ORTALIK TOZ, DUMAN * Bir de sahip çıkmasalar ne olacaktı acaba?

Bir de sahip çıkmasalar ne olacaktı acaba?

Selcan T. HAMŞİOĞLU

Kiminin “mafya”sı, kiminin “organize suç örgütü lideri”, kiminin “Reis”i, kiminin “iş adamı” Sedat Peker, “polis tarafından korunduğunu”, “polis korumasında olduğunu” açıklıyor.
Fıkra burada bitmiyor; aksine yeni başlıyor. Ülkenin İçişleri Bakanı, “Ben yapmadım o yaptı” diyerek, Peker’e korumanın kendisinden önceki Bakan döneminde verildiğini söylerken, aslında AK Parti iktidarında verilmiş olduğunu da doğrulamış oluyor. Hoş, söz konusu koruma kararının kendi döneminde de uzatıldığı anlaşılıyor ama ne gam…
Bakan Bey, bu defa isimler veriyor. Şimdi AK Parti Milletvekili olan, dönemin İstanbul Emniyet Müdürü Selami Altınok’u… Hali hazırda Emniyet Genel Müdür Yardımcısı olan dönemin terörden sorumlu İstanbul Emniyet Müdür Yardımcısı Mustafa Çalışkan’ı… Bir dönem Çalışkan’ın özel kalem müdürlüğünü de yapan, dönemin İstihbarat Şube Müdürü olan ve adı “FETÖ Borsası”na da karışan firari Emniyet Müdürü Özgür Taşdemir’i…
Ve; dönemin Kadıköy Emniyet Müdürü olan, FETÖ gerekçesiyle ihraç edilmiş bulunan, halen tutuklu durumdaki Nurettin Demir’i işaret ediyor… Bununla da kalmıyor; Demir’in, terör örgütü DHKP-C’nin yöneticilerinden olduğu kaydedilen ve 1992’de, İstanbul’da polisle girdiği çatışmada ölen kardeşi Nurten Demir’i hatırlatarak, “2015 yılında sanal bir tehditle Nurettin Demir kardeşinden kalan DHKP-C mirasıyla bir kurgu yapar ve koruma verilir” diyor.
Yani…
Kimi hâlâ AK Parti’de siyaset yapan, kimi hâlâ Emniyet teşkilatında üst düzey görevde bulunan isimleri, sırf Peker’e koruma verebilmek -“sanal tehdit” yahut “kurgu” demek anlamını yumuşatır mı bilmiyorum- düpedüz sahtekarlıkla suçluyor. Böylece, “AK Parti içinde olmayan tehdidi “varmış gibi” gösteren vekiller, Emniyet teşkilatında da olmadığı halde “tehdit kurgulayan” polis müdürleri var” demiş oluyor!..
Fıkra burada da bitmediği gibi en trajikomik kısmı şimdi başlıyor. İçişleri Bakanı’nın, adını, ‘Sedat Peker’e, sanal tehdit oluşturmak suretiyle koruma veren ekip’le andığı ama halen kendisine bağlı olarak Emniyet Genel Müdür Yardımcılığı görevini sürdüren Mustafa Çalışkan, -koalisyonlarda olur da, yekvücut farz edilen tek parti iktidarlarında bürokraside eşine ender rastlanır biçimde- “Hodri Meydan” diyor emrinde olduğu Bakan’a;
“Mustafa Çalışkan gibi bir insanı açığa kim alacak, nasıl alacak bir görelim bakalım. Çok merak ettim.” Üstelik de kamuoyu önünde. Üstelik de “muhalif” ve Bakan Bey’in kendisini hedef gösterdiği yayında manşetlerini salladığı gazetelerden biri aracılığıyla!
Bitmiyor fıkra… İlk destek nereden geliyor iktidarın bakanına meydan okuyan bürokrata;
İktidar partisinden! Cumhurbaşkanı’yla geçmişe dayalı kişisel bağları da bulunan AK Parti Milletvekilinden!
Bu, İçişleri Bakanı’nın, hem Cumhurbaşkanı hem de Cumhur İttifakı’nın ortağı, kendisinin de en büyük desteği olan MHP Genel Başkanı tarafından “sahip çıkılmış”, “yedirilmemiş”, “boynuna tasma bağlatılmamış” hali!
Düşünmeden edemiyor insan;
Ya bir de sahip çıkmasalardı!

SORU-YORUM
Tescilli iktidar yandaşlarını anlıyorum, ideolojik, siyasi bir davaya, hesaba sahip olanları anlıyorum, siyasal İslam çizgisini savunanları anlıyorum da, öyle böyle toplumun daha genel bir kesimine hitap etme iddiasında bulunan haber kanalları nasıl bir akıl ve mantıkla “Bir buçuk asırlık mücadelenin zaferi” diliyle veriyorlar Taksim Camii’nin açılış haberini?
Kime karşı verildi bu mücadele?
Kimi yenmiş oldular bu sayede?
Taksim kimin elindeydi de fethedilmiş oldu cami inşaası sayesinde?
Mesele Taksim’e cami istemek ya da istememek değil;
kendi vatanını dar’ül harp sayan bir zihniyeti
destekleyerek ne kazanmayı umuyorsunuz?
GÜLSUYU…
Bana sorarsanız memleketi tepeden tırnağa zemzemle yıkasalar kâr etmez ama 25 ton gül suyu dökmüşler açılıştan önce Taksim Meydanı’na!
Ispartalı gül üreticileri ile tedarikçi firmadan başka sevinen oldu mu bilemiyorum. Zira, eğer caminin yapımı gibi bu “gül suyuyla yıkama” işi de “bağış” değilse, az buz bir para değil gül suyu dediğin… Dün baktım, en ucuzunun kilosu 150-160 lira civarında… Matematiğim kötüdür ama 25 tonu 3 milyon 750 bin liraya denk geliyor perakende fiyatı ve makine hesabıyla…
Toptan alım indirimi, ihale yoluyla alındıysa kırım filan olmuştur da, ne kadar olacak en fazla?
Gerçekten böyle “zaruri olmayan” şovlara kalkışacak zenginlikte miyiz?
Öyleysek, neden “borçlandırmadan” yardım eli uzatamıyoruz pandemi mağduru vatandaşlarımıza?

https://www.yenicaggazetesi.com.tr/bir-de-sahip-cikmasalar-ne-olacakti-acaba-454312h.htm
This entry was posted in ORGANİZE İŞLER, Politika ve Gundem. Bookmark the permalink.

Leave a Reply

Your email address will not be published. Required fields are marked *