Erdoğan’ın dış politikada hızlı U dönüşü: Ekonomi çöktü, tavize mecbur

Erdoğan’ın dış politikada hızlı U dönüşü: Ekonomi çöktü, tavize mecbur

Zülfikar Doğan – May 07 2021

Cumhurbaşkanı ve AKP Genel Başkanı Tayyip Erdoğan, Cuma namazı çıkışı artık rutine dönüştürdüğü cami avlusunda basın açıklamalarında Mısır’la Kahire’de iki gün süren ‘istikşafi’ görüşmelerin genişletilerek sürdürüleceğini açıkladı.
Erdoğan; “Bizim Mısır halkına yönelik tavrımız çok çok olumludur. Biz düşman kardeşler olarak değil dost olarak Mısırla olan tarihten gelen birlikteliğimizi yeniden devam ettirme gayretindeyiz. Mısır halkını zorla Yunan halkıyla görmek bizi üzer. Bunu da daha önceden söylemiştim. Yeni bir süreç başladı. Önce istihbarat sonra Dışişleri tarafında görüşmeler başladı. Bunu geliştirerek devam edeceğiz” dedi.
Muhammed Mursi’ye karşı General Sisi tarafından gerçekleştirilen darbeden sonra 2013’ten bu yana kesilmiş durumdaki Türkiye-Mısır siyasi ve diplomatik ilişkilerinde normalleşme isteği ve adımları Türkiye’den geldi. Erdoğan’ın ‘darbeci, katil, eli kanlı, Mısır’ın meşru yönetimi olarak tanımıyoruz’ dediği ve daha birçok hakaret ifadeleri kullandığı Sisi yönetimi ile uzlaşı ve yakınlaşma çabaları son dönemde hızlanmıştı. Geçtiğimiz yıl arka kapı diplomasisi ile atılan adımlar sızınca Erdoğan, iki ülke istihbarat örgütleri arasında görüşmeler yapıldığını açıklamıştı.
Sonrasında süreç hızlandı. İstihbarat örgütlerinin görüşmeleri, dışişleri bakanlığını da kapsayacak şekilde genişledi. Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu, Mısır ile Deniz Sınırları Anlaşması imzalanabileceğini açıklarken, Ramazan başlangıcında da Mısır Dışişleri Bakanı Samih Şükri’yi telefonla arayarak ramazanını tebrik etti. Bu görüşmede Türkiye’den resmi bir dışişleri heyetinin Kahire’ye gitmesi üzerinde mutabakata varıldı. Nitekim 5-6 Mayıs’ta Türk heyeti Kahire’ye giderek masadaki anlaşmazlık konularının karşılıklı ele alınmasına zemin hazırladı. Tabi bunun öncesinde Mısır’ın dolaylı şekilde resmi devlet haber ajansı MENA üzerinden duyurduğu 10 şartına ilişkin olarak da Türkiye’den bazı jestler yapıldı. Türkiye’de sayıları 20 bine ulaşan İhvan liderleri ve kadrolarının daha az görünmeleri sağlandı. Sisi yönetimine karşı iktidar desteğiyle İstanbul’dan yayın yapan İhvan medyasının bu yayınları durduruldu. Kahire’deki resmi heyetler arası görüşmelerin hemen öncesinde de Türkiye, NATO’da Mısır’a yönelik vetosunu kaldırdı.
Kahire buluşması sonrasında her iki ülkenin dışişlerinden yapılan açıklamalarda görüşmelerin ‘başarılı ve olumlu’ geçtiği, genişletilerek sürdürüleceği dile getirildi. Muhtemelen bir-iki ay içerisinde karşılıklı büyükelçiler tayin edilecek.
Dışişleri Bakan Yardımcısı Başkanlığındaki heyet Kahire’de iken eş zamanlı olarak iki ülke arsındaki kritik sorunlardan birisi olan Libya konusunda da önemli bir adım atıldı. Dışişleri Bakanı Çavuşoğlu, Milli Savunma Bakanı Hulusi Akar, MİT Başkanı Hakan Fidan’ın da yer aldığı kalabalık bir resmi heyet Libya’ya giderek Geçici Ulusal Mutabakat Hükümeti ile bir araya geldi.
Oysa bu ziyaretin bir-iki hafa öncesinde geçici yönetimin başbakanı Abdulhamid Dibeybe 14 Bakan ile birlikte Ankara’da idi. Cumhurbaşkanı Erdoğan ve kabinedeki mevkidaşları ile bir araya gelmişlerdi. Ankara’daki görüşmelerden sonra Başbakan Dibeybe Erdoğan ile ortak basın toplantısında Türkiye ile 2019’da imzalanan Deniz Sınırları Anlaşması ile Askeri İşbirliği anlaşmasına bağlı olduklarını açıklarken Dışişleri Bakanı Necla Menguş da benzer ifadeleri kullanmıştı.
Ancak bu defa Trablus’taki görüşme sonrası Çavuşoğlu ile ortak basın toplantısında Menguş Libya’daki yabancı askeri güçlerle paralı milislerin çekilmesi konusunda Türkiye’den talepleri olduğunu, destek vermesini istediklerini söyledi. Çavuşoğlu Trablus’un hemen ardından gittiği Almanya’da da Heiko Maas’tan aynı taleple karşılaştı.
Anlaşıldı ki son dönemde Libya’da daha etkin konuma gelen Almanya önce Menguş’tan bu yönde açıklama yapmasını istemiş, devamını da kendisinin getireceğini iletmişti. Almanya’nın ardından Menguş’un açıklamasına bir destek de ABD’den geldi. Libya’daki yabancı ülke askerlerinin, paralı-silahlı cihatçı milislerin Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi Kararları, BM gözetimindeki kalıcı ateşkes anlaşması ve Berlin Mutabakatı doğrultusunda ülkeyi terk etmesi çağrısı yinelendi.
Dışişleri Bakanı Çavuşoğlu Menguş, Maas ve ABD’den gelen çağrılara paralı milislerle meşru anlaşmalara dayalı askeri varlığın bir tutulmaması gerektiğini belirterek, Libya-Türkiye Askeri İşbirliği Anlaşması’na atıfta bulunarak yanıt verdi. Ancak son bir haftaya sığan bu gelişmeler Türkiye-Mısır müzakerelerinin önemli boyutlarından birisinin Libya’daki Türk askeri varlığının çekilmesi olduğunu gösteriyor. O nedenle yakında iktidar üzerindeki Libya baskılarının artması, Libya-Mısır-Türkiye’nin de bu konuda müzakerelere başlaması ve geri adım atması şaşırtıcı olmaz. Nitekim Suriye’den götürülen milislerin geri çekilmeye başlandığı biliniyor.
Dolayısıyla Erdoğan yönetimi dış politikada bir ricat ve ‘U’ dönüşüne yönelmiş durumda. Geçen hafta Suudi Arabistan Kralı Selman bin Abdülaziz ile telefon görüşmesi gerçekleştiren Erdoğan, 11 Mayıs’ta Dışişleri Bakanı Çavuşoğlu’nu Riyad’a gönderiyor. İstanbul’daki Suudi Başkonsolosluğu’nda cinayete kurban giden Suudi gazeteci Cemal Kaşıkçı cinayeti de bu vesileyle geri plana çekilerek ikili ilişkilerdeki gerilimin dozu aşağı çekilmeye çalışılıyor.
Suudi Arabistan ile Kaşıkçı geriliminde, Erdoğan’ın doğrudan veliaht prens Muhammed bin Selman’ı cinayetin arkasındaki irade olarak itham etmesi yanında, İstanbul’daki cinayete karışan Suudilerin Türkiye’ye iade edilerek yargılanması talebinin de askıya alınması adımı atılıyor. Cumhurbaşkanı sözcüsü İbrahim Kalın, kısa süre önce Reuters’a verdiği mülakatta, Suudi yargısının Kaşıkçı cinayeti ile ilgili kararlarına saygı duyulduğunu açıklarken, Türk mallarına ve şirketlerine yönelik gayriresmi boykotun sona ermesini umduklarını söyledi.
Suudi Arabistan’ın Türk ihraç mallarına ve Türk müteahhitlere karşı başlattığı boykotun yarattığı ağır ekonomik kayıplar yanında, Suudi yönetiminin ülkedeki 8 Türk okulunu kapatma kararı, vatandaşlarına Türkiye’de gayrimenkul yapmama ve yaptıkları yatırımları elden çıkartmaları, turistik seyahat yapmamalarını bildirmesi, Suudi-Birleşik Arap Emirlikleri (BAE)-Bahreyn ittifakının Mısır, Yunanistan, Güney Kıbrıs, İsrail ile birlikte Türkiye’yi kuşatma ve yalnızlaştırma hamleleri de iktidarın attığı bu geri adımda etkili oldu.
Bir yandan Biden yönetiminin İran ile Nükleer Anlaşma’ya yeniden dönme ve bazı yaptırımları kaldırma adımı, Kaşıkçı cinayeti raporunu açıklayarak bazı Suudi yöneticilere yönelik yaptırımları devreye sokması, ardından 24 Nisan’da önceden Erdoğan’a tebliğ ettiği şekilde Ermeni Soykırım iddialarını resmi olarak tanıması Ortadoğu’da ABD’nin yeni yaklaşımlarla dengeleri ve müttefiklik ilişkilerini yeniden tesis edeceğinin işaretleri.
BAE’nin ardından Suudi Arabistan’ın da Şam Büyükelçiliğini açma ve Esad yönetimiyle yeniden resmi diplomatik ilişki tesis etme girişimi, aynı zamanda Şam üzerinden İran ile arabuluculuk ve uzlaşı adımı, Şii-Sünni gerilimini azaltma hamlesi. Önümüzdeki günlerde bu yönde bir İran-Suud-BAE buluşmasının gerçekleşmesi, Şam’da randevulaşılması beklentisi oldukça yüksek. Mısır ile gerçekleşen ilk adımın bir boyutunun da bu açıdan Şam’a uzandığı, Erdoğan’ın Şam ile de arka kapı diplomasisi ile diyalog arayışına girdiği diplomasi kulislerinde dillendiriliyor.
Bu süreçlerin sonrasında ise Suudilerin ve BAE’nin engellemelerinin çekilmesi, Mısır’ın da desteğiyle Suriye’nin yeniden Arap Birliği’ne dönmesi yolunun açılması, İktidarı Şam karşısında da Arap ülkeleri nezdinde geriletecek, zayıflatacak sonuçlara zemin hazırlayabilir. Dolayısıyla tüm bu gelişmeler, Erdoğan’ın Sünni İslam-İhvan eksenli politikayı terk etmeye mecbur kalmasını beraberinde getiren zincirleme etkenler.
Bir anlamda Ortadoğu’da, Körfez’de, Doğu Akdeniz’de dengeler yeniden kurgulanıyor. Bu sürecin öncesinde neredeyse tamamıyla dışlanmış ve yalnızlaşmış konumdaki Erdoğan yönetimi de süratle manevra yaparak, geri adımlar atıp tavizler vererek İhvan bagajından kurtulmaya çalışarak, U dönüşleriyle sürece dahil olmaya geri dönülemez noktaya gelmemeye, kendisini yeniden konumlandırmaya çabalıyor.
Tabii bunda Biden yönetiminin Erdoğan’a yönelik mesafeli yaklaşımı, yaptırım tehdidinin devam etmesi hatta insan hakları-demokrasi konusunda yeni yaptırımlar için çağrılar yapılmasının yarattığı sıkışmışlık yanında tüm bu ülkelerle yıllardır kopmuş haldeki ilişkilerin yarattığı ağır ekonomik kayıpların, korona salgınının ağır ekonomik tahribatının da eklenmesiyle dayanılamaz hale gelmesi asıl etken.
Türk ihraç mallarına kapanan Ortadoğu pazarı, Türk müteahhitlerinin en çok iş aldıkları bölge ülkelerindeki ihalelerden dışlanması, geçtiğimiz günlerde Bağdat yönetiminin 2011’de TPAO’ya verdiği günlük 2,8 milyon metreküp kapasiteli El Mansuriye doğalgaz sahası işletme ve geliştirme kontratını iptal ederek, sahayı Çin’li devlet enerji şirketi Sinopac’a vermesi ve daha birçok alanda gündeme gelen milyarlarca dolarlık kayıplar siyasi ve diplomatik sıkışıklığın üzerine ağır ekonomik faturaları ekledi.
Irak ile bir yandan Kuzey Irak’a düzenlenen operasyonlar nedeniyle yeniden gerilen ilişkiler, diğer yandan 2014’teki IŞİD baskını ve aylar süren işgal ve rehinelerden bu yana kapalı olan Musul Başkonsolosluğu yeniden açılarak düzeltilmeye çalışılıyor. İktidar kendisi ekonomik açıdan zorluk içinde olduğundan taahhüt edilen 5 milyar dolarlık Irak’ın yeniden imar ve inşaya katkı sözünü de tutamıyor.
Tabii 10 yılı aşkın süreden bu yana yaşanan dış politikadaki eksen kayması, İhvan üzerine oturtulan diplomasinin yarattığı yalnızlaşmanın kısa sürede normalleşmeye dönüşmesini beklemek akılcı bir yaklaşım değil. Öncelikle hâlâ Erdoğan yönetiminin bölge ülkeleri nezdinde aşması gereken önemli açmazı güven sorunu. Bunun aşılması için de geri adım atması ve taviz vermesi istenen taraf Türkiye olacak. İçerideki siyasi desteği hızla irtifa kaybeden Erdoğan’ın bu ricat ve tavizleri içeride nasıl savunacağını ve seçmen tabanını ikna edip edemeyeceğini de önümüzdeki süreç gösterecek.

https://ahvalnews-com.cdn.ampproject.org/c/s/ahvalnews.com/tr/erdogan/erdoganin-dis-politikada-hizli-u-donusu-ekonomi-coktu-tavize-mecbur
This entry was posted in DIŞ POLİTİKA. Bookmark the permalink.

Leave a Reply

Your email address will not be published. Required fields are marked *