Halkların intikamı unutmamaktır
Enver Topaloğlu / 01 Temmuz Cumartesi 2017 / envertopaloglu@gmail.com
Sivas Katliamı’nın üzerinden tam 24 (28) yıl geçti.
Kaybettiğimiz isimleri şiirleriyle andık.
‘Bütün ölmüş kuşakların geleneği, büyük bir ağırlıkla, yaşayanların üzerine kâbus gibi çöker’ diyordu Marx. Türkiye’de de öyledir. Bir kâbus olan geçmiş, bir hayalet gibi peşindedir yaşamın. Cemal Süreya da mutsuzluğun başkent olduğu ülkede yaşamıştır. Tarihi aynı zamanda soykırım, katliam, yağma, linç gibi insanlık suçlarının işlendiği olaylarla örülü ülkede. Ne yazık ki büyük acılar yaşanmış ve sona ermiştir de diyemiyoruz. Üstelik acılarla yüzleşilmiş, bu acıları yaratanlar hesabını vermiş de değil. Öte yandan bugün de katliamların biri bitiyor, bir yenisi başlıyor.
2 Temmuz 1993’teki katliam da onlardan biri. Sivas’ta, 2 Temmuz 1993’te, cumhuriyet tarihinin büyük katliamlarından biri yaşandı. 33 aydın ve sanatçı kaldıkları Madımak Oteli’nde şeriatçılar tarafından katledildi. Sivas’ta düzenlenen Pir Sultan Abdal’ı anma etkinliklerine davet edilen aydın ve sanatçıların kaldıkları otel, İslam ve şeriat yanlısı sloganlarla saldıran kalabalık bir güruh tarafından kundaklandı. Otelde mahsur kalan 33 aydın ve sanatçı kundaklama sonucu çıkan yangında katledildi.
O akşam Madımak Oteli’nde bulunan sanatçılar arasında şairler de vardı: Metin Altıok, Behçet Aysan, Uğur Kaynar ve saz şairleri Nesimi Çimen’le Hasret Gültekin… Hepsi o otelde katledildi. Yaralı olarak kurtarılan ve tedavisi Ankara’da sürdürülen Metin Altıok, yedi günlük yaşama tutunma mücadelesini 9 Temmuz 1993’te kaybetti.
CAN GÜVENLİĞİ TALEP EDEN AYDINLAR TEHDİT EDİLDİ
Sivas katliamı yargılamalarında adalet yerini bulmadı. Katliam sanıkları, daha sonra AKP’de ve onun kurduğu hükümetlerde etkin görevler alacak isimler tarafından korunup kollandılar. 2 Temmuz’un insanlık suçu sayılması ve davalarla ilgili zaman aşımı uygulanmaması talebi AKP hükümeti tarafından reddedildi. Dava dosyaları kapatıldı. O tarihe kadar sol tarafından sempatiyle takip edilen, sol kesimden kimi isimlerle diyalog içinde olan şair İsmet Özel, Sivas katliamının ardından Pir Sultan Abdal anma etkinlikleri için Sivas’a giden aydın ve sanatçıları hedef alarak suçlayan açıklamalar yaptı. İsmet Özel, şeriatçıların saldırılarını makul gösterecek yönde konuşurken can güvenliği talep eden aydınları tehdit etti. Özel’in bu tavrı hafızalara kazındı.
Zaman geçse de 2 Temmuz 1993 Sivas katliamı, toplumun kalbini acıtmayı, içini sızlatmayı sürdürüyor. Öyle ki bunca yıl sonra ne yaşamını yitirenlerin acısı dindi, ne katledilenler unutuldu diyoruz… Çünkü zamanın söndüremediği yangında yananlar yaşıyor, yakanların külü üstünde; yananlar yaşıyor, yakanlar alevler içinde. Katliamda yaşamını yitiren şairleri selamlıyoruz. Unutulmadıklarını biliyoruz.
Biliyoruz ki zalimler, katiller yasalardan değil, yas tutanların anmalarından korkarlar. İktidar tarafından korunan, cezasız bırakılan katillerden halkların intikamı, unutmamak olur. Sivas’ta Madımak Oteli’nde yakılan tüm aydın ve sanatçıları anıyoruz. Tarihe bir kez daha not düşmek için katledilen şairlerin yaşam öykülerini, şiirlerini paylaşıyoruz, anıları önünde saygıyla eğiliyoruz.
METİN ALTIOK İNSANA DUYARLI ŞAİR…
Metin Altıok, 14 Mart 1940’ta İzmir Bergama’da doğdu. Karşıyaka Lisesi ve Ankara Üniversitesi Dil ve Tarih-Coğrafya Fakültesi Felsefe bölümünü bitirdi. Bingöl Lisesi’nde Felsefe Grubu Öğretmenliği ve daha sonra sürgün olduğu Bingöl’ün Genç ilçesinde, ayrıca Karaman Lisesi’nde felsefe öğretmenliği yaptı. Modern Türkçe şiirin altmış kuşağı şairlerinden biri olarak gösterilse de ilk kitabını 1976’da yayımladı.
Dünyayla hayatla kurduğu ilişki yönünden sol sosyalist değerlere bağlı olmakla birlikte bireyin sosyal kültürel çelişkilerini, sıkıntılarını, açmazlarını dile getiren şiirler yazdı. Yaşamın birçok yönüyle ilgili incelikli yaklaşımı, ona koşut oluşmuş duygu ve duyarlılığı dikkat çeken bir şair oldu. Metin Altıok dili, düşünceleri, sesi ve kalbi insana odaklanmış, insana duyarlılığa ayarlanmış bir saat gibi çalışmış şairidir modern Türkçe şiirin…
GÜNLERDEN ÖYLE BİR GÜNGünlerden öyle bir gündü;
Üstüne tarih düştüğüm.
Gözümün önüne geldi birden
Balkıyan güzel yüzün.
Ve yüreğim yandı söndü,
Ter bastı avuçlarımı.
Bir işlek kovan uğultusu
Kapladı kulaklarımı.
Uzandım usulca cigarama;
Yavan ömrüme katık.
Ben o gün öldüm gülüm,
Bir daha ölmem artık.
Metin Altıok’un yapıtları şunlardır: Yerleşik Yabancı (1978) Kendinin Avcısı (1979, Ahmet Telli İle 1980 Ö. F. Toprak Şiir Ödülü), Küçük Tragedyalar (1981), İpek Ve Klabtan (1987), Gerçeğin Öte Yakası (1990, Cemal Süreya Şiir Ödülü), Dörtlükler Ve Desenler (1990), Süveyda (1991), Alaturka Şiirler (1992), Şiirin İlk Atlası (1992), Hesap İşi Şiirler (1993), Bir Acıya Kiracı (Bütün Şiirleri, 1998).
BEHÇET AYSAN ŞİİRİN BEYAZ GÜVERCİNİ
1949 yılında Ankara’da doğdu. Selimiye Askeri Ortaokulu ve Kuleli Askeri Lisesi’nde okudu. 1968’de Ankara Tıp Fakültesi’ne askeri öğrenci olarak girdi. 12 Mart Dönemi’nden sonra politik nedenlerle ara vermek zorunda kaldığı tıp öğrenimi sırasında çeşitli işlerde çalıştı. Mezun olduktan sonra İzmit’e atandı. Ankara’da psikiyatri ihtisası yaptı. SSK Yenişehir Dispanseri’nde doktor olarak çalışmaktaydı.
Behçet Aysan yetmiş kuşağı içinden geçen ancak seksenli yıllarda şiirleriyle adından söz ettiren ve kitapları bu dönemde yayımlanan bir şair olarak dikkat çeker. Lirik, kederli, zaman zaman melankolik olmakla birlikte şiirlerinde yaşama sevincini, direncini özellikle barış tutkusunu yansıtan duygu ve duyarlılığı ön plana çıkardığı görülür. Seksen sonrası şair kuşağı içerisinde yer alır. Şiirlerinin temel sorunsalını, şairin şiirin öznesi olarak dünyayla, hayatla kurduğu ilişkide varlığının ve varoluşunun sorgulanması oluşturur.
GÜNEŞ ÇALDI KAPIMIçok yalnızdım ve güneş çaldı kapımı
sürgünden yeni dönmüştüm, makronissos
orda kurak ve ıssız bir yüreğim
vardı
(şimdi sizin yürekleriniz gibi)
onu da getirmiştim.
arkadaşlarım hariç
herkes beni terk etmişti.
yaşamım uzun bir deniz yolculuğuna
dönüşmüştü
git git varılmayan
kıyısız bir deniz.
evet, herkes terk etmişti
sevgili ve hüzünlü pire
eleni bile.
ve güneş çaldı kapımı
kapımı çaldı güneş.
gerisini biliyorsunuz.
Behçet Aysan’ın yaşadığı süreçte yayımlanan beş şiir kitabının yanı sıra bir de radyo oyunu bulunmaktadır. Aysan’ın yayımlanan yapıtları şunlardır: Karşı Gece (1983), Sesler ve Küller (1984 Yaşar Nabi Nayır Şiir Ödülü), Eylül (1986, 1988 Ceyhun Atuf Kansu Şiir Ödülü), Deniz Feneri (1987 Abdi İpekçi Barış ve Dostluk Ödülü), Şiirler (1990), Behçet Aysan Kitabı (1993), Üç Kardeştiler (Radyo Oyunu, 1995).
NESİMİ ÇİMEN, O SAZ ÇALDI, DEVLET ONUN BIYIKLARINI YOLDU
1931 yılında Adana’nın Saimbeyli ilçesinde doğdu. Ailesinin geçimini sağlamak için ozanlığa başladı. 1967 yılında Tunceli’de sergilenen bir Pir Sultan Abdal oyununda oynayan ve deyişler söyleyen Nesimi, salonda olay çıkınca gözaltına alındı ve bıyığının yarısı tek tek yolunmuş bir vaziyette serbest bırakıldı. Ailesiyle birlikte Zeytinburnu’nda bir gecekonduya yerleşti.
Evinde konaklayanlar arasında Yaşar Kemal, Atıf Yılmaz, İlhan Selçuk, Behice Boran, Mehmet Ali Aybar, Harun Karadeniz, Yılmaz Güney, Mahzuni Şerif, Âşık İhsani, Emekçi ve Ali Özgentürk gibi isimler vardı. Küçük yaşta türkü derlemeleri yapan Nesimi, topladığı folklor değerlerini radyo arşivlerine kazandırdı. Hatayi, Pir Sultan Abdal ve diğer usta ozanların nefeslerini söyleyerek kendisini tanıttı. Nefeslerini, türkülerini bağlama ile değil, göğsünde taşıdığı cura eşliğinde söyledi ve cura çalmada ün kazandı. Kendi yazdığı deyişlerini de okuyup söylemiştir. Nesimi’nin deyişlerinden iki dörtlük:
Şifa istemem balındanBırak beni bu halımdan
Razıyım açan gülünden
Yeter dikenin batmasın
(…)
Nesimiyem vay başıma
Kanlar karıştı yaşıma
Yağın gerekmez aşıma
Yeter zehirin katmasın
HASRET GÜLTEKİN 16 YAŞINDA İLK ALBÜM
Hasret Gültekin, 1 Mayıs 1971’de Sivas’ın İmranlı ilçesine bağlı Han köyünde dünyaya geldi. Altı yaşında bağlama çalmaya başladı. Girdiği Kadıköy Maarif Koleji ve Anadolu Lisesi’ni yarıda bırakarak müzik hayatına başladı.Gültekin’in ilk albümü Gün Olaydı, 16 yaşında çıktı. Talip Özkan’ın öğrencisi oldu. 1989 yılında çıkardığı Gece ile Gündüz Arasında adlı albümüyle sadece sesiyle değil, bağlama ve şelpe tekniğiyle de dikkatleri çekti.
Çok sayıda sanatçının albümüne müzik yönetmeni olarak imza attı.. 1991’de Rüzgârın Kanatlarında adlı bir albüm daha çıkardı. Katledildikten bir buçuk ay sonra 13 Eylül 1993’te Roni Hasret adı verilen bir oğlu oldu. Ölümünün ardından Kalan Müzik tarafından Seçmeler adlı bir toplama albümü ve 1993 yılında Yunan rembetiko grubu Prosechos ile birlikte verdiği “Ege’nin İki Yakası “adlı konserdeki bazı şarkılardan oluşan ve aynı adı taşıyan albümü yayımlandı.Müzisyen olarak yaşamını sürdüren Hasret Gültekin, söylediği birçok şarkının sözlerini de kendisi yazdı. Gültekin’in bestelerine eşlik eden ve kendisinin yazdığı sözler, onun şair yönünü de sergiler.
HAYYAM, BEN VE OGökyüzünde bulutları ayırmıştım
Berraklamıştım
Göğe az, toprağa çok bakardım
Derken geldi Hayyam
ve Hayyam
ve Ben
Bizce muhteşem
o insan yarası toprağı
şarap döker, öper ve tepelerdik
Hayyam… ustası işin
Derdi yok sonu bu gidişin
İyiydi, muhabbetimiz bitti
Arada uçurum yarık
ve derken o denli
çıkageldi
bir kıçı kırık
ensesi benli…
UĞUR KAYNAR EL YAZISININ ŞAİRİ
Uğur Kaynar, 1956 yılında Sivas’ın Zara ilçesinde doğdu. İlk şiir kitabı Çiçekler Halaya Durdu 1988’de yayınlandıktan sonra, yaşam biçimini şiirle özdeşleştirdi. Bu yapıtını, kendi el yazısıyla basılan Gizemya (1990) ve Aşkınam (1991) adlı kitapları izledi.
1990 yılında kurduğu ‘Elyazıları Yayıncılık’ etiketiyle sekiz şairin kendi el yazılarıyla şiirlerini bastı. Uğur Kaynar, şiirlerinde ağırlıklı biçimde aşk, yalnızlık, hüzün, insan sevgisi gibi temaları işlemiştir. Kaynar’ın yanından hiç ayırmadığı, adeta sembolü haline gelen askılı deri çantası katliamdan birkaç gün sonra bulunur. Şairin çantasından yazdığı son şiiri çıkmıştır: “Öldüğümde doğduğum yere gidiyorum/yıllarca süren bir hasret ve bilinmezliği/işte böyle yeniyorum…”
Uğur Kaynar kırılgan, hüzünlü yapısıyla tanınır. Sevmeyenlere, sevmeyi bilmeyenlere, daha doğrusu sevmeyi öğrenemeyenlere yönelik eleştirel tutumuyla dikkat çeker. Her kitabı, hüzün ülkesinde yolculuk gibidir. 12 Eylül döneminde, iki yıla yakın Mamak’ta yatar. Uğur Kaynar için şiir yazmanın bir yaşama biçimine dönüşmesi de o yıllara rastlar. İlk kitabının bulutsu, çocuksu havasından Gizemya’yla sıyrılır.
Folklorik söyleyişten uzaklaşarak kentli bir duyarlığı yansıtan şiirler dönemi başlar. Yakınlarının ve tanıdıklarının anlatımında onun kaygılı sıkıntılı olduğuna dikkat çekilir. İnsanlardan uzak durmayı, kendini kendi içinde yaşamayı seçtiği, adeta kendi içine sığındığı dile getirilir. Şiirlerindeki kırılgan, yaralı ve hüzünlü sesin de bundan kaynaklandığı belirtilir.
YİNE DE GÜLGecenin kör vaktidir
fırtınalar yedeğimde yürürüm
ayakta ve perişan,
ocağım,
köz rengine ısıtır ellerimi.
Tutarım,
bir acı zeytin yerim,
tadı damağımda söyleşir durur.
Dilimde onlarca söz aç/açıktır.
Ak kâğıttan yapraklıdır isyanım.
Sağılır gelir mavi uçuşlarıyla martılar,
sözcükler süzülür de
kanat tutar
kıraç toprağına dizenin.
BU AYIN DERGİLERİ…
Şiir dergisi yayımlamak sahiden zor iş. Hele de kurumsal desteği olmadan, sürekliliği sağlamak ve yayın aralığını da aksatmadan okurla buluşmak büyük bir kararlılık gösterisi… Ayrıca sanat edebiyat ve kültürel yaşamın yönlendirici ve taşıyıcı gücünün de bu kararlılık olduğunu belirtmek gerekir. Bunla birlikte genel olarak bakıldığında şiir dergilerinin birbirini taklit etmeleri, aynı içerik ve biçim olarak özgün olamadıkları gibi eleştiriler getirilebilir.
Dergilerden beklenen sanat kültür ortamı için fark oluşturan bir önermesinin olmasıdır. Neden çıkıyor sorusunun gerçekten önemsenecek bir yanıtının olmasıdır. Birçok dergi küçük “çevre”lerin, grupların buluşmasını sağlıyor. Ancak benzerlerinden bir fark oluşturmuyor.
Bu tür dergilerin açıkçası şiire de, kültüre de katkılarının olduğunu söylemek zor… Ancak bir iddiayla çıkan ve önerisiyle fark yaratan dergiler bir sayı yayımlansalar bile, uzun süredir iddiası olmaksızın çıkan dergilerden daha önemli ve kalıcı olabiliyor. Yine de şiirin sesinin yükseldiği her platformu dikkatle takip etmek gerekir. Çünkü şiirin sesi hayatın sesidir… Orhan Veli’nin “İstanbulu dinliyorum” başlıklı şiirini hatırlayalım. Şair İstanbul’u gözleri kapalı dinler. Ancak hayatın sesini şiirini yazarken duyar…
Sincan İstasyonu’nun 90. sayısı
Sincan İstasyonu’nun Temmuz Ağustos 2017 tarihli son sayısında şiirleriyle yer alan isimler şöyle: Kenan Sarıalioğlu, Altay Öktem, Mehmet Hameş, Selami Şimşek, Sabahattin Yalkın, Orhan Göksel, Fırat Caner, Osman Serhat-Murat Karacan, Hıdır Işık, Hülya Deniz Ünal, Sedat Gülmez ve Aydanur Saraç.