ABD’nin gerileyen deniz gücü,
Ukrayna krizi ve Türkiye dersleri
Cem Gürdeniz- 12 Aralık 2021
Soğuk Savaş 1947’de başladı. 1989 Kasım ayında Berlin Duvarı yıkılınca son buldu. Soğuk Savaş Anglosakson temelli ABD hegemonyasının savaş sonu devleşmiş sanayi, ticaret ve askeri gücünün yerküreyi kontrolü için yaratılmış bir kavramdı. Monoteist, kapitalist ve liberal batı; Ateist, Marksist ve otoriter Sovyetlere karşı teolojik, ideolojik ve ekonomik savaş açmıştı.
JEOPOLİTİK İDEOLOJİNİN ÜZERİNDEDİR
Bireyci, tüketime odaklı liberal demokrasi Anglosakson kültür bloğu olarak küreselleşmenin itici gücü, jeopolitik mücadelenin payandası olmuştu. Ancak savaşın asıl cephesi jeopolitik idi. Sovyetler kıtaya sıkıştırılıp, okyanuslara serbest çıkışı önlenmeli; Kuzeyde Arktik ile sıkışan Sovyetler, batıda ve güneyde NATO, doğuda Avustralya, Yeni Zelanda, Çin, Güney Kore ve Japonya ile çevrelenmeliydi. Kısaca kenar kuşakta çevreleme (containment) stratejisi olarak adlandırılan bu strateji ile ABD Sovyetler Birliğini tek kurşun atmadan yendi. Önce Varşova Paktı sonra 15 cumhuriyetli Sovyetler Birliği diz çöktü. Rusya tek başına kaldı. Eğer bir savaş çıksaydı şüphesiz İkinci Dünya Savaşından çok daha fazla kan dökülür ve inanılmaz yıkım yaşanırdı. Zira savaş nükleer safhaya geçebilirdi. Ancak nükleer dehşet dengesi içinde savaş yaşanmadı.
NATO, ANCAK NÜKLEER SİLAHLA SOVYETLERİ DURDURABİLİYOR
Soğuk Savaş boyunca NATO-Varşova Paktı arasında çıkacak bir çatışmada birinci öncelikli senaryo Orta Avrupa odaklıydı. Zira Doğu Almanya, Baltık Cumhuriyetleri, Polonya ve diğer Orta Avrupa devletlerinde konuşlu Varşova Paktı zırhlı birliklerinin kısa sürede NATO ülkelerini işgal edebileceği bekleniyordu. Bu işgali gerekirse nükleer silahlarla durdurabilmek için NATO, 60’lı yıllardan itibaren esnek mukabele stratejisini yürürlüğe sokmuştu. O yıllarda nükleer silah kullanımı konvansiyonel silah kullanımından farklı düşünülmüyordu. Hiroşima ve Nagazaki dersleri tam çıkarılmamış, Çernobil yaşanmamıştı. Bu strateji paralelinde denizdeki tüm faaliyetlerin ağırlık merkezi, Orta Avrupa’daki işgalin önlenmesi/durdurulması/geri püskürtülmesi ve Varşova Paktı silahlı kuvvetlerinin savaş sonrası dönemde uzun bir süre tehdit oluşturamayacak şekilde imha edilmesiydi.
DENİZDE NATO GÜÇLÜYDÜ
Orta Avrupa senaryosunun deniz stratejisi bacağında NATO’nun iki önemli görevi vardı. Birincisi Atlantik Okyanusu ile Kuzey Denizi’nde deniz kontrolünü ve deniz ulaştırmasını sağlamak; diğeri de Akdeniz ve Kuzey Atlantik’te konuşlu ABD uçak gemilerinden kalkan uçakların Orta Avrupa’nın Varşova Paktı coğrafyasındaki geri bölgelere düzenleyeceği taktik nükleer saldırıları gerçekleştirmekti. Bu senaryoya göre son tahlilde Atlantik, Akdeniz, Kuzey Denizi ve Baltık Denizi’nin NATO kontrolüne girmesi hedefleniyor, Sovyetlerin işgal edileceği varsayılan Norveç kıyılarına çok büyük çaplı müttefik çıkarma harekâtı öngörülüyordu. Güney kanatta ise Türk Boğazlarına yönelik olası bir Varşova Paktı amfibi harekâtının caydırılması ve bu kritik suyolunun kapatılarak, Akdeniz’deki Sovyet Eskadronu’nun ABD Altıncı Filosu tarafından kısa süre içinde imha edilmesine destek sağlanması hedefleniyordu.
DENİZ ULAŞTIRMASI OLMADAN AVRUPA SAVUNULAMAZ
Planlara göre Avrupa’daki harbi idame edebilmek için ABD ve Kanada’dan milyonlarca ton askeri malzeme ve bir milyondan fazla personel deniz yolu ile Avrupa cephesini takviyeye gelecekti. Sadece bir mekanize tümenin harp araçları 100 bin tonun üzerindeydi. NATO nun bir raporuna göre böyle bir harbin başlangıcında ilk aylarda bütünleme ikmali için gerekli olan miktar, 25 milyon ton civarındaydı. İhtiyaç duyulacak petrol ürünleri ise 100 milyon varildi. Buna Avrupa nüfusunun ihtiyacı asgari miktar olan 300 milyon ton eklenmemişti.
Bu durum Atlantik’te aylarca sürecek deniz ulaştırma köprüsü (sea lift) ve dolayısı ile bu konvoyların üç boyutlu tehdide karşı korunması ihtiyacını ortaya çıkaracaktı. Dolayısı ile stratejik nükleer caydırıcılığın, ABD, İngiltere ve Fransa’ya ait nükleer denizaltılar (SSBN) ile sağlanması dışında NATO ülkelerinin donanmaları, Soğuk Savaş boyunca gerek kuvvet yapısı oluşturmada gerekse strateji geliştirmede hedeflerine daima Sovyet Deniz Kuvvetleri unsurlarını imha etmeyi yerleştirdiler. Bu nedenle deniz harbinin temelini oluşturan saldırı karakterli su üstü, denizaltı, mayın ve amfibi harekât ile savunma odaklı denizaltı savunma harbi, elektronik harp, hava savunma harbi ve mayın karşı tedbirleri harekâtları operatif ve taktik düzeyde NATO donanmalarının ana işlevleri oldu. Kısacası Avrupa’da NATO ve ABD’nin Sovyetlere karşı galibiyetinin anahtarı Atlantik ve Akdeniz’in deniz kontrolünün sağlanması ve ABD’den gelecek takviye ve savaş lojistiğinin Avrupa cephesine zamanında taşınabilmesiydi.
GELELİM BUGÜNE
ABD Soğuk Savaş galibiyetini yeni jeopolitik düzene tahvil etti. Önce iki Almanya birleştirildi. Sonra Yugoslavya parçalandı. Daha sonra Reagan’ın Gorbaçov’a verdiği sözün aksine NATO doğuya doğru genişletildi. Avrasya adasının Uralların batısındaki Avrupa yarımadası neredeyse tamamen Atlantik kontrolüne girdi. Rusya 21. Yüzyıla girerken yakın tarihinin en zayıf, en güvensiz ve neredeyse parçalanmanın eşiğine gelmiş bir dönemiyle yüz yüze geldi. Bu bataklıktan Rusya’yı 1996 yılında Dışişleri Bakanı olan Primakov ile 2000 yılında Başkan olan Putin kurtardı. Primakov doktrini ile yakın çevre (Near Abroad) kontrol altına alındı. Ancak NATO ve AB çok yol almıştı. Eskiden Rus sınırlarına 1000 km uzaktaki tehdit yarıçapı, Baltık Cumhuriyetleri ile kuzeyde sınıra dayanmış ve Kaliningrad anavatandan kopmuş; batıda Beyaz Rusya, Moldova ve Ukrayna tampon bölgesinde kırılmalar yaşanmış, Doğuda Gürcistan neredeyse kaybedilme aşamasına gelmişti. Karadeniz’de durum daha vahimdi.
2004 sonrası Bulgaristan ve Romanya NATO üyesi olmuş ve büyük bir hırs içinde üslerini, hava sahası ve topraklarını ABD’ye açmışlardı. 2008 yılında ABD Gürcistan’ı kışkırtarak 5 gün savaşı sonunda bu devletin Abhazya ve Osetya’yı kaybetmesini; 2014 yılında Ukrayna’yı kışkırtarak Kırım’ı kaybetmesini ve daha sonra Donbas bölgesinde bir iç savaşın başlamasını tetikledi. ABD, Rusya’nın her iki ülkedeki askeri müdahalelerinin hiçbirine askeri karşılık veremedi. Bu durum gerek Rusya ve gerekse doğudaki dev Çin için olağanüstü yeni bir dönemin başlangıcını oluşturdu ve üç kutuplu dünya düzeninin yolunu açtı. ABD kışkırtıyor, krizi başlatıyor ama sonunu getiremiyor ve uzaktan gelen güç olarak geri çekiliyordu. Kaybedenler daima kışkırtılanlar oluyordu.
ABD NEDEN BU DURUMA DÜŞTÜ?
ABD’nin Rus askeri hamlelerine askeri alanda cevap verememesinin nedeni soğuk savaş sonrası gerileyen Amerikan deniz gücü ve değişen Amerikan deniz stratejisi olarak verilebilir. Öncelikle deniz üstünlüğünün sonsuza kadar kendilerinde kalacağını kabullenerek zafer sarhoşluğu içinde 1989-2001 yılları arasında son derece hızlı bir şekilde küçüldüler. (İkinci Dünya Savaşı sonrasını örnek aldılar. 1945’te 6000 gemisi varken 1952’de 1000 gemiye düşmüşlerdi.) 1991’de yaşanan Kuveyt savaşı zaferiyle kendilerinden o kadar emin oldular ki, 11 Eylül 2001 sonrası savunmanın yerine güvenliği koydular. Küçülme devam etti. Askeri tersanelerin pek çoğu kapatıldı. Berlin duvarı yıkılırken 600’e yakın savaş gemisi olan ABD, 2012 yılında Demokrat Obama iktidarı sırasında küçüle küçüle 290 gemiye düştü.
Aynı yıl Çin’e karşı ünlü Asian Pivot doktrinine geçerek “Forward Presence-İlerde Varlık Gösterme” stratejisi ile zaten az olan gemilerinin %60’ını Pasifik havzasına sevk ettiler. Bu durum harbe hazırlık ve teknik durum hazırlığını alt üst etti. Bu dönemde donanma aynı zamanda tarihinin en büyük bütçe kesintisine sahne olurken, uçak gemisi sayısını 12’den 8’e düşürmek için yasa tasarısı bile hazırlandı. Yer yerinden oynadı. Cumhuriyetçilerin büyük muhalefetine rağmen 10 yıllık savunma bütçesinden 472 milyar dolar kesinti (defense cut) ve üstüne üstlük bu kesintiden kısa süre sonra on yıllık savunma bütçesinden ilave 412 milyar dolara el koymaya (sequestration) karar verildi. Bu kesintiler Amerikan Donanmasının tedarik projeleri ile operatif faaliyetlerini alt üst etti.
UYKUDAN UYANMA VE GEÇ KALIŞ
ABD karşılaştığı durumun vahametini 2017 yılında geç de olsa anlayabildi. Çin’in ekonomik ve askeri alanlarda, Rusya’nın ise askeri alandaki yükselişi sonucu terörle savaş paradigmasından (GWOT) büyük güçler rekabet dönemine (GPC) geçişle birlikte donanmanın küresel dayatma ve jandarmalık için yeterli olamayacağı gerçeği ile yüzleştiler. ABD’nin bugün 285 gemisi var ve bu sayının sadece 180 adeti harbe hazır durumda. Trump döneminde on yıl içinde 355 gemi daha sonra da 500 gemi programı başlatıldı. Trump iktidarda kalsaydı gelecek beş yıl sonunda 147 milyar dolarlık ek bütçe ile 80 yeni gemilik bir program da gündeme gelmişti. Ancak bu programların mevcut borçlar, yaşanan ekonomik kriz ve toplumsal mutabakatın söz konusu olmadığı bir dönemde ne zaman gerçekleşeceği belirsizliğini koruyor.
HARBE HAZIR OLAMAYAN DONANMA
Diğer yandan ABD, soğuk savaşta 600 gemileri varken aynı anda 100 gemiyi değişik coğrafyalarda seferde tutulabiliyordu. Bugün arka planda 285 gemiyle 100 gemiyi ileride harbe hazır tutmaya çalışıyor ancak başaramıyorlar. 2017 yılında Pasifikte arka arkaya yaşanan ölümlü kazalar (USS Mc Caine ve USS Fitsgerald), San Diego gibi ana üste bir gemide çıkan yangının söndürülememesi (USS Bonne Homme Richard) , nükleer bir denizaltının (USS Connecticut) su altında dibe çarpması gibi olaylar ABD Donanmasının içinde bulunduğu harbe hazırlık durumunu açıklamaya yetiyor.
Obama döneminin donanma üzerinde yarattığı kalıcı hasar, tarihte yaşanmamış oranda artan gemi kazaları; geciken gemi teslimleri; planlı bakım, büyük bakım, havuzlama ve arızalara müdahalede yetersiz hizmet; disiplin, usulsüzlük ve cinsel suçlar nedeniyle görevden alınan gemi ve birlik komutan sayısında artış ve dolayısıyla harbe hazırlık seviyesinde ciddi düşme ile yaşandı. Bu durum bugün toparlanabilmiş değil. Devam ediyor. İkinci Dünya Savaşında ağır torpido yarası almış bir muhrip 9 ayda onarılabiliyorken, 2017 yılında Pasifik’te ticaret gemileri ile çarpışan Arleigh Burke sınıfı iki muhribin onarımı 2,5 yıl sürdü.
Bu kapsamda 600 gemilik dönemin Donanma Bakanı John Lehman’ın geçenlerde yazdığı makalede sarf ettiği sözler gerçeği yansıtıyor: “Dünya, ABD’nin artık deniz üstünlüğüne sahip olmadığı ve denizdeki bir savaşı kaybedeceği şeklinde yükselen bir gerçekle yüz yüze.” (Why the US Navy is in Dire Straits-WSJ- https://isranet.org/analysis/why-the-u-s-navy-is-in-dire-straits/)
ATLANTİK VE KARADENİZ’E GÜÇ KAYDIRMAK ÇOK ZOR
ABD’nin jeopolitik düzeyde birinci öncelik alanı Hint Pasifik alandır. Kuvvet konsantrasyonu buradadır. Bugünkü güç yeteneği ile Avrupa’da yeni bir cephe açmaya gücü yetmez. NATO müttefiklerinin taşeronluğu olsa da Ukrayna için Rusya ile silahlı bir çatışmayı göze alamazlar. Bırakalım Ukrayna’ya askeri güç ile destek olmayı, ABD bir savaş durumunda Atlantik’te askeri nakliyatı sağlayacak lojistik deniz köprüsünü (sea lift) Rus denizaltılarına karşı koruyabilecek suüstü karakol gemilerini çıkaramıyor. Bunu ancak Pasifik’ten güç kaydırarak yapabilir ki bu durumda da zaten sayısal olarak geride oldukları Çin donanmasına alanı terk etmiş olurlar.
Karadeniz’de zaten Montrö Sözleşmesi kısıtlamaları var. Olmasa bile kapalı bir denize savaş gemisi sokmak intiharla eş değerdir. Akdeniz’de tutabildikleri gemi sayısı son derece kısıtlı. İspanya’da ve İtalya’da başta balistik füze savunması olmak üzere NATO sorumlulukları paralelinde gemi tutabiliyorlar. Savaş zamanı ana kıtasından askeri lojistik köprünün kurulması zor olacağından şu an yapılan Girit ve Dedeağaç’ta olduğu gibi önceden malzeme ve cephane konuşlandırmak. Ancak taşıma su ile bu iş çok zor. Pasifik cephesi olmasa işler kolay olurdu. Ancak gerçekten zor.
ABD, yeni strateji dokümanını Deniz Kuvvetleri Bakanı imzası ile Advantage at Sea başlığı ile bir yıl önce (17 Aralık 2020) yayınladı. Büyük güçler rekabet (GPC) döneminde ilk kez yayınlanan bu dokümanın asıl amacı Çin ve Rus deniz gücü tehditlerini öne çıkararak Deniz Kuvvetleri, Sahil Güvenlik Komutanlığı ve Deniz Piyade Kuvvetleri için bütçeden büyük pay koparabilmekti. Zira mevcut bütçe, kuvvet yapısı ve kaynaklar ile ABD Deniz Kuvvetleri, okyanusların hâkimi olamayacağını ve denizdeki üstünlüğünü artık kaybettiğini herkes biliyor. Ancak Lehman gibi itiraf edemiyorlar. Bugün ABD, harbe hazırlığı öne çıkarmak için strateji değişikliğine gidiyor. İleride varlık göstererek savaşmadan caydırmak yerine, harbi kazanmak için hazır olmayı önceliği yapıyor. Bunu başarsalar bile sayısal olarak kazanmaları mümkün değil. ABD yarın 600 gemiye sahip olursa bu hedefi başarabilir. Ancak çok zor.
ABD’YE TAVSİYELER
1905 Rus Japon savaşının kahramanı Amiral Togo şöyle der: ‘’Tanrılar tek bir zaferden sonra durumlarından memnun kalıp istirahate çekilenlere zaferin tacını vermezler. Zaferin tacını onlara barış zamanında yoğun eğitim yapanlar verirler ki, bunlar savaş başlamadan çok daha önce zaferi kazanmışlardır. Yaşlı bir bilgenin söylediği gibi zaferden sonra miğferlerinizin bağlarını sıkılaştırın.’’
Amerikan donanması soğuk savaşı çok büyük bir zaferle kazandı. Ancak miğferlerinin bağlarını gevşetmek bir yana miğferlerini çıkardılar. Bugün nükleer 11 uçak gemisi sadece psikolojik üstünlük sağlıyor. Amerikalı yazarlar, amiraller ve düşünürlerin pek çoğu mezarlıkta ıslık çalıyor. İkinci Dünya savaşını 6000 gemiyle kazandıklarını unutuyorlar. 285 gemi ile yanlarına ancak Holywwod’u alarak sanal zafer kazanabilirler. Amerikan donanmasına ne Rusya ne de Çin zarar vermedi. En büyük zararı kendi başkentlerindeki karar vericiler ve politikacılar verdi. Bizdeki gibi çoğu günlük siyasetle ilgileniyor. ABD elitlerinin Jeopolitik farkındalıkları zayıfladı. Gerek George Floyd isyanı gerekse başkanlık seçimleri sırasında yaşanan Kongre baskını ülkenin gerçek durumunu ortaya koydu.
Afganistan’dan kaçar gibi çekilmeleri, akabinde Avustralya’yı nükleerleştirmeleri (AUKUS) ve bu yolla insanlığa en büyük tehdit olan nükleer teknolojinin askeri alanda kullanılmasını teşvik etmeleri hazmı kolay gelişmeler değil. Sırf AUKUS ve nükleer denizaltı kararı ile Demokrasi mantrası kadar çok sevdikleri ‘’Kural Temelli Dünya Düzenine’’ (Rule Based Order) ne denli büyük zarar verdiklerinin bile farkında olamadıkları ortaya çıkıyor. ABD artık küresel hakim olmadığını anlamalı ve ciddi bir devlet gibi dünya barışına katkı sağlayarak, kural temelli düzene başta kendi uymalıdır.
UKRAYNA TAVSİYELERİ
Amerikan deniz gücü Amerikan gücünün omurgasıdır. Bu omurga şu an hastadır. Toparlanması için uzun süreye ihtiyaç vardır. Güncel kongre oyunları ve güç çekişmeleri içinde donanmalarını küresel egemenlik seviyesine çıkarmaları Çin ve Rus deniz güçlerinin durumu göz önüne alındığında çok ama çok zordur. Bu durumda Ukrayna, ABD’nin Ukrayna ve Rusya arasında silahlı bir çatışma başladığında askeri yığınak ve Amerikan askerinin bilfiil yardımına güvenemez. Bu olmaz. Ukrayna için en iyi yöntem Finlandiya modeline geçmektir. Sosyal, kültürel ve tarihi bağları olduğu Rusya ile büyük güç rekabet döneminde vassal/vekil ülke konumuna düşerek kazanamaz. Daima kaybeder.
TÜRKİYE TAVSİYELERİ
Türkiye, dolar baskısı altında, gerileyen bir hegemonun dayatmalarına kısa dönem çıkarları için taviz vermemelidir. 104 Amiral basın açıklaması üzerine hazırlanan whatsup iddianamesini Putin- Biden görüşmesinden kısa süre önce ilan ederek, Washington’a mesaj vermemelidir. Onlar mezarlıkta ıslık çalarken, Ankara’nın hala Yalta ve Potsdam psikolojisiyle hareket etmesi hepimizi küçük düşürüyor. Türkiye’de ABD’den medet uman muhalefet de bu stratejik resmi iyi görmelidir. ABD’nin Amiral gemisi olan deniz gücü çok geriledi. Unutmasınlar, hegemonya denizde el değiştirir. ABD donanması bu değişimi önleyecek durumda değil.
Bugün Dedeağaç ve Girit’e yapılan asker yığınağın gerektiğinde Amerikan askeri tarafından kullanılması için değil, vekil ve vassalların kullanması için olduğunu anlamanız gerekir. Yani Dedeağaç’a yapılan yığınak aslen bir Türk – Yunan çatışmasında Türk ordusunu Meriç ötesinde caydırmak ve aynı zamanda Rusya ile bir çatışma yaşanırsa bu malzemeyi Yunan ve diğer NATO müttefiklerinin kullanımına sunmak içindir. Amerikan askeri kendi kanını dökecekse bunu Avrupa cephesine değil, Asya cephesine saklar. Zira hegemonyanın kaderi orada belirlenecektir. Hem iktidar hem muhalefet, tarih, jeopolitik ve deniz stratejisi okumalıdır.
(6 Aralık 2021 tarihinde 104 Amiral Montrö Duyurusu hakkında, kamuoyunda şaşkınlık yaratan iddianamenin medyada yayınlanması sonucu başta Veryansıntv olmak üzere haklının, doğrunun ve gerçeğin yanında duran ve bize destek veren tüm vatanseverlere teşekkürü borç bilirim.)