ÜÇ DEVRİM YASASI’NDAN BUGÜNE… * “Laik ve Bilimsel Eğitim” * KEMAL’DEN NOTLAR

ÜÇ DEVRİM YASASI’NDAN BUGÜNE…

“Laik ve Bilimsel Eğitim”

3 Mart 1924’te TBMM’de Üç Devrim Yasası’ndan biri olan Tevhid-i Tedrisat Kanunu’nun (Öğretim Birliği Yasası) kabul edildi.
30 Kasım 1925’te tekke ve zaviyeleri kapatan 677 sayılı yasanın çıkarıldı. Atatürk’ün sağlığında yapılan devrimlerle cumhuriyet rejimini sahiplenip demokrasiyi yaşatacak özgür yurttaşlar yetiştirilme hedefi doğrultusunda ilerlendi.
1940’ta Uğur Mumcu’nun toplumun yeni baştan örgütlenmesini sağlayan ve tek başına aydınlanma yolunda “kansız ve sessiz bir devrim” olan Köy Enstitüleri açıldı.
Ne var ki karanlıkta bırakılan Anadolu köylüsüne yurttaşlık bilincinin aşılanmasının aracı olan Köy Enstitülerinin, çıkarları bozulan ağaların, şeyhlerin, şıhların (ki bunlar Demokrat Parti’nin de dayandığı kesimdir ve Menderes ile DP’nin kurucu kadrosunun kendileri ağadır) ve gericiliğin hedefi haline getirilerek 1954’te DP döneminde kapatıldı.
Türkiye tarihinde Köy Enstitülerinin kapatıldığı günden sonrası, ortaçağı yaşayan Anadolu köylerinde uygarlık yaratmanın öyküsünün emperyalizmle el ele veren tarikatlara mürit yaratmanın öyküsüne evrilişidir!
KARŞIDEVRİMİN AKP İKTİDARINDAKİ YIKIMI…
2012’de Üç Devrim Yasası’ndan biri olan 430 sayılı yasa yok sayılarak 4+4+4 uygulaması ile yerle bir edildi, sekiz yıllık zorunlu kesintisiz eğitim sona erdi, Cumhuriyetin tüm eğitim birikimi yok sayıldı. AKP’nin “dindar ve kindar nesil” yetiştirme hedefinin sonucu olarak laik, bilimsel, kamusal, çağdaş eğitimden hızla uzaklaşıldı. Okullaşma oranı düştü, çocuk işçiliğin önü açıldı ve imam hatiplerin sayısında patlama yaşandı.
Yıllar içinde 677 sayılı yasaya karşın, laik Cumhuriyeti hedefleyen tarikat ile cemaat yapılanmaları pıtrak gibi çoğalırken bunlar açtıkları okullar, yurtlar ve kurslarla eğitim alanını parselledi, Vakıflar Genel Müdürlüğü bu işgali izlemekle yetindi, AKP’li belediyeler dinci yapılara para yağdırdı.
Anayasa Mahkemesi’nin laiklik karşıtı odak olarak tespit ettiği AKP, laik Cumhuriyeti siyasal İslamcı görüş doğrultusunda dönüştürme hedefiyle yola çıktı ve bunu da Diyanet üzerinden ve ÇEDES gibi gerici projelerle yapıyor. Türkiye Yüzyılı Maarif Modeli ise tarihimizin en gerici içeriğiyle laik ve bilimsel eğitime meydan okuyor.
GAFLET VE İHANETİN BOYUTLARI!
AKP’nin asıl amacı, siyasal İslamcı iktidarların peşinde ve tarikatların cenderesinde sıkışıp kalmış bir insan modeli oluşturarak KARŞIDEVRİME MÜRİT YARATMAKTIR!
Ankara’da Ahmet Taner Kışlalı Hoca’mın adını taşıyan bir park var. Oradaki anıtta 14 Aralık 1997’de Cumhuriyet gazetesinde yazdığı şu söz alıntılanmış:
‘Altmış yıl öncesinin Türkiye’si ile bugünkünü kıyaslayın. ‘Gaflet’in ya da ‘ihanet’in boyutlarını anlarsınız.’
Zülal Kalkandelen

KEMAL’DEN NOTLAR

Bana gelen iletilerde veya okuduğum gazete yazılarında toplumu ilgilendirmesi gereken bir içerik bulursam, genelde (“Kemalden Notlar” başlığı altında) kendi görüşlerimi, yorumlarımı da ekleyerek adres listemde bulunanlarla paylaşmaya, çevreme birazcık yararlı olmaya uzun yıllardır çalışırım. Atatürkçü bir yurtsever olmak, böyle bir duyarlılığı ve görev üstlenmeyi gerektirir düşüncesindeyim.
Fakat şimdiye kadar edindiğim izlenim pek olumlu değildir ve beklentilerimi karşılayacak derecede ilgi gösterilmemiştir; sayıları az olan belli kimselerden ancak bazen yanıt alabilmişimdir. Zaten duyarlı, bilinçli, yürekli bir toplum olabilseydik, dünya görüşü, bilgi ve birikim düzeyi çağımızın gerçeklerinden, ülkemizin ihtiyaçlarını karşılamaktan bu denli uzak olan siyasal İslamcı bir parti yirmi iki yıldır başımıza bela olup iktidarda kalamazdı.
En büyük tahribat (onarılması zor yıkım) ülkemizin geleceğini (bekasını), çocuklarımızın, gençlerimizin kaderini belirleyen eğitim sistemi konusunda yaşanmaktadır. Ülkemizi düşman işgalinden kurtarmanın acı çaresi olarak (“yurtta barış, dünyada barış” diyen ve kan ağlayan yüreği insan sevgisiyle dolu bulunan) yüce Atatürk askerlerine “ben size ölmeyi emrediyorum” demek zorunda kalmıştı. Mucizeler yaratarak “topraklarımızı” kurtarmada bu denli başarılı olan Atatürk, ne yazık ki “beyinleri” ortaçağ Arap ideolojisinin işgalinden kurtarmada aynı başarıyı (vakitsiz, erken ölümü yüzünden) gösteremedi. Kısacık ömrüne sığdırabildiği devrimler, aydınlanma, uygarlaşma girişimleri, tarım ve sanayide sağladığı kazanımlar (ve benzerleri) sayesinde ülkemiz (dincilerin tüm saldırılarına rağmen) sendelese de ayakta (ve hayatta) kalmayı becerebilmektedir.
“Gaflet, dalalet, ihanet” önce A.Menderes, C.Bayar ikilisi ile başladı ve sonra gittikçe hızlanarak bizleri bu karanlık, zorluklarla dolu günlere getirdi. Ben de ölmeden önce (Atatürk’ü örnek alarak) bir kurtarıcı olabilmeyi çok isterdim, fakat bunu sadece hayal edebiliyorum. 94 Yaşında gücüm ancak eleştiriler, öneriler, uyarılar üretmekle sınırlı kalıyor. Güncelliğini koruduğu için DİNDARLARLA ilgili alttaki eski bir yazımı şimdi yine paylaşmayı uygun buluyorum.
Aziz vatanı kurtarmak uğruna “ölmeyi emretmek” gibi (günümüz şartlarında) bir işgüzarlıkta bulunmam elbette söz konusu olamaz, ama (şartlanmış) beyinleri kurtarmak için (inançsız İskandinav halklarının dünyadaki en ileri gelişmişlik düzeyine imrenerek) sevgili vatandaşlarıma “biraz da ateist gibi düşünmeyi deneyin” ricasında bulunmak isterdim doğrusu; zira ben inançsızlığımın (en üst seviyedeki tam zihinsel özgürlük şeklinde) çok faydasını gördüğüm için tavsiye edebiliyorum. O yüce insanı bir kez daha anarak sözlerimi burada noktalıyorum: Norveçte zor durumda kalan sıkıntılı insanlara “Atatürk gibi düşün” tavsiyesinde bulunulur.
Kemal Rastgeldi – 23.07.2024

Sevgili Dindarlar,

Siz hocaların, hacıların, hele başımızdaki imamın sözlerine pek kanmayın, öbür dünya hayallerine kendinizi fazla kaptırmayın. Yıllarca emek verip uzmanlaşmış, kendini ve tezini kanıtlamış, güvenilir bilim insanları her alanda yaptıkları ciddi, titiz araştırmalara, gözlemlere dayanarak o hayallerin boş olabileceğini günümüzde artık rahatça savunabilmekteler.
Bu durumda boşuna kendinize bunca eziyet çektirmiş, uygarlığın, bilimin sunduğu nimetlerden, güzelliklerden kendinizi boş yere mahrum bırakmış olabilirsiniz.
Hele sakın Tayyib’in boş laflarına kanıp da masum yavrularınızı dindar (kindar) yetiştirmeye çalışmayın. Kıymayın çocuklarınıza; bırakın, onlar dogmaların, hurafelerin tutsağı olmadan, akıllarını korkmadan kullanarak dünya gerçeklerini, uygarca, özgürce, insan gibi yaşamayı öğrensinler ve onun için de “hayatta en hakiki mürşit” olan bilimle, sanatla uğraşsınlar.
Kemal Rastgeldi – 5 Şubat 2012
This entry was posted in DİN-İNANÇ, İLHAN ARSEL - DİN VE İNANÇ, İrtica, ŞERİAT - İRTİCA - KARANLIĞIN AYAK SESLERİ, SİYASAL İSLAM, YOBAZLIK - GERİCİLİK. Bookmark the permalink.

Leave a Reply

Your email address will not be published. Required fields are marked *