Mesele…* Bir kabile devletinde değil de bir hukuk devletinde yaşıyorsak, gözümüzün önünde işlenen bütün “suç”larla ilgili olarak sorgulamamız gerekenler, bu “suç”ların layığıyla soruşturulup soruşturulmadığı, kaçının kovuşturmaya konu olduğu, kaçında “suçlu”ların yakalandığı, kaçının geri bırakıldığı,

Mesele…

Selcan TAŞÇI HAMŞİOĞLU

Bir kişinin, cebir/şiddet kullanılarak bir şeyi yapmaya yahut yapmamaya zorlanması “suç”tur.
Bir kişinin, vücuduna acı verecek, algılama yeteneğinin bozulmasına yol açacak şekilde yahut hafif tıbbi müdahaleyle giderilebilecek şekilde yaralanması, darp edilmesi “suç”tur.
Bir kişinin, onur, şeref ve saygınlığını rencide edecek şekilde sövgüye uğraması, hakaret “suç”tur.
Bir kişinin, hukuka aykırı bir fiil işlemediği halde, bunu bile bile işlediğini ilan etmek, iftira “suç”tur.
Bir kişinin, bir yerde zorla yahut usulsüz/hukuksuz şekilde tutulması, hürriyetinden yoksun bırakılması “suç”tur.

Bir kabile devletinde değil de bir hukuk devletinde yaşıyorsak, gözümüzün önünde işlenen bütün “suç”larla ilgili olarak sorgulamamız gerekenler, bu “suç”ların layığıyla soruşturulup soruşturulmadığı, kaçının kovuşturmaya konu olduğu, kaçında “suçlu”ların yakalandığı, kaçının geri bırakıldığı, kaçının “caydırıcı” şekilde cezalandırıldığı; suçun niteliği ile yargı süreci karşılaştırıldığında, kaçında “adaletin tecellisi”nden söz edebileceğimiz iken, Levent Gültekin’e saldırıyı eleştirdiğim için, bunlar yerine “milliyetçilik duygularımı” sorgulayanlar oldu yine.

En baştan izah edeyim:
Mesele “İsrafil Kumbasar”a saldırılması değildi.
Mesele, “Ahmet Çelik’in aracının kurşunlanması” değildi.
Mesele, “Ahmet Hakan’a saldırılması” değildi.
Mesele, “Yavuz Selim Demirağ’a saldırılması” değildi.
Mesele, “Murat İde’ye saldırılması” değildi.
Mesele, “Ahmet Takan’a saldırılması” değildi.
Mesele, “Sabahattin Önkibar’a saldırılması” değildi.
Mesele, “Afşin Hatipoğlu’na saldırılması” değildi.
Mesele, “Orhan Uğuroğlu’na saldırılması” değildi.
Mesele, “Levent Gültekin’e saldırılması” değildi.
Mesele, doğru veya yanlış kendi iddialarını yazı ve sözle yaymaya çalışan kişilerin, tekmeyle, tokatla, yumrukla, taşla, sopayla ve dahi kurşunla susturulmak istenmesiydi. Mesele, Anayasal hak ve hürriyetlerini kullanan gazetecilerin, yazarların, televizyoncuların, yasal olmayan yollarla sindirilmeye kalkışılmasıydı. Daha kötüsü, birilerinin, bunu kendilerine “hak” görüyor olmasıydı. Daha da kötüsü, kolluğun ve yargının, vatandaşların Anayasal hak ve hürriyetlerini değil onları cebir ve şiddetle engelleyenleri korur, kollar bir görüntü veriyor olması. En kötüsü, bunun bir “yol”a dönüşmesi ve “korku/korkutma”nın bir idare şekline, rejime dönüşmeye başlamasıydı.

Mesele, “Sinan Oğan’ın aracına saldırılması” değildi.
Mesele, “Kemal Kılıçdaroğlu’nun yumruklanması” değildi.
Mesele, “Meral Akşener’in kapısına dayanılması” değildi.
Mesele, “Ümit Özdağ’a saldırılması” değildi.
Mesele, “Selçuk Özdağ’ın ölümüne dövülmesi” değildi.
Mesele, siyasi ve meşru bir mücadele veren milletvekillerinin, parti liderlerinin, parti yöneticilerinin, genel
başkan adaylarının, siyaset dışı ve gayrimeşru yollarla alt edilmeye çalışılmasıydı.

Mesele, bir bakanın, Aylin Nazlıaka, TBMM Kürsüsü’nden kendisine hitap ederek konuştu diye, “Ben mahcup bir insanım. Zarif bir hanımefendinin ikide bir dönüp bana bakmasından, doğrusu, sıkılabilirim… Bir evli, bir bayan milletvekili, çocuğu olan milletvekili, kendisiyle ilgili organını nasıl böyle açıkça konuşabilir, nasıl bundan yüzü kızarmaz?” Demesi değildi.
Mesele, İYİ Parti Genel Başkanı Meral Akşener hakkında “Fosforlu Meral” diye sosyal medya tabelası oluşturulması değildi.
Mesele, Türkiye’yi yöneten, yönettiğini iddia eden bir grup erkeğin (ve onlara baka bakan erkekleşen bir grup “iktidarlı” kadının) kendilerini “erkeklikleri” üzerinden değil ekonomideki hataları, dış politikadaki yanlışları, millî savunmadaki zaafları vs. üzerinden eleştiren kadınlara, yalnız ve ancak “kadınlıkları”, “annelikleri” üzerinden ve “namussuzluk”, “ahlaksızlık” yaftaları asarak cevap verebiliyor olmasıydı. Mesele bu rüsvalığın, bu acziyetin iktidarıydı.

Mesele, “Tuncay Özkan’ın hapse atılması” değildi.
Mesele, “Soner Yalçın’ın hapse atılması” değildi.
Mesele, “Güler Kömürcü’nün hapse atılması” değildi.
Mesele, “Müyesser Yıldız’ın hapse atılması” değildi.
Mesele, “Murat Ağırel’in hapse atılması” değildi.
Mesele, “Barış Pehlivan’ın hapse atılması” değildi.
Mesele, “Barış Terkoğlu’nun hapse atılması” değildi.
Mesele, bunun haksız ve hukuksuz şekilde yapılmış olmasıydı.
Mesele, gazeteciliğin, haberciliğin “suç” haline getirilmesi, sadece gazetecilerin hak ve hürriyetlerinin değil, halkın da haber alma hürriyetinin engellenmesiydi; üstelik de “suç” işlemek suretiyle!
Mesele, sizlerin körleştirilmesi, sizlerin sağırlaştırılması ve aslen sizlerin dilsizleştirilmesiydi.

Mesele isimler değildi. Mesele partiler değildi. Mesele ideolojiler değildi. Mesele, korkuyla büyülenen toplumların rızada, iktidarların ise onlara baskıda tanıyabileceği hiçbir sınırın, ölçünün, ilkenin kalmaması ve bunun hem devlet hem de vatandaşları için “beka sorunu” oluşturmasıydı.

https://www.yenicaggazetesi.com.tr/mesele-58504yy.htm
This entry was posted in FAŞİZM, Politika ve Gundem, VANDALLIK. Bookmark the permalink.

Leave a Reply

Your email address will not be published. Required fields are marked *