BÜYÜK ADAM VE YENİ PATRİMONİAL SULTANLIK * (THE BIG MAN AND NEO PATRİMONİAL SULTANISM)

BÜYÜK ADAM VE YENİ PATRİMONİAL SULTANLIK
(THE BIG MAN AND NEO PATRİMONİAL SULTANISM)

Naci Kaptan / 29 Nisan 2021

PATRİMONİAL, Max weber’in ortaya çıkardığı bir kavramdır. kısaca bahsetmek gerekirse, hükümdar mutlak otorite sahibidir, devlet memuru hükümdara bağlıdır, mülkiyet mutlak hükümdarındır. osmanlı devleti patrimonyal devlete örnektir.Patrimonial kelimesi Türkçe’de “babadan kalma, babadan miras kalan” anlamına gelir.Fransızca ve İngilizce patrimonial “babadan kalma, babadan miras kalan” sözcüğünden alıntıdır. Fransızca sözcük Latince patrimonialis sözcüğünden alıntıdır. Bu sözcük Latince patrimonium “baba mülkü” sözcüğünden türetilmiştir.

“Türkiye’deki rejimin benzeri Haiti’de vardı,
Suriye’de var. Buna ‘Neo Patrimonial Sultanism’ deniyor”

ŞAHSIM DEVLETİ
günümüzde kolonyalizm sonrası bağımsızlıklarını kazanmış kimi Afrika ‘Devletleri’yle, sovyet sonrası kimi ‘Devlet’ler için ileri sürülen ‘neo-patrimonila Devlet’ teriminin, köklü bir Devlet geleneği olan Türkiye Cumhuriyeti Devleti için kullanılması, ilk bakışta, uygun olmayabilir. Ancak ve ne var ki, yirmi yıl gibi bir süredir ‘Şahsım Devleti’ biçiminde sürdürüldüğü de somut bir ‘gerçeklik’tir. Öyle ki, ‘neo-patrimonial Devlet’lere ‘benzerlik’leri ‘ayrılık’larından pek fazladır. ‘Tıpatıp’tır da denilebilir.(Habip Hamza Erdem)

Max Weber’in geleneksel hükmetme yöntemleri arasında saydığı patrimonyalizmden esinlenen Eisenstadt, kolonyalizm sonrası bağımsız Afrika devletlerinin birçoğunda gözlemlenen yönetim sistemini, 1973’te yayımlanan kitabında neo-patrimonyalizm olarak tanımlamıştı. Bu kavramı daha sonra birçok siyaset bilimci özellikle Afrika devletleri için 1980 ve 1990’larda kullandı.
Neo-patrimonyalizm veya geleneksel patrimonyalizmin modern biçimi olarak yeni-patrimonyalizm, modern devlet örgütlenmesi görünümü altında geleneksel hükmetme biçimlerine dayanan bir melez hükmetme biçimidir. Patrimonyalizmin bir alt türü olan sultanizmde olduğu gibi, devlet hükümdarın şahsi mülkü olarak resmen kabul edilmez. Ama hükümdar kurumsal olarak mülkün sahibidir. Kamu alanı ile özel alan arasındaki fark fiilen ortadan kalkmıştır. Otokratik veya oligarşik bir hükmetme yöntemi yürürlüktedir.
Kuvvetler ayrılığının ortadan kalktığı bu rejimlerde, iktidarın şahsileşmesi, kurumlaşmanın önündeki en büyük engel olur. Başkanın kişisel iktidarı, birçok Afrika ülkesinde ordudan partiye, kamu kurumlarından devlet güdümlü STK’lere kadar bütün örgütlerin kurumsal içeriklerini boşaltır. Bütün devlet kurumları ve kamu görevi verilmiş kuruluşlar patrimonyal gücün hizmetlilerine, özel kurumlar da bu gücün bağımlılarına dönüşür. Kayırmacılık, eş-dost kapitalizmi öne çıkar.
Hukuk devletinin yerini şahsileşmiş keyfi yönetimin aldığı bu rejimlerde, bir tür geleneksel Big Man (Büyük Adam) konumuna sahip olan muktedire karşı her türlü eleştiri, devletin bekasına yönelik tehdit, açık ve yakın tehlike olarak sunulur. Big Man’in meşrebine göre şiddet derecesi değişen bir bastırma ve susturma politikasına gerekçe oluşturur.
Yeni-patrimonyalizmde kamu mülkünün tasarrufu yetkisinin tek bir mercii ve kişiye verilmesi, mülkün sultanın şahsıyla bütünleştiği geleneksel patrimonyalizme benzerlikler gösterir. Big Man’in iktidarda kalma süresi uzadıkça, hükümdarın şahsı ve hükümdarlık kurumu arasındaki fark da giderek ortadan kalkar. İktidar kan, evlilik ve arkadaşlık bağlarının önde geldiği klanik bir nitelik alır.
Yeni-patrimonyalizmin özelliği, başta yargı olmak üzere, bütün kamu kurumlarının rollerini ve davranışlarını öngörülemez hale getirmesidir. Bu öngörülemezlik genelleşmiş bir güvensizlik yaratır. Birçok Afrika ülkesinde bu genelleşmiş güvensizlik ortamı hem otokrat yönetimlerinin bir sonucu hem de bu yönetimlerin iktidarlarını yeniden üretmelerinin bir aracıdır.
Her türlü iç denetim ve karşı gücün ortadan kalktığı veya gayri meşru ilan edildiği, hükümdarın bütün kamu kaynaklarının tasarrufunu kendi elinde topladığı bu rejimde, hükümdarların kamu kaynaklarını şahsi servetleri gibi kullanma eğilimleri çoğu zaman baskın çıkar. Bu sadece kullanma ile sınırlı kalmaz, bir servet edinme yöntemi olarak da çalışır.(Cumhuriyet- Ahmet İnsel- Yeni-patrimonyalizm üzerine)

Cumhurbaşkanı ve AK Parti genel başkanı Erdoğan, “Mideye değil artık kafaya bakacağız. Herkesin midesini doyurduk, ama neticede durum böyle. Karnını doyuruyorsunuz, her türlü ihtiyacını karşılıyorsunuz yine de oy vermiyor.”
TÜSİAD üyelerine de benzer şekilde çıkışarak, “17 yıl önce neredeydiniz, şimdi neredesiniz, bunu da açıklarım, içeriden saldırının hesabını sorarım” dedi. TÜSİAD bir süreden beri ekonomik krize neden olan güvensizlik ortamı, hukuk, demokrasi ve şeffaflık gibi konularda iktidarı eleştiriyordu. Seçmen “oy vermediği”, TÜSİAD ise iktidarın uygulamalarını eleştirdiği için  tehdit ediliyor.
Bu yaklaşım iktidar kendisini kusursuz gördüğü, eleştiriye müsamahasının olmadığı yalnız övgü, destek ve onaya açık olduğunu göstermektedir. Bu da televizyonların, kitle iletişim araçlarının ve bütünüyle medya haber ve programlarının neden parti bültenine dönüştüğünü gösterir.
Cumhurbaşkanının sözleri gelinen aşamada iktidar algısının hangi boyuta ulaştığını göstermektedir. Halbuki iktidardakiler milletin hakimi değil hadimi olduklarını, millete hizmetkarlık yapmak için iktidar talep ettiklerini dillerinden düşürmüyorlardı.”Karnını doyuruyorsunuz…oy vermiyor” demek oy karşılığı hizmet verildiğini, bir yerlerden bir yerlere gelme karşılığında ise eleştiri değil destek istendiğini göstermektedir.
Devletin halka hizmetinin karşılığı olarak devlet aygıtını elinde tutan iktidar partisi diyet istemektedir. Resmen ne kadar ekmek o kadar köfte denilmek isteniyor. Vatandaşa oy vermezseniz ‘hizmet alamazsınız, teşvik alamazsınız, önünüz açılmaz’ denilmiş oluyor. Yaşananlar Türkiye’de siyasi partilerin görünümde demokratik gerçekte patrimonial bir zihniyete sahip olduklarını göstermektedir. Bilindiği gibi patrimonial, “devletin bir üst unsur/birim olarak halkı dışarıdan yönetmesi” olarak tanımlanır. Burada devlet geleneksel aile yapısına benzetilir.
Ailede baba, yöneten, kollayan, karınları doyuran kişidir. Aile bireyleri karınlarının doyurulması karşılığında babaya itaat ve saygıyla yükümlüdür. Patrimoniyal anlayışında iktidar halkın ne kadar karnını doyurur, kollar, gözetirse halkın itaati de o derece artar.
Patrimonyal devletlerde muktedir olan aynı zamanda “baba”dır ve onunla özdeşlettirildiği için hemen her şey “devlet baba”dan beklenir. Patrimonyalizmin devleti, babası muktedir/yöneten çocukları da halk olan büyük bir ailedir. Demokratik devlet bu tür “patrimonial” yaklaşımı reddeder. Demokrasilerde devlet vatandaşın hikmeti vücudu değildir. Ancak krallık ve sultanlık rejimleri “besleme/beslenme” üzerine kuruludur. (Yeniçağ: Karın doyurma ve itaat Kültürü! – Özcan YENİÇERİ)

Türk siyasal modernleşmesi sonunda varılan kertenin neopatrimonyalizmle örtüşür bir görüntü içinde olduğu ileri sürülmektedir. Modernleşme hareketlerinin düzenleyici/siyasal otoriteyi rasyonalleştiremediği ve geleneksel merkez çevre ayırımının hala devam ettiği vurgulanmakta ve siyasal modernliğin tezahürleri olan siyasal partilerin gerçek işlevlerini yerine getiremedikleri anlatılmaktadır
Türkiye ataerkil zihniyetin egemen olduğu bir imparatorluğun bakiyesi üzerinde inşa olmuş bir devlettir. Ataerkil zihniyet ise geleneksel patrimonyalizmin sosyal siyasal ve iktisadi yapılarını şekillendiren yegane unsurdur.
Ataerkil zihniyetle moderniteyi doğuran zihniyet karşıt kutuplarda konumlandırılmışlardır. O kadar ki bu zihniyet bugün modernleşmenin önündeki en büyük engellerden birisi olarak sayılabilmektedir.

Naci Kaptan / 29 Nisan 2021
This entry was posted in FAŞİZM. Bookmark the permalink.

Leave a Reply

Your email address will not be published. Required fields are marked *