ama temelde Pentagon (ABD Genel Kurmay Başkanlığı) vesayeti vardı. Kumpas davaları sırasında (2010 civarı), “askerî vesayet” var mıydı? Hayır, kesinlikle yoktu! Ya pekiyi ne vardı? Pentagon vesayeti… Bu vardı!.. O kadar böyle ki, Ergenekon ve Balyoz davaları sırasında, bas bas bağırıyorduk:

“Hitler’in imamları vardı, şimdi Pentagon’un imamları var!”, diye… Günün savcısı kardeşler, haber salmışlardı,“Tolga Hoca’nın söyleminden rahatsız oluyoruz”, diye… Yakın arkadaşlarım içeriye alınacağım diye korkuyorlardı… Cevap vermiştim, savcı kardeşlere: “Bilim adamının söyleminden rahatsız olunmaz, ne diyorsam, kalbî olarak ve vukufiyetle söylüyorum, kulak kabartsınlar”, demiştim… Ev, iki yıl boyunca gece gündüz tarassut altındaydı… Valizim, hazırdı… “Balyoz”u yargılayan mahkeme heyetinin başkanı; Yargıtay, verilen hükümlerin birçoğunu bozunca, “Karar önümüze gelsin, ondan sonra bakarız”, türünden, kibrinden geçilmeyecek laflar ettiydi… Televizyonlarda, meydanlarda, yine bas bas bağırıyorduk:

– Sen ne zaman bilgisayar / bilişim mühendisi oldun da, delillerin düzmece olduğu yönündeki teknik ve bilimsel uyarıları re’sen göz ardı ediyorsun?.. Kabahat sende değil, başta sana öyle bir yetkiyi  veren yasama müeyyidesinde… Allah gecinden versin, tabii de, temyiz karar metinleri senin önüne gelinceye kadar, gözlerini dünyaya kapamayacağın ne malum?, diye…

N’oldu sonra, ifade ettiğimiz kaygılar, karanlıklardan süzüle süzüle gün yüzüne vurdular… Hangi vesayet vardı o gün: “Askerî vesayet” mi? Hayır! Ya ne? Pentagon vesayeti… Pentagon’un İmamları’nın vesayeti!.. Yaa![1]

Biz değil miydik, BOP (Büyük Orta Doğu Projesi) Eşbaşkanı?

Biz değil miydik, ABD askerlerinin İrak’tan burunları kanamadan evlerine dönmeleri için dualar eden?

Şam’da Emeviyye Camii’nde, biz değil miydik,  Cuma namazı kılma hayalleri kurarken, bilmem kaç milyon Suriyeli’yi kucağımızda buluveren?

Biz değil miydik, “Ora”nın “Yeni Osmanlıcılık” masallarına, cup diye sarılıp, Sultan Abdülmecit Han’nın doğum gününü kutlama törenlerini, şevkle tezgâhlayan?

Biz değil miydik, gizli, terör örgütü tanıklarıyla, genelkurmay başkanımızı, koca koca komutanlarımızı, gizli örgüt kurma icadıyla, içeriye tıkan?

Biz değil miyiz, daha dün, bilmem kaç yüz bin kaçak Afgan’a, sınır kapılarımızı açan?


[1]   Bir noktayı muhakkak belirtmeliyim: Doktoramı, ABD’nin bir numarası olarak tasnif edilen, Massachusetts Institute of Technology’nin (MIT), Atom Mühendisliği Bölümü’nde, TÜBİTAK bursu ile ve üstün başarıyla tamamladım… Dolayısıyla, ABD’de, hocalarımdan başlayarak, giderek arkadaşlarıma, giderek meslektaşlarıma varıncaya değin, “ebedî dostluklarım” vardır… MIT, benim için, bir bilim cennetidir… Amerikan Başkanları’ndan başlayarak, her Amerikalı gencin, dünyanın hemen her yerindeki gençlerin, okumak üzere hayalini kurduklarını bir üniversitede doktora yapmış olmak, baş bir kıvancımdır… Bu ne kadar böyleyse, bir süredir bölgemizde, hemen her yıl, bir milyon insanın kanını içerek yaşamaya, dolaylı dolaysız, palamar atmış, Amerikan savaş makinasının parçası olmayı, reddettiğimiz, bir o kadar vakıadır…


Bizim askerî vesayet mi, tezgahladı, bütün şu olup biteni, allaşkına?

Doları, Nas’a yaslanıp, faize basarak, bizim askerî vesayet mi, gıdım gıdım 18 tl’ye çekti ve sonra bir gecede milyar dolarları piyasaya boca edip, doları 10 tl dolayına düşürmesiyle beraber, tekrar dolar alıp, dünya dolar milyarderleri Rockefellerler’e parmak ısırtırcasına, milyarlarca dolarına, gün ağarırken, pratikçe bir o kadar daha milyar dolar katıp, yoksul halkımızı şappadanak ve merhamet duygusunun kırıntısını yaşamadan, yoksullaştıran… İnsanlarımızı tek çizgili pijamaya sığacak hale geldiler, ya hu, yoksulluktan…

Bizim askerî vesayet mi yaptı bunu?

Tanklar insanlarımızın güzelim inanç duyguları üstünden geçtiler diye (Allah, eğer olmuşsa, bunun da müsebbiplerinin müstahakkını versin, tamam), ama “ekonomik soygunun tank paletleri” insanlarımızın “ekmek lokmalarını” liğme liğme etmişse, nerede bunun yargısı, kardeşim?

Muhalefet TBMM’de, konu araştırılsın diye, önerge veriyor… Araştırılmasın diyen, bizim askerî vesayet midir, allaşkına?

Yoksa, bizim askerî vesayet, “Cambaza bak!” lafzının kendi mi oldu?

–  Aaa, şuna bak, şuna, yukarıdaki ipte, işte “bizim askerî vesayet!”, diyenlerin, aşağıda malı götürmelerinin gözlere çekiği perde mi, oluyor, bizim askerî vesayet?..

Bu günler de elbet geçer, mutlu yıllar, hepinize!..

Valla, yüksek hakimlerimiz beni bağışlasınlar… Bir, 28 Şubat 1997’den, müebbede mahkum olmuş dede, emekli generallere bakıyorum… Bir, gece gündüz yaşadıklarımıza… Şu sorageldiğim soruları sormadan edemiyorum… Fiilin üstünden çeyrek asır (1997 – 2022) geçse de, hepsi dede “emekli generaller”, hakikaten bir halt karıştırdı iseler, Allah daha da çok cezalarını versin…

Ama, kimse alınganlık göstermesin, mevcut müktesebatımla, ben hükümden hiç tatmin olmadım… Mahkeme heyeti, farkına varmamış olabilir. Farkına varmamış olması doğaldır. Neticede dosya içeriğiyle sınırlı kalmak zorundadır.

Ancak önüne arkasına bakınca, “Ergenekon bal gibi vardı!”, demek ihtiyacında olanlar, dede emekli generallerin apoletlerinin sökülmesinden hani sınırsız derecede, rahatlama duymuş olmayacaklar mıdır?..

Onun için, apoletleri sökülmüş, dede, “emekli generallerimize” ve onlar için üzülenlere seslenme sorumluluğundayım:

  • Bu günler de elbet geçer, mutlu yıllar, hepinize!..

Hukukta “iade-i muhakeme” diye bir kurum vardır…Kestirmeden söyleyeyim:

Koşullar tesis olursa, muhakemenin yenilenmesi sağlanabilir…

Benim işte, anlatageldim, teknik hissim o ki, 28 Şubat davası henüz nihayete ermiş bulunmamaktadır… 28 Şubat olaylarının bir numarası, meşru kere meşru Cumhurbaşkanı Süleyman Demirel’dir. O, Hakk’ın rahmetine kavuşmuş olsa da, dediğimin tanığı bütün Türk Ulusu’dur; cümle âlemdir. Bu tanıklık gün gelir muhakkak yapılır. Dede Emekli Generaller’i tanıklığıyla aklayan, esas itibariyle onları yargılamanın bir devlet ayıbı olduğunu mahkemeye haykıran Başbakan Mesut Yılmaz da Hakk’ın rahmetine kavuşmuştur. Tanıklığı dosyadan düşmüş müdür, düşmemiş midir? Düşmüşse fark etmez. Bu tanıklığa bütün Türk Ulusu, başta mahkeme heyeti ve mahkemede bulunanlar tanıktır. Bu tanıklık da gün gelir muhakkak yapılır.

Silahlı Kuvvetlerimiz’e, yıllar yılı, ayrıca işte, öznesiz, şahıs işaret etmeksizin, götürü bir suç tasnii yaftalamasında bulunmayı günlük mesai haline getirmiş olanlar, takkeyi önlerine koyup düşünmelidirler… Onlar için, gördüğüm en iyi yol, aldatılmış olmalarıdır…

Ya şu olup bitene gözlerini kapayan, giderek 28 Şubat’la helalleşen muhalefet unsurlarına ne demeli? Allah iyiliklerini versin!..


EK “Emekli, Dede Generaller” ile İlgili Herkese Açık Kaynaklardan Edinilebilecek Bilgiler

Çetin Doğan (81 Yaşında)

 Işıklar Askeri Lisesinden mezuniyetini müteakip, 1960 yılında Kara Harp Okulu‘nu tamamladı. 1961 yılında Topçu Okulu’nu bitirdi. 1987 yılında Tuğgeneral rütbesine terfi etti. Ardından; Genelkurmay Komuta Kontrol Daire Başkanlığı, 1. Zırhlı Tugay Komutanlığı, Genelkurmay Plan Harekât Daire Başkanlığı, 4. Kolordu Komutan Yardımcılığı, 1. Mekanize Tümen Komutanlığı, Genelkurmay Harekât Başkanlığı ve Jandarma Asayiş Komutanlığı görevlerini icra etti. 1999 yılında orgeneral  rütbesine terfi etti ve Ege Ordusu Komutanlığı’na atandı. 2003 yılında 1. Ordu Komutanı iken emekli oldu.


Çevik Bir (82 Yaşında)

 1954 yılında Kuleli Askerî Lisesini bitirdi. 1958 yılında Kara Harp Okulu’ndan istihkâm subayı olarak mezun oldu. Çeşitli istihkâm birliklerinde Takım ve Bölük Komutanlığı görevlerinde bulundu. 1970 yılında Kara Harp Akademisinden mezun oldu. 1971’de ise Silahlı Kuvvetler Akademisini  tamamladı. 1973 yılında da NATO Savunma Koleji’ni bitirdi. Tümen ve Genelkurmay Karargahı’nda Harekât ile ilgili görevlerde bulundu. 1973-1976 yılları arasında Avrupa Müttefik Kuvvetleri Yüksek Karargâhı‘nda (SHAPE) Proje Subayı olarak görev yaptı. Kara Kuvvetleri Komutanlığı Harekât Başkanlığında NATO Plan Subayı olarak çalıştı. Daha sonra Genelkurmay Başkanı Özel Kalem Müdürlüğü, Milli Güvenlik Konseyi Başkanı Başyaverliği, Devlet Başkanı Başyaverliği ve Cumhurbaşkanlığı Muhafız Alay Komutanlığı görevlerini yerine getirdi.[3]

Bu süreçte uzun süre Kenan Evren ile yakın çalıştı. 1983’te tuğgeneral rütbesine terfi etti. Tuğgeneral rütbesiyle 1983-1985 döneminde NATO Avrupa Müttefik Komutanlık Karargahı’nda (SHAPE) Lojistik ve İnfrastrüktür Daire Başkanlığı ve 1985-1987 arasında da 4. Zırhlı Tugay Komutanlığı görevlerinde bulundu. 1987 yılında  tümgeneral  rütbesine, 1991 yılında da korgeneral rütbesine terfi etti. Korgeneral rütbesinde 1991-1993 yılları arasında Genelkurmay Harekât Başkanlığı, 1993-1994 yılları arasında da Somali Birleşmiş Milletler Barış Gücü Komutanlığı (UNOSOM II) ve Kara Kuvvetleri Denetleme ve Değerlendirme Başkanlığı görevlerinde bulundu. 16 Ağustos 1994 tarihinde Genelkurmay Harekât Başkanlığı’na atandı. 30 Ağustos 1995 tarihinde orgeneral  rütbesine terfi etti. Orgeneral rütbesinde 1995-1998 yılları arasında Genelkurmay II. Başkanlığı görevinde bulundu. 30 Ağustos 1998 tarihinde 1. Ordu Komutanı olarak atandı. 30 Ağustos 1999 tarihinde emekli oldu.


Ahmet Çörekçi (89 Yaşında)

1955 yılında Hava Harp Okulu’ndan mezun oldu. 1955-1957 yılları arasında Kanada’da pilotaj ve av pilotluğu eğitimini tamamladı ve Merzifon 4. Ana Jet Üs Komutanlığı’na, 1960 yılında da 1. Ana Jet Üs Komutanlığı’na av pilotu olarak atandı. 1966 yılında girdiği Hava Harp Akademisi’nden 1968 yılında mezun oldu ve Hava Kuvvetleri Harekât Başkanlığı’na Hava Hareket Subayı olarak atandı. 1969 yılında 6. Ana Jet Üs Hareket Subaylığı, 1970 yılında aynı üste 162. Filo Komutanlığı yaptı. 1972-1974 yılları arasında Napoli‘deki NATO Airsouth karargâhında Plan Şube Müdürlüğü görevinde bulundu. 1974 yılında 6. Ana Jet Üs Harekât Komutanlığı’na, 1976 yılında Hava Kuvvetleri Eğitim Daire Başkanlığı Uçuş Eğitim Şube Müdürlüğü görevlerine atandı. 1978 yılında Tuğgeneral rütbesine terfi etti ve 4. Ana Jet Üs Komutanlığı’na atandı. 1981 yılında Hava Kuvvetleri İkmal Daire Başkanlığı görevine atandı.

1982 yılında Tümgeneral rütbesine terfi etti. Bu rütbede Hava Harp Okulu Komutanlığı görevini yürüttü. 1986 yılında Korgeneral rütbesine terfi etti. Bu rütbede 6. NATO ATAF Komutanlığı, 1988 yılında 2. Taktik Hava Kuvveti Komutanlığı ve 1990 yılında Hava Eğitim Komutanlığı görevlerine atandı. 1992 yılında Orgeneral rütbesine terfi etti ve Millî Güvenlik Kurulu Genel Sekreterliği’ne atandı. 1993 yılında Genelkurmay II. Başkanlığı’na, 18 Ağustos 1995 tarihinde Hava Kuvvetleri Komutanlığı’na atandı. 30 Ağustos 1997 tarihinde emekli oldu. TSK Üstün Hizmet Madalyası’na ve Pakistan Askerî İmtiyaz Nişanı’na sahiptir. Emeklilikten sonra resim sanatıyla ilgilenmeye başladı, karma ve kişisel sergilerde bulundu. 28 Şubat sürecinde Hava Kuvvetleri Komutanlığı yapmaktaydı.


İlhan Kılıç (85 Yaşında) 

1955 yılında Işıklar Askerî Lisesi’nden mezun olup aynı yıl Hava Harp Okulu’na girdi. 1957 yılında Hava Harp Okulu ikinci sınıf öğrenimi için Kanada‘ya gönderildi. 30 Ağustos 1957’de  Asteğmen rütbesi ile mezun oldu. Takiben pilotaj eğitimini de Kanada’da tamamlayarak 1958 yılında yurda döndü ve Kasım 1958’de Bandırma 6. Ana Jet Üs Komutanlığı’na av pilotu olarak atandı. 1966 yılında girdiği Hava Harp Akademisi’nden 1968 yılında mezun oldu ve 2. Ana Jet Üs Komutanlığı’na Harekât Subayı olarak atandı. 1971 yılında aynı üs 121. Filo Komutanlığı görevinine atandı. 1972 yılında Napoli Airsouth karargahında Malzeme Kısım Amirliği görevinde bulundu. 1974 yılında 2. Taktik Hava Kuvveti Komutanlığı Lojistik Başkanlığı ve Harekât Başkanlığı, 1977 yılında 8’inci Ana Jet Üs Harekât Komutanlığı, 1978 yılında Hava Eğitim Komutanlığı Eğitim Daire Başkanlığı görevlerine atandı.

1980 yılında Tuğgeneral rütbesine terfi ederek Hava Kuvvetleri Eğitim Daire Başkanlığı görevine getirildi. 1983-1985 yılları arasında da 2. Ana Jet Üs Komutanlığı yaptı. 1985 yılında Tümgeneral rütbesine terfi ederek Hava Teknik Okullar Komutanlığı’na, 1986 yılında Hava Harp Akademisi Komutanlığı’na ve 1987 yılında Genelkurmay Anadolu Daire Başkanlığı’na atandı. 1989 yılında  Korgeneral rütbesine terfi ederek Hava Kuvvetleri Tetkik Kurulu Başkanlığı, 1990 yılında Genelkurmay Genel Plan ve Prensipler Daire Başkanlığı ve 1992 yılında Hava Eğitim Komutanlığı görevlerine atandı. 1995 yılında Orgeneral rütbesine terfi ederek Millî Güvenlik Kurulu Genel Sekreterliği’ne atandı. 28 Ağustos 1997 tarihinde Hava Kuvvetleri Komutanlığı’na atandı. 30 Ağustos 1999’da emekliye ayrıldı. Bulgaristan II. Madarski Connick Nişanı, ABD Askeri Liyakat Madalyası, TSK Üstün Hizmet Madalyası ve Pakistan Nişan-ı İmtiyaz Madalyası sahibidir.


Çetin Saner (82 Yaşında)

 Kaynarcalı Edip Paşa’nın torunlarındandır. Kuleli Askerî Lisesini bitirdi. Kara Harp Okulu’ndan 1961 yılında tank subayı olarak mezun oldu. Harp Akademisi’ni 1973 yılında bitirdi. 1987 yılında tuğgeneral, 1991 yılında tümgeneral ve 1995 yılında ise korgeneral rütbesine terfi etti. Lüleburgaz‘daki 65. Mekanize Piyade Tugayı komutanlığı ve NATO Doğu Avrupa Müttefik Kara Kuvvetleri kurmay başkanlığı görevlerini yürüttü. Genelkurmay İstihbarat Daire Başkanlığı ve 5. Kolordu  Komutanlığı görevinin ardından 1999 yılında emekli oldu. 28 Şubat 1997 sürecinde  valiler, brifing için Genelkurmay Başkanlığına çağrılmıştı. Dönemin İçişleri Bakanı Meral Akşener‘in “Brifinge katılacak valileri açığa alırız”, demesi üzerine Akşener hakkında “Söyleyin o hanıma. İleri geri konuşmasın, geldiğimizde İçişleri Bakanlığı önüne koyduğumuz bir yağlı kazığa kendisini oturturuz”, dedi. Bu sözü üzerine 16 yıl sonra Evet ayıp etmişim. Yakışmamıştır. Özür  diledim”, dedi.


Aydan Erol (82 Yaşında)

 1954 yılında Deniz Lisesi’ne girmiş, 1959 yılında Deniz Harp Okulu’ndan Asteğmen olarak mezun olduktan sonra Donanma’ya katılmıştır. Çeşitli harp gemilerinde Branş subaylığı, Bölüm Amirliği, II. Komutanlık ve Komutanlık görevlerini deruhte etmiştir.

1970 yılında Deniz Harp Akademisi ve Silahlı Kuvvetler Akademisi’nden mezun olmuştur. Daha sonra sırasıyla Muhrip II. Komutanlığı ve Muhrip Komutanlığı görevlerinde bulunmuştur. 1977-1979 yılları arasında Washington Deniz Ataşeliği, 1979-1982 yılları arasında Dz.K.K.Hrk.Bşk.Hrk.Eğt.D.Bşk.Harekat Şube Müdürlüğü, Dz.K.K. Harekat Eğitim Daire Başkanlığı ve II. Muhrip Filotilla Komodorluğu görevlerini ifa etmiştir. 30 Ağustos 1984’te Tuğamiralliğe terfi etti. 1984-1987 yıllarında Dz.K.K.Hrk.Bşk. Plan ve Teşkilat Daire Başkanlığı, 1987-1988 yıllarında Çıkarma Filosu Komutanlığı görevlerinde bulunmuş olup, 30 Ağustos 1988’de Tümamiralliğe terfi etmiştir.

Tümamiral olarak, 1988-1990 yıllarında Sahil Güvenlik Komutanlığı, 1990-1991 yıllarında Hücumbot Filosu Komutanlığı ve 1991-1992 yıllarında Harp Filosu Komutanlığı’nı deruhte etmiş, 30 Ağustos 1992’de Koramiralliğe yükselmiştir. Koramiralliğe terfiinden sonra, 1992-1993 yıllarında M.G.K. Genel Sekreter Yardımcılığı, 1993-1994 yıllarında Deniz Eğitim Komutanlığı, 1994-1995 yılları arasında Güney Deniz Saha Komutanlığı, 1995-1997 yılları arasında Dz.K.K.lığı Kurmay Başkanlığı görevlerinde bulunmuş olan (E) Koramiral Aydan EROL, 1997-1998 tarihleri arasında Kuzey Deniz Saha Komutanlığı görevini deruhte etmiştir.


İdris Koralp (74 Yaşında)

İlköğretim ve Ortaokul eğitimini doğup büyüdüğü şehir Bursa’da tamamlamış ardından Kuleli Askeri Lisesi’nde eğitimini sürdürmüştür. 1968 senesinde Kara Harp Okulundan Topçu Subayı, 1983’te ise Harp Akademileri’nden Kurmay Yüzbaşı olarak mezun olmuştur. Bir sene Alman Silahlı Kuvvetler Dil Okulu ve Goethe Enstitüsünde Almanca eğitim alan İdris Koralp, iki senede Bern Askeri Ateşeliği görevinde bulunmuştur. 1997’de Tuğgenerallik rütbesini almıştır. 2002 yılında emekli olmuştur.


Fevzi Türkeri (81 Yaşında)

1962 yılında Kara Harp Okulu‘ndan, 1963 yılında Piyade Okulu’ndan, 1975 yılında Kara Harp Akademisi’nden mezun oldu. 1990 yılında tuğgeneral rütbesine terfi etti. Bu rütbe ile Dağ Komando Okulu ve Eğitim Merkezi komutanlığı görevinde bulunan Türkeri, 1994 yılında tümgeneral rütbesine terfi etti. Bu rütbe ile Özel Kuvvetler Komutanlığı ve Genelkurmay İstihbarata Karşı Koyma ve Güvenlik Dairesi Başkanlığı görevlerini yürüttü. 1998 yılında korgeneral rütbesine terfi etti, bu rütbe ile genelkurmay istihbarat başkanlığı ve jandarma asayiş komutanlığı görevlerinde bulundu ve 2002 yılında orgeneral rütbesine terfi etti ve 2. ordu komutanlığı görevine atandı. 30 Ağustos 2004 tarihi itibarıyla jandarma genel komutanlığı görevine atandı. 30 Ağustos 2006 tarihinde emekli oldu.


Erol Özkasnak (75 Yaşında)

 1991 yılında tuğgeneral, 1995 yılında tümgeneral rütbesine terfi etti. 2000 Yüksek Askerî Şûra kararlarıyla kadrosuzluk sebebiyle emekliye sevk edildi.

This entry was posted in ABD - AB - EMPERYALIZM, BOP, ERGENEKON - BALYOZ, HUKUK-YARGI-ADALET, İHANET VE YABANCI YANDAŞLAR, İNSAN HAKLARI - DEMOKRASİ, SİYASİ TARİH, SUÇ DOSYALARI, TSK. Bookmark the permalink.

Leave a Reply

Your email address will not be published. Required fields are marked *