AVRUPA’DA YÜKSELEN İSLAMOFOBİ * Avrupa’da, Avrupa Türklerine Karşı Doğrudan Tehdit Düzeyi Yükselirken. Buna Karşı Ne Yapmalıyız? 

Sefa Yürükel: 08.11.2020
Sosyal Antropolog ve Etnograf
Soykırımlar ve terörizm araştırmacısı

Avrupa’da, Avrupa Türklerine Karşı Doğrudan
Tehdit Düzeyi Yükselirken Buna Karşı Ne Yapmalıyız?


Fransa’daki karikatür krizi ve  öğretmen Samuel Paty’nin başının islamcı bir terörist tarafından kesilmesi ile başlalayan, başka okulda öğretmeni tehdit eden biri faslı dört türk çocuğunun göz altına alınması ve ailelerinin evlerinin basılması,  daha sonrada Avusturya’da islamcı teröristler tarafından gerçekleştirilen silahlı eylemlerden sonra üç kişinin ölümü ve çok sayıda insanın yaralanmasına yol açan, Fransa’nın Nice şehrinde bir islamcı terörist tarafından, bir kilise önünde üç kişinin başı kesilerek ve bıçaklanarak öldürülmesiyle alevlenen, Hollanda’nın Roterdam şehrinde bir Türk kadının bir öğretmeni sınıftaki karikatürlerden dolayı tehdit etmesi ve tutuklanması, Hollanda’da bir metroda bomba alarmı, İngilteren’in bu konuda alarma geçmesi  ile devam eden, başta Fransa olmak üzere tüm Avrupa’da Türk ve ikincil olarakta diğer Müslüman kökenlilere karşı, ard arda gelişen  olaylar, Avrupalı  siyasi  çevrelerde ve kamuoyunda, bireysel olarak ele alınan vakalar olarak değil de  genelleyen  ve gittikçe bunuda hükümetler düzeyindede uygulama ve düşünce olarak yaygınlaştıran gelişmeler, Avrupa’da ki Türk etnik azınlığına karşı çok tehditkar ve tehlikeli bir yaklaşıma yol açtı.
Son aylarda ki Macron ve Erdoğan arasındaki sert söylemler ise,  Fransa’da yaşayan Türkleri sadece ve özellikle Fransa’da değil, Avusturya, Belçika, Hollanda, İngiltere’de, Almanya’da da olumsuz anlamda hedef kitlesi haline getirdi. Diğer Avrupa ülkelerindede,  bu tutumun alınan polis tedbirlerinden, medyadan ve siyasi söylemlerde dahil çeşitli verilerden yayıldığını görüyoruz.
Avrupa’da son dönemlerde, ülkeye karşı  potansiyel tehdit unsuru olarak gösterilen Türk ve diğer müslüman kesimlere yönelik olarak: camiiler, dernekler ve vakıflara yönelik ‘önlem alma’ gerekçesi ile kapatmalar, İş yerlerine, kuruluşlara ve camilere saldırılar, Fransa’da Türkiye’ye. bağlı  Diyanetinin Fransa’da ki banka hesaplarının kapatılması ve hesaplara el konulması ve hesap açma yasağı getirilmesi, hatta Fransa Ülkücü Türk Federasyonu’nun da  Fransa İçişleri Bakanlığı tarafından yasaklanması olayı, kişiler hakkında terörizm konusunda yapılan tahkikatlar ve bazı  kişilerin tehdit unsuru sayılıp yurtdışı edilme olaylarının artığını görüyoruz.
Avrupa’da, Avrupa Türklerine  karşı bu siyasi ve etnik olarak hedef gösteren ve olumsuz olarak genelleyen  yaklaşımlar sürerken, buna  karşın ise, Avrupa’da ki Türklerin, bir kesim sosyal medyada kişisel hamaset içeren cılız tepkileri dışında sindiklerini ve ırkçı yaklaşımlara karşı demokratik açıklama yapma kabiliyetlerinin bile olmadığını, korktuklarını yada  kayıtsız kaldıklarını görüyoruz.
Bugün gerçekten ve doğrudan Avrupa’da islamcıların ve Erdoğan’ın son gelişen olaylar konusundaki tavırlarıyla birlikte, özellikle Türk etnik grubunun hedef tahtasına oturtulduğu bir durumu yaşıyoruz. Buna mukabil, Avrupa’da yıllardır kurulu olan, Türkleri temsil ettiğini belirten, Türk etnik azınlığı kökenli dernekler, vakıflar, kanaat önderleri, akademisyenler, araştırmacılar, politikacılar, iş adamları ve hukukçularıda dahil hiç bir kimseden bu durumun, Avrupalılar tarafından genelleştirilmemesi, tüm Türklerin hedef haline getirilmemesi, Türklerin her türlü terörizme karşı oldukları, islamcı saldırıları lanetledikleri, ırkçı yaklaşımlara karşı çıkmanın bir insani tutumu gerektirdiği, Avrupalı Türklerin barış ve dayanışma  içinde bir arada yaşayan Avrupalı demokratik toplumların bir parçası oldukları konusunda  bir söylem, yazılı açıklama ve eylem gerçekleştirmemiştir.
Yani yıllardır var olan Türk etnik kökenli bu yapıların ve  bilinen kişiliklerin, Avrupa’da Türk etnik kökenden insanlara karşı yapılan haksız siyasi yada hukuksuz tutumlara  ve uygulamalara karşı mücadele etme, demokratik  hak ve hukuku kullanma, islamcı teröristlerde dahil yapılan  her türlü terörizmi  lanetleme, Türklerin insan ve grup hakkını savunma konusundaki isteksiz, korkak, cahil, öngörüsüz ve sinmiş tutumları, Türk  etnik örgütlenmelerinin kendilerine yönelik herhangi bir krizi yönetmede, muhattap olmada ve etkilemede hiç bir kabiliyeti ve etkisi olmadığını  açıkça göstermektedir.
Bugün Avrupa Türkleri, 60 yıl içinde var olan ve kendilerine hiç bir faydası olmayan,  eskimiş ve işlevsiz yapıların,  bugün çok ihtiyaç olduğu halde bu pasif ve mücadele etmeyen  durum ve tutumları dolayısı ile, önümüzdeki dönemde Avrupa Türklerinin ( hatta ABD’dekilerde dahil) çok yıpranacağını, siyasi, sosyal ve kültürel açılardan korumasız, savunmasız  ve açıkta olduklarını göstermektedir.
Bugün Avrupa’da yaşanan ve kendilerini hedef alan  olaylar karşısında, Avrupa Türkleri,  mevcut çaresizlikten çıkmak için kendi içinde bulundukları her konum ve toplumda acilen bir tartışma açmalı  bu zor ve sorunlu durumdan gerekli dersi çıkartmalıdır. Korkak, çürümüş, kabiliyetsiz, özde demokratik ve uygar olmayan bu tip dernek, vakıf ve kuruluş yapılanmalarından ve peşlerinden bugüne kadar gittikleri.  bilim ve aklı kullanmayan,  kifayetsiz, kompleksli, bilgisiz, özünde cahil, kibirli, gösteriş hastası olan veya çeşitli siyasi ve dini tarikatların gizli yada açık temsilcisi olan, uzaktan kumandalı, kendi kafasını kendi omuzlarında taşımayan, menfaatçi ve sözde lider kişiliklerden vaz geçip, yeni ve Türk etnik kimliğide olan   Avrupa tipi bir laik, demokratik sivil örgütlenmeye ve anlayışa adım atmalıdır. Kendilerinin de Avrupa’da ki bulundukları ülke içinde güçlü ve etkin olabilmesi içinde Avrupa demokrasisine ve siyasal sisteminede uygun,  söz, etki ve temsil sahibi olacak,  yeni uygar ve sivil toplum örgütlenmelerini  gerçekleştirmeli ve geliştirmelidir. Bu konuyu Avrupa’da Türkler ivedilikle kendi içlerinde açıkça tartışmaya açmalıdır.
Eğer Avrupa Türkleri ebedi olarak Avrupa toplumları ile bir bütün olarak dayanışmacı, bölüşümcü, katkıcı, görev, sorumluluk ve haklarını bilen etnik bir toplum olarak, barış içinde bir arada yaşamak istiyorlarsa, kaçınılmaz olarak sosyolojik, kültürel, demokratik  ve siyasi açıdan örgütlenmelerinde devrimci  bir değişimi gerçekleştirmek zorunda olduklarınıda farkta etmeliler. . Çünkü bu şekilde ve içerikte devam edemezler. Avrupa’da sivil toplum yaşamı bildiğimiz gibi organik ve demokratik bir örgütlenme yaşamıdır. Bunu Avrupa Türkleri de, kendi etnicitelerinin demokratik yaşamda var olması içinde gerçekleştirmek zorundadırlar. Aksi taktirde, tepkisiz, demokrasiyi kullanmayan ve kendi içinde geliştirmeyen, içine kapanmış, ürkek, hamaset üreten yada çoğunluğun merhametine bırakılmış etnik bir gurup olarak, Avrupa’da hor görülmeye, yıpranmaya ve ırkçıların veya siyasilerin, Türkiye ile ilgili uluslararası bir krizde  kendilerinin hedef tahtası haline getirilmesine zemin hazırlarlar ve kendi sessizliklerinden dolayı da buna bir çeşit istemeselerde sebepte olurlar.
Unutmayalım ki aynen her insan gibi,  her etnik veya milli grupta sadece yaptıklarından ve söylediklerinden dolayı değil, yapmadıklarından ve söylemediklerinden  dolayıda sorumludurlar. Bu gibi konuları içeren ve irdeleyen  dünya ölçeğindeki arşiv belgelerine  ve olayların sonuçlarına bakarsanız bunu berrak bir şekilde zorlanmadan görebilirsiniz..
This entry was posted in DİN-İNANÇ, RADİKAL İSLAM, YOBAZLIK - GERİCİLİK. Bookmark the permalink.

Leave a Reply

Your email address will not be published. Required fields are marked *