“NEDEN İNGİLİZCE YAZIŞILIYOR” TARTIŞMALARI VE DİL KONUSU

Değerli arkadaşlar ,
Aşağıdaki yazışmalar , bir haber grubunda “NEDEN İNGİLİZCE YAZIŞILIYOR” eleştirisi üzerine paylaşıldı . Ben de geçen sene bu konuda bir eleştiride bulunmuştum . Amerika’da yaşamakta olan ve Türkiye adına çok yararlı çalışmalar yapan değerli Bircan Ünver’in açıklayıcı nazik mektubu üzerine yanlış düşündüğümü anladım .

Türkiye dışında yaşayan her bir Türk ,ülkesi adına bir temsilcidir.  Bu nedenle yaşadıkları ülkenin dilini iyice öğrenerek , Türkiye’yi tanıtmak ve temsil etmek için yurtdışında yaşadıkları ülkelerde çalışmalar yapan , sorumluluk sahibi , Yurtları ile bağlarını kopartmamış , “bana ne” demeyen tüm arkadaşları saygı ve sevgiyle selamlıyorum . Yurt dışında yaşamakta olan tüm Türk’lerde aynı duyarlığı görmek ise olası değildir . Çoğunluk aynı duyarlığı göstermiyor .

Bu konuda gereksiz tartışmalar yapan arkadaşların yurt dışında yaşayan ve haber gruplarında  düşün paydaşlarımız olan , Anavatanlarına gönül bağını ve sevgilerini , hizmet duygularını sürdüren değerli arkadaşları kırmaktan sakınmalarını diliyorum. Grup sinerjisinin kaybolmasına izin vermeyelim.

Yurt dışında yaşayan Ülke sevdalısı değerli arkadaşlara içtenlikle teşekkür ederek motivasyonlarını kaybetmeden ve kışkırtmalara gelmeden değerli ve çok ihtiyaç duyduğumuz çabalarını sürdürmelerini içtenlikle ve saygıyla talep ediyorum .

Aşağıda ilgili mektupları   paylaşıyorum .

Saygılarımla 

Naci Kaptan / 05.05.2019


MEKTUP I 

Sevgin Oktay (Sevgin@OktayEnterprises.com) Member since 10/21/15

Kıymetli Taner Ertunç,

Analizenize katılıyorum.  Güzelce dediğiniz gibi, ‘’Diğer husus ise yaşadığımız ülkelerde hem kendimizi anlatmaya çalışıyoruz hem de Türkiye’nin sorunlarına merhem olmaya çalışıyoruz…’’  Meselâ,  benim Peter Balakian konferansı hakkında yazdığım makale İngilizce bir gazetede veya dergide basılması için yazılmıştı ki yalnız kendi koromuza seslenmek değil, diğerlerininde bu husususlar üzerinde bilgi edinmesi ve bizi desteklemeleri içindi.  Yalnız kendi aramızda konuşacak olursak, yerimizde sayar dururuz.

Ben yarım asırdan fazla Amerika’dayım.  1955 senesinde Amerika’ya geldikten tam on iki sene sonra Türkiye’ye gidebildiğimde Babam beni Atatürk havaalanında karşıladığında ancak tek tük Türkçe konuşabiliyordum.  Ancak Amerika’lı eşimle beraber  Kolombiya üniversitesine gittiğimizde onun üniversitede Türkçe dersleri almaya başladığında ben de Türkçemi geri kazanmaya başladım.  Tabiatile bir kaç senedir bir Türkiye’ye gidip geliyor ve orada güzel Türkçemizi seve seve ve becerebildiğimiz kadar konuşuyoruz.  Ama buraya döndükten sonra Türkçe konuşmak fırsatı pek olmuyor.  Kısacası,  şu anda bile Türkçem kısıtlıdr.  Bilhassa ciddi bir yazı yazmak benim için İngilizcede daha kolay gelir.   Şimdi kendimi biraz daha iyi anlatabilmem için müsaadenizle İngilizce’ye geçeceğim:

I do not write in English to be praised, or otherwise,  but to express my ideas clearly.  What is important are the ideas about which we talk to each other.  Please note that  your characterization of anybody’s language capabilities by projecting your own feelings is not appreciated.   May I kindly suggest that we drop this kind of correspondence here, because it does no good except hurting each other.  Please note that, as you probably have experienced yourself, it is easier to understand what is written then writing easily to be understood.  We can serve our country much better by expressing ourselves clearly in whatever shared language we may choose, since we have much more important things to pursue remembering that ‘’birlikten kuvvet doğar.’’

All the best,

Sevgin Oktay


MEKTUP II
Dostlar,

Ben de son bir ekleme yapayım. Sevgin Bey’in belirttiği gibi, listeye ilettiği yazı İngilizce olarak bir ABD gazetesi veya dergisinde yayınlanması amacıyla hazırlanmıştı. Bizlerin bazılarının alışageldiği üzere Ermeni sorununda yabancı kamuoyuna ve politikacılarına erişmek için İngilizce makaleler ve yorumlar yapması normal, hatta elzemdir. Sevgin Bey makalesini listede duyurmak istediğinde doğal olarak Türkçeye çevirmek ihtiyacını hissetmedi;

zira bu gereksiz yere zaman alırdı. Benim bu makaleye, daha doğrusu aşırı sözde soykırım taraftarı Peter Balakian’a ilişik görüşlerimi Türkçe ifade etmem garip düşerdi, ve Türkçeye çeviri yine zaman alırdı. Üstelik yazdıklarım bu konuda yabancı basında (örneğin, Ermeni sitelerinde) İngilizce yorum yapmak isteyen liste üyeleri için kolaylık olabilirdi.

Yabancı basında yayımlanan veya yabancı politikacılara gönderdiğim iletiler hariç, benim Turkish Forum’da yayımlanan görüş ve makalelerim istisnasız Türkçedir.

Saygılarımla,

Ferruh Demirmen


MEKTUP III


Degerli Arkadaslar

Bu konuyu uzatmanin bizlere bir yarari olmayacagi düsüncesindeyim. Lütfen cocugun adini dogru koyalim. Bu öbekte sadece Türkce yazisilsin diyen yok. Dogal olarak, icinde yasanilan topluma icin belirtilmis bir görüs özgün dilinde yani ingilizce liste üyelerine gönderilebilinir. Bilindigi gibi tartismanin baslamasi “İki Türk İngilizce yazışıyorVallahi çok garip.” hakli ifadesine katildigimi belirtmekle oldu.

Lütfen isin özünü gözden kacirmayalim. Konu iki Türk’ün aralarinda ingilizce yazismasina da tepki degildir. Insanlar aralarinda istedikleri dilde yazisabilir, benim belirtmek istedigim; liste üzerinden insanlarin aralarindaki yazismayi da Türkce yapmasidir.

Bizler Avrupa’da aramizda Türkce yazisiyoruz, kimimiz Ingilizce, kimimiz Almanca, kimimiz de Fransizca vs görüs belirttigimizde o ülkelerin dilini kullaniyoruz. Ama Ahmet Mehmet ile liste üzerinden Almanca, vs yazismiyor. Konu budur, lütfen uzatmayalim.

Saygilarimla

Erol Güclü


MEKTUP IV

” T.C. BURHAN SAVAŞ “
burhan@superonline.com

Arkadaşlar ne demek İngilizce olmaz Dünya Türkleri forumlarında.
Bu konu daha önce gündeme gelmişti. Tüm Ortaasya Türkleri Rusça üzerinden anlaşabiliyor. Ben İleri derecede İngilizce biliyorum , iyi derece de Almanca.
Goethe ve İngiltere Brighton Hove’da gramerli dil eğitimi aldım.
.
Keşke Rusça da yapsaydım , hatta Arapça , Çince , farsça da ,
hatta iskandinav ülkeleri dilleri de yapsaydım.
Dünya Türk kaynıyor.
Gidin Kuzey Afrika ülkelerine.
Milyonlarca Türk var.
O ülkeler’in Türk düşmanlığı yüzünden Arapça anlaşabiliyorsunuz.
.
Oktay Sinanoğlu , Türkiye’de Milli Eğitim’in hain politikalarıyla en kaliteli okulları
İngilizce eğitim yapan okullar yapma politikasına isyan etmişti.
O. Sinanoğlu Ankara Ted’den mezun.
TED Atatürk kuruluşu.
Çok ileri İngilizce öğretir.
Ama , öğretim dili Türkçe.
Ne mutlu ki TED artık Anadolu’da , İstanbul’da pek çok şube açtı , devem da ediyor.
.
Oktay Sinanoğlu Amerika bursunu , okuduğu TED Koleji sayesinde kazandı.
.
Sinanoğlu bir deha.
Dehasını her alanda gösterdi.
Dil konusunda , onu ; Ortadoğu , Bilkent , Boğaziçi ve sürü sepet özel okullarda yanlış Türkçe eğitim anlayışı isyan ettirmişti.Bir de tabii şimdi Suriye belâsı ile patlayan Arapça duvar , tabelâ salgını gibi tamamen gereksiz özenti İngilizce salgını idi.
Herkes birbirine by , hi diyordu bi ara.
Lan , Türkiye’desiniz lanlar , yurtdışında mı yaşıyorsunuz.
.
Her tür ( Ortadoğu , Bilkent , Boğaziçi ) İngilizce eğitim almış arkadaşlarımız var.
Bunların hiçbirinin mezun olduğunda öyle ahım şahım İngilizcesi yok. Olamaz da .
Bir dil mükemmel olarak sadece 10-15-20 yılda , o ülkelerde yaşıyarak öğrenilir.
.
Bir de Oxford’da ” İngiliz Dili’nde Ustalık Koleji ” var .Tam 5 yıl. Burası Şekspir İngilizcesi dahil tüm ayrıntıları ile Dil eğitimi veriyor. Bir kaç Türk de var buradan mezun. Bu Yüksek İngilizce’yi edinen kişiler tüm Dünya’da İngilizce Öğretmeni olur.
.
Bu biraz Londra’da LSE ( London School of Economic ) eğitimi alanların Dünya’nın her
finans kurumunda ânında ballı iş bulması gibi ( meselâ Kemâl Derviş , Aydın Doğan’ın bir kızı, Hilmi Özkök’ün oğlu , AKP’nin önceki maliye bakanı Mehmet , v.s.).
.
Hain AKP döneminde çok çok ağır aksak gidiyor Turan ülkeleri arasındaki ortak Lâtin alfabe çalışmaları.Ben Kazakistan’ı özel olarak takip ederim. Bazı harflerde büyük tartışma var, bir türlü bitmiyor bu tartışma. Türkçe’nin çok büyük zenginliği onun problemi de aynı zamanda.  Akıl almaz sayıda ” ağız ” var. Gramerimizin mükemmelliği , ağız ve bazı durumlarda bazı harflerin düşmesi veya dönüşmesi olayını önemsizleştiriyor.
Türkler Dünya Irkı. Yazı onlarla başlamış Tamga olarak.
.
Türkçe’yi herhangi bir dilin ezmesini iddia bile gülünç.
.
Bende Oxford’un en geniş kelimeli lügatı var.
200 binden fazla kelime var.
Ama , dörtte üçü İngilizce kelime değil.
Her yerden araklamışlar.
İskandinav , Germen , İspanyol , Türkçe , İtalyanca , Arapça sürü sepet.
Ama , İngilizceleştirmişler Şekspir’in de büyük katkısıyla.
Keşke bizde de bir Şekspir , bir Goethe olsaydı.
Fransızlar’da zaten bir kaç Şekspir , Goethe var.
.
Son olarak ;
Tüm dış ilşki konuşma ve yazmalar İngilizce.
Tam ve mükemmel İngilizcesi olmayan birisi dış ilişkilerde
savaşa bile neden olur.
.
Üst düzey İngilizcesi olan Türklerimiz’in sayısı ne kadar çok olursa
o kadar mükemmel ilişki kurabilir , derdimizi anlatabiliriz.
.
Bu sınıf Türklerimiz’in şahsen ben ellerinden öpüyorum.
.
T.C. Burhan


MEKTUP V

GUMEC KARAMUK
4.05.2019

Gerçekten çok doğru yazılmış! Türkiye’de Türkçe eğitim şart! Tabiî ki yabancı diller de öğrenilmeli, fakat dersler Türkçe yapılmalı. Ben şimdi buraya da Latin alfabesi hakkında yıllar önce yazdığım bir metni yerleştirmek istiyorum:

Türk Aydınlanma Devrimi’nde Latin alfabesine geçilmiş olmasını “gâvurun alfabesi”ne geçildi diye eleştiren kara cahil yobazlar, sesli harfleri de olduğu için Türkçe’ye çok uygun olan Latin alfabesinin Göktürk alfabesiyle aynı kökenden oluşan Futhark ve Etrüsk runik alfabelerinden filizlendiğini bilmiyorlar. Roma’dan önce Apenin Yarımadası’nın bir kısmında (Öntürk olan) Etrüskler’in Krallığı döneminde daha sonraki Roma için çok önemli temeller atıldı. Roma’nın devlet olarak üç safhası:

Krallık dönemi: M.ö. 8. yüzyılın ortalarından M.ö. 509’a kadar.

Cumhuriyet dönemi: M.ö. 509-M.ö. 27.

İmparatorluk dönemi (değişik safhaları ve coğrafî sınırları
var ve M.s. 395’te Roma İmparatorluğu ikiye ayrıldı):

M.ö. 27-476 Batı Roma

M.s. 395-1453: Doğu Roma (Bizans)

Alanın uzmanları tarafından dünya uygarlıklarının temeli olarak algılanan Prototürk kültürü hakkında Halûk Tarcan’ın (vaktiyle Paris’teki “Centre National de la Recherche Scientifique”te çalışmıştı) yaptığı araştırmalar, dünya çapında dikkate alınıyor. Tarcan ayrıca değişik bilim dallarında Batılı araştırmacıların vardıkları sonuçları da dikkate alıyor: DNA testleri sonucunda Etrüskler’in % 97 Türk oldukları ve Latince yazının ve kültürünün de (öncelikle antik demokrasi ve Roma hukuku gibi) Etrüsk kültürüne dayandığı kabul ediliyor. Türkoloji ile başlayıp, önde gelen Türk Etrüskologu haline gelen ve ilk Türk hanım diplomat olan Adile Ayda’nın araştırmaları da yine dünya çapında takdire sahip. Bu durumda Finikeliler’in aracılığı ile Kenan alfabesinden etkilenmiş olan Grek, Kume ve Kiril alfabesi de Prototürk kökenlere sahip sayılıyor; bu da dünyada kabul edildiği gibi, yazının (19. yüzyılda henüz zannedildiği gibi Mısır’da değil) Mısır’dan önce Sümer’de, yani Türkçe gibi “asyanik” dil grubuna ait bir dil konuşan “asyatik” halk olan Sümerler tarafından icad edildiği teziyle bağdaşıyor.

Bu konuda bizim çok büyük bir değerimiz olan ve yine büyük sümerolog Samuel Noah Kramer’ın çok takdir ettiği Muazzez İlmiye Çığ’ın eserlerini hatırlatmak isterim. Sinan Meydan da Prototürk tezinin dünya araştırmalarında kabul gördüğüne vakıf olan bir araştırmacı. Ayrıca İndogermanlar’ın bir ana alt kolu olan Cermenler’in Türkler ile Asya’da komşu olarak dil ve kültür akrabalığına dair açıklamalar yapmış olan, değişik ölçütlere dayandırarak savunan Klaus H. Dieckmann, Almanca’daki “machen” ve İngilizce’deki “make” sözcüklerinin Türkçe’deki yap”mak” ve et”mek” sözcüklerinden geldiğini yazmıştı. (Dieckmann, Klaus H., Die türkische Urverwandtschaft. Über die sprachlichen und kulturellen Gemeinsamkeiten von Deutschen und Türken. 2013. Dijital nüsha: https://www.amazon.de/Die-türkische- Urverwandtschaft-Klaus-Dieckmann-ebook/dp/B00BDL5U1E).

Bu görüşe bir ekleme de yapayım: Türkçe’deki “ata”, Got’ça’da “atta” idi. “Attila” (Got dilinde “babacık”) adı altında tarihe geçen Hun hükümdarını, Avrasya’da Türkler ile çok yakın temas halinde olan (ve işte araştırmalara göre Türkler ile Asya’da temasları olmuş olan Cermenler’in Doğu koluna ait olan) Gotlar’ın bu adla andıkları kabul ediliyor. Benim çocukluğumda İsviçre’de (erken 1950’lerde) “babacık” için “Ätti” sözcüğü hâlâ yaygındı.

İsveç tarih yazıcılığının 18. yüzyılda önde gelen kurucusu SvenLagerbring, İsveçliler’in Türk kökenli olduğunu ve tanrı Odin’in de Türk olduğu görüşünü açıklamıştı.

Yıllıklarında “Turukku”ların zikredildiği Asur’da da M.Ö. 2000 civarında Türkçe konuşulurmuş; bu da orada bir Prototürk temel kültürünün varlığına işaret sayılıyormuş. Mezopotamya’ya göç eden Sami Asurlar orada zaten (Hurriler ve Elamlar gibi) asyanik bir dil konuşan Sümerler ile karşılaştılar. Asurlar’ın İndogerman’laştıkları görüşüne de rastlanıyor, ki bu da Cermenler’in yukarda sözünü ettiğim Türk kökenli olduklarına dair görüşe paralel oluyor. Bu durumda Doğu Adriyatik’ten yola çıkarak Doğu Akdeniz üzerinden Filistin’e göçmüş olan İndogerman Filister’lerin Sami’leşmesi gibi, ama bunun aksi yönünde bir dönüşüm söz konusu. Bütün bu buluşların ışığında “Güneş dil teorisi”nin bir Türk olmayan, Sırp dil bilimcisi Hermann F. Kvergić tarafından kurulmuş olması da şaşırtıcı değil. Güneş dil teorisinin yanı sıra “Türk Tarih tezi”nin temelleri de daha önceki dönemlerde Avrupalı dil ve tarih uzmanlarının araştırmalarında atılmıştı. Beş bine yakın kitap okuduğu bilinen ve “hayatta en hakiki mürşit”in “bilim ve fen” olduğunu söyleyen Atatürk, bilimsel faaliyetleri dikkatlice takip ederdi ve sonuçlarından haberdardı; bundan dolayı bu toprakların eski Türk yurdu olduğunu biliyordu. Her ne kadar Hititler Güney Bohemya bölgesinden Anadolu’ya gelmiş olan bir İndogerman kavim idiyse, daha önce bu topraklarda yaşayan ve dilleri asyanik dil grubuna dahil olan Hattiler’in halk adını ve birçok özelliğini devraldılar.

Ayrıca Afif Erzen’in de hem yerli, hem yabancı uzmanlardan oluşan araştırma ekibiyle otuz küsur yıl Doğu Anadolu’da (halkı asyanik dil konuşan Hurriler olan) Urartu’yu araştırdı ve Sibirya kültürüyle bağlantılı olan binlerce kaya resmi ve yazıtları buldu.

M.Ö. 13. binyıldan beri göç dalgalarının olduğu ve Anadolu, Azerbaycan ve Orta Asya kültür ve sanat merkezleri arasında bariz bağlantıların olduğu da kanıtlanmış.

Erich Feigl’ın tezine göre M.Ö. 4. binyılda Diyarbakır merkezli Doğu Anadolu’da çok bariz bir Prototürk kültürü ağır basıyormuş. Ne var ki bu araştırma sonuçları neokoloniyalist eğilimlerle bağdaşmıyor (BOP). Kaya resimleriyle bağlantılı olarak Fransız, İspanyol ve Portekiz mağaralarında da Prototürk yazı kayıtları ve Alpler’de M.Ö. 8000 civarına ait Türk damgası bulunmuş. Balkanlar’da Prototürk kitabeler, İsviçre, Avusturya, İtalya ve Güney Fransa’da da Prototürk siyasal yapılanmalar keşfedilmiş. İsviçre’nin güney batısındaki Valais (Wallis) kantonunda “Berigel”, “Berisal”, “Almagel” adında yerler var. Ayrıca “Alp” dağlarının ismi de önemli bir ipucu. Bunların Attila’nın seferinden çok daha önce yerleştiği biliniyor. Etrüskler gibi asyanik dil grubuna dahil bir dil konuşan Ligurlar’dan kalma olduğu kabul ediliyor.

Akdeniz yarımadalarına Hint-Avrupaî (yani İndogerman) kavimlerin çok geç (M.Ö. 2000 civ.) girmeğe başladığı, daha önceki halk unsurlarının Asya kökenli olduğu, dillerinin “Asyanik” diller oldugu, çoktandır bilinen bir gerçek (asyatik kavimler/asianik diller). Ama mesele, koskoca Asya’da yaşayanların hepsine nasıl “Türk” denilebileceği. “Türk” adı (Çin kaynaklarındaki “Tu-kiu”) çok geç ortaya çıkıyor. Onun için “Proto-Türk”/”Ön Türk”, daha yerinde bir kullanım. Eski Türkler’de koç ve boğa motifinin yaygınlığı ile Miken öncesi Minoik Girit’teki (Minotauros!) ve İspanya’daki boğa motifinin varlığını da ben bir ispat malzemesi olarak kullanıyorum. Etrüsk dilinin yanı sıra Mezopotamya’nın Samiler’den önceki siyasal çatısını oluşturan Sümerler’in dili de, dediğim gibi, bir asyanik dil; bu dil grubuna mensup olan diller birer “aglütinan dil”, yani negasyon, enterrogasyon gibi değişik durum ve ayrıca zaman biçimlerinin “iç ekler” (infiks) ile meydana gelistirilişi (örn. okuyorum/okumuyorum/okuyor muyum?); halbuki İndogerman dillerinde bu durumları ifade etmek için yardımcı kelimeler gerekiyor (I read/I do not read/am I reading?).

İndogerman kavimleri Anadolu’ya (ve bütün Akdeniz yarımadalarına, adalarına ve kıyı ülkelerine, ayrıca İran’a ve Hindistan’a) ancak M.Ö. 2000 civarında girmeğe başlamadan önce bu mekânları Asyalı kavimler yurt edinmişlerdi. Gerek mağara resimleri, gerek yazıtlar, gerekse DNA testleri ile M.Ö. 14. binyıldan beri Ön-Türkler’in Anadolu’da varlığı ortaya koyuldu. İndogerman diller ailesinin doğu grubuna (Satem dilleri) mensup olan Ermeniler ise, Anadolu’ya M.Ö. 6. yüzyıldan itibaren Kuzey Balkanlar’dan gelmeğe başladılar. Anadolu’daki Urartu halkı ile akraba olduklarına dair ileri sürülen tez tamamen çürük, çünkü Urartu’nun halk tabanını oluşturan ve ASYATİK bir kavim olan Hurri’ler, ASYANİK dil grubunun mensuplarıydı.

Orta Asya’dan Doğu Anadolu’ya, Kuzey Suriye’ye ve Irak’a (taş devrinde bütün buralarda herhangi bir iskân merkezi bulunmamış) M.Ö. 14. binyıldan beri göç dalgalarının olduğu ve Anadolu, Azerbaycan ve Orta Asya kültür ve sanat merkezleri arasında bariz bağlantıların olduğu da kanıtlanmış.

Türkler hakkında yapılmış araştırmalar, Cermenler konusunda bağlantıları hatırlamada ve karşılaştırmalar yapmada ipuçları olabilir.

Bu yasaların mertlik ve onur ilkeleri Türk halkında yok olmadı, ama yurdumuzu emperyalistlere peşkeş çekerken halka reva görülen işkence, bu ilkelere nasıl da ters düşüyor. Osmanlı Türkçesi, Osmanlı tarihi araştırmaları için gerekli, ama Genel Türk tarihi için yetersiz. Göktürk Devleti’nin yapısı ve önemi, Göktürk (ve Uygur) alfabeleri, seçmeli ders olarak liselerde öğretilmeli. Ülkemizin gidişatını belirleyen cehalet şampiyonları, Latin alfabesinden vazgeçmek için çaba sarfetseler de, başaramayacaklar, çünkü sesli harfleri de olan Latin alfabesi, Göktürk alfabesiyle aynı kökenden oluşan Futhark ve Etrüsk runik alfabelerinden filizlendi. Roma’dan önce (Öntürk olan) Etrüskler’in Krallığı döneminde daha sonraki Roma için çok önemli temeller atıldı.

Atatürk’ün Alfabe Devrimi ile ilgili kafa karışıklarının esiri olmamak için Sinan MEYDAN’ın Cumhuriyet Tarihi Yalanları (1. kitap, sayfa 459) adlı kitabından alıntı yapacağım. Yazının başında eksik açıklama gibi görünebilir; ancak okumaya devam ettiğinizde aradığınız yanıtı bulacaksınız. Latin Alfabesinin kökeni Futhark ve Etrüsk Runik harflerinin Göktürk yazıları ile ilişkisine aynı kitabın 450. sayfasında ayrıntılı bir biçimde yer verilmiş.

“İşte 1928’de Atatürk’ün Alfabe Devrimi’yle kabul ettiği Latin harflerinin kökeni… Görüldüğü gibi bugün dünyanın birçok yerinde kullanılan Latin alfabesi, Futhark ve Etrüsk Runik harflerinin bir türevidir; okullarda çocuklarımıza ve gençlerimize öğrettiğimiz gibi, Fenike alfabesinin değil… Avrupa’nin Futhark ve Etrüsk runik yazısı ise Göktürk yazısıyla aynı kökenden gelmektedir. Yani Latin alfabesi aslında Göktürk alfabesinin zaman içinde farklılaşmış biçimidir. Dolayısıyla Atatürk’ün Türkçeyi Latin harfleriyle yazmaya karar vermesi, bir anlamda yeniden Göktürk yazısına dönüştür ki, bunun adı Cumhuriyet tarihi yalancılarının dediği gibi “gavurlaşmak” değil “öze dönmektir.” Özetle, 1928’deki “Yazı ve Alfabe Devrimiyle” Türkçe, yaklaşık 800 yıl sonra kendi bünyesine hiç uymayan Arap harfleriyle yazılmaktan kurtularak, kendi bünyesine hiç uymayan Arap harfleriyle yazılmaktan kurtularak, kendi bünyesine birebir uyan (Göktürk yazısına ve Etrüsk yazısına dayanan) Latin alfabesiyle yazılmaya başlanmıştır.”

Teşekkürlerim ve saygılarımla
Gümeç Karamuk (Emekli öğretim görevlisi)

This entry was posted in KÜLTÜR - EĞİTİM - ÇAĞDAŞLIK. Bookmark the permalink.

Leave a Reply

Your email address will not be published. Required fields are marked *