Enver Aysever / 13 Ocak 2020 Pazartesi
Şeriat devleti kurulur mu?
Ya biz?
Bizdeki siyasal İslamcıların ilk talihsizliği Arap olmayışlarıdır. Dolayısıyla palavradan atıp tutmaları pek para etmez. İslam dünyasında en küçük etkileri yoktur. Üstelik petrol zengini olmadıkları için de ötekiler gibi muamele görmezler. Elde kalan nedir peki? Güzel coğrafyanın olanakları elbette! Satışa çıkan memleket toprağıdır. Bir de Soros’un dediği gibi “En değerli ihraç malı asker”dir. Yani toprak ve kan! Siyasal İslamcıların gözü para hırsıyla karardığı için, her tür akıldışı kararı alırlar. Onlar için bilim yoktur, çıkar vardır. Aslında onlar için öteki dünya hesabı falan da yoktur, bu dünyada cenneti yaşamak için ne gerekirse yaparlar.
Kanal İstanbul ve İstanbul Havaalanı çevresinde yeni kent kurma girişimi zorunludur siyasal İslamcılar için. Rant üretmediği gün devrileceğini gören RTE, gözlerimizin içine bakarak “yapacağız” diyor. Bakanlarına, yandaşlarına da aynı talimatı vermiş anlaşılan. Her yanda bağırarak “çatlasanız da patlasanız da kanalı yapacağız” diyorlar. Oysa daha dün deprem oldu, İstanbul ölümü bekliyor. Siyasal İslamcılar için ne gam! Garip bir pervasızlıkla sadece laik(!) kesimin öleceğini sanıyorlar depremde! Nasıl bir kafayla muhatap olduğumuzu anlayın işte!
Savaşlar
Bizdeki şarlatan televizyon tartışmacılarına bakmayın siz, mesele derin ve başka. Dünyanın acil savaşa gereksinimi var. Bildik durum, kapitalizm her krizde bu yola başvurur. İyi de bize ne oluyor? Kullandığın silah senin değil, iktisadi krizin dibindesin, üstelik hükümet kararının meşruiyeti de tartışmalı! Eline al mikrofonu, oku önünden akan yazıyı ve pazarla neo-Osmanlı düşlerini!
Dünya gözü dönmüş liderler elinde şu günlerde. Büyük tehlikedir bu. Her biri iç pazara, seçmenine yönelik türlü hayaller satan bu insanlar, gezegenimizin sonunu getirmek üzere. Elbette bu süreci her ülkenin satılık akademisyenleri, gazetecileri de destekliyor. Düzen bu. Bizim gibi üçüncü dünya ülkelerine de, belki, bu oyunda sus payı düşecek, emin değilim ya, neyse. Bir Putin’in soğukkanlı diplomasi trafiğine bakıyorum, bir de bizimkilere… Arada yüzyıllara dayanan mesafe var, kapanması güç.
Bir çift söz de muhalefete
Bu ortamda gülünç bir muhalefete mahkûm oluşumuz acıdır. Sadece olan bitene tepki veren, vaziyeti idare etmek üzere kurulu bir muhalefet anlayışıdır bu ve tehlikelidir. Durduğu yerde özgün fikir yoktur. Muhalif liderler çapsız isimleri yanlarında tutmayı severler. Parlak zekâlı, yaratıcı olan insanlardan hoşlanmazlar. Dünyayı farklı okuyan, yeni açılımlar getirecek insanları hemen iterler, dahası, eleştirilmekten hiç hoşlanmazlar.
Erdoğan, nasıl ülkenin “baba”sı olarak sayıyorsa kendini, muhalefet liderleri de partilerinin “babası” ya da “anası” olmak derdindedir. Bizde gerçek anlamda parti yoktur. Sadece biat edenlerin adım adım yükseldiği, tuhaf dernek benzeri otoriter yapılar vardır. Buradan kayda değer verim elde etmek söz konusu değildir. Tüm kurullar baskı altındadır, özgür tartışma iklimi yoktur. Dolayısıyla siyasal İslamcıların kuyruğuna takılı, geçici başarılarla(!) övünen kimseler vardır. Talihsizlik değildir bu, bildiğiniz kâbus işte!
Diyeceğim, bu iktidar ve muhalefetle “Türk Tipi Şeriat Devleti” çoktan kuruldu da, haberimiz yok!