AKIL FİKİR YAZILARI * SEN HEP BİLGE KAL..

Serendip Altındal / 18.07.2019

SEN HEP BİLGE KAL..


Emperyalistin vaktiyle Enver Paşayla denediği Turanizm, sonrasında da Panislamist yeşil ordu paradoksu, Cihan harbinde çıkarcıların hiç işine yaramamış ve harbin de gidişatına, hele de sonucuna engel olamamıştı. Ne ki bugün durum bir hayli farklıdır. Erdoğan liderliğindeki Panislamist dahi olamayan terörist plakalı yapay İslam curcunası, bugün ülke kaderimiz ve müktesebatımızla da, çok tehlikeli bir oyun oynamaktadır. Artık durum, akıyla, kakını karıştıran cehalet erbabı yandaş İmamların, Hocaların iki dudakları arasındaki içleri boş hezeyanlar olmaktan çoktan çıkmıştır.

Çünkü işin sonunda Erdoğan’ın ne olacağı, sonunun nasıl geleceğinden önce; geride bize ne kalacağı, çok daha hayati bir önem kazanmıştır. Bu durumda ise emperyalist Dünya içindeki Türk lobilerine de büyük görevler düşmektedir. Hiç Unutulmasın ki Osmanlı’nın son döneminde de yabancı ülkelerdeki lobilerimizin faaliyetleri ve milli angajmanlarıyla, ülkedeki Tanzimatçı ve İttihatçı faaliyetler, aslında Atatürk inkılabını da hazırlayan faktörler olmuşlardı.

Aynı bileşkede Dünya’nın huzurlu bir geleceğe sahip olabilmesinin de önünü açacak bir proje olan Yeni Türkiye Cumhuriyeti Demokrasi modelinin, imalat bandına yatırılmasına ne Rusya’nın ne de ipek yolu projesi engellenmeyecek olan Çin’in bir itirazı olacaktır. Aksine onlarında bu projeye tam destek vermeleri, kendi geleceklerine de fayda sağlayacaktır.

Hükümetin tertiplediği yolundaki bilgi ve şüphelerin bugün bile yadsınamadığı 6-7 Eylül 1955 olayları, DP Hükümetini, muhalefete (CHP) karşı daha otokrat tedbirler almaya yönelik idari değişikliğe sevk edecek bir görüntü veriyordu. İşlerin birden kontrolden çıkarak Hükümeti düşürme noktasına gelmesini, olayları hemen Komünistlerin üstüne yıkma manevrasına dönüştüren DP Hükümeti, bu sayede daha önce devrilmekten de yakasını kurtarmıştı.

Bugünlerin 15 Temmuz olayı da, 6-7 Eylül olaylarına benzer bir algı yaratarak, BOP eş başkanı pragmasıyla hem FETÖ den kurtulmak hem de KHK’larla yani örfi idare döneminin şıp şak kararnameleriyle, hukuksal yönetimi de, tamamen İktidarın otokontrolüne geçiren bir kontrollü darbeye dönüşüverdi. Ne ki 6-7 Eylül de DP iktidarını nerdeyse vaktinden önce düşürecek olan durum, bugün AKP iktidarının gücünü ikiye katlamıştır.

Ve şimdi AKP iktidarının bütün itibar ve oy kaybına rağmen hala iktidar da kalışı, 15 Temmuz olayları ve örfi idare KHK’ları nedeniyledir. İşte böylesi anımsamaların çerçevesinde, tarihe tekerrür ediyor denir. Oysa tarih kesinlikle tekerrür etmez. Lakin elbette spiral helezonik ve zamansal, asla geriye dönmeyen sadece ileriye doğru yol alan bir evrim söz konusudur sadece.

Dünya tarihinin Türklerle başladığı, her geçen gün yeni ve çok daha eski bulgular ele geçtikçe daha iyi anlaşılıyor. Öyleyse kızıl elmanın düşüncesinden bile korkan anti Türkçülüğün de, her geçen gün daha bir arttığı ve artacağı söylenebilir. Hal böyle olunca da Türklerin, Türkiye Cumhuriyeti Devleti ile ebede intikal edebilmesi için, aynı nispetle Atatürk devrimleri ve ordusuyla birlikte daha güçlü olması gereğine de kimsenin itirazı olmaması gerekir.

Bir yanda çok güzel işler yapmaya çalışan bir adam, 16 milyon adına bir varlık savaşına kalkıyor. Meclisinde ise eski dönemden kalan bir sürü atık, çöp, güzel şeyleri kirletip kokuşturmaya çalışıyor. Demek oluyor ki sağlık ve huzur içinde yaşamak zorunda olduğumuz çevremizi kirleten bütün çöpleri, atıkları, yine elbirliği ile kendimizin temizlemesi gerekiyor.

İhtiyaç ve yaşam ürünleri arzı, para talebini de arttırır. Artan para talebi ise emisyonu tetikler. Emisyon da milli paranın değerini ters oranda düşürür. Bu da enflasyon, dış borç ve tahammül hudutlarının dışına yükselen cari açık olur çıkar. Sonuç ise iktidar zafiyeti ve zorunlu Hükümet değişikliği demektir neticede. Ki eh işte artık o günlerdeyiz herhalde?

Paranın değer kaybına uğramadan piyasaya arz edilmesi ise aslında arzu edilen, olması gereken müspet ve milli bir kalkınmaya da işarettir. Yalnız suyun başında oturan ve borcun ancak asgari tutarını ödeyen, bir miktarını da kendisine ayıran ise her zaman temerrüde düşmek zorundadır. Yani havuzdan, girenden fazla su kaçıyorsa, o havuzun dolma şansı asla yoktur.

Aslında büyüyen para arzının ülkeye maliyetidir, söz konusu olması gereken. Şayet bir enflasyon ülkesi haline gelinmişse dış borç zorunlu olarak artar. Lakin içe dönük bir ekonomi, düşük maliyetli bir emisyon yaratmışsa, ihtiyaç hissedilen milli sanayi kalkınması için gereken şartları da sağlamış demektir, işin özünde.

Bir serbest, liberal ekonomist, üretim kaynaklarının başına geçince nasıl birden emperyalist oluveriyorsa; demokrat geçinen siyasilerde muktedir olunca, o nispetle önce Makyavelist sonra da diktatör olmanın yollarını ararlar. Yani fazla hırs adamı sonunda mutlaka hırsız yapar. Bu da işte insan denen Şeytan/Tanrının ortak yazgısıdır. Ve Mafya reisi diye kime derler aslında bilir misiniz? İçine düştüğü batağın manda pisliğine…

Bizdeki durum tam da budur. İşte buna göre ve bu kafaya sahip bir Hükümetle, dış borçtan kurtulma ya da kalkınma şansımız yoktur ve asla olamaz da. Çünkü açık bütçemiz olmadığı için, örtülü ödeneğe uçup gidenin had ve hesabını da bilemiyoruz.

Demek ki doğru yolun ilk şartı, yozlaşmamış, kendi menfaatlerine asla yönelmemiş, idealist, itidalli, milli duruşa ve ahde vefaya sahip liyakat sahiplerinden oluşan Hükümet adamlarının çoğunluğudur. İşte bugün en büyük eksiğimiz de maalesef budur. Yoksa her şeyi yapmaya muktediriz aslında. İşte AKP iktidarı da DP ile aynı yolda yürüdüğü için kaderi de aynı olacak demektir. Bu da bir tarihi tekerrür değil; ama ancak bir tarihsel spiral evrimdir.

Geniş tarih dizesi içinde Avrupalılar, başta Türkler olmak üzere, diğer Asya ve küçük Asya Devletlerinin baskıları, korkuları yüzünden dar alanda iç içe ve sıkışarak, birbirlerine yaslanarak yaşamak zorunda kaldıkları için, birbirlerinin de hegemonyasından kurtulmak nedeniyle ortak demokrasiye sarıldılar. Yani demokrasi onlar için yeni bir din olmuştu aslında. Ve bugün Avrupa Birliği adıyla da genelleştirip özümsemek zorunda kaldılar.

Oysa Türklerin böyle bir derdi yoktu. Açık, göçer, özgüven sahibi, korkusuz ve güçlü Devletler kurdukları için demokrasi falan gibi ihtiyaçları da olmadı. Zaten meclise tekabül eden bir otağ kurulur bilgeler meclisinin onayını almadan, yabguları bile savaş dâhil herhangi bir işe kalkışamaz, kendi başına karar bile alamazdı. Aslında bir anlamda demokrasi Türk töresinde, tarihler öncesinden beri vardı.

Yani Devletin başında asla bir diktatör yoktu, olamazdı da ve hiçbir Türk Devletinin başında da olmadı. Çünkü lider namzedine daha yolun başında, kendisini kalkanlarının üstünde yükselterek ve nefessiz kalıncaya kadar bir urganla boğazını sıkarken de sorarlardı, ‘kaç yıl lider kalacaksın’ diye. Dediği süre de iktidarda bırakırlardı. Şayet kut sahibi olabilmişse bu süreyi uzatırlardı da.

Lakin kendi adına iktidar olmaya kalkmış ve kut sahibi olmamış, milletini de varlık sahibi etmemişse, onu hemen öldürerek yerine yenisini seçerlerdi. Yani sadece Türk töresinin eğittiği, kut sahibi olabilecek ahlak ve kült sahibi yabguları olurdu başlarında her zaman. O da seferde ordu-milletin komutanı, hazarda ise sosyal milletin asayişinden, hak ve hukukundan sorumlu adil lideriydi. Bunun dışında göç, savaş vs. gibi bütün hayati kararlar, bilgeler meclisine danışılarak alınırdı.

Yani kimseden korkarak, kaçarak hele de iç içe sıkışarak, ev ev üstüne kurarak asla yaşamadılar. Bir kere bu durum özgün ve özgür ruhlarına aykırıydı. Her ihtiyaç hissettikleri zaman ve stratejik mekânlarda bileklerinin ve akıllarının gücüyle anlı, şanlı yüce Devletler kurmasını hep bildiler.

Zaman zaman da boylara ayrıldıklarından, bütün sıkıntıları da yine kendilerinden olmuştu. Yani sözün özü; Türk’ün kimseden korkusu olmadığı gibi gerekirse yalnız da yaşamasını bilir; ama hep bilge ve dolu dolu. İşte bu yüzden de belki Cumhuriyet ve Demokrasiyle 100 yıldır tanışıyor olsak da, hala Avrupa tarzını özümseyemedik…

Serendip Altındal

serendipaltindal.blogspot.com
serendipaltindal@gmail.com

This entry was posted in AKIL FİKİR YAZILARI. Bookmark the permalink.

Leave a Reply

Your email address will not be published. Required fields are marked *