Dünya’da iş kazalarını önlemek için yapılan düzenlemeler ve alınan önlemlere rağmen iş kazalarının sayısı ile hayatını kaybedenlerin sayısı artıyor. AB’nin resmi istatistik ofisi Eurostat ve Sosyal Güvenlik Kurumu’nun (SGK) verilerine göre Türkiye iş kazalarında en fazla insanın hayatını kaybettiği ülkeler sıralamasında birinci.
Türkiye’de sosyal güvenlik kurumu verilerine göre 2015 yılında toplam 241 bin 547 iş kazası meydana geldi. Bunlar içinde ölümcül kaza sayısı 1252 olarak belirtiliyor. Bir diğer deyişle Türkiye’de 193 kaza başına 1 ölümcül kaza meydana geliyor. Rakamlar Türkiye’de her gün 3,4 işçinin hayatını kaybettiğini gösteriyor.
İşçi Sağlığı ve İş Güvenliği Meclisi’nin raporuna göre ise Türkiye’de 2017 yılında en az 2006 işçi yaşamını yitirdi.
https://tr.euronews.com/2018/10/23/turkiye-ve-avrupa-da-is-kazalar-en-fazla-isci-olumlerinin-yasandigi-ulke-turkiye
Dr. Ferruh DEMİRMEN
Cumhuriyet, 29 Mayıs 2014
Soma Faciasında Zihniyet
Soma’da resmi kayıtlara göre 301 kömür madeni işçisinin gereksiz yere ve feci bir şekilde yaşamını yitirmesi kamuda haklı olarak büyük sarsıntı yarattı. Şüphesiz, bu kadar kişinin kaybı iş yerlerindeki güvensizliğin kanıtı. Ancak, sayıların ötesinde, ve belki de en fazla efes edilecek bir husus, bu gibi olaylarda yetkililer tarafından ortaya konan zihniyettir. Bu zihniyet devam ettiği süre işyeri kazalarının devam edeceğini ve hatta daha vahim boyutlara ulaşacağını tahmin etmek için müneccim olmaya gerek yok. Son 10 yılda değişik iş yerlerinde görülen – hızlı tren’den Zonguldak Karadon maden ocağı ve Tuzla tersanelerine uzanan – aşırı ölçüdeki kazalar, bu gidişatın ön habercileri oldu.
“Zihniyet” sözcüğünden kastımız nedir? Bu terim, birçok dalda kendini gösteren tutum ve davranış olarak algılanmalıdır. Soma faciası bu noktada iyi bir örnek: Özelleştirmenin teknik ve mâli yetkinlik değil, yandaşlık çerçevesinde yapılması, işletmede taşeronluğun uygulanması, etkisiz sendikalaşma, iş güvenliği ve sağlığı pahasına maliyeti düşürme, üretimi arttırma ve kârlılığı yükseltme çabaları, güvenliği arttırabilecek yatırımlardan kaçınılması, yetersiz eğitim, yetersiz düzenleme ve standartlar, denetimlerin etkin olmaması, sorumluluğun reddedilmesi…
Çağdaşlığı ve teknolojiyi inkâr edercesine, birtakım kazaları sanki kaderin bir cilvesi gibi gösterilmeye çalışılması, ve bu vesileyle geçmiş yüzyılda meydana gelen kazaların örnek olarak gösterilmesi de bu zihniyetin başka bir parçası…
Durum o ki, yukarıda sözü geçen “zihniyet” unsurları tek tek Soma faciasında kendini gösterdi. Örneğin, madeni TKİ adına taşeron olarak işleten Soma Holding’in iktidarla yakın ilişkisi, yasa ve uygulamalarla sendikalaşmanın etkisiz ve güçsüz hâle getirilmesi, havalandırma, erken algılama, kaçış yolları ve yaşam odaları gibi konularda eksiklikler, öte yandan ton başına işletme maliyetinin TKİ’ne kıyasla 5-6 kat indirilebilmesi, denetimlerin önceden haber verilerek yapılması, yöneticilerin, “yangın 3-5 dakika içinde oluştu, nasıl oldu anlamadık” şeklinde akla sığmayan açıklamaları, ve ihmalleri olmadığını savunmaları.
Soma madenlerinin soruşturulması için muhalafetin Meclis’de verdiği önergenin reddedilmesi, işyeri güvenliğine ve sağlığına yönelik düzenleme ve standartların yetersiz olması, buna karşılık bu noktada güvence verebilecek Uluslararası Çalışma Örgütü’nün (ILO) 176 sayılı Sözleşmesi’ni hükümetin imzalamaması da, bu zihniyete örnek olarak gösterilebilir.
Yanıt bekleyen bazı sorular: Madende çalışanlar gereken eğitimi görmüşler midir? İçten içe yanan kömürün yangın çıkaracağı nasıl oldu da önceden saptanmadı? Ocak içindeki gaz ölçüm cihazları çalışır durumda mıydı? Bu cihazlar hangi aralıklarla ve kimler tarafından okunuyordu? Gaz değerlerini uzaktan kumanda ile okumak olanakları var mıydı, gaz maskeleri ne ölçüde işgörür idi? Şirketin ne gibi bir âcil eylem planı vardı? Soma Holding’e ne gibi bir yaptırım uygulanacak?
Gariptir ki, ne Soma Holding, ne de hükümet Soma’da sorumluluğu üstlenmedi. Oysa Soma olayı Türkiye’de gelmiş geçmiş en feci maden ocağı kazası. Türkiye işyeri ölümlerinde Avrupa’da birinci, dünyada üçüncü. Uluslararası Çalışma Örgütü’ne göre 2002-2012 yıllarında Türkiye’de madencilik sektöründe1.000’den fazla emekçi yaşamını yitirdi. Ancak bu rakam resmi verilere dayanıyor. DİSK-AR raporuna göre Türkiye’de her 10 iş kazasından 9’u kayıt dışı. Bu demek oluyor ki durum çok daha vahim.
Değişime örnek
2010 yılında ABD’de Meksika Körfezi’nde meydana gelen “Macondo” faciası, zihniyet açısından Soma faciası için örnek verici. “Macondo” faciası, bir dev deniz platformundan petrol arama sondajı yapılırken kuyunun patlaması sonucunda oluştu. Su derinliği yaklaşık 1.550 metre, kuyu derinliği ise deniz tabanından itibaren 4.050 metre idi. Böyle bir ortamda yapılan bir sondaj maliyet, risk ve teknolji açısından kömür madeni operasyonlarına kıyasla çok daha ileri düzeydedir. Patlama sonucu 11 platform çalışanı yaşamını yitirdi, 17 kişi yaralandı. Yaklaşık 5 milyon varil hampetrol denize aktı, çevre kirlenmesi ile beraber yerel turizm ve ekonomi ciddi hasar gördü. Sondajın sorumlusu BP (British Petroleum) şirketi idi.
“Macondo” faciasından sonra ne oldu? Olanlar kısaca: (1) Başkan Obama olayı şiddetle kınadı, kabul edilemeyeceğini ilân etti, (2) Meksika Körfezi’nde sondaj faaliyetleri askıya alındı, (3) ABD Kongre’sinde kaza ile ilgili bir soruşturma komisyonu kuruldu, tarafsız bilirkişi heyetleri oluşturuldu, (4) Komisyon, sondaj maliyetini düşürme çabalarının facianın oluşmasında baş rolü oynadığı sonucuna vardı, (5) BP’nin borsa değeri 2 ay içinde 105 milyar dolar düştü, (6) BP’ye hükümet tarafından büyük cezai yaptırımlar geldi, şirket aleyhine özel davalar açıldı, 4 yıl süreyle şirket ruhsat ihalelerinden yasaklandı, (7) hükümet, iş güvenliğine yönelik standartları yeniden düzenledi, (8) petrol sektörü kuyu kontrolü ile ilgili bir milyar doların üzerinde yeni yatırımlar yaptı, (9) riske karşı “sıfır tolerans” ilkesi sektörce kaçınılmaz bir ilke olarak benimsendi.
Bütün bu gelişmelerden sonra ABD sularında petrol ve doğalgaz arama ve üretim faaliyetleri büyük bir değişime uğradı.
Şimdi sormak gerekir: Soma faciasından sonra Türkiye’de maden işletmelerinde ve ona benzer iş yerlerinde köklü değişiklikler olacak mı? Değişim, ancak bu gibi kazaların temelinde yatan “zihniyet”in değişmesiyle olur. Benimsenecek en önemli ilke, insan sağlığı ve hayatının kârlılıktan ön planda olduğu, ve kazaların rastlantı eseri olmayıp önlenebileceğidir. Burada hem hükümete, hem de işletmeciye yükümlülük düşüyor.
Bu vesileyle bir not düşelim: Bir yıl önce yürürlüğe giren 6491 sayılı Türk Petrol Kanunu’nda işyeri güvenliğine ve sağlığına yönelik belli başlı bir düzenleme yok. Kaza önlemi operatörün takdirine bırakılmış. Özellikle deniz faaliyetlerinde bu bir eksiklik. Petrol sektörünü teşvik edeceğiz derken iş güvenliği ve sağlığı arka planda kalmamalı.
Özel Büro Grubundan alıntı