TARİHİN İÇİNDEN KARA SAYFALAR * Abdülhamit’in Askeri Hezimeti: 93 Harbi * “Ruslar her ne teklif ederlerse kabul edin.” * KIBRIS ve MİDİLLİ’yi NASIL KAYBETTİK

Naci Kaptan

RUSLAR NE İSTİYORSA VERİN!

Abdülhamit Han, Yeşilköy’e dayanan Rus grandükü Nikola’nın gönlünü almak için ona ziyafetler tertipledi. Saraydan altın, gümüş kaplar, billur takımlar ve nefis yemekler gönderdi.

Abdülhamit ciddi bir eğitim görmemişti, devlet deneyimi hiç yoktu, hele harp sanatı konusunda hiçbir deneyimi yoktu, amcası Abdülaziz’le seyahati dışında İstanbul’dan hiç ayrılmamıştı, cuma selamlıklarındaki askeri merasim bölüklerini selamlamak dışında hiç asker görmemişti, harita okumak ve değerlendirmek nedir bilmiyordu ama Rusya’yla savaşan Osmanlı ordusuna komutanlık yapıyordu.


San Stefano -AYASTEFENOS anlaşması 03 Mart 1878

Abdülhamit’in Askeri Hezimeti: 93 Harbi

Cumhuriyet – Muharrem BAYRAKTAR – 10 Mart 2021 Çarşamba

Mart ayı… Rusların İstanbul’u ele geçirmelerine ramak kaldığı, Rus ordusunun Yeşilköy önlerine kadar girdiği, koskoca Osmanlı hakanı (!) Abdülhamit’in içine düştüğü dramatik hezimetten kurtulmak için diplomatlarına “Anlaşma için Ruslar ne istiyorsa kabul edin!” diye talimat verdiği; 3 Mart 1878 Ayastefanos Antlaşması’nın ve de Rus ordusunun İstanbul’u ele geçirmek üzere olduğu acı günlerin 143. yıldönümü.
Bugüne kadar 93 Harbi’nin neden kaybedildiği, Abdülhamit’in hangi askeri ve akıldışı talimat ve taktiklerinin savaşın kaybedilmesine yol açtığı pek gündeme gelmedi. Hamaset ve padişah kutsamaktan öte bir mantık taşımayan tarih anlayışı, gerçekleri hep örtbas etti.
Osmanlı-Rus Savaşı’nın diğer adıyla 93 Harbi’nin kaybedilmesinin asıl sebebi, Osmanlı ordusunun ve komutanlarının yetersizliği değil, tam tersine savaşı kazanacak yetenekte olan komutanların “saray tarafından” korkunç bir cehaletle yönetilmesindendir.
Çağın en büyük direnişi olan Plevne Savunması bile sarayın bu yeteneksizliğine rağmen verilen bir kahramanlık örneği olmuştur.

NEDEN YENİLDİK?

Osmanlı ordusu, karşısındaki düşmanla sayı, silah, top gücü olarak aşağı yukarı eşitti. Sultan Abdülaziz, Abdülhamit’e iyi bir ordu ve güçlü bir donanma devretmişti. Komutanlar vatansever, azimli ve başarılı kişilerden oluşuyordu. Buna rağmen yenildik.
Yenilgimizin tek sebebi, savaşın, savaş meydanlarından değil, deneyimsiz ve yeni padişah olmuş Abdülhamit tarafından saraydan idare edilmesi yönündeki baskı ve kararı olmuştur.
Padişah, savaş boyunca meydana gelen bütün hareketleri saraydan değerlendirmek, saraydan emirler vermek, stratejik ve taktik manevraları saraydan düzenlemek ve bunları o zaman tek bir telgraf hattı olan Balkanlar’dan ordulara ulaştırmak gibi bir hata içine düşmüştü.
Abdülhamit ciddi bir eğitim görmemişti, devlet deneyimi hiç yoktu, hele harp sanatı konusunda hiçbir deneyimi yoktu, amcası Abdülaziz’le seyahati dışında İstanbul’dan hiç ayrılmamıştı, cuma selamlıklarındaki askeri merasim bölüklerini selamlamak dışında hiç asker görmemişti, harita okumak ve değerlendirmek nedir bilmiyordu ama Rusya’yla savaşan Osmanlı ordusuna komutanlık yapıyordu.
Böyle bir durumda padişahın yapması gereken şey harp sanatı konusunda uzman olan, hepsi de ordularının başında bulunan ve her an değişen durumları savaş alanında değerlendirmek yeteneğinde olan Türk komutanlarına “harp meydanlarında inisiyatif” bırakmak olmalıydı. Ama öyle yapmadı.
ABDÜLHAMİT:  EMRİM DIŞINDA BİR ŞEY YAPMAYIN!
Bu komutanlara Saray’dan sürekli emirler yağdırdı. Bu emirler tek bir telgraf hattının olduğu savaş bölgelerine üç gün, beş gün hatta sekiz gün gecikmeyle ulaşıyordu. Bu arada karşılıklı savaş pozisyonları ve hareket şartları değişiyor, savaş başka bir şekle bürünüyordu.
Saraydan gelen emrin dışında savaş planı uygulamama emri verilen komutanlar ise bu korkunç gecikmelerden dolayı, yapılması gereken ani hareketleri yapmakta sürekli geciktiler, sürekli toprak kaybettiler.
Ruslar, savaşın ilanı ile birlikte 24 Nisan 1877’de Romanya’ya girdi. Bize bağlı olmasına rağmen asker bulundurmadığımız Romanya, Rusların eline geçti. Büyük bir hızla ilerleyen Ruslar, Ziştovi’ye ulaşınca Türkler Tırnova’ya çekilmek zorunda kaldı. Halbuki Tuna’nın güney kıyılarındaki köprü boyları karşı hücumlarla rahatlıkla ele geçirilebilirdi ama komutanların karar yetkisi yoktu.
Bu sırada Çar ve komutanlar ise cephe hattındaydı!
Osmanlı padişahının savaşı idare ettiği sarayın pencerelerinden ise Boğaziçi ve Çamlıca tepeleri görülüyordu.
Marangozluk konusunda yetenekli olan padişahın, askeri yetenek ve eğitimi sıfırdı. Savaşı ve cepheyi denetlemesi gereken seraskerin bile cephe denetimi yapmak üzere İstanbul’dan ayrılmasına izin verilmiyordu!
93 Harbi’ni değerlendiren uzmanlar, sarayın alandaki komutanlara işi bırakması durumunda savaşın renginin değişeceğini söylerler. Plevne Kalesi’nde Osman Paşa’ya destek gitmedi, büyük kahramanlıklar gösteren ve Şıpka Geçidi’ni ele geçiren Süleyman Paşa’ya destek gitmedi, sonunda da Ruslar, sarayın yönettiği Osmanlı ordusunu bugünkü Yeşilköy’e kadar atarak burada karargâh kurdu.
RUSLAR NE İSTİYORSA VERİN!
Abdülhamit Han, Yeşilköy’e dayanan Rus grandükü Nikola’nın gönlünü almak için ona ziyafetler tertipledi. Saraydan altın, gümüş kaplar, billur takımlar ve nefis yemekler gönderdi.
Ayastefanos Antlaşması’nın imzalanması için masaya oturulduğunda Abdulhamit’in, Osmanlı delege kuruluna verdiği talimat şuydu:
“Ruslar her ne teklif ederlerse kabul edin.”
Sonuçta da bu anlaşma ile teslim bayrağı çekiliyordu. Ruslara yenilginin sonuçları ağırdı. Osmanlı devleti büyük toprak kaybına uğrayacak, 100 bin askerimiz şehit olacak, milyonlarca Osmanlı vatandaşı Balkanlar’dan ve Kafkasya’dan İstanbul’a göç edecekti.
İşi yetkilisine bırakmayan, saraydan savaş yönetme hatasına düşen deneyimsiz ve yeteneksiz bir padişahın yenilgi sonrasında “Ruslar ne teklif ederse kabul edin” cümlesiyle şekillenen perişanlık üzerine başka bir şey söylemeye gerek kalmıyor.
MUHARREM BAYRAKTAR – GAZETECİ, YAZAR
(Bkz: Şevket Süreyya Aydemir’in “Makedonya’dan Ortaasya’ya Enver Paşa, Cilt 1” kitabından yararlanılmıştır.)

Kıbrıs’ın İngilizler tarafından işgali – 1878

KIBRIS ve MİDİLLİ

II. Abdülhamit, 31 ağustos 1876 günü tahta oturdu. Abdülaziz’in son yıllarında izlemeye çalıştığı Rusya ile işbirliği siyasetinden vazgeçip tekrar İngiliz-Fransız güdümündeki siyasete döneceğini vaad ederek tahtı garantilemişti. Derhal İngiliz Fransiz ikilisinin emrettiği Osmanlı mebusan meclisi seçimleri yapildı. 180 müslüman milletvekilinin yanında, 60 da gayrimüslim azınlıklardan milletvekili seçildi.
Bunlar daha çok Ingiliz Fransız menfaatlerini korumak amacıyla meclise sokulmuşlardı.Fakat bundan 2 ay sonra Rusya, Osmanlı devletine savaş açtı. Tarihimize 93 harbi diye geçen bu savaş 1877’de başladı.Bu savaşta yenilen Osmanlı, Batum, Kars ve Ardahan’ı Ruslara bıraktı. Ruslar Istanbul’un göbeğine Yeşilköy’e kadar geldiler. İstanbul’un tamamı elden gitmek üzereyken, Ayastefanos antlaşması yapıldı. Osmanlı ayrica Rusya’ya 30 milyon altin tazminat ödemeyi kabul etti.
Pusuda bekleyen İngiltere devreye girdi. Osmanlı parçalansın ama hiçbir parçası Rusya’ya birakılmasın istiyordu. İngiltere, Osmanlıya dedi ki;
-sana yardım ederim ama bana Kıbrıs’ı vereceksin-.
Abdülhamit, Kıbrıs’ı Ingiltere’ye teslim etti. Kıbrıs’a Ingiliz bayrağı dikildi. 1875’te Osmanlı yönetimi Fransız uyruklu iki yahudi tefeciden 200 bin altın borc almıştı. II. Abdülhamit bu borcu 20 yıl ödeyemedi, borç 750 bin altın oldu. Fransız devleti, bu iki yahudi tefecinin Fransız uyruklu olduğunu bahane ederek, bu alacak karşılığında Midilli adasını istedi. Midilli adamızı işgal etti ve Osmanlı egemenliğine son verdi.
Yurtlarımızı, topraklarimızı böyle böyle kaybettik.Hala aynı yolda ilerliyoruz. Hiçbir siyasetçi hala üretmekten, fabrikalar yapmaktan bahsetmiyor.
Vatan hainlerine, devlet ve rejim düşmanlarına daha çok nasıl hak verebiliriz diye, Türkiye düşmanlarını daha çok nasıl sevindirebiliriz diye siyaset yapıyorlar. Millet açlıktan, işsizlikten ve adaletsizlikten kırılırken, durup durup -anayasayı değiştirelim, Türk ülkesini Türklerin hakimiyetinden çıkaralım- diye gece gündüz çalışıyorlar.
Devlet bir taraftan tüm gelirlerini borç faizlerine gönderirken, diğer tarafından aralıksız yeni borçlanmalarla gününü geçiriyor. Normal bir belediyemiz bile, çiçekleri borç alarak dikiyor, köprüleri borç alarak yapıyor, kaldırımları borç alarak düzeltiyor, yağmur suyu borularını borç alarak döşüyor.
Kimsenin aklına belediyeler çalışsın, kendisi üretsin, kazansın, borç almasın diye gelmiyor. Aralıksız 30-40 senedir tamamen faizli borç paralarla şehre çok hizmet ettik, çok yatırım yaptık diye seviniyorlar. Borçla yaşamanın ülkeye ve millete neleri kaybettirdiğini bilmemize rağmen…
KENAN ÖZEK
(önemli Not: Esir alinan Yunan Onbasi Yunan Ordusun daki topcu subaylarin tamaminin ingiliz oldugunu söylüyor.
Türk istiklal Harbi, 2.ci Cilt, 5.Kisim 2.Kitap Genelkurmay Basimevi, 1973)

https://www.cumhuriyet.com.tr/yazarlar/olaylar-ve-gorusler/abdulhamitin-askeri-hezimeti-93-harbi-muharrem-bayraktar-1819444

KIBRIS ve MİDİLLİ

This entry was posted in KIBRIS, Tarih, YOZLAŞMA - AHLAKSIZLIK. Bookmark the permalink.

Leave a Reply

Your email address will not be published. Required fields are marked *