Türkiye-ABD arasında kritik S-400 haftası!..
Tüm öngörüleri doğru çıkan emekli Büyükelçi Şükrü Elekdağ’dan
ABD ile yaşadığımız sorunlarla ilgili çarpıcı açıklamalar:
Elekdağ, yaşanan S-400 krizi için “Türkiye, belki de tarihinin en kritik eşiğinde” dedi, şu uyarıyı yaptı: Bu durumdan ders alıp bağımsız bir dış politikaya sahip Türkiye yaratmak zorundayız…
Sevgili okurlarım,
Ekrem İmamoğlu’nun İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanlığı seçimini ikinci kez, üstelik büyük farkla kazanması, demokrasi zaferi olarak yorumlanıyor. Seçim sonucu Türkiye’nin iç dengelerinde önemli bir değişikliğe işaret ettiği gibi, siyasal yaşamda da umut verici bir dönüşümün müjdecisi şeklinde değerlendiriliyor.
Bu yansımalar devam ederken S-400 krizinde muhtemelen dananın kuyruğunun kopacağı kritik bir haftaya da girmiş bulunuyoruz. Anımsayacaksınız, ABD Savunma Bakanı Vekili Shanahan’ın Savunma Bakanımız Akar’a gönderdiği 6 Haziran tarihli mektup, gündeme bomba gibi düşmüştü. Ültimatom nitelikli bu mektupla ABD Türkiye’yi, Rus yapımı S-400 hava savunma sistemini alması halinde 31 Temmuz’da F-35 projesinden kesinlikle çıkarmak ve ayrıca ekonomik yaptırımlar uygulamak suretiyle ağır şekilde cezalandırmakla tehdit ediyordu. 12 gün süren bir hazırlıktan sonra mektuba “müttefiklik ruhuna uygun değil diyerek” alttan alan üslupla yumuşak bir cevap veren Ankara, şimdi sorunun çözümüyle ilgili umutlarını, Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın 28-29 Haziran’da Osaka’da yapılacak G-20 toplantısı sırasında Başkan Trump’la gerçekleştireceği ikili görüşmeye bağlamış görünüyor.
Bilge diplomat, emekli büyükelçi Şükrü Elekdağ’la bu söyleşimizde AKP hükümeti ile Washington arasındaki S-400 restleşmesinin ne şekilde gelişeceğini ve muhtemel sonuçlarını ele alacağız…
UĞUR DÜNDAR (U.D.): Sayın Elekdağ, Cumhurbaşkanı Erdoğan Osaka’da Trump’la yapacağı görüşme hakkındaki açıklamasında (Hürriyet- 22.06.2019) “Amerika’nın bir sıkıntısı var. Bizim, Sayın Trump ile olan ilişkilerimiz ile onun altındakilerle olan ilişkilerimiz çok farklı. Dolayısıyla yaptırımların olacağına hiç mi hiç ihtimal vermiyorum” dedi. Bu açıklamayı nasıl yorumluyorsunuz?
TRUMP, KONGRE’DEN BAĞIMSIZ DAVRANAMAZ
ŞÜKRÜ ELEKDAĞ (Ş.E.): Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın bu açıklamasını fazlasıyla iyimser ve gerçekçilikten uzak buluyorum!.. Şöyle bir durumla karşı karşıyayız: ABD aylardır üç koldan, yani yönetim, Kongre ve medya vasıtasıyla, verdiği sert mesajlarla Rusya’dan S-400 sisteminin alınmasının Türkiye için ağır ekonomik ve askeri sonuçlar doğuracağı hususunda Ankara’yı uyarmaya çalıştı. Bunlardan bir sonuç alamayınca ve Cumhurbaşkanı “Ben tükürdüğümü yalamam, geri adım atmam” pozisyonunu değiştirmeyince, Washington da kararının kesin olduğunu yazılı olarak 6 Haziran’da Ankara’ya bildirdi. S-400 anlaşmasını iptal etmesi için 31 Temmuz’a kadar mühlet verdi. Burada bir noktanın altını önemle çizmek isterim. Her ne kadar Pentagon’un mektubu Savunma Bakanı Vekili imzasını taşıyorsa da içeriği ABD yönetiminin resmi kararını yansıtıyor. Dışardan Trump yönetiminin işleyişi bazen “sallapati” ve “düzensiz” görülse de Pentagon bu nitelikteki bir tehdit mektubunu Beyaz Saray’ın yani Trump’ın onayını almadan kesinlikle gönderemez!.. Yani Trump onaylamış olduğu bu mektupla, Osaka görüşmesindeki hareket serbestisini peşinen kısıtlamış bulunuyor.
(U.D.): Anladığım kadarıyla bu görüşünüzü esas olarak Pentagon’un mektubundaki ifadelere dayandırıyorsunuz…
(Ş.E.): Bu görüşüm aynı zamanda Kongre’nin iki kanadı tarafından S-400/F-35 konusunda oy birliğiyle alınan partiler üstü kararlara, yasa ve yasa tasarılarına dayanıyor. Bakınız… Cumhurbaşkanı Erdoğan, “Geri adım atmam” dedikçe, ABD tarafı nispet yapar gibi S-400 krizini tırmandırma yoluna gitti. Kongre’nin iki kanadından da S-400’leri aldığı takdirde Türkiye’ye “ABD’nin Hasımlarıyla Yaptırımlar Yoluyla Mücadele Yasası” (CAATSA) kapsamında “ekonomisi için yıkım olacak ağırlıkta” yaptırımlar uygulanacağı yolunda kararlar çıktı. Ankara’da bazı çevrelerde Erdoğan’la Trump arasında “özel”, “şahsi” ilişkiler olduğu yolunda bir kanaat mevcut ve bu ilişkiler sayesinde Osaka görüşmesinden Türkiye için tatminkar bir sonuç çıkabileceği umudu besleniyor. Oysa, Pentagon’un mektubu ve Kongre kararları Trump’ın elini kolunu bağlıyor ve ona oyun sahası bırakmıyor. Bu nedenle S-400’leri almakta kararlı olan Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın, “Yaptırımların olacağına hiç mi hiç ihtimal vermiyorum” sözlerinin gerçekçi bir yönü olmadığını bir kere daha ifade edeyim. Ancak, Osaka görüşmesinin yararlı bir yönü olacağını da belirtmeliyim. Bu da görüşmeden sonra Ankara’nın ayaklarının yere basacağı ve daha gerçekçi bir şekilde düşünmeye başlayacağıdır.
S-400 SORUNUNU ZARAR GÖRMEDEN ÇÖZEMEYİZ
(U.D.): Türkiye halen iki süper güç arasına sıkışıp kalmış durumda. S-400’leri alsa bir türlü, almasa başka türlü sıkıntılar yaşacak. Peki bu sorunu zarar görmeden çözmek mümkün değil mi?
(Ş.E.): Karşılaştığımız sorunu eriştiği bu safhada Türkiye’ye zarar vermeyecek şekilde halletme imkânı yok!.. Washington’un S-400 konusundaki baskıcı tutumunun arkasında, Türkiye’nin ekonomik durumunun ABD yaptırımlarına dayanamayacağı ve bu durumdan AKP iktidarının, hem S-400 alımından caymasını, hem de ABD’nin Fırat’ın doğusuna ilişkin projesini kabul etmesini sağlamak için yararlanma hesabı vardır. Moody’s derecelendirme kuruluşunun 14 Haziran’da yayınladığı Türkiye raporu okunursa ekonomimizin aşırı kırılgan durumunu yansıtan gerçekler görülecektir. Türk ekonomisinin makro- profilini “zayıftan” “çok zayıf” a düşüren rapor, bu kararının gerekçeleri arasında İstanbul seçiminin yenilenmesi ile S-400 krizinden doğacak ABD’nin olası yaptırımlarının yaratacağı istikrarsızlığı gösteriyor ve ekonomimizin “default” (borçlarını ödeyememe) yani moratoryum riskiyle karşılaşabileceğini belirtiyor.
ABD, TÜRKİYE’SİZ BİR NATO İSTEMİYOR
(U.D.): Ama Ankara’nın gözünde Moody’s tarafsız bir kuruluş değil… Ayrıca raporun İstanbul’da yenilenen seçimin hemen öncesine gelmesi de zamanlama açısından bir hayli manidar!..
(Ş.E.): Vurgulamak istediğim, Ankara’nın S-400’ler hakkında nihai kararını verirken, Türkiye’nin ekonomisini yaşatmak için her yıl 200 ila 240 milyar dolar borç almak zorunda olduğu, bununla eski borçlarını döndürdüğü ve ekonomisinin ihtiyaçlarını karşıladığı ve bu parayı Amerika ve Avrupa sermaye piyasalarından başka hiçbir kaynaktan sağlamasının da mümkün olmadığı gerçeğini dikkate almak zorunda kalacağıdır. Keza, Amerika ile kavgalı ve NATO’yla ilişkileri sorgulanan bir Türkiye bu kaynaklardan yararlanamaz ve ekonomisini düzlüğe çıkaramaz… Amerika her şeye rağmen NATO’yu güçlü tutmak istiyor ve Türkiye’siz bir NATO işine gelmiyor. Bu durumda, Türkiye’nin yegane seçeneği S-400’leri almaktan vazgeçerek (veya alıp depoya kaldırarak) ve acilen her geçen gün daha kötüleşen ekonomisini sağlığa kavuşturmak için IMF’ye başvurmaktır.
GÜÇLÜ EKONOMİK, SİYASİ YAPI OLUŞTURMALIYIZ
(U.D.): Ama bazı tarafsız uzmanlar ekonominin o kadar da kötü durumda olmadığı görüşündeler. IMF’den başka çıkış yolu yok mu?
(Ş.E.): Bugünün şartlarında Türkiye’yi sağlam temeller üzerinde yeniden inşa edecek, parlamenter sistemi, hukuk ve adalet düzenini getirecek ve dış politikada ulusal çıkarlara dayalı rasyonel devlet aklını kullanabilecek geniş tabanlı bir ulusal birlik yönetiminin kurulması mümkün olmadığına göre, başka çıkış yolu yok!.. Tarihinin belki de en kritik eşiğinde karşılaştığı amansız koşullar Türkiye’yi belirttiğim şekilde hareket etmeye mecbur bırakıyor. Aksi takdirde Türkiye’nin ciddi bir ekonomik, siyasal ve sosyal buhran yaşaması kaçılmaz. Bu zelil durumdan ders alıp bağımsız bir dış politikaya sahip ve bulunduğu coğrafyada akılcı denge siyaseti uygulayarak barış ve iş birliğine katkıda bulunabilen statüde bir Türkiye yaratmak istiyorsak, bu statünün dayanacağı güçlü ekonomik, siyasi ve askeri yapıyı milletçe el ele verip gerçekleştirme zorundayız. Bunun da Türkiye’yi kutuplaştırıcı ve bölücü bir siyasetle değil, İbn-i Haldun’un “asabiyye” dediği ortak duygu ve mefkure birliğiyle yapılabileceğini bilmeliyiz.
(U.D.): Sayın Elekdağ bu anlamlı sözlerinizle söyleşimizi noktalamak çok isabetli olurdu. Ancak zihnimi kurcalayan bir son soru daha var. Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın S-400’ler konusunda kurulmasını teklif ettiği ortak komisyon önerisi Trump tarafından da kabul edilmişti. Bilahare ABD, Türkiye’ye S-400 krizinden çıkış yolu sağlayabilecek bu öneriyi reddetti. Neden?
(Ş.E.): Benim kanaatime göre de Ankara ortak komisyon formülünü S-400 kapanından kurtulmak için önerdi… Zira Ankara, tahminimce ABD’nin, aynı ülkede konuşlanacak S-400 ve F-35 sistemlerinin bir arada sürekli kullanılmasının F-35’ler için veri güvenliği riski yaratacağını ispatlama argümanlarının, kendi mukabil argümanlarından daha kuvvetli olduğunu biliyordu.
ABD, TÜRKİYE’YE BASKIYI ARTTIRIYOR
(U.D.): Öyleyse ABD stratejik müttefikim dediği Türkiye’ye bu çıkış yolunu neden kapattı?
(Ş.E.): ABD, Fırat’ın doğusunda kurma yolunda olduğu Kürt devletini Türkiye’den koruyabilmek için Suriye’nin kuzeyinde Türkiye’nin sınırları boyunca bir tampon bölge oluşturmak istiyor. Bu bölgenin derinliği, kimlerin kontrolünde olacağı ve PKK/YPG güçlerinin Güney’e ne kadar çekileceği hususları Ankara ile ABD’nin Suriye Özel Temsilcisi Büyükelçi James Jeffrey arasında müzakere ediliyor. Yani, Ankara, Jeffrey aracılığıyla PKK ve PYD ile müzakere halinde… Jeffrey, 8 Haziran’da Washington’da yaptığı açıklamada “Türkiye ile Suriye Demokratik Güçleri (SDG) arasında prensipte genel bir anlaşma sağlandığını” belirtti. (ABD tarafından kurulup teçhiz edilen SDG’nin yüzde 80’ini PKK ve YPG milisleri oluşturuyor.) Jeffrey’in sözlerinden bir taslak üzerinde mutabakat hasıl olduğu, fakat daha çözülmesi gereken sorunlar olduğu anlaşılıyor. Washington bu anlaşmanın istediği şekilde düzenlenmesi için Ankara üzerinde baskıyı sürdürmek istiyor. Bu nedenle Ankara’ya S-400 krizinden kurtuluş yolunu kapattı.
(U.D.): Hükümetçe bu konuda bugüne kadar bir açıklama yapılmadığına göre, Büyükelçi Jeffrey’in açıklaması çok vahim bir gelişmeye işaret ediyor… Maksadını aşan bir açıklama olabilir mi?
(Ş.E.): Bu açıklama, AKP hükümetinin Fırat’ın doğusunda Kürt garnizon devletinin kurulmasını kabul ettiğini ortaya koyuyor. Yani hükümet, PKK’nın kurmayı hedeflediği dört parçalı Kürdistan’ın Suriye ayağını ve onu koruyacak tampon bölgeyi kendi elleriyle yaratarak Türkiye’nin ulusal çıkarlarını tehlikeye atıyor!.. Bu durum, AKP hükümetinin “beka sorunu” diye sloganlaştırdığı tehdidin seçim kazanmak için bir iç politika malzemesinden başka bir şey olmadığını ortaya koyuyor. Ben hükümeti, bu konuda derhal bir açıklama yapmaya, devletin birliğine ve ülke bütünlüğüne düşmanlık olan ve ulusal çıkarlarımızı ihlal eden bu girişimin anayasamıza ve kanunlarımıza göre bir suç olup olmadığı sorusunu da yanıtlamaya davet ediyorum.