ERMENİ SORUNU * Bakalian-Davoyan davaları * ABD’li Ermenilerin Türkiye’den tazminat ve toprak hayalleri suya düştü *Türkiye-ABD arasında 1934 Antlaşması

Türkiye-ABD arasında 1934 Antlaşması

Emre Kongar – 04 Mayıs 2021 – kongar@cumhuriyet.com.tr

Sevgili dostum emekli Büyükelçi Süha Umar, Avrasya İncelemeleri Merkezi, AVİM’in https://avim.org.tr/Yorum/ adresinde yayımlanmış bir makaleyi yolladı.
Türkiye ile ABD arasında imzalanan bir anlaşma ve bunun sonuçları hakkında ilginç bir yazı. Bu yazıdaki bilgileri kısaltarak okurlarıma aktarıyorum. Yukardaki adresten orijinal metne ulaşılabilir.

Bilindiği üzere Bakalian-Davoyan davaları Birinci Dünya Savaşı sırasında Anadolu’da yaşayan ve sonradan Amerikan vatandaşı olan Ermenilerin mallarına el konulduğu iddiasıyla Türkiye Cumhuriyeti ve Türk makamlarına karşı açılan tazminat davalarıdır.
Bu davalar ABD’nin Kaliforniya eyaletinde görülmüş olup yaklaşık dokuz yıl sürmüştür.
Davalar sonucunda yerel mahkeme ve üst mahkeme her ne kadar farklı gerekçelerle de olsa her iki aşamada da davaların reddine karar vermiştir.  Şüphesiz bu ret kararları hukuki anlamda çok önemli kazanımlardır ve emsal teşkil edeceklerdir.
Ancak bu emsal davaların yanı sıra 25 Ekim 1934 tarihli Türkiye-ABD Antlaşması işbu davaları hukuki yönden konusuz bırakacak nitelikte bir antlaşmadır.

ABD’de görülen bu tazminat taleplerine ilişkin davaların yasal dayanağı Kaliforniya Eyalet Meclisi tarafından 2000 yılında çıkarılan SB1915 sayılı yasadır.
Bu yasa uyarınca, 1915-1923 yılları arasında Anadolu’da yaşamış olan ve Osmanlı Devleti’nin haksız uygulamalarından zarar gördüğünü iddia edenlerin ve/veya zarara uğrayanların alt soylarının Türk makamları aleyhine Kaliforniya mahkemelerinde tazminat davaları açmasının yolu açılmıştır.
Lozan görüşmelerinde Türk ve Amerikan heyetleri arasında tehcir ve savaş nedeniyle Anadolu’dan ayrılarak ABD’ye yerleşen ve ABD vatandaşı olan kişilerin tazminat taleplerinin giderilmesi konusu gündeme gelmiş ve heyetler bu konunun Lozan Antlaşması sonrası dönemde görüşülmesine karar vermiştir.
24 Aralık 1923’te oluşturulması kararlaştırılan komisyon ancak 15 Ağustos 1933’te İstanbul’da toplanabilmiştir.
Taraflar arasında aylarca süren verimli görüşmeler neticesinde 13 taksitte olmak üzere 1.300.000,00 USD’nin Türkiye tarafından tazminat taleplerine karşılık ABD’ye ödenmesi hususunda anlaşma sağlanmıştır. Bu antlaşma aslında günümüzde görülen ve birçok tartışmayı da beraberinde getiren Ermeni asıllı ABD vatandaşlarının tazminat taleplerinin ne denli haksız ve yersiz olduğunu da ortaya koymuştur.
Resmi adı “Metalibin Tesviyesine Mütedair İtilafname” olan antlaşma 25 Ekim 1934 tarihinde Türkiye ve ABD tarafından imzalanmıştır.
Söz konusu antlaşma 2 Ocak 1935 tarihli ve 2896 sayılı Resmi Gazete’de yayımlanmıştır.
Tazminat Antlaşması metni Amerikan Kongresi’nde de 22 Mart 1935 tarihinde onaylanmıştır.
Tazminat antlaşması sadece Ermeni asıllı Amerikan vatandaşlarına yönelik değil, 1915-1923 yılları arası Osmanlı vatandaşı olan ve tazminat almaya hak kazanan Rum, Ermeni ve Yahudileri de kapsamaktadır.
Komisyon’da ABD adına antlaşmayı imzalayan Fred Kenelm Nielsen’in de belirttiği üzere antlaşma bir ülkenin vatandaşlarının diğeri aleyhinde halihazırda açılmış bütün tazminat davalarına son veren bir mahiyet taşımaktadır.
Raporlar uyarınca, Komisyon tarafından 33 talep tazminat almaya hak kazanmıştır. Bu 33 talebin toplam bedeli ise 899.338,09 Amerikan Doları’dır. Görüldüğü üzere, bu miktar esas olarak belirlenen 1.300.000,00 dolardan da azdır.
Bu gelişmeler çerçevesinde 1923 yılından başlayan Türkiye-ABD arasındaki tazminat sorunu 1934 Antlaşması ile herhangi bir şüpheye yer vermeyecek şekilde sonlanmıştır.
Dolayısıyla, ABD’nin Kaliforniya Eyaleti’ndeki SB1915 sayılı yasanın esasen ABD’nin imzalamış olduğu bir uluslararası antlaşma ile çeliştiği belirtilmelidir.
ABD’nin hiçbir eyaletinde Türkiye ve Türk makamları aleyhine 1915-1923 yılları arasında doğduğu iddia edilen bir tazminat talebinin dava konusu yapılamaması uluslararası hukukun gereğidir.

https://www.cumhuriyet.com.tr/yazarlar/emre-kongar/turkiye-abd-arasinda-1934-antlasmasi-1833249

ABD’li Ermenilerin Türkiye’den tazminat
ve toprak hayalleri suya düştü

AA – Tuğrul Çam – 25.08.2019

ABD’deki Ermenilerin 1915 olayları dönemine ilişkin aileleri adına istedikleri tazminatlar ve araziler için açtıkları davalarda California Temyiz Mahkemesi ret kararı verdi.
Ermeni kökenli ABD vatandaşları Garbis Davoyan ve Hrayr Turabian tarafından 29 Temmuz 2010’da, Alex Bakalian, Anais Haroutunian ve Rita Mahdessian tarafından ise 10 Aralık 2010’da California Eyaleti Bölge İdare Mahkemesinde Türkiye Cumhuriyeti Devleti ile Merkez Bankası ve Ziraat Bankası aleyhinde açılan iki ayrı tazminat davasına temyiz aşamasında ret kararı verildi.
ABD mahkemelerinde 9 yıl süren yargı sürecinde davayı açan Ermeni kökenli ABD vatandaşları, Osmanlı İmparatorluğu tarafından 1915 olayları sırasında ailelerinin mal varlıkları ve arazilerine el koyulduğu, hazine ve devlet bankaları lehine haksız kazanç sağlandığını iddia ediyordu. Davalarda, uluslararası hukuk ve insan hakları ihlali açısından mirasçıların uğradığı zararların tazmini isteniyordu.
Türk bankaları tarafından yapılan savunmada egemen bağışıklık ilkesi temel alındı. Savunmada ABD hukuk sisteminde yer alan 1976 tarihli “Yabancı Egemen Bağışıklıkları Yasası” uyarınca yargılama yapılamayacağı belirtildi. Davacı taraflar ise bu yasanın kamulaştırma ve ticari faaliyetlere dair istisnai hükümlerinin uygulanması gerektiğini, böylelikle yabancı devlet ya da bankaların yargılanabileceğini iddia etti.
9 yılın ardından Türkiye haklı bulundu
California Eyaleti Bölge İdare Mahkemesi, 26 Mart 2013’te aldığı kararda, özetle iddianın yargılamaya konu edilemeyecek ve özü itibariyle siyasi bir mesele olduğu sonucuna varmıştı. Türkiye lehindeki bu karar Ermeni diasporasını durdurmadı.
ABD’deki Ermenilerin avukatları, kararı Nisan 2013’te temyiz mahkemesine taşıdı. California 9. Bölge Temyiz Mahkemesi iki davayı birleştirdi. Türkiye adına Dışişleri Bakanlığının idaresinde yürütülen 9 yıllık hukuk mücadelesi sonunda California Temyiz Mahkemesi Türkiye’yi haklı buldu. Mahkeme 8 Ağustos 2019’da Ermenilerin temyiz itirazını dava konusu “zamanaşımına uğradığı” gerekçesiyle reddetti. Böylece ilk derece mahkemesinin kararı onandı.
Temyiz Mahkemesi, kararını ilk derece mahkemesinin “siyasi mesele doktrini” yerine “zamanaşımı” gerekçesine dayandırdı. Bu Türkiye için daha güçlü bir karardı.
Temyiz Mahkemesi, kararında ayrıca, savaş dönemlerinin yarattığı güçlüklerin zamanaşımı sürelerini hakkaniyet gerekçesiyle durdurabildiğini, davacılar bakımından böyle bir mağduriyetin oluşmadığını, çünkü davacıların iddia edilen “katliamların” gerçek mağduru olmadıklarını, çoğunun atalarının onlarca yıl önce ABD’ye göç ederek yerleştiklerini belirtti.
Mahkeme, Ermenilerin tarihi iddialarına ilişkin olarak ise herhangi bir incelemeye girmeden dava konusu talepleri oy birliği ile reddetti.
Karar kesinleşti
Davayı açan Ermeni kökenli Amerikalılar, temyiz incelemesinin aynı heyet tarafından veya 11 yargıçtan oluşan yeni bir heyet tarafından yenilenmesi için 22 Ağustos 2019 tarihine kadar talepte bulunma imkanına sahipti. Ancak davacılardan böyle bir talep gelmedi. Davacı Ermenilerin bu taleplerinde ısrar etmemelerinde, kararın çok sağlam hukuki temellere dayalı olması ve oy birliğiyle verilmesi etkili oldu.
Hukukçular, usulen davacıların konuyu 6 Kasım 2019 tarihine kadar ABD Yüksek Mahkemesine iletme hakları olduğunu ancak bir sonuç elde etmelerinin olası görünmediğini belirtiyor.
İncirlik Üssü arazisini konu etmişlerdi
Davaları açan Ermeni kökenli ABD vatandaşlarının avukatları, basına yaptıkları açıklamada, kararı “Ermeni kökenli Amerikalılar için üzüntü verici” şeklinde nitelemişti.
Hukuki yenilgiyi siyasi gerekçelere bağlamak isteyen Ermeni haber sitelerinde ise “kararın ABD’nin NATO müttefiki Türkiye ile ilişkileri normalleştirme arayışında olmaya devam ettiği ve dava konusu arazinin bir bölümünü oluşturan İncirlik üssünün tartışmalı olduğu bir dönemde alındığı” yorumu yapılmıştı.
Oysa ABD yönetiminin hukuki sürece müdahil olmadığı biliniyor. Karar bir dönüm noktası, emsal olabilir
ABD temyiz mahkemesinde sonuçlanan süreci AA’ya değerlendiren diplomatik kaynaklar, bazı Ermeni çevrelerin on yıllardır hayalini kurduğu taleplerin sonuçsuz kaldığına dikkati çekti. Kaynaklar, kararın 1915 olaylarına ilişkin Ermeni iddiaları ve talepleri açısından bir dönüm noktası olduğuna vurgu yaptı.
Türkiye’den mal varlığı iadesi alma ya da tazminat koparma düşüncesine sahip çevrelerin yıllardır yoğun uğraşlar içinde olduğunu anımsatan kaynaklar, mahkemenin hükmettiği sonucun benzer talepler karşısında Türkiye lehinde emsal karar teşkil edeceğinin altını çizdi.
Kararın California gibi Ermeni diasporasının son derece güçlü olduğu ve kendi çıkarları için yasaları bile değiştirebildiği bir yerde alınması ayrıca önemli görülüyor.

https://www.aa.com.tr/tr/dunya/abdli-ermenilerin-turkiyeden-tazminat-ve-toprak-hayalleri-suya-dustu/1564329

BAKALYAN DAVASININ TEMYİZ DURUŞMASI YAPILDI
YORUM NO : 2019 / 12 ASLAN YAVUZ ŞİR
Alex Bakalyan v. Türkiye Cumhuriyeti Merkez Bankası davası, Kaliforniya’da Ermeniler tarafından Türkiye’de bulunan ve günümüzde İncirlik askeri üssünün de bir kısmını kapsayan arazinin mirasçısı oldukları atalarından “soykırım” sonucunda zorla alındığı iddiasına dayanarak açılmış bir tazminat davasıdır. Ermenilerin iddiasına göre arazi üzerinde elde edilen gelirle ABD’nde Türkiye’nin ve bazı kurumlarının ticari faaliyetleri bulunmaktadır ve bunlar Amerikan hukukuna aykırıdır. Ayrıca Ermenilere göre haksız el koyma suçu, “soykırım” ile yürütüldüğünden, Türkiye’nin ve kuruluşlarının Amerikan mahkemeleri önünde yargı bağışıklığı da ortadan kalkmaktadır. Siyasi bir hedefi bulunan bu dava Ermenilerin “soykırım” iddialarının Amerikan mahkemeleri önünde tartışmaya açılması ve Türkiye’nin bu davalar yoluyla ABD mahkemeleri önünde söz konusu iddialara muhatap bırakılması amacı taşımaktadır. Ancak davanın seyri Ermenilerin istediği gibi olmamıştır.
Ermeniler tarafından Osmanlı döneminden kalma hayat sigortası poliçelerinden doğduğu iddia edilen haklar ile ilgili ABD ve Alman şirketleri aleyhine Kaliforniya mahkemelerinde açılan dava Ermenilerin aleyhinde sonuçlanmıştır.[1] Movsesyan davası olarak bilinen (Movsesian v. Victoria Versicherung Ag (Munich Re)) bu dava sonucunda, Amerikan Anayasa Mahkemesi (Supreme Court) Ermenilerin tazminat iddialarına temel oluşturan ve “Ermeni soykırımı” ifadesinin Kaliforniya kanunlarına dolaylı bir şekilde eklenmesini sağlayan  Kaliforniya Sulh Hukuk Usulü Yasası’nın “Ermeni Soykırımı” ve “Ermeni Soykırımı Kurbanı” tanımlarını içeren 354.4 ve 354.45 sayılı kanun maddelerini iptal etmiştir.[2] İptal gerekçesi, söz konusu kanun maddelerinin ve dolayısıyla Kaliforniya eyaleti yasama organının, federal hükümetin ve Başkanın politika yürütme yetkisini gasp etmesidir. Anayasa Mahkemesi’ne göre “soykırım” konusu bir dış politika konusudur ve “soykırım” ifadesinin kullanılması Kaliforniya yasama organının yetkisi dışındadır.[3] Bu suretle Ermeni söylemi hukuki bir yenilgiye uğramıştır.
Bu iptal kararı sonrasında, aynı maddelere dayanarak açılmış olan Bakalyan[4] (ve Davoyan) davasının iptaline yönelik ilk temyiz duruşması 17 Aralık 2018’de 9. Bölge Temyiz Mahkemesi’nde gerçekleştirilmiştir.[5] 9. Bölge Temyiz Mahkemesi’nin daha önce Bakalian davasını ele almış üç kişilik jüri heyetinden bir üye cinsel taciz suçlaması ile görevinden alınmış, diğeri vefat etmiş ve geriye Wardlaw adındaki hakim kalmıştı. Wardlaw’a iki yeni hâkimin eklenmesi ile yeni bir heyetin yaptığı bu duruşma ile ilgili bazı tespitler yapmak gerekmektedir.
Bunlardan belki de en önemlisi Ermenilerin avukatlarının, Movsesyan davasındaki political doctrine içtihadına rağmen hala “soykırım” iddialarına dair pozisyonlarını korumaya çalışmalarıdır. Ermenilerin avukatları, sözde “1915-1923” arasındaki olayların o dönemdeki uluslararası hukuku ihlal ettiğini öne sürmüşlerdir. Bu iddialarını, Paris Barış Antlaşması, Sevr Antlaşması, 1919’da “Türkiye’de” yapılan askeri yargılamalar ve Lozan Antlaşması hükümlerine dayandırmışlardır. Ermenilerin avukatlarına göre bu dört unsur, o dönemde Osmanlı’nın Ermenilere yönelik bir insan hakları ihlalinden sorumlu olduğunu göstermektedir. Ermeni tarafının iddia ettiğinin aksine bunların hiçbirinde insanlığa karşı suç işlendiğine dair Osmanlı devleti ya da Türkiye Cumhuriyeti’ne yönelik bir tespit ya da suçlama bulunmamaktadır.
İkinci önemli iddia, Ermeni avukatlara göre insanlığa karşı suçun evrensel olmasından hareketle, o dönemde Osmanlı devletinin ve Türkiye Cumhuriyeti’nin işlediği iddia edilen suçların, dolayısıyla bu suçlar neticesinde yapılan haksız el koyma işleminin de zamanaşımına tabi olmadığıdır. Ancak mahkeme heyeti bu önermeyi sorunlu bulmakta, örneğin buna göre Amerikan yerlilerinin bir Rus mahkemesinde ABD aleyhine benzer bir dava açabileceklerini değerlendirmektedir. Bu tür bir karşılaştırmanın davanın seyri açısından büyük önem taşıyacağı söylenebilir.
Üçüncü dikkat çekici nokta, duruşma boyunca Ermeni tarafının avukatlarının, daha önce de radikal Ermeni yazar Sasunyan tarafından öne sürülen, Türkiye’nin ve ABD’nin halihazırda Ermeni iddialarını birden fazla defa kabul etmiş olduklarına dair iddiadır. Ermeni tarafının bu iddiasının mahkeme heyeti tarafından dikkate alınmadığını söylemek yanlış olmaz. Böyle bir tanımanın yapılıp yapılmayacağına dair tespitin Amerikan Anayasa Mahkemesi tarafından yapılmış olduğu mahkeme heyeti açısından değerlendirilmiş olabilir. Ayrıca Amerikan Anayasa Mahkemesi’ne göre önceki Amerikan başkanları “soykırım” ifadesini kullanmış olsa dahi, bu bir sonraki Başkan’ın bu ifadeyi kullanmama olasılığını ortadan kaldırmaz, kaldırmamalıdır. Kaliforniya’daki kanunun sorunlu olan tarafı, Amerikan Başkanına verilmiş olan, “soykırımı” tanıma veya tanımama yetkisini gasp ediyor olmasıdır.
Bu durum her ne kadar Bakalian, Davoyan ve benzeri davalar açısından Amerikan mahkemelerinde Ermeniler aleyhine karar çıkmasını sağlıyor olsa da, uluslararası hukukta çok katı bir şekilde, hem Birleşmiş Milletler Soykırım Sözleşmesi, hem de uluslararası hukuk içtihatları ile tanımlanmış olan bir suçun, Amerikan iktidarları için siyasi bir tercih olabildiğinin tespit edildiğini göstermektedir. Bu suçun siyasi bir karara indirgenmesi, ABD’nin uluslararası hukuktan doğan yükümlülüklerinin ve taraf olduğu anlaşmaların ihlal edilmesi anlamına gelmektedir. Soykırım suçunun tespiti, Amerikan başkanlarının yetkisinde olmamalıdır. Nitekim BM Soykırım Sözleşmesi, ülkeleri bu sözleşmeyi onaylamış olsun veya olmasın, uluslararası hukuk açısından bağlayıcı hukuki bir düzenlemedir. Bu haliyle aslında Amerikan mahkemelerinin, Başkanların böyle bir yetkisi olup olmadığı tartışmasından öteye geçmesi ve uluslararası hukuktan doğan yükümlülükleri hatırlatmaları beklenirdi. Bu halen yapılmış değildir.
Mahkeme heyeti ve Ermenilerin avukatları, bu eylemlerin insanlığa karşı suç olmasından hareketle zamanaşımı ilkesinin uygulanıp uygulanamayacağını tartışmışlardır. Hakimler Nürnberg yargılamalarının da geriye dönük yargılamalar olduğunu ve Holokost yargılaması döneminde “soykırım” suçunun henüz tanımlanmamış olduğuna dikkat çekmişlerdir. Bu yorum, kritik bir şekilde, 1915 olaylarının “soykırım”dan ziyade “insanlığa karşı suç olarak” değerlendirilmesi yönünde mahkeme heyetinden Ermeni avukatlara yönelik, kendi deyimleri ile “destekleyici” bir yorum olarak yapılmıştır.
Örneğin birçok yorumda mahkeme heyeti, söz konusu olayların bugün olsa veya bugünün hukuku açısından “şüpheye yer bırakmayacak şekilde insanlığa karşı suç olduğunu söylemiş, hatta söz konusu “soykırımın” o dönemde gerçekleşen savaş koşulları ile ilgisi olup olmadığının ortaya çıkarılması gerektiğini ifade etmişlerdir. Bu ifadeler şüphesiz yukarıda ifade edilen ve Amerikan mahkemelerinin ABD’nin uluslararası hukuktan doğan yükümlülüklerini göz ardı eden bir yaklaşımdır. Bu tartışmada, soykırım suçunun tespiti, Amerikan mahkemelerindeki hakimlerin, Amerikan başkanının veya diğer bir otoritenin yetkisinde değildir.
Yine dikkat çekici bir tartışma ve Ermeni tarafının da iddialarının temelsiz olduğunu gösteren önemli bir nokta, üzerinde hak iddia edilen söz konusu arazilerin mülkiyetinin Ermeni davacıların varislerine ait özel mülkiyetler olduğu iddiasıdır. O dönemin hukukunun basit bir incelemesi, söz konusu arazilerin Osmanlı hukuku açısından çok daha farklı bir statüde olduğunu gösterebilecektir. Bu durum Türk tarafının avukatlarınca açık bir şekilde vurgulanmıştır.
Bu tartışmalar bir yana, 9ncu Temyiz Mahkemesi heyetinin, Ermeni avukatların iddiaları karşısında sorgulayıcı bir tavır takındıkları ve tarihsel açıdan tartışmalı olan 1915 olayları ile ilgili bilgi sahibi oldukları, davanın esası olan dış politika doktrini, zamanaşımı hukuku ve benzeri kritik konularla ilgili sorularından anlaşılmaktadır. Davanın ne zaman karara bağlanacağı belli değildir. Sonuç her ne olursa olsun, Türkiye’yi bağlayan bir karar olmayacaktır. Mahkemenin Ermeniler aleyhine karar vermesi beklenir.
17 Aralık 2018 tarihli duruşmanın video kaydına şu adresten erişilebilir.

 [1] Daha ayrıntılı bilgi için bakınız Aslan Yavuz Şir, “Diaspora Ermenileri ve ABD Mahkemelerindeki Tazminat Girişimleri,” Ermeni Araştırmaları, Sayı 41, 2012.
[2] Aslan Yavuz Şir, “Diaspora Ermenileri ve Tazminat Girişimleri: Movsessian Davasının Yansımaları I,” AVİM, 26 Şubat 2012, https://avim.org.tr/tr/Yorum/DIASPORA-ERMENILERI-VE-TAZMINAT-GIRISIMLERI-MOVSESIAN-DAVASI-NIN-YANSIMALARI-I.
[3] Aslan Yavuz Şir, “Diaspora Ermenileri ve Tazminat Girişimleri: Movsessian Davasının Yansımaları II,” AVİM, 27 Şubat 2012, https://avim.org.tr/tr/Yorum/DIASPORA-ERMENILERI-VE-TAZMINAT-GIRISIMLERI-MOVSESIAN-DAVASI-NIN-YANSIMALARI-II.
[4] Bakalyan davasından önce açılmış ve aynı iddialar üzerinde temellenen Davoyan davası diye bir başka dava daha bulunmaktadır.
[5] “13-55664 Alex Bakalian v. Central Bank Rep. of Turkey,” United States Court of Appeals for the Ninth Circuit, yayınlanma: 17 Aralık 2018, erişim: 23 Ocak 2018, https://www.youtube.com/watch?v=0s-75XaGL-8.

https://avim.org.tr/tr/Yorum/BAKALYAN-DAVASININ-TEMYIZ-DURUSMASI-YAPILDI

Ermenilerden İncirlik için tazminat davası

7.12.2010 – Tolga TANIŞ / WASHINGTON
ABD’de yaşayan 3 Ermeni, bugün ABD’nin de kullandığı İncirlik Üssü’nün bir zamanlar atalarına ait olduğunu iddia edip, arazilere 1915’teki “soykırım”da el konulduğu gerekçesiyle Türkiye Cumhuriyeti ile Merkez Bankası ve Ziraat Bankası aleyhine dava açtı. Ermeniler California’da açtıkları davada, 63.9 milyon dolar tazminat istedi. Temmuz’da yine California’da bu sefer avukat Mark Geragos tarafından açılan ve “Davoyan Davası” olarak bilinen tazminat talebine benzeyen davada şikâyetçilerin isimleri;
Anais Haroutunian, Rita Mahdessian ve Alex Bakalian. Davanın avukatı ise ABD’de Ermeni davalarının en ünlü ismi, aynı zamanda şikâyetçilerden Mahdessian’ın kocası olan Vartkes Yeghiayan. Üç Ermeni, 44 sayfalık uzun dava dilekçesinde 1915 Olayları’na geniş bir şekilde değindikten sonra, Adana’da, İncirlik’in dahil olduğu 50 hektar alanı soykırım olaylarına kaybettiklerini iddia ediyorlar. Ve ABD Savunma Bakanlığı verilerine dayanarak bu araziler için tazminat istiyorlar. Arazilerin tapularına sahip olduklarını belirten 3 Ermeni, Türkiye’nin bu arazileri ABD’ye kiralayarak menfaat elde ettiğini iddia ediyor. Yeghiayan, şimdiye kadar Ermeni Soykırımı iddialarını eksen alan 10’a yakın dava açtı. Bunlardan birinde iki sigorta şirketini Ermenilere tazminat ödemeye razı etmişti.

https://www.hurriyet.com.tr/ekonomi/ermenilerden-incirlik-icin-tazminat-davasi-16554431
This entry was posted in ABD - AB - EMPERYALIZM, ERMENİ SORUNU, HUKUK-YARGI-ADALET. Bookmark the permalink.

Leave a Reply

Your email address will not be published. Required fields are marked *