Libya’da savaşıyor muyuz? * İhvancılık Doğu Akdeniz’de de kaybettiriyor

Mehmet Ali Güller 8 / 11 Temmuz 2019 Perşembe


Libya’da savaşıyor muyuz?
İhvancılık Doğu Akdeniz’de de kaybettiriyor


Libya’da savaşıyor muyuz?

Baştan yanıtlayalım: Evet, Libya’da savaşıyoruz!
Türkiye’nin haberi yok, ama Türkiye’yi yönetenler milletten ve milletinMeclisi’nden habersiz Libya’da savaşıyorlar! 

Nasıl savaşıyoruz, neden savaşıyoruz gibi sorulara yanıt vermek için baştan başlamamız gerekiyor:

Libya’yı bölüp iç savaşa taraf olmak
Anımsayacaksınız, Erdoğan önce “ne işi var NATO’nun Libya’da” demiş ve Libya’ya müdahaleye karşı çıkmıştı. Ancak 15 gün sonra “NATO, Libya’nınLibyalılara ait olduğunu tespit ve tescil etmek için oraya gitmelidir” diyerek müdahaleye destek vermiş, hatta daha talep gelmeden Haçlı donanmasına gemi dahil etmişti! Sonuçta Haçlı donanması ve hava filosu kuruldu, Libya bombalandı, Kaddafi yıkıldı, Libya’nın zayıf devleti çöktü ve ülke ikiye bölündü: Biri Tobruk’ta diğeri Trablus’ta iki ayrı yönetim oluştu. Libya’yı bölenlerin bazıları Tobruk’taki yönetimi, General Hafter’i, bazıları da Trablus’taki yönetimi, Serrac’ı destekledi. AKP hükümeti bu bölünmede Trablus yönetimini ve Serrac’ı destekliyor… 

Geçerken belirtelim: Libya’da ayrı yönetim kuran iki taraf da müspet değil ve Libyalılar Kaddafi’nin kıymetini gün geçtikçe daha da iyi anlıyorlar!

Türkiye Libya’da düşman ilan edildi
Bundan birkaç ay önce, nisanda, General Hafter Trablus’u ele geçirmek üzere taarruza başladı. Adım adım ilerledi, mevzi kazana kazana Trablus’a yaklaştı. Ancak ‘haziran ayının sonunda’ Hafter Trablus’a çok yakın bir yerde, beklenmedik şekilde yenildi. Ne olduysa ondan sonra oldu. Önce Türkiye’ye ait bir insansız hava aracının düşürüldüğü açıklandı. Ardından 29 Haziran’da Hafter güçleri Libya’ya gelecek Türk uçak ve gemilerini “düşman hedefi” ilan etti. 

Türkiye’nin yanıtı sert oldu: Dışişleri Bakanlığı, “Libya’da 6 Türk’ün alıkoyulması   haydutluk ve korsanlık niteliğindedir” şeklinde bir açıklama yaparken, Savunma Bakanı Hulusi Akar da “Hasmane tutum ve saldırıların bedeli çok ağır olacak” diyordu. Erdoğan’da “tedbir alırız” diyerek Hafter güçlerini uyarıyordu.

Libya’ya asker gönderildi
Peki, ne olmuştu da Hafter güçleri doğrudan Türkiye’yi hedef ilan etmişti?
Yanıtı, AKP hükümetinin ideolojik yayın organı Yeni Şafak yazıyordu. Yeni Şafak yazarı   Mehmet Acet, 3 ve 4 Temmuz günleri yazdığı makalelerinde konuya açıklık getiriyordu.
Mehmet Acet’in 3 Temmuz tarihli yazısına göre olan şuydu: 

“General Hafterkomutasındaki birliklerin Trablus’taki hükümeti devirmek için başlattığı operasyon, istenildiği gibi gitmemişti. Bunun nedeni de Türkiye’nin Trablus hükümetinin imdadına yetişip sağladığı fiili destek idi. Bu duruma öfkelenen   Haftersözcüsü üzerinden Türkiye’ye karşı savaş ilan eder gibi tehditler savurdu.”   (Yeni Şafak, 3.7.2019) 

Hükümet kaynaklı olduğu anlaşılan habere göre Türkiye fiilen Libya’daki savaşa müdahil olmuş, desteklediği tarafın imdadına yetişmek üzere Libya’ya fiili destek göndermişti!
Acet, ertesi gün bu vahim durumu, sanki normalmiş gibi daha da ayrıntılandırdı:   

“Trablus hükümeti adına bir grup, ‘Bizim sizden başka gidecek kapımız yok’ diyerek   Cumhurbaşkanı Erdoğan’dan yardım istiyorlar. Devamında Türkiye ile Libya   arasında daha önceden yapılan güvenlikanlaşması hukuki bir zemin olarak kabul edilip harekete geçiliyor. Buradan giden destek sayesinde birlikleri püskürtülünce   Haftersözcüsü üzerinden savaş ilan eder gibi açıklamalar yapıp, hemen ertesinde 6 Türk vatandaşını rehin alıyor.” (Yeni Şafak, 4.7.2019) 

Yani AKP hükümeti, TBMM’nin’de haberi olmadan Libya’ya destek (operasyonel birlik) gönderiyor ve yabancı bir ülkedeki savaşa giriyordu!

Savaş çıkarma kolaylığı
Türkiye adına vahim bir durum bu; hem iç politika açısından hem de dış politika…
İç politika açısından vahim, çünkü tek adam rejiminde Saray kararıyla Türkiye bir savaşın içine kolayca sokulabiliyor!  Dış politika açısından vahim, çünkü Türkiye “bir ülkeyle daha” ciddi sorunlu bir sürece girmiş bulunuyor. 

Mısır’da taraf tutarak bu ülkeyle diplomatik ilişkileri koparan, Suriye’de doğrudan kendisi taraf olup Esad yönetimini devirmeye kalkan ve fiilen bu hedefinden hâlâ vazgeçmeyen AKP hükümeti, şimdi bir de Libya’da filli savaşa girmiş oldu! 

Türkiye’nin bu ülkelerde neden taraf olduğunu ve sahaya girdiğini; Libya’daki bu yeni durumun genelde Türk dış politikasını, özelde Doğu Akdeniz’deki durumu nasıl etkileyeceğini; Libya’da ve genel olarak dış politikada nasıl bir yol izlenmesi gerektiğini de sonraki yazımızda ele alacağız.


İhvancılık Doğu Akdeniz’de de kaybettiriyor

Önceki yazımızda hükümet kaynaklarına da dayanarak, Libya’da fiilen bir savaşın içinde olduğumuzu belirtmiştik. AKP hükümetinin de destek verdiği bir operasyonla NATO kuvvetleri Kaddafi rejimini yıkmış ve Libya’yı bölmüştü. Libya’da biri Tobruk, diğer Trablus merkezli iki güç var ve AKP hükümeti Trablus merkezli olanı destekliyor.
Ve geçen yazımızda da incelediğimiz gibi, desteklemekten öte Tobruk merkezli güce karşı Türkiye’den gönderdiği operasyonel birlikle Trablus merkezli gücün yanında savaşıyor!

Libya’nın Doğu Akdeniz’le ilgisi var mı?
Türkiye’nin Libya’daki taraflardan birini destekleyerek diğerine karşı savaşmasının, Türkiye’nin Doğu Akdeniz çıkarlarıyla ilgili olduğunu savunanlar var. Biz buna iki nedenle katılmıyoruz. 

1. Henüz Doğu Akdeniz’de hidrokarbon rezervlerinin bulunmasından, bunun çıkarılmasıyla ilgili anlaşmalar yapılmasından ve Batı’ya hangi güzergâh üzerinden gönderileceği sorunu üzerinden yeni ittifaklar kurulmasından önce AKP hükümeti Libya’da taraf oldu. 

2. Türkiye’nin Doğu Akdeniz’deki çıkarlarını koruyabilmesi, Libya’da savaşmasından değil, Suriye ve Mısır’la anlaşmasından geçiyor!
Türkiye Libya’da Doğu Akdeniz çıkarları için değil, AKP hükümetinin “özel ajandası” nedeniyle taraf!

Putin’in Libya mesajları
O “özel ajanda”ya geçmeden önce, Libya konusunda örneğin Rusya’nın nasıl bir tutum aldığına bakalım… Putin, geçen hafta Libya konusunda dört önemli mesaj verdi:

1. “Libya’daki olayların nasıl başladığı önemli. NATO Libya’yı bombaladı, devlet sistemini yok etti.” Putin bu mesajıyla çözüm için sorunun kaynağına inilmesi gerektiğine dikkat çekiyor. 

2. “İdlib’den Libya’ya sızma endişe verici.” Soçi mutabakatına göre Türkiye’nin sorumluluğunda olan İdlib’de mutabakatın gerekleri tam olarak yerine getirilmedi ve AKP hükümeti ısrarla Rusya hava kuvvetleri destekli Suriye ordusunun harekâtına karşı çıkarak, fiilen İdlib’deki terörist grupları korumuş oluyor. Şimdi onlardan bazılarının Libya’ya geçmiş olması da ciddi sorun yaratıyor. (Bu grupların Libya sahasında kimin yanında konumlanacakları ileride daha da ciddi soruna dönüşecek!) 

3. “Serrac (Trablus) ve Hafter’le (Tobruk) eşit ilişkilere sahibiz.” Putin, Libya’daki iç savaşta tarafsız olduklarını, iki taraftan birini -üstelik sahada silahla savunmanın- yanlış olduğunu belirtmiş oluyor. 

4. “Hedef diyalog ve devletin inşası.” Putin Libya’nın bölünmesini değil, birliğini savunuyor; bunun yolunun da NATO’nun yıktığı devletin inşasından geçtiğini vurguluyor.

AKP’nin özel ajandası
Peki, Erdoğan’ın Libya’ya bakışı Astana ortağı Putin’den neden bu kadar çok farklı? Elbette iki ülkenin çıkarları farklıdır, ama bu örnek özelinde mesele AKP’nin ihvancılığıyla ilgilidir!  İşte bu “özel ajanda” nedeniyle AKP Libya’da taraf ve yeter ki taraf olduğu kesim bir bölgede iktidar olsun, Libya’nın bölünmesine bile razı! 

Ki aynısı Suriye’de yaşanmadı mı ve kimi düzeltmelere rağmen hâlâ yaşanmıyor mu? Her şey AKP’nin isimlerini verdiği ihvancıları hükümetine monte etmesi için Esad’a baskısıyla başlamadı mı? 

Peki, Mısır’la ilişkimiz neden bozuk? AKP’nin desteklediği ihvan yönetimi Mısır’da devrildiği için değil mi? 

Ya Suriye’de Esad’ı devirme ortaklığı yaptıkları Suudi Arabistan’la neden ilişkiler bozuldu? İhvancılık nedeniyle değil mi?

Suriye ve Mısır ihtiyacı
İşte Türkiye’nin dış politikası bu ihvancılık anlayışına esir maalesef… İhvancılık nedeniyle Türkiye, Suriye ve Mısır’la sorunlu ve bu iki ülkelerle sorunlu olmak Türkiye’yi Doğu Akdeniz’de yalnızlaştırıyor! 

Yunanistan ve Rum Kesimi’nin İsrail’le ittifak kurduğu, ABD, İngiltere ve Fransa’nın Doğu Akdeniz enerjisinden pay almak için bu üçlüyü desteklediği ve Türkiye’ye karşı cephe aldığı koşullarda, Doğu Akdeniz’in iki önemli ülkesi olan Suriye ve Mısır’ın Türkiye’nin yanında konumlanması kritik önemde olmaz mı? 

Hele de Rusya’nın bile Türkiye’nin gönderdiği sondaj keşif gemisinin Kıbrıs’ın egemenliğine tehdit olduğunu savunduğu koşullarda!

http://www.cumhuriyet.com.tr/koseyazisi/1475754/

http://www.cumhuriyet.com.tr/koseyazisi/1481482/

This entry was posted in ABD - AB - EMPERYALIZM, BOP, DÜNYA ÜLKELERİ. Bookmark the permalink.

Leave a Reply

Your email address will not be published. Required fields are marked *