YANLIŞ YAPANDAN HESAP SORULMAZ MI?

Yazı girişinde önce şunu yazmak gerek;
Gare Operasyonunda görev alan kahraman askerlerimiz
Her zaman olduğu gibi;
kartalların girebildiği, yalçın kayalarda,
Üstün başarı ile görevlerini yapmışlardır.
Operasyon sürecinde şehit olan ve şehit edilen,
Tüm askerlerimize rahmet dilerim.
Yıldızlara uçtular…

Devlet yönetmek ciddi iştir.
Liyakat, bilgi, birikim,
Vatan sevgisi ister.
Devletin çıkarları,
Siyasi çıkarların önündedir.

Rehin alınan askerlerimiz,
altı sene kurtarılmayı beklediler.
AKP siyaseten ve ekonomik olarak sıkıştı ve
Gündem değiştirmek, yaklaşan seçimlere basamak yapmak için,
Rehin askerlerimizi hatırladı…
Davul, zurna ile kurtarma operasyonu başladı.
Cumhurbaşkanı gaflete düşerek siyasi bir işaret fişeği attı ,
teröristleri uyandırdı.

Böylesi operasyonlar SIR olmalıdır,
Sessizlik suskunluk esastır.
Siyasi rant için görevlilerin
canları feda edilmemelidir.
Asker yanlış yapar ise hesap vermelidir!
MIT yanlış yapar ise hesap vermelidir!
Emniyet yanlış yapar ise hesap vermelidir!
Medya yanlış yapar ise hesap vermelidir!

Dicle’nin yanında kaybolan koyundan
sorumlu olduğunu söyleyen Cumhurbaşkanı,
Başkomutan olduğunu söyleyen Cumhurbaşkanı,
Her konuda tek karar verici olan Cumhurbaşkanı,
Önceden ıslık çalarak haber verdiği,
Bu operasyonun da sorumlusudur.
Alt sorumluları da ortaya çıkarmakla da
Yükümlüdür…

Yanlış yapan Cumhurbaşkanı,
Bakanlar, Komutanlar, Danışmanlar,
milletvekilleri hesap vermelidir…
DEMOKRASİNİN gereği budur.
Ancak O zaman Devlet oluruz…

Kimse hukuk önünde yargılanmaktan bağışık değildir.
Demokrasinin var olduğu söylenen bir ülkede,
Yanlış yapanlar;
Parlamentoda, bağımsız mahkemelerde
yargılanarak hesap vermelidir.

Cumhurbaşkanı, M.S.Bakanı ve Genelkurmay Garê’de işe gerçeği öldürerek başlamış; kendi personelini maksadı ve hedefi belirsiz bir operasyona feda etmiştir: şehitlerimiz olsa da  güya operasyon başarıyla tamamlanmıştır. Ama halk hesap sormaya başlayınca parmaklar derhal siyasi hasımlara uzanıyor.

“Savaşta verilen ilk kayıp hakikattir.” Bu sözü en önce kimin söylediği konusu tartışmalı. Ama izini sürdükçe, 2500 yıl önceye, Antik Yunan şairi Eskulus’a kadar gidiliyor. Bu da doğal, çünkü savaşla yalan arasında kopmaz bir bağ var. Savaş yalanın kucağına doğmuştur;

Çinli bilge Suntzu’nun dediği gibi “Savaş aldatmaya dayanır.” “Saldıracağımız zaman hiç saldırmayacak gibi; güçlerimizi kullanacağımızda hiç kıpırdamıyor gibi görünmemiz, düşmanın yakınındayken onu uzağında olduğumuza inandırmamız gerekir.”

Ama aldatma sadece savaş alanında kalmaz , savaşın anlatısını da kapsar: Kayıplarını gizlemek, düşmanın kayıplarını abartmak, kendi maksadını göklere çıkarmak, düşmanın maksadını çarpıtmak, Tanrıyı, iyiliği ve güzelliği kendi yanında göstermek, şeytanı, kötülüğü ve çirkinliği düşmana bırakmak da savaşa dahil… “Savaşta verilen ilk kayıp hakikattir” sözü de daha çok savaşın anlatısına dair, ama onun bağrından doğuyor.

Terörün sponsoru ABD
Bakın son Gara operasyonu bile aslında Şam’la barış gerektiği gerçeğini önümüze koyuyor. Operasyonun başarısız bir kurtarma operasyonu olması, iktidarın öncesinde “müjde” diyerek kurtarma operasyonunu siyasi ranta dönüştürmeye çalışması, Açılım’ın sonucu olarak ortaya çıkan tablo ve benzeri konuların hepsi konuşulur, konuşulacaktır. Ancak Gara operasyonun önümüze getirdiği iki büyük gerçek vardır:

1. PKK terörünün en büyük sponsoru ABD’dir; terörle doğru mücadele edebilmek için ABD emperyalizmiyle mücadele etmek gerekir.

2. ABD’nin Irak ve Suriye’nin kuzeyini birleştirme hedefine karşı Türkiye, Irak ve Suriye ile birlikte hareket etmelidir.

İşte bu noktada Ankara için Şam bir çözüm anahtarıdır. Şam’ın yeniden Suriye’nin tüm topraklarında egemen olması Türkiye için en önemli kazanç olacaktır.

Haber gruplarında kişisel yazışmalardan ve Mehmet Ali Güller’in “Gara’nın işaret ettiği iki gerçek” başlıklı yazısından alıntılarla yorumlanarak derlenmiştir.

Naci Kaptan