DİPLOMASİDEN MONŞERLİĞE!

blogs.dickinson.edu – Walter Russell Mead’s article on “The American Foreign Policy Legacy.

DİPLOMASİ VE SÖZDE ERMENİ SOYKIRIMININ
ABD TARAFINDAN KABUL EDİLMESİ

Naci Kaptan – 26 Nisan 2021

ABD Başkanı Joe Biden’in 24 Nisan’da sözde Ermeni soykırımını kabul edildiği açıklamasının yıllar sonra gerçekleşmesinin temel nedenlerinde birisi de Erdoğan tarafından yürütülen yanlış politikalar ve yeni nesil MONŞER DİPLOMASİSİ’dir.

Yusuf Has Hacip “Kutadgu Bilig” isimli eserinin 33. bölümünde, peygamberlere atfen, elçinin herkesten üstün olması gerektiğini vurgulayarak, sebebini de şöyle açıklamıştır: “Tanrı kullarının en seçkinleri ve en iyileri onun elçileriydi.” Bu deyiş elçinin çok seçkinler olanların arasından seçilmiş olması gereğini tanımlıyor.
Bu nedenle Devletleri Yurt dışında temsil edecek olan elçilerin bu mesleğin okulundan yetişerek gereken eğitimi alarak, maiyet memurluğundan başlayıp, adım adım kariyer yaparak diplomasinin son durağı olan büyükelçilik ünvanına erişmesi gerek. Bu uzun ve zorlu, her kademede onay gerektiren bir süreçtir.
İyi bir diplomatın bir kaç yabancı dil bilmesi, derin bir kültüre sahip olması, Dünya politik tarihini, sosyolojiyi, devletler arası ve kişisel ilişkileri çok iyi bilmesi, soğukkanlı, yüksek algılı, zeki ve espri yeteneğinin de var olması, iyi bir salon adamı/kadını olması gereklidir.
İşte Dışişleri Bakanlığımızın değerli diplomatları 2002 yılına kadar böyle idi. Uluslararası alanda saygı gören diplomatlarımız AKP’nin iktidara gelişi ile önce görevlerini yapamaz duruma getirildiler. Osmanlı’dan bu yana var olan Devletler arası görüşmelerde maiyet memuru tarafından NOT TUTULMASI geleneğine son verildi.  Başbakan/C.başkanı Erdoğan devletler arası görüşmelerini “Gizli” ve baş başa veya partili bir tercüman aracılığıyla yapmaya başladı. Devlet’ten görüşme konuları, verilen sözler saklandı. Devletin ne gibi yükümlülükler altına sokulduğu gizlendi ve Türkiye Cumhuriyeti, Devlet olmak niteliğini  kaybetmeye başladı.
Bir adım sonrasında Ülkemizin yüz akı olan diplomatlarımız Erdoğan tarafından anlamsız ve bilinmeyen nedenle “Monşer”  olarak isimlendirildi. Burada “Kedi erişemediği ciğere murdar” dermiş notu ile devam edelim. Değerli diplomatlarımız küstürüldü. Dışişleri Bakanlığında tasfiyeler başladı. Planlı bir tasfiye operasyonu ile Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin yurt dışında temsil olanağı kayboldu. Bunun sonucu olarak da diğer ülkeler ile aramızda çekişmeler, kavgalaşmalar başladı. Var olan iyi ilişkiler yerini yalnızlığa bıraktı. Bu gelişmeler sonucu karşımızda yeni ittifaklar oluştu. Uluslararası konularda haklı bile olsak haklarımız teslim edilmedi. AKP’nin acemi ve ihvancı dış politikaları ile  Türkiye gelişmiş dünyadan tasfiye edildi.
Küstürülen, meslekten uzaklaştırılan seçkin diplomatlarımızın yerini bu kez gerçek “Monşerler” almaya başladı. Meslekten olmayan, Uluslararası ilişkileri bilmeyen, ve hatta geçmişleri kirli olan, din eğitimi veya ilgisiz eğitimler almasına rağmen yeni bir tür sözde diplomatlar büyükelçi olarak atanmaya başladı.  Bunlara AKP monşerleri diyebiliriz… Liyakat kayboldukça yerine çürüme ve zayflamanın gelmesi kaçınılmazdır.
Diyelim ki; Montrö ve Lozan antlaşmaları sürecinde böylesi, meslekten olmayan, diplomasinin inceliklerini bilmeyen monşer diplomatlar olsa idi Türkiye’nin tapu senedi olan bu pırıltılı anlaşmalarda başarı kazanamaz ve büyük, telafisi olmayan kayıplara uğrardık.
İşte ABD’nin SÖZDE Ermeni soykırımını tanımış olmasının ana nedenlerinden bir tanesi de bu yeni ve AKP’ye has olan monşer büyükelçilerdir. Örneğin Washington’a büyükelçi olarak atanmış olan Hasan Murat Mercan, endüstri Mühendisi olup, AKP’nin kurucularındandır. meslekten değildir ve en yetkin, bilge bir büyükelçinin olması gereken makama 4 ay önce atanmış olmasına rağmen ABD başkanı tarafından kabul edilmemiş ve akredite olmamıştır. Neden acaba?
Hayvanat bahçesi müdürünü Tübitak’a müdür, mezarlık işleri müdürü imamı, Belediye konservatuarına müdür, dil bilmeyen yandaşı Almanya’ya basın ateşesi, imam-hatip mezununu TRT’ye finans müdürü atayan bu sistem tüm kamuyu çürüterek çökertiyor.
Diplomasi, dış politikada sorunların barışçıl yöntemlerle ve müzakereler yoluyla çözülmesini ifade etmektedir. Diplomat veya diplomatik temsilci ise bu süreçte yer alan kişi ve kurumları ifade etmektedir. Hititlerin Kadeş Antlaşması tarihin bilinen ilk yazılı diplomasi belgesidir. Tarihte bilinen ilk yazılı diplomasi belgesi, Hitit’lerin Mısırlı’lar ile yaptığı Kadeş Anlaşması olarak kabul edilir.
Doğu Medeniyeti’nin iki kadim uygarlığı olan Hitit ve Mısır arasında yapılan bu anlaşma ile Kadeş Savaşı sona ermiş ve iki uygarlık arasında kalıcı bir barış ortamı tesis edilmiştir. Diğer taraftan Antik Yunan Medeniyeti içerisinde de diplomasinin ilk örneklerini görmek mümkündür. Uluslararası ilişkiler ve diplomasi tarihinin ilk örnekleri site devletleri arasındaki barış anlaşmaları ve ittifaklar şeklinde görülmektedir. Kadeş Savaşının antlaşma ile sona ermiş olması diplomasinin ve yetkin diplomatların ne kadar gerekli ve önemli olduğunu gösteriyor.
İkiye katlanmış yaprak, belge anlamına gelen “diploma ” Antik Yunan’da ortaya çıkmış ve diğer dillere geçmiştir. Antik Yunan dünyasında diplomasinin gelişmesinin birkaç nedeni bulunmaktadır. Bu nedenlerin başında: devletlerarası sistemin birbirleriyle yakın ilişki içindeki çok sayıda aktörden oluşması diplomatik ilişkileri yoğunlaştırması sayılabilir.
Antik Yunan tarihi boyunca, çok kısa dönemler haricinde hiçbir güç ya da blok diğer güçler üzerinde tam hâkimiyet kuramadı ve sistem çok aktörlü yapısını sürdürdü. Bu bağlamda devletler arasında ilk örgütlenmeler de ortaya çıktı. “ Amphictyonic Lig ” olarak adlandırılan ve Yunan dünyasında ortaya çıkan kimi sorunların görüşüldüğü bu birlikler, Yunan devletleri arasında -genel ve sürekli olmasa da- örgütlenme ve kurallaşmanın yolunu açtı.
Antik Yunan Medeniyeti’nin varisi durumundaki Roma İmparatorluğu’nun güçlü bir diplomatik yapısı bulunmaktaydı. Roma’da elçilikler ‘legasyon’ adı altında belirtilmekte ve elçiler de ‘Iega’ veya ‘hatip’ unvanları altında anılmaktaydı. Eski Roma döneminde krallar başka devletlere elçi yollayabiliyorlardı ve sadece krallar elçi gönderebiliyordu. Daha sonra cumhuriyetlerin kurulmasıyla, elçi gönderme hakkı senatoya verildi.
Diplomasi anlayış ve uygulanmasında 17. ve 19. yüzyılların Avrupa diplomasisinde en belirgin özelliklerinden birisi de gizlilikti. Genellikle Avrupalı monarkların bizzat veya özel temsilcileri aracılığı ile sürdürdükleri diplomasi faaliyeti gizli bir şekilde oluştuğu gibi, bu gizlilik çoğu zaman belirli bir sonuca ulaşıldığında da sürerdi. Bir başka deyişle, saray diplomasisi olarak da adlandırılan bu tür diplomasi, her aşaması ile dışa kapalı bir biçimde yürütülürdü. Böylece, bir bölge halkı bazen bir başka devletin egemenliğine geçtiğini sonradan öğrenebilirdi.

[Sözcü – Murat Muratoğlu – 26 Nisan 2021] şöyle yazdı;
Osmanlı’dan Türkiye’ye kalan en değerleri miraslardan biriydi “hariciye” kurumu… Yani dışişleri… Osmanlı yıkılmış, her kurum baştan yapılandırılmış ancak dışişlerine dokunulmamıştı. Dışişleri dediğin geleneklerin devamıdır, taban ister, hafıza gerektirir, kurumsallık icap eder, adabı vardır, liyakate dayanır…
Nitekim AKP döneminin ilk yıllarında görüntülenen başarı algısında dışişlerinin payı büyüktü… Yine de partilileri yerleştirmeden rahat edemeyecekti. Önce, “monşer” küçümsemesiyle işe başladı… Bir gece yarısı torba kanunuyla da Dışişleri’ne son darbeyi vurdu. Artık eskisi yoktu.
Oysa Dışişleri “uzlaşma” demekti… Sarayın kitabında ise uzlaşma “acizlik” anlamını taşır. Yıllar meyvelerini verdi. Siyasal İslam üstün geldi. Kurum çürüdü gitti.

İşte böyle değerli okur,
Devletimize emeği ve hizmeti geçmiş olan Mülki’yeli gerçek diplomatlarımıza bir vatandaş olarak saygı ve teşekkürlerimi sunarım.

SONUÇ
Kamu kurumları AKP yönetiminde büyük yaralar aldı, liyakat yerine biat ve benden olan kavramı kökleşti. Damatlar bakan, şöförler milletvekili yapıldı. Siyasi sistemin içinde olanlar aile boyu devlet kadrolarında 3-5 maaşla, 17 kurumun başında başkan olmakla devam ediyor. Nepotizm dört nala koşuyor. Hukuk ve adalet çöküyor. Merkez bankası kasasında kör bir “cent” kalmadı. Ülkenin GSMH’sı kadar olan 128 milyar dolar kayıp ve hesabı verilemiyor. Bu nedenle Covid aşısı temin edilemiyor ve hergün 350 civarında insan hayatını kaybediyor. İşssizlik ve pahalılık nedeniyle umutsuzluk tüm toplumu sarmaladı. Genç insanlar yaşamlarından vaz geçerek intihar ediyorlar.
Karanlık söküyor. Gün doğumu ve aydınlık yaklaşıyor. Bir olmak, diri olmak, güçlü olmak zamanıdır.
Naci Kaptan – 26 Nisan 2021
This entry was posted in DIŞ POLİTİKA, Politika ve Gundem, YOZLAŞMA - AHLAKSIZLIK. Bookmark the permalink.

Leave a Reply

Your email address will not be published. Required fields are marked *