Serendip Altındal / 17.01.2020
GARABET
Yapay gündem konularına takıldıkça batıyoruz. Çünkü bu çakma konular kasıtlı üretiliyor ve bunlara fazla takılınca da gerçek gündemimizden koparılıyor, asıl gerçeğimizden uzaklaştırılıyoruz. İşsizlik, açlık, parasızlık ve hepsini bastıran pervasızca bağımlı bir emperyalist dominyonu olma yolunda hızla yol aldırılmakta olduğumuzu gözden kaçırıyoruz.
Bakmayın siz karşılığı olmayan şikayetlere, serzenişlere, başımıza oturttuğumuz mehdinin ruhu bile duymuyor. Aslında şikayetler arttıkça yeni ve içi boş gündemler birbiri peşine havada uçuşuyor. Verecek cevapları da olmayınca sorular kâbusları oluyor ve ha babam yeni gündem yaratıyorlar elbirliğiyle.
Ergenekon’dan, Balyozdan, FETÖ iftiralarından geriye kalan Ordu bakiyemiz dahi konu mankeni gibi seçilmiş ve donatılmış yeni personeliyle dış podyumlarda dolanırken, ne yazık ki ve nedense içeride daha fazla Şehit ve Gazi veriyoruz. Bu da içinde yardımcı oyuncu olduğumuz küresel oyunun, bir lütfu olmalı bize herhalde.
Bu garabete eski Kurmay Başkanı yeni Savunma Bakanı muhterem ne cevap veriyor acaba, her resepsiyonda, davette sivil takımlar içinde boy boy poz vermekten başka. Türk Silahlı Kuvvetleri üniforması da zaten üstünde eğreti duruyordu, iyi ki çıkardı. Çeşitli sıkıntılarla içeriği sürekli karıştırılan beyinlerde, sonunda idrak mefhumu da kalmıyor demek ki. O halde çakma Emeviler doğru yolda anlaşılan. Peki ya bu Vatanın sahibi olan biz Türkler!
Gücü elinde tutan tek adamın sonunda varacağı son nokta salt diktatörlüktür. Hani birisi Allah verdikçe veriyor diyordu ya! Bir diğeri de aldıkça alıyor; ama yine de aldıkları hudutsuz hırsına, doymaz ihtirasına yetmiyor. İşte bu doğrultuda, insan mefhum olarak ele alındığında Dünyanın bugüne kadar gördüğü tüm liderler arasında sadece Atatürk liderler lideri olarak bir kere daha temayüz ediyor. Şafak huzmeleri içinde uyusun.
Başımızdakilerin en sıradan bir yandaş beslemesinin bile Rahmeti Atatürk’ün malının, mülkünün birkaç katına sahip olduğunu, artık ana sütünden yeni düşmüş bebeler bile biliyor. Lakin malın, mülkün insanı adam yapmadığını da biliyorlar elbette.
Doktor hastayı açar, ameliyatını yapar ve sağlık servis personeline havale eder. Hastayı ondan sonra asıl hayatta tutacak olan eğitimli sağlık personelidir artık. Sağlık personelinin hatta taşıyıcı, temizlikçi gibi hizmet personelinin bile sorumlulukları bazı hallerde Doktordan bile fazladır.
Bu bağlamda da Devletin sırtında kambur oluşturan Özel Şehir Hastahanelerinin yetersiz durumu ise geçtik acımayı da artık endişe verici bir konumdadır. Esas sorun ise Şehir Hastahanelerinin bütçe açıklarını da yok halimizde sadece nafakalarımızla değil; ama sağlığımızla da karşılıyor olduğumuzdur.
Rusya ile aşık atmaya kalkıyor birileri. Oturun da sırtınızdaki Rus’un kaya gibi mevcudiyetine dua edin, toprağına yüz sürün. Çünkü arkamızda Rus olmasaydı şayet, şimdi çoktan küreselci emperyalist tarafından ham yapılmıştık ve Texas çiftliğine de dönmüştü Anadolu’muz. İstiklal Harbimizde bile Rus yardımlarıyla ayakta kalabilmiştik. O halde dikkatli olun da Kanal meselesi yüzünden onlarla da papaz olmayın. Yani çok akıllı olun az değil hani.
Yoksa ayağında yırtık çarığı, elinde çakar almaz eski Osmanlı hurdalığından toplanmış karabinalarıyla, yarısı patlamayan eski mermileri ve bazlamalardan yapılmış süngüleriyle ne kadar dayanabilecekti. Yakası bağrı açık, yırtık üniforması dahi üstünden akan, maaş alamayan, ayaklarına bile giyecek kundura bulamayan ve o yoklukla bile düşmana dalan yiğit Mehmetlerimizin, sadece aslan yürekleri kurtarabilir miydi, üstlerine kükreyen modern düşman mitralyözlerinden canlarını.
Ki aslan bile açken önce vahşidir. Daha fazla acıkıp ta yiyecek et bulamayınca, bitkinlikten yere uzanıp artık ölümü beklerken, önüne biraz et uzatılınca, bir hamlede yutup devamını da almak için hemen munis bir kediye dönüşür. Yoksa aslan hiç kafese kapatılabilir miydi? Ayrıca aç ayı oynamaz der Ruslar.
Hele de yüce Atatürk ne yapsındı, elinde tabancasıyla tek başına harp meydanında kalınca. Lakin son noktaya kadar gidip, son mermisini de kendisine değil, düşmana sıkarak orada Şehit olacağını da hep biliyoruz, bütün Dünya gibi elbette. İşte bizim aslan da öyle noktayı koyardı kendi hayatına. Ama asla komşudan et bekleyen bir kediye dönüşmeden. O zaman bugünkü Devletimiz olmayacaktı, lakin biz onu yine sevecek ve minnetle anacaktık. İşte bu da yine herkese nasip olmayandı.
Trumph daha önce de bahsettiğimiz çaresizliğini NATO’dan yardım isteyecek bir noktaya taşımıştır şimdi. Bu durum ise USA açısından bir ilktir. AB’ne gelince; tarihi aidiyeti olduğundan ve daha fazla aklı başında Parlamenter, muhafazakâr, desisyonist fertlerden oluşan yönetimlere de sahip olduğundan, Ortadoğu’ya daha mutedil bakmak zorunda olduğunun bilincindedir.
Çünkü Ortadoyu’da bardağın taşması, önce kendi SOSYO-Ekonomik varlığına zarar verir. Amerika nasılsa eski Türkler gibi göçerdir, tutunamazsa çeker gider. Dolayısıyla da AB Ortadoğu’da bir arabuluculuk dışında başka bir fevri davranıştan azami kaçınmaya mecburdur. Çünkü dönem eski Cihan Harpleri dönemi asla değildir artık. Ve en küçük bir siyasi yanlışın bile altından kalkılamayacak maliyetleri olacağının ise herkes bilincindedir.
Bizde ise Erdoğan harıl harıl demografik yapımızı değiştirmekle meşguldür. Çünkü gelecek seçimde hiçbir şansının kalmadığını iyi bellediği için kendisine seçmen yandaş yaratmaya ihtiyacı olduğunun farkındadır. Irak, Suriye derken şimdi de Libya’dan gelecek zorunlu vatandaşlarımızla, seçmen yapısını lehine değiştirme gayreti içine girmiştir. Herhalde Abdülhamit’inki gibi uzun bir iktidar dönemi hesabı yapıyor olmalıdır. Abdülhamit seviciliğinin de nedeni bu olsa gerekir.
İşte kendisi için ana mesele de budur. Diğeri ise emperyalistten zoraki üstlendiği, küresel eyaletlere dönüşecek Türkiye misyonudur. Bir diğeri de yeni Bizans İstanbul’u projesiyle İstanbul ile birlikte Montrö anlaşmasının da rafa kaldırılması meselesidir. Ki işte bu son mesele Türkiye’nin bağımsızlığını da jeopolitik-stratejik olarak yok eder. Muhterem bunun dahi farkında değildir. Onun için durum, milli mutabakatı da olmadığından, tipik bir kazan kazan meselesidir. Ve gerisi ona vız gelir, biline!
Yalnız örtülü bütçe Erdoğan harcamalarına yetmiyorken, durumun bize verdiği ise yarın milli müktesebatımızı tehlikeye sokacak belki de toprak kaybımıza sebep olacak, kurmakta olduğu özel orduya, örtülü ödenekten yapılan; ama yarın yine bizim başımıza bela olacak harcamaların, yine bizim cebimizden yapılmakta olduğudur. Vaktiyle Menderes de İktidarda zorla kalabilmek uğruna, Vatan Cephesini – ki hangi Vatandan bahsediyordu acaba- milletin vergilerinden hayata geçirmiş ve kendi sonunu da getirmişti.
İşte muhalefet Partilerinden bile ekonomik ve idari baskı ile vekil alınması, yukarıdaki gidişin açık bir göstergesi değil midir? Eh artık İnşallah anlamışızdır hali pür melalimizi. Bu da adamlar; insanları evsiz, barksız bırakıp göçlere zorlayarak ve ekleme, çıkarmayla yeterli seçmen çoğunluğunu sağlayamadan, seçimlere de geçit vermeyecekler demektir anlaşıldığına göre. Bilmem yeteri kadar açık oldu mu?