Erdoğan’ın illüzyonları Türkiye’yi stratejik boyutundan uzaklaştırıyor

Erdoğan’ın illüzyonları Türkiye’yi stratejik boyutundan uzaklaştırıyor
Türkiye Cumhurbaşkanı’nın Türkiye’yi, sınırlarının dışında bir Osmanlı gücüne dönüştürme hırsları, illüzyonlar ve dileklerin karışımı ile inşa edilen projelerinin ülkesinin kapasitesinden daha büyük olduğu gerçeğiyle yüzleşti. Pek çok çatışmaya girerek ve istediklerini empoze ederek ülkesini bölgesel ve uluslararası bir güç haline getirmek isteyen Recep Tayyip Erdoğan, dönüp arkasına bakması ve bu hırsların neyin üzerine bina edildiğini görmesi gerekiyor. 
Osmanlıcılıktan bahsederek ve İslam’ı milliyetçilikle birleştirerek, hayranlarının ilgisini çekebilir ve bu söylemleri daha fazla oya dönüştürmek için içerideki popülist söylemlerde kullanılabilir ancak bu ideoloji yeni Osmanlıcılık formülüyle hiçbir zaman bir genişleme projesine dönüştürülemez.
Osmanlı illüzyonlarının sadece komşu ülkelerin değil, aynı zamanda Batılı ülkelerin, Batı ile Doğu’yu birbirinden ayıran bir zamanların zaptedilemez duvarlarının bir şantaj noktası ve sürekli bir rahatsızlık kaynağı, dünün dost bilinen ülkesinin de ölümüne bir düşman haline geldiğini görmeleri Türkiye için bir ikilem haline geldi.
Başarısızlığı örtmenin başka bir başarısızlıkla mümkün olduğuna inanan Erdoğan, bu şekilde Suriye’den Libya ve Azerbaycan’a doğru yola koyuldu. Suriye ve Libya’daki projeleri ekonomik bir yük ve siyasi bir utanca dönüşürken, Azerbaycan’daki askeri zafer de affedilemez bir siyasi yenilgi haline geldi. Erdoğan’ın Azerbaycan’daki başarısı Rusya tarafından yutuldu ve nihayetinde ABD tarafından da cezalandırdı.
ABD Başkanı Joe Biden’in Ermeni Soykırımı’nı tanıma kararı, Türkiye’nin kuruluşundan bu yana gördüğü en büyük siyasi yenilgidir.
Erdoğan, Azerbaycan’da bir Ermeni yerleşim bölgesini mağlup etti, ancak soykırım ilan ederek ilişkilerini stratejikten alt sıraya indirmeye karar veren Washington’daki ana savaşı kaybetti.
Erdoğan’ın nasıl düşündüğünü ve Türkiye’nin doğal kapasitesini bilenler için başarısızlık üstüne başarısızlığın gelmesi bekleniyordu.
Ve sahada aldığı yenilgilerden en önemlisi Türkiye’nin Batı ittifakından hiçbir şey almadan çıkmasıdır; Ne bölgesel olarak kazandı, ne de dünkü müttefiklerinin ağırlığına eşit alternatifler bulabildi, çünkü Rusya ile olan ilişkilerinden kazandığı tek şey taktikseldi ve bir zorunluluk arkadaşlığından başka da bir şey değildi.
Rusya kazandıklarından daha azını Türkiye’ye sundu ve bu ilişkinin devamı, Türkiye’nin Batı ekseniyle stratejik ilişkisinin daha fazla kopmasına bağlı.
Erdoğan dış cephede kritik bir aşamaya girdi, Suriye, Libya ve Azerbaycan’daki projelerinden seçimlere olacak iç yansımaları nedeniyle vazgeçemiyor, borçlanma ile ayakta tuttuğu ekonomisi ile de dışarıdaki müdahalelerini sürdüremiyor.
Yeni Osmanlı iddiasından önce Türk ekonomisini canlandıran, coğrafi olarak yakın, ucuz ve becerikli ellerinin olması değil, Türkiye’ye akan Avrupa yatırımları ve daha ziyade ABD genel olarak da Batı ile olan stratejik ilişkilerinden kaynaklanan güvendi.
Avrupalı ​​yatırımcının, düşmanlarının yanında olmasını beklemedikleri bir ülkeye milyarlarca dolar yatırmasına neden olan temel düşünce budur.
Türk şirketleri, İspanyol finans kuruluşlarından 60 milyar dolar, Fransız bankalarından 30 milyar dolar, İngiliz bankalarından 10 milyar dolar, Alman bankalarından 11 milyar dolar ve İtalyan bankalarından 9 milyar dolardan fazla borç aldı. Bu da beş Avrupa ülkesinin 120 milyar dolardan fazla kaynak sağladığı anlamına geliyor.
Bu Batılı yatırımlar, Amerikan tarafıyla ittifakı olmasaydı Türkiye’ye akmazdı, bu da yatırımcı için her şeyden önce bu ülkenin istikrarlı olduğu ve yatırımcının bu fonları her iki yönde hareket ettirme kabiliyetini ve özgürlüğünü güvence altına aldığı anlamına geliyor.
Türkiye bugün Batı’daki bu stratejik boyutunu kaybettiği için kayıpları siyaset ve ordunun ötesine geçerek ekonominin derinlerine kadar sirayet ediyor ve bu nedenle gerçek yatırımlar artık ülkeye akmıyor ve gelen yatırımlar da para piyasaları ve faiz göstergelerine göre hareket eden eden sıcak paradır.
Ankara’yı Washington’a bağlayan stratejik ilişki yerini gerginlik ve kararsızlığa dayalı bir ilişkiye bıraktı. Geçmişteki güç ve güvenin geri gelmesi kısa vadede mümkün görünmüyor. Bu Batı’nın Türkiye’yi terketmesi anlamına gelmiyor, çünkü Avrupalıların ve Amerikalıların gözünde bu ülke Erdoğan’ın hüküm sürdüğü kısa dönemden daha büyüktür. Rusya ve doğu ekseni ile denge kurmak için belirli görevlere dayanan işlevsel bir ilişki de sürdürülebilir.
Erdoğan’ın yayılmacı hırslarının yalnızca ülkesinin ekonomisinin başkalarının parasına dayandığı yanılsamasına dönüşmesine neden olan şey, hamleleri finansörler için bir tehlike kaynağına dönüştüğünde kararı birden fazla oyuncunun elinde ve bundan daha kötüsü, ana finansman kaynağı olan ülkelere meydan okuma sınırına geldi.
Erdoğan’ın yayılmacı hırslarının, ülkesinin ekonomisinin başkalarının parasına dayandığı yanılsamasına dönüşmesine neden olan şey, hamleleri finansörler için bir tehlike kaynağına dönüştüğünde kararının birden fazla oyuncunun elinde olması,
Erdoğan’ın yayılmacı hırslarını sadece illüzyonlara dönüştüren şey ülkesinin ekonomisinin başkalarının parasına bağlı olmasıdır. Bu yüzden Erdoğan’ın attığı adımların finansörlerin kaynakları için bir tehdit oluşturmaması gerekiyor. Ancak bundan da kötüsü, ana finansman kaynağı olan ülkelere meydan okuma sınırına geldi.
Erdoğan’ın Avrupalılara ve komşu ülkelere uzlaşmak için dönüş yapmasının sebebi, Batı ve komşu ülkelerle yaşadığı stratejik kaybın büyüklüğü ve bunun sonucu olarak hareket kabiliyetini yitirmesidir.
Ülkeler hayallerle yönetilmezler ve kesinlikle illüzyonlarla dağılırlar… Erdoğan, tüm iç siyasi kazanımları ve dış çıkarlarını tehdit edebilecek yeni Osmanlı arzularından hiçbir kazanç elde edemeyecek.

https://ahvalnews.com/tr/analiz/erdoganin-illuzyonlari-turkiyeye-stratejik-boyutundan-uzaklastiriyor
This entry was posted in DIŞ POLİTİKA, Politika ve Gundem. Bookmark the permalink.

Leave a Reply

Your email address will not be published. Required fields are marked *