TARİHİ İTİRAF! Eski CIA Şefi Robert Baer :
“Bırakalım Şii ve Sünni Müslümanlar birbirini Öldürsünler”
Nilgün Cerrahoğlu – 14 Nisan 2012 – Güncellendi 08.08.2021
Cumhuriyet yazarı Nilgün Cerrahoğlu bugünkü “Ortadoğu’da Hep Aynı Oyun” başlıklı yazısında, CIA’nın eski Ortadoğu bölge şefi Robert Baer’in kitabından hareketle Ortadoğu’da oynanan oyunları şöyle anlattı:
Birkaç yıl önce “Syriana” isminde bir film oynamıştı. Hatırladınız mı?
Başrolde George Clooney’ye “Oscar” kazandıran film; yolsuzluk ve yobazlıkla beslenen İslam kapitalizmini, İslam kapitalizmiyle uyutularak satın alınan Arap ülkelerini; petrol şirketleri tarafından yönlendirilen ABD’nin sözde.. dış politika uzmanlarını, Washington merkezli güç oyunlarını ve bu oyunları hayata geçiren CIA ajanlarını anlatıyordu.
“Syriana”, bunların yan yana getirilmesiyle kotarılan “Ortadoğu’yu yeniden dizayn etme projesinin” adıydı. Başka ifadeyle “Syriana”, yıllardır konuşulagelen “Büyük Ortadoğu Projesi”nin (BOP) kod adı olmuş oluyordu.
Öykünün bir numaralı ilham kaynağı diye bilinen CIA’nın eski Ortadoğu bölge şefi Robert Baer’in İran hakkında yazdığı bir kitabı okuyorum şimdi. Bendeki Fransızca (“İran’ın Önlenemez Yükselişi / Iran: l’irresistible ascension”) çevirisi. Kitabın orijinal ismi “Yeni Süpergüç İran’la Başetmek / Dealing With The New Iranian Superpower”…
‘Sünni-Şii savaşı tetikleyelim!’
Aklı sadece “Syriana/BOP” parametreleri doğrultusunda çalışan Baer, İran hakkında yazdığı bu son kitapta, yeni Ortadoğu’yu kurabilmenin tek yolunun bölgede geniş çaplı bir “Şii-Sünni içsavaşı” tetiklemekten geçtiğini söylüyor…
Washington’da “Sünni-Şii iç savaşı” projesine bel bağlayan biricik uzman Baer değil hiç kuşkusuz… Ancak Baer’in açık sözlülüğü, akıllara durgunluk verici…
“Niye biz (Amerikalılar!) ölelim ki?” diyor kısaca eski CIA görevlisi Baer, “Bırakalım (Sünni ve Şii) Müslümanlar kendi aralarında birbirlerini öldürsünler!”
Bitmedi!
‘Sykes-Picot’nun iflası’
“Yeni Ortadoğu’yu kurabilmek” için Robert Baer’in olmazsa olmaz saydığı en temel öneri, Ortadoğu’daki sınırları yeniden düzenlemek. Bu konuda da özetle şunları ilave ediyor Baer;
“Bu sınırlar 1916 yılında, dönemin kolonyal güçleri Fransızlarla İngilizler tarafından, bölgeyi paylaşmak amacıyla gizlice çizilmişti. Nil-Dicle arasındaki sınırlar, gayet yapay ve keyfi biçimde yaratıldı ve herkes için sonuçta badire oldu. Bugün, Sykes-Picot sınırlarını korumak için hiçbir neden yok. Bu mimari Irak’ta zaten delindi. Sykes-Picot’yu Ortadoğu’da salt askeri güçle korumak bize bundan böyle sadece savaş getirir. Etnik temeller üzerinden Irak resmen parçalanmalı ve Kürdistan mutlaka kurulmalıdır. Yeni sınırların çiziminde karşılaşılacak en büyük sorun ne var ki, İsrail’in mi İran’ın mı bu yeni durumdan daha kârlı çıkacağıdır?”
“Yeni Süper Güç İran” kitabını kaleme aldığı 2008 tarihinde Baer, yönelttiği bu son soruya son kertede “Bir tercih yapmak zorunda değiliz!” yanıtını veriyor.
Irak savaşı sonrasının konjonktürü içinde ve Arap Baharı öncesinde masaya yatırdığı “yeni Ortadoğu”nun başlıca aktörlerini yazar, o dönemde yalnız İran ve İsrail olarak tasavvur ediyor.Baer’in zihin haritasında Türkiye’nin Ortadoğu’ya dönüşü yer almıyor…
Emperyalizmden ders çıkarmamak
Geçen son dört yıl zarfında “yeni Osmanlı Türkiyesi’nin denkleme girmesi” bağlamında önemli bir değişiklik yaşanmış olsa da, bugün “BOP/Syriana” için devreye sokulan yöntemlerde hiç fark yok.
Sınırları yeniden çizme sevdası, eli kulağındaki bir Suriye savaşını kollarken, Sünni-Şii kamplaşması bölgede bugüne değin görülmedik ölçüde tırmandırılıyor…
Emperyalizm çünkü dün neyse o. Zerre kadar değişmiyor.
Bizim “BOP” dediğimiz “büyük oyun” bu topraklarda, Müslümanı Müslümana kırdırmak yöntemleriyle hep tezgâhlanagelmiş…
Ortadoğu’da emperyalizmin bu çok köklü geleneğini irdeleyen “Modern Ortadoğu Nasıl Yaratıldı?” isimli kitabında David Fromkin bunu “büyük davaların ideallerini maske edinmek” yöntemiyle özgün biçimde anlatır.
Emperyal güç İngiltere, ta 20. yüzyıl başında Osmanlı’ya karşı Arapları kışkırtmak adına “büyük dava” namına “bağımsızlık” idealini bayrak edinmişti.
Bugün ise “demokrasi” bayrağı kullanılıyor.
“Ahlaki büyük dava” görüntüsü bir kez böyle piyasaya sürüldü mü, emperyal güçle bölgesel aktörler saf “idealler uğruna”(!) işbirliği yapıyormuşçasına yan yana gelebiliyorlar.
Bugün sözüm ona Erdoğan’ın “Suriye demokrasisinin” baş sponsoru kesilmesi, dün olduğu gibi aynı “maske” yöntemlerinin uygulandığını gösteriyor.
Müslüman halkların birbirini boğazlaması, sınırların hallaç pamuğu gibi atılması, ülkelerin paylaşılması arkadan gelen hamleler.
İyi ama biz bu filmi görmemiş miydik?
Ben artık emperyalizmden çok; bu topraklarda, bu tarihten hiç ders çıkarmayan kendimize kızıyorum.
Pingback: Syriana | Cumhuriyetimiz İçin