Ak Yargı
Yılmaz ÖZDİL
Toplum ne ister?
Toplum, suçlar önlensin ve suç işleyenin yanına kar kalmasın ister. Örneğin, cinsel istismar suçlarında toplumun hassasiyeti yüksek olduğu için son 10 yılda kanunda yazan cezaları sürekli arttırdık.
Öyle ki, adam öldürmekten daha ağır cezalar veriyoruz.
Ancak, suçların azalmadığını, yükseldiğini görüyoruz.
2009-2019 arasında, hırsızlık suçu yedi kat, adam öldürme suçu altı kat, cinsel suçlar on kat, uyuşturucu suçları 11 kat, kaçakçılık dokuz kat, sahtecilik beş kat, yağma 11 kat, trafik suçu 15 kat arttı.
Çünkü, caydırıcılık, kanunda yazan cezanın arttırılmasıyla olmaz. Caydırıcılık için, toplumda, verilen cezanın uygulandığına dair inanç olmalıdır. İki yılda bir çıkarılan infaz iyileştirmeleri, aflar, cezanın uygulanacağına dair inancı ortadan kaldırıyor. Böyle olunca da, adalete inanç kalmıyor.
Yargıç ve Cumhuriyet savcısı kolay yetişmez. Cumhuriyet savcısı olduğum dönemlerde, on yıldan az tecrübesi olan yargıçlar ve Cumhuriyet savcıları, tecrübe eksikliğinden dolayı İstanbul, Ankara gibi büyük şehirlerde görevlendirilmezdi.
Çünkü, taşrada çalışmamış, henüz yeterli tecrübe ve yargılama pratiği kazanmamış yargıçların, Cumhuriyet savcılarının büyük şehirlerdeki iş yükünün altından kalkması mümkün değildi. Bu uygulama, hem vatandaşlarımız, hem yargı için teminattı. Şöyle bir örnekle pekiştirebiliriz; Tıp fakültesini yeni bitiren bir gence bypass ameliyatı yaptırırsanız, hasta ölür.
Bizde de dosyalar ölüyor.
Adalet zarar görüyor.
Yargılama faaliyeti, mesleğe alımlardan emeklilik işlemlerine kadar, oy kaygısı yaşayan siyasi makamlara bırakılmayacak kadar önemlidir. Siyasi etkiden bağımsız olmak zorundadır. Yargı ülkemizde hiç bağımsız olmadı, ama hiç bu kadar bağımlı da olmadı.
Son 20 yılda binlerce yargıç, Cumhuriyet savcısı sürüldü. Sürülmeye devam ediyor. Oysa, yargıçlık ve Cumhuriyet savcılığı çok değerli mesleklerdir. Stajdayken Cahit Yahşi isimli bir Cumhuriyet savcımız vardı. Mesleğin başında bize şunu söylemişti:
“Arkadaşlar, aranızda para kazanmak isteyen, mal mülk sahibi olmak isteyen, iyi arabaya binmek isteyen, ailem çok önemli diyen ve onlardan uzaklaşamam diyen varsa, kapı şurada, hemen çıksın. Bu meslek sefa değil, cefa mesleğidir. Bu meslekte alacağınız en büyük keyif, adaleti tesis etmektir. Bundan keyif alacaksanız, Türkiye’nin en ücra yerlerinde çalışmaya, bu şartlar altında çalışmaya hazırsanız ve bunu aşkla yapacaksanız, gelin. Yoksa gidin.”
Cumhuriyet savcısı… Suç işlendiğine dair haberin kendisine ulaştığı andan itibaren, devlet adına araştırma ve soruşturma yapan kişidir.
Türkiye’de savcılık makamının isminin başında neden ‘Cumhuriyet’ vardır?
Cumhuriyet’in Hukuk Devrimi’ni yaratan Mahmut Esat Bozkurt ile Atatürk arasındaki bir diyalogdan kaynaklanır. Mahmut Esat Bozkurt ‘Cumhuriyet savcısı’ sıfatını kullandığında, Atatürk kendisini yanına çağırır ve ‘neden Cumhuriyet başbakanı değil, Cumhuriyet bakanı değil, Cumhuriyet milletvekili değil de, Cumhuriyet savcısı?’ diye sorar.
Mahmut Esat Bozkurt izah eder ve o tarihte bugüne ışık tutan şu konuşmayı yapar:
“Devletin her kademesinde olanlar yanlış yapabilirler, hukuk dışına çıkabilirler. Onlara Cumhuriyet adına hesap soracak olan savcılardır. Bunun için ‘Cumhuriyet savcısı’ denir. Cumhuriyet savcısı devleti korur, kollar. Hukuka davet eder, kimsenin hukuk dışına çıkmasına izin vermez. Cumhuriyet adına gerçeği tesis eder.”
Bu anlamda, yine bir Mahmut Esat Bozkurt sözü, beni çok etkilemiştir:
“Cumhuriyet savcıları! Meriç kıyısında çalışan Türk köylüsünün kaybolan sabanından tutunuz da, bu yurtta uğrayacakları en ufak haksızlıktan, hatta Bingöl dağlarının ıssız kuytularında nafakalarını bekleyen öksüzlerin gözyaşlarından siz sorumlusunuz.”
İşte, Cumhuriyet savcılarının görevi tam olarak budur.
Bu ders niteliğindeki satırları, değerli Ruşen Gültekin’in
piyasaya yeni çıkan “Ak-Yargı” isimli kitabından aldım.
Cumhuriyet savcısı’dır.
Yargıç’tır.
Avukat’tır.
Uluslararası hukuk doktoru’dur.
Cumhuriyet’e tutkuyla bağlı bir Türk aydınıdır.
Gazi Mustafa Kemal Atatürk’e ithaf ettiği kitabı, Kırmızı Kedi’den yayınlandı. Önsözünü, değerli Profesör Barış Doster yazdı. Cumhuriyet savcılığı ve yargıçlık yapmış bir avukat olarak, yaşadıklarını, kendi başına gelenleri, tecrübelerini anlatıyor.
Yargının hali pürmelalini, yargının nasıl siyasallaştığını, Fetö’nün devlette nasıl yapılandığını, Fetö’nün siyasi ayağını, 15 Temmuz’u, Türkiye’de rejimi değiştiren Anayasa referandumlarını anlatıyor. Ama bence en önemlisi… Yukarıda özetlemeye çalıştığım haliyle “Cumhuriyet savcılığı” felsefesini anlatıyor.
Sadece hukuk fakültesi öğrencilerinin, sadece hukuk camiasının değil, Ak-Yargı atmosferindeki “potansiyel sanık”lar olarak, tüm toplumun mutlaka okumasını öneriyorum.
Çünkü bakıyoruz…
Mızrağı çuvala sığmayan bakanlar, ayyuka çıkmış kara paralar, Kolombiya’dan Venezuela’dan gemiler dolusu uyuşturucular, Susurluk türevi infazlar, oligarklarla kolkola bürokratlar, çete liderleriyle kanka paşalar, ürpertici iddialar havalarda uçuşuyor, herkes “neler olacak” diye birbirine soruyor.
Üstelik, cumhurbaşkanlığı makamında oturan Akp genel başkanı tehdit savuruyor, Meral Akşener’e linç girişimini kınayacağına, “bunlar daha iyi günler, daha neler olacak neler” diyor. “Neler olacağını” elbette bilmiyoruz ama, Ruşen Gültekin’in Ak-Yargı kitabı “neler olması gerektiğini” gayet açık bir dille anlatıyor.
“Devletin her kademesinde olanlar yanlış yapabilirler, hukuk dışına çıkabilirler. Onlara Cumhuriyet adına hesap soracak olan savcılardır. Bunun için ‘Cumhuriyet savcısı’ denir.”
“Gözyaşlarından sorumlusunuz.”
“Adaleti tesis edin.”