MÜSLÜMAN OLMAYAN ÜLKELER DİN KİTAPLARINI
NEDEN KENDİ ANA DİLLERİNDE YAZIP OKUYOR?
“İbadette ARAPÇAYI şart koşan bir ALLAH’A İNANMAM. Böyle bir Allah Arapların milli ilahı demektir. Tıpkı Yahudilerin YEHOVA’yı milli tanrı kabul etmeleri gibi… Oysa biz evrenlerin rabbi olan ulu Allah’a iman ediyoruz. O bütün dillerin Allah’ıdır, bütün ulusların Allah’ıdır.”
—-Cemil KIlıç / İlahiyatçı
İncil ve diğer dini kitaplar, Avrupa ülkelerinde, Amerika’da ve diğer ülkelerde kendi dillerine çevirilmiş olarak ana lisanlarıyla okunur ve anlamı anlaşılır. İncil 2016 Yılında 50 Farklı Dile daha çevrildi. Şimdi bu ülkeler incili kendi dillerinden okudukları için Diyanete göre dinden çıkmış mı oluyor?
Arapça bilmeyen bir kişinin Kuranı ve duaları arapça okuduğunda ANLAMINI BİLMEDİĞİ sözleri adeta ezber kabiliyeti olan fakat kelimeleri söyleyebilen bir papağandan farkı olur mu?
Kuran’ın TÜRKÇE yazılması ve okunması neden engellenmek isteniyor?
Diyanetin ve yobaz din adamlarının arapça dayatmasının nedeni; toplumun kuranın anlamını anlamamalarını sağlamak amaçlıdır. Bundan amaç Din adamlarının sahip olduğu üstünlüğü korumak, toplumu yönetme gücünün devamını sağlamak içindir. Din ticareti yapan din’bazlar dinin manevi etkisini kullanarak sağladıkları çıkarları ve makamları kaybetmek istemiyorlar. Ne yazıktır ki büyük Atatürk’ün kurduğu diyanet de gerçek dini öğretmek yerine bu yobazlığın aracılığını yapıyor.
Naci Kaptan
İncil Çeviri Enstitüsü’nün yaptığı araştırmaya göre, 2016 yılında Kutsal Kitap’ın yaklaşık 160 milyondan fazla kişinin konuştuğu 50 farklı dilde çevirisi yapıldı.
Kutsal kitap ilk kez tamamıyla Etiyopya, Uganda, Endonezya, Çad’da kullanılan 11 Lehçe diline çevrilmiş oldu. Dilbilimciler sadece geçen ilk defa Kutsal Kitap’ın bir kısmını ve bütünü olmak üzere 28 farklı dile çevrildi.
Bunun haricinde İncil, görme engelliler için olan versiyonları Ermenice, Felemenkçe, Seylanka, Tamilce ve Kosta Rika’da kullanılan yöresel dillere ve İspanyolca çevirisi yapıldı.
Kutsal Kitap Yıl İçinde 50 Farklı Dile Çevrildi
İncil elyazmaları hem de tarihsel kayıtları incelersek, İncil’in Grekçe yazıldığını görürüz.
Peki, neden Grekçe?
İsrail’de o dönemde konuşulan iki önemli dil vardı. Bu diller, Aramice ve Grekçe idi, fakat küçük bir toplum Minşah İbranicesini konuşuyordu. Bunun sebebi ise İsrail’in, Roma İmparatorluğu tarafından işgal altında olmasıydı. İncil’in yazılışı da Grekçe idi, ama bu Grekçe eski Grekçe idi yani Koine Grekçesi (Yunancası).
Koine Yunancası Helenistik dönemde Attik Diyalektten sonra gelişen, Yunanistan dışındaki bölgelerde de kullanılan ve sadece Yunanlıların değil, aynı zamanda Yunan olmayanların da kullandığı bir lehçeydi. Romalılar da anlaşmak için bu lehçeyi kullanırlardı. Roma İmparatorluğu tarafında işgal olmuş İsrail’de, İbranice neredeyse unutulmuştu. Bu yüzden Tevrat’ta Yunancaya çevrilmişti.
İncil kelimesinin aslı, Yunanca “Euaggelion” olup sevindirici bir habere verilen müjdelik manasına gelir. Kelime, zamanla “haber ve müjde” anlamında kullanılmaya başlanmış, daha sonra da Kitâb-ı Mukaddes’in yeni ahid bölümünde yer alan Matta, Markos, Luka ve Yuhanna tarafından yazılan dört kitabın adı olmuştur.
Hz. İsa, sözlerinin yazılmasını emretmemişti. İsa’nın 12 öğrencisi, kendisinden sonra gittikleri yerlerde verdikleri vaazlarla onun hayatını, sözlerini anlattıkları gibi çeşitli yerlere onun öğretilerini anlatan mektuplar gönderdiler. Bu sözler ve mektuplar, MS 60-110 yıllar1 arasında yavaş yavaş derlenip yazıya geçirilmiştir. İlk zamanlarda yüzlerce İncil varken, 325’te İznik’te toplanan uzmanlar konseyinde bunlardan 4’ü doğru kabul edilmiştir.
Atatürk’le hesaplaşma konusu: Türkçe Kuran
Cumhuriyet / Mehmet Ali Güller / 26 Aralık 2020 Cumartesi
Türkçe Kuran konusu, öyle “iktidar gündem değiştirmek istiyor, ekonomiyi konuşmamızı istemiyor” denilerek geçiştirilecek bir konu değildir; dahası iktidarın temel hedefi bakımından çok önemli bir konudur: Devrim-karşıdevrim sorunudur.
Dünkü Ayasofya tartışması ve bugünkü Türkçe Kuran tartışması, bir ibadet tartışmasından öte, iktidarın “Atatürk’le ve Kemalist Devrimle hesaplaşma” tartışmasıdır.
O nedenle üzerinde önemle durmaya ve iktidarın bu konularda Atatürk’ü “faşist” diye suçlamalarına varan saldırılarına yanıt vermeye gerek vardır.
TAVİZ VEREN TESLİM OLUR
CHP Genel Başkanlığı’nın daha dördüncü ayında, 22 Eylül 2010’da “Laiklik tehlikededir diyemem” açıklaması yapan Kemal Kılıçdaroğlu acaba bugün ne düşünüyor?
Erdoğan’la yarışabilmek için Erdoğan’a benzemeye çalışma taktiği izleyen, bu nedenle Erdoğan’la çarşaf açılımı rekabetine giren, karşısına kopyası olan Ekmeleddin İhsanoğlu’nu çıkararak Erdoğan’a cumhurbaşkanlığı hediye eden CHP yönetimleri acaba bugün ne düşünüyor?
Bunları şu tarihi gerçeğe işaret etmek için anımsatıyorum: Atatürk dönemi sonrası Kemalistlerin tavizleriyle başlayan süreç, bugün teslimiyet boyutunda sürüyor. Gericilikle uzlaşan, gericiliğe teslim olur. Gericilik adım adım karşıdevrimle devrimi yıkar. İmamlar en sonunda Mustafa Öztürk gibi çağdaş ilahiyatçıları da Yılmaz Özdil ve Cüneyt Akman gibi gazetecileri de hedef alır!
‘KURAN’IN TERCÜMESİ KURAN DEĞİLDİR’ YALANI
Şeb-i Arus ya da Türkçesiyle Düğün Gecesi töreninde Kuran’ın Türkçe okunması üzerine Erdoğan büyük tepki gösterdi ve törenin ev sahibi olması üzerinden İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Ekrem İmamoğlu ile CHP’yi hedef aldı. AKP medyası “Türkçe Kuran’a tepki” manşetleri attı, yayınlar yaptı.
Erdoğan’ın ardından Diyanet fetva verdi, İslam ulemasının “Kuran’ın tercümesine Kuran denilemez” görüş birliğinde olduğunu iddia ederek, “Türkçe Kuran olmaz” dedi. Elbette doğru değildi. Çağdaş ilahiyatçı Cemil Kılıç’ın da belirttiği ve İslam Bu, Kuran ile Aldatmak, Cami ve Siyaset kitaplarında işlediği gibi “Ebu Hanife, Ebu Bekr er- Razi el Cassâs, Alauddin Kâsânî, El- Merğinanî, Ahmed en- Nesefî, Zeyla’î başta olmak üzere pek çok İslam âlimi, ‘Kuran’ın tercümesi de Kuran’dır’ diyor.”
Kaldı ki “Türkçe Kuran olmaz” fetvası veren Diyanet, daha beş yıl önce “Kürtçe Kuran” basmadı mı? Türkçe Kuran’a itiraz eden Erdoğan, o Kürtçe Kuran’ı eline alıp Batman’da, Diyarbakır’da, Siirt’te, Mardin’de, Van’da miting meydanlarında elinde sallamadı mı?
Bu durumda Kürtçesi olan Kuran’ın Türkçesi neden olamıyor?
BAHÇELİ’DEN KÜRTÇE KURAN TEPKİSİ
Yeri gelmişken anımsatalım. Erdoğan’ın miting meydanlarında elinde Kürtçe Kuran sallamasına en sert tepki gösteren, bugünkü ortağı Devlet Bahçeli’ydi; 15 Mayıs 2015’te şöyle diyordu: “Erdoğan çıkmış, eline Allah kelamını alarak AKP’ye 400 milletvekili istiyor. Erdoğan pusulayı şaşırmış, rotayı kaybetmiştir. Kürtçe Kuran ne demektir? Bu nasıl bir edepsizliktir?”
Peki, Kürtçe Kuran’a karşı çıkan Bahçeli, Türkçe Kuran’a da karşı mıdır?
Müslümanların kutsal kitabı Kuran-ı Kerim, Muaviye’den sonra bu boyutta siyasete alet edilmiş midir, dindarlarımız üzerinde düşünmeli…
İMAMOĞLU’NUN GERİ ADIMI
İşte bu şartlarda Atatürk’ün siyasi mirasçıları çıkıp Atatürk’ün savunduğu Türkçe Kuran’ı ve Türkçe ibadeti kararlı bir şekilde savunmalıydı. Ancak tersine, İmamoğlu “Bence de Kuran Arapça okunmalı” diyerek geri adım attı.
Son 70 yılın dersidir: Gericiliğe taviz vererek, gericilikle uzlaşarak “laik Cumhuriyet” savunulamaz ve korunamaz!
Dün seçim mitinginde HDP’ye Kürtçe Kuran sallayan ama bugün CHP’ye “Türkçe Kuran olmaz” tepkisi gösteren Erdoğan karşısında “Bence de Arapça okunmalı” geri adımı atılarak, laik Cumhuriyetten geriye kalan da kurtarılamaz!
TÜRKÇE İBADETİN ÖNEMİ
Atatürk’ün Türkçe ibadeti neden savunduğu, aslında bugün çok daha iyi anlaşılıyor ve Türkçe ibadet, bugün dünden daha çok ihtiyaç.
Timur Soykan’ın Badeci Şeyh’in Sır Odası kitabında yer alan mahkeme tutanaklarından hareketle anlatalım: Hâkim, şeyhinin cinsel organından gelen sıvıyı ibadet diye içen müritlere bunun nedenini soruyor. Müritler, El Mürselat suresinin ayetlerine göre “cennete gitmek için şeyhlerinin cinsel organından çıkan meniyi içmeleri gerektiğini” söylüyorlar. Çünkü o surenin Türkçesini bilmiyorlar ve şeyhleri de anlamını bilmedikleri bu sure üzerinden müritlerini madden ve manen sömürüyor!