MİLLİ MÜCADELENİN 100. YILINDA
ATATÜRKÇÜ DÜŞÜNCE DERNEĞİ 30 YAŞINDA
Prof.Dr.ANIL ÇEÇEN
A . D . D Kurucu Genel Sekreteri
1- G İ R İ Ş :
2019 yılı , hem Milli Mücadelenin yüzüncü yıldönümü hem de bu doğrultuda Milli Mücadelenin devamı olarak 20. Yüzyılın sonlarında kurulmuş olan Atatürkçü Düşünce Derneği’nin de, 30. Yılını tamamladığı bir aşamadır .
I989 yılında resmi işlemleri tamamlanarak çalışmalarına başlayan ADD ,kurucu kadronun Atatürk’ten günümüze gelen siyasal birikimini toplumsal alana taşıyarak 21.Yüzyılın Atatürkçülüğüne yönelmiştir . Yirminci yüzyıl geride bırakılırken , yeni bir yüzyılın getirdiği geleceğe yönelik çalışmalar,ADD genel merkezince başlatılmış ve Edirne’den Ardahan’a , Sinop’tan Hatay’a kadar yurdu bir çiçek demeti gibi sarmış olan yüzlerce il ve ilçe şubeleri aracılığı ile , ülkenin her köşesine kurucu önderimiz Atatürk’ün uygarlık ışığı taşınmıştır .
Her türlü saldırıya rağmen bugün hala ,Türkiye Cumhuriyeti tabelaları yön göstermeğe devam ediyorsa , burada Atatürkçü Düşünce Derneği’nin çeyrek yüzyılı geride bırakan yoğun çalışmalarının payı bulunmaktadır .
Atatürk’ün cumhuriyet devletinin çatısı altında bir Atatürkçü derneğe ihtiyaç bulunmadığı ve bu nedenle ADD isimli bir örgütün kurulmaması gerektiğini savunanlar , derneğin kuruluşuna baştan karşı çıkmışlar ama daha sonraki yıllarda yaşanan olumsuz gelişmeler , yeni bir yüzyıla girerken Atatürk’ten gelen siyasal uygarlık birikiminin örgütlenerek geleceğe dönük kurumlaştırılması girişiminin ne derece haklı olduğunu bir kez daha ortaya koyunca , daha sonraki aşamada dernek kuruluşuna karşı çıkan kesimlerde ADD üyesi olmuşlardır .
Dünya çağ değiştirirken , Türkiye’de bu duruma paralel bir değişim sürecine ister istemez girmek zorunda kalmıştır . Atatürk adına herkes konuşurken ve her ağızdan birbirinden çok farklı sesler çıkarken ,bütün emperyal merkezler ve bunlara bağlı olarak hareket eden çevreler , Atatürkçülük adına her türlü spekülasyona yönelerek kafa karışıklığına ve siyasal kaos oluşumuna yol açmışlardır . Bu durumda Atatürk Türkiye’sinin ciddi bir gelişme çizgisine oturabilmesi için , Türkiye Cumhuriyetini ortaya koyan siyasal birikimin , devletin ötesine gidilerek toplum içinde de örgütlenmesi ve bir düşünce derneği yapılanması çerçevesinde geleceğe dönük olarak kurumlaştırılması gerekiyordu . Ancak böylesine ciddi bir oluşum , Türkiye’de Atatürk üzerinden geliştirilmek istenen kaosu önleyerek , cumhuriyet rejiminin kurucu irade doğrultusunda kurumlaşmasını sağlayabilirdi .
ADD işte bunu yaparak boşluğu doldurdu . Atatürk ve Atatürkçülük adına daha önce kurulan çeşitli dernekler olmuş ama bunlar ciddi çalışma düzenleri oluşturamadıkları ve amatörlükten çıkamadıkları için zaman içinde kaybolup gitmişlerdir . Her Türk vatandaşında var olan Atatürk sevgisi Atatürkçülük adına bir şeyler yapma girişimlerini zaman zaman ortaya çıkarmış ama duygusal Atatürkçülük’ten ileri gidemeyen bu tür çabalar amatör çalışmalar olarak geride kalmıştır . Duygusal Atatürkçülük yapan çeşitli dernekler gibi , Atatürk ve cumhuriyet karşıtlığı ile yola çıkan bazı örgütlenmelerde ciddi yapılanmalara yönelemedikleri için zaman süreci içerisinde toplumsal alandan geri çekilmek zorunda kalmışlardır .
Türkiye Cumhuriyeti yüzüncü yılına yaklaşırken , Atatürkçülük alanındaki duygusal girişimler ile birlikte amatör yapılanmalar da geride kalmakta ve Atatürkçü Düşünce Derneği bu alandaki geçmişin bütün birikimini en üst düzeyde bir örgütlenme olarak bugüne ve geleceğe taşımaktadır.
Kuruluşundan bu yana çeyrek yüzyılı aşan bir süreyi geride bırakan ADD , otuz yıllık zaman dilimi içerisinde önemli olaylar ve sorunlarla karşı karşıya kalmış ama bütün bu zorlukları cumhuriyetimizin kurucusu Atatürk’ten aldığı güç ile aşarak bugünlere gelme başarısını göstermiştir
.
Her isteyenin Atatürk ve Atatürkçülük adına örgütlenme yapamadığı , Atatürk adını taşıyan kuruluşların hükümet kararnamesine bağlı olduğu bir hukuk düzeni içerisinde ADD’nin adı resmen onanmış ve daha sonraki aşamada da Atatürkçü Düşünce Derneği kamu yararına çalışan dernekler arasına alınarak , devlet örgütlenmesinin topluma yönelen bir kolu olmuştur .
Kamu yararına olma statüsünün sağlamış olduğu hareket alanı içerisinde , ADD her zaman için topluma ve ülkeye yararlı girişimlerde bulunmuş ,elinden geldiğince Atatürk ve ulusal kurtuluş mücadelemiz ile ilgili olan her tür çalışmayı yapmak için çaba göstermiştir . ADD tarihi ile ilgili olarak geriye dönük bir araştırma yapılırsa , ADD’nin Türk toplumuna ve cumhuriyet rejimine sağlamış olduğu katkılar ile ilgili bir çok kayıt görülecektir .Bu alanda hazırlanmış olan “ADD’NİN KİTABI “ ismini taşıyan kaynak kitap açık bir belge olarak Türk kamuoyunun bilgisine sunulmuştur .
Ayrıca çeşitli yıldönümlerinde ADD genel merkezi tarafından yayınlanmış olan kitap, dergi ve broşürler de ADD’nin birikimini geleceğe dönük bir biçimde yazılı ve kalıcı yapılanmaya dönüştürmüştür .
Atatürk kendi kurduğu devleti ve cumhuriyet rejimini Türk gençliğine emanet ederken hiç bir iç ya da dış güce güvenmemiş , mirasını bile Türk Tarih ve Türk Dil kurumlarına bırakarak kendi kurmuş olduğu rejimin geleceğe dönük kurumlaşması için çaba göstermiştir . Rejimi Türk gençliğine emanet ederken yurdun her türlü saldırı ve de emperyal girişimler ile karşı karşıya kalabileceğini ,bu nedenle gençliğin uyanık bekçiliğine ihtiyaç olduğunu dile getirirken , Atatürk kendi adına yola çıkacaklara da geleceğe yönelik kurumlaşma yolunu göstermiştir .
Atatürk’ün mirasına sahip olacak Türk Tarih ve Türk Dil kurumları bilimsel olarak görevlerini yaparlarken , Atatürk’ün yolundan gidenler de örgütlenerek ve geleceğe dönük kurumsal yapılar ortaya koyarak Türkiye Cumhuriyetinin sonsuza kadar yaşayabileceği bir ortamı yaratacaklardır . ADD gibi güçlü toplumsal örgütlenmeler aracılığı ile birikim geleceğe doğru taşınabilecektir
Devletlerin ve partilerin içine sürüklendiği siyasal çıkmazlara karşı durabilmek , direnebilmek ve gelecekte de var olabilmek için hem bilimsel hem de sosyal ve kültürel alanda yeni yapılanmalara yönelmek gerekliliği , ADD gibi bir merkezi kitle örgütün ortaya çıkmasına neden olmuştur .
2 – NEDEN ATATÜRKÇÜ DÜŞÜNCE DERNEĞİ
Otuzuncu yıldönümünü kutlarken Atatürkçü Düşünce Derneği adı altında bir derneğin neden kurulduğunu iyi bilmek gerekmektedir . Türkiye Cumhuriyetinin kuruluşundan bu yana geçen siyasal dönemler tek tek gözden geçirildiğinde , devletin kurucusu ile onun ortaya koymuş olduğu rejimin temel ilkelerine karşı belirli çevreler de kasıtlı geliştirilen karşıtlık , her zaman için Türkiye Cumhuriyetini tehdit etmiştir .İmparatorluk devleti emperyalist saldırılar ve işgaller aracılığı ile yıkılırken ,bunun yerine uluslararası uygarlık ailesinin onurlu bir üyesi olmayı hedefleyen bir cumhuriyet oluşumu Atatürk’ün öncülüğünde tarih sahnesine çıkarılıyordu . Böylesine olumlu bir siyasal oluşum toplumun içinden çıkarken aynı zamanda devletleşiyordu .
Devletin kurulması ve cumhuriyetin ilanından sonra da kurulmuş olan siyasal Yapılanmanın topluma yönelmesi ve halk kitleleri ile bütünleşmesi için de halka giden yolda yeni örgütlenmelere gidiliyordu . Ulusal Kongreler aracılığı ile bir araya gelerek bir ulus devlet kurmak için yola çıkan Türk ulusu , bir yandan devletleşirken diğer yandan da çeşitli dernekler üzerinden sosyal örgütlenmelere giderek ülkenin her köşesinden uluslaşma sürecinin tamamlanabilmesi doğrultusunda örgütlenmeye gidiyordu . Osmanlı döneminin son yıllarında kurulmuş olan dernekler yeterince etkili olamayınca , Türk halkı Kuvayı Milliye örgütleri aracılığı ile bir araya gelerek yeni devletleşmeye giden yola yöneliyordu .
Kongreler sonrasında yeni başkent Ankara’da devlet kurulurken kamusal alanda öncelik
devlet oluşumuna veriliyordu . Daha sonraki aşamada ise , devlet merkezi güç olarak Misak-ı Milli sınırları içinde yeni kamu düzenini kurarken , halka yönelik yapılanmalara da öncelik tanıyordu .
Devletin ilk kuruluş yıllarında bu doğrultuda önce Millet Mektepleri kuruluyordu . Bu eğitim kuruluşları aracılığı ile vatandaşa hem Türkçe öğretiliyor hem de uluslaşma sürecinde gerekli olacak bilgi birikimi çeşitli programlar ile halk kitlelerine anlatılmaya çalışılıyordu . İmparatorluğun çökertilmesi sonrasında Türk ulusu kendi devletini kurarken , uluslaşma sürecinin de başlatılması gerekiyordu . Böylesine bir düşünce ile Millet Mektepleri oluşturularak vatandaşa ulus devlet çatısı altında gerekli olacak her türlü bilgi yaygın eğitim programları aracılığı ile aktarılmaya çalışılıyordu .
İmparatorluğun çöküşünden sonra ortada kalan Osmanlı Ahalisinin Türk milletine dönüştürülmesi aşamasında Millet Mektepleri önde gelen bir misyonu yerine getirerek , çağdaş Türk devletinin ulusal yapılanmasını tamamlıyorlardı . Harf ve yazı devriminin getirmiş olduğu yeni yapılanmalara uygun bir doğrultuda Türk ulusunun dünya sahnesine çıkması çabalarında ,Millet Mektepleri örgütlenmesi uluslaşmanın ilk aşamasını tamamlayarak görevini yerine getiriyordu .
Cumhuriyet rejimi halka giderek kitleler ile kaynaşma doğrultusunda ikinci toplumsal
örgütlenme deneyimini Halk Evleri ile yerine getiriyordu . Osmanlı Ahalisinin Türk ulusuna dönüştürülmesi misyonu tamamlanınca , cumhuriyet rejimi ile halk kitlelerinin yakınlaşarak bütünleşmesi gerekliliği ortaya çıkıyor ve bu doğrultuda , devleti kuran parti Halk Evleri aracılığı ile vatandaşa kucak açarak toplumsal bütünleşmede bir adım daha ileri gidiyordu . Halk Evleri Rusya ve Avrupa ülkelerinde görüldüğü gibi halk eğitimine ve sosyal kültüre ağırlık veren bir çalışma düzeni içerisinde çalışmalarını sürdürüyor ve Türk halkının ortaçağ karanlığından çıkarak çağdaş dünyanın aydınlık ortamına açılışını sağlayan yaygın bir eğitim kuruluşu olarak görevini yapıyordu . Halk Evleri bir anlamda Atatürk’ün kültür kurumu olarak da cumhuriyet rejiminin kendisine verdiği eğitim ve kültür programlarını yürüterek Türk halkının bilinçlenme düzeyini yükseltirken , diğer yönden de eski dönemden gelen toplum kesimlerinin halkçılık anlayışı çerçevesinde ulus devlet potası içerisinde kaynaştırarak milletin bütünlüğünü sağlamaya çalışıyordu .
Türk halkının kurucu önder Atatürk’ün yolundan gitmesi , kısa zamanda yapılmış olan devrimlerin geniş yığınlara yansıtılabilmesi ve bu doğrultuda bir halkçı bütünleşmenin sağlanması amacıyla kurulmuş olan Halkevleri, yirminci yüzyılın ortalarında kapatılana kadar kendisinden beklenen misyonu fazlasıyla yerine getiriyordu . Devletin örgün eğitim ile bir yeni kamu düzeni oluşturmasına kadar, Halk Evleri Türk toplumunun çağdaş cumhuriyetçi bir aydınlık ortamda bilinçlenmesi için önemli görevleri yerine getiriyordu .
Millet Mektepleri ile başlayan ve Halk Evleri ile devam eden çağdaş bir Türk ulusu oluşturma süreci , Türkiye Cumhuriyeti ulus devletinin güçlenerek milli sınırlar içerisinde gerekli olan etkinliği sağlamasıyla birlikte önemli bir yol katediyordu . Yeni kurulmuş olan ulus devlet aynı zamanda bu yoldan kendi ulusunu da elde etmiş oluyordu .
Devletleşme ile birlikte uluslaşma sürecinin de sürdürülmesi , siyasal rejim ile halk kitleleri arasında yakınlaşma ve bütünleşme doğrultusunda yeni bir yapılanmayı ortaya çıkarıyordu . Böylece , cumhuriyetin ilk yıllarında dış müdahaleler ile ortaya
çıkartılan isyan girişimlerinin sonuçsuz kalması sağlanıyordu . Halk kitleleri ile cumhuriyet devletinin Halk Evleri üzerinden geliştirilen halkçılık anlayışı ile, kaynaşması yeni cumhuriyetin her türlü engel ,zorluk ve kışkırtmalara rağmen yoluna devam etmesine uygun ortam sağlıyordu .
Ulus devlet halkçılık uygulamaları ile toplumsal tabana oturtuluyordu . İkinci Dünya savaşının başlaması üzerine cumhuriyet yönetimi zor durumlara düşüyor ve savaş koşulları nedeniyle durma noktasına gelmiş olan ekonomi ve ticaret alanında ortaya çıkan durgunluk, yoksul halk kitlelerini mağdur duruma düşürüyordu . İşte içe kapanıklığın getirdiği bu durgunluk ortamını aşmak isteyen cumhuriyet yönetimi ,bu sefer de köyü ve köylü kesimlerini hedef alarak onları harekete geçirmek üzere Köy Enstitülerini kuruyordu.
Ülkenin her bölgesinde geniş tarım arazileri üzerine kurulmuş olan Köy Enstitüleri kısa zamanda köy çocuklarının aydınlanma yuvaları konumuna geliyordu . Orta Avrupa ülkelerindeki yaygın eğitim ve kültür kuruluşlarından yararlanılarak açılmış olan Köy Enstitülerinde ,hem köylü gençler yetiştiriliyor hem de eğitim içinde iş ya da iş içinde eğitim uygulamaları aracılığı ile kırsal alanda eğitim ve ekonomi hareketlenmesi
sağlanıyordu .
İkinci dünya savaşının dışarıya kapatmış olduğu Türk ülkesi , Köy Enstitüleri atılımı ile
hareketlilik kazanarak durgunluktan kurtuluyordu .Köy Enstitüleri bulundukları bölgelere sosyal ve kültürel çalışmalar ile hareket ve canlılık getirirken aynı zamanda geleceğin aydınlarını ,sanatçılarını ve bilim adamlarını da yetiştiriyordu .Yirminci yüzyılın ikinci yarısında Türk eğitim,kültür ve bilim dünyasında yeni kadrolaşmalar ve bunlar üzerinden geleceğe dönük yeni atılımlar , gene Köy Enstitüleri aracılığı ile başarılıyordu .
Köy Enstitüleri atılımı Halk Evleri projesi ile halk kitlelerine açılım adımını tamamlıyordu Köy den gelip Enstitü çatısı altında yetişen genç cumhuriyet kuşakları , sahip oldukları aydınlanma bilinci ile kısa zamanda cumhuriyetin kültür ve eğitim kadroları arasında yerlerini alıyor ve Türkiye Cumhuriyetinin çağdaş dünyadaki onurlu yerini alabilmesi doğrultusunda yaşam mücadelesine giriyorlardı . Özellikle Cumhuriyetin ikinci elli yılında Türk kültürünü ve sanatını, büyük oranda Köy Enstitüsünden yetişenler temsil ediyorlardı Üniversitelerin Anadolu’ya yayılmasında ve bilimin ışığının ülkenin her yöresine taşınması sürecinde , gene Köy Enstitüsü çıkışlı kadrolar ülke ve devletin gereksinmesi olan eğitim programlarında yer alarak , kısa zamanda Türk gençliğinin yetiştirilmesinde kilit konumda görevler yapıyorlardı . Yirminci yüzyılın ikinci yarısında Türkiye’yi yirmi birinci yüzyıla taşıyan kadrolar gene Köy Enstitüsü mezunları içinden çıkıyordu .
Cumhuriyet yönetimi böylece Millet Mektepleri ,Halk Evleri ve Köy Enstitüleri gibi Türkiye’ye özgü ulusal eğitim ve kültür kadroları yetiştirerek, Atatürk mirasının geleceğe taşınması hedefini gerçekleştiriyordu . Her üç kurumdan yetişen nesiller , yıllar boyunca Türkiye cumhuriyeti vatandaşı olarak görev yaptıkları her yerde toplumsal uyanışın uyanık bekçiliğini yaparak aydınlanmanın ışığını yaymışlardır
.
Yirminci yüzyılın son on yılında 52 bilim ve hukuk adamının bir araya gelerek kurmuş
oldukları Atatürkçü Düşünce Derneği , cumhuriyet tarihi içinde oluşmuş olan aydınlanma ve bilim ışığının örgütlenerek bugüne yansıyan yapılanmasıdır. Cumhuriyet tarihi içinde oluşturulan eğitim programları ve kültür atılımları , Türkiye Cumhuriyetine çağdaş uygarlığın ışığını taşıyan yeni kuşaklar kazandırmıştır .Yirminci yüzyılın ikinci yarısında batı emperyalizminin baskıları sonucunda işbaşına gelen ara dönem yönetimleri ülkede bir baskı ve siyasi hegemonya rejimleri Uygulamaya başladıkları zaman , karşılarında cumhuriyet rejiminin aydınlığında yetişen Atatürkçü genç kuşakları görmüşlerdir .
Cumhuriyetin ilk yarısında doğmuş olan bu kuşaklar ikinci yarıda ülkeye sahip
çıkmaya başlamışlar ve bu doğrultuda gerekli olan adımları atarak ciddi örgütlenmeler içine girmişlerdir . İşte , Atatürkçü Düşünce Derneği yirminci yüzyılın son on yılında kurulurken , yirmi birinci yüzyılın ilk çeyreğinde de etkin olmuş ve devrimlerin uyanık bekçiliği görevini üstlenerek ve her türlü emperyal saldırı ya da baskılara karşı çıkarak , Atatürk devrimleri ile cumhuriyet ilkelerinin hem savunucusu hem de koruyucusu olmuştur . 52 bilim ve hukuk adamı bu doğrultuda ADD’yi kurarlarken , çağdaş bilim ve uygarlık yolunda emin adımlar ile ilerleyen Türk devletine toplumsal ve kültürel alanda yardımcı olmayı ve bu doğrultuda her türlü katkıda bulunmayı birer ulusal görev
bilmişlerdir .
ADD’nin 30 yılı bu yolda geçmiş ve bugüne gelinmiştir . Neden Atatürkçü Düşünce Derneği diye bir soru ortaya atılırsa , bu sorunun yanıtı olarak cumhuriyetin kurucusunun izinde giden ve cumhuriyetçi bir çizgide vatanseverlik mücadelesi veren toplum kesimlerini bir ulusal çatı altında bir araya getirmek ,biçiminde açıklama yapılabilir . Ülkenin geleceği için bir araya gelmekte olan yeni cumhuriyet kuşakları,Atatürk ilkeleri doğrultusunda yola çıkarken büyük sıkıntılar çekilerek kurulmuş olan ulus devlete sahip çıkarak ,bu doğrultuda her türlü emperyalist ,işbirlikçi ve gerici girişimlere karşı uyanık bekçilik görevini aksatmadan sürdürmek üzere ciddi bir kararlılık içinde olmuşlardır . Yirminci yüzyıldan gelen cumhuriyetçi siyasal birikim siyasal partilerin dışına itilince , Atatürkçü toplum kesimleri yalnızlığa sürüklenmişler ve bu gidişe karşı dur demek üzere bir araya gelmişlerdir . Atatürkçülük ve Atatürk ilkeleri siyasal partiler tarafından terk edilince , cumhuriyetin yetiştirdiği yeni kuşaklar bu çizgide devreye girerek örgütlenmişler ve devletin kurucu önderinden miras kalan kurucu insiyatife geri dönerek yeniden tam bağımsız ulus devlet ile çağdaş cumhuriyeti savunma mücadelesine , ADD çatısı altında devam edebilmenin yollarını aramışlardır .
Bu açılım zamanla tırmanma göstererek ADD yi ülkenin en yoğun çalışmalar yürüten ulusalcı ve cumhuriyetçi kuruluşu haline getirmiştir . Ortak bir amacı ya da eylemi gerçekleştirmek amacıyla bir araya gelmiş kişilerin oluşturduğu birlik olarak ADD , cumhuriyetin ilelebet payidar kalması hedefine kilitlenmiş vatansever kadroları
yurdun her köşesinde çatısı altında toplayarak, şube sayısı beş yüzlere varan bir büyük
örgütlenmenin yurt içinde ve dışında merkezi olmuştur .Bilimsel anlamda örgütler her zaman için belirli ihtiyaçlardan doğar ve bunu karşılamak üzere yeni yapılanmalara yönelirler .
Atatürk kendi zamanında devlet ile toplum arasında uyum sağlayabilmek için Millet Mektepleri ve Halk Evleri’ne kuruculuk yaptı .Halk Evleri Atatürk’ün kültür kuruluşları idi ADD de Atatürk sonrası dönemde Atatürk’ün izinden giden ve ilkelerini savunan Atatürkçülerin sivil toplum örgütü olmuştur .Devletin kuruluşunun tamamlanmasından sonra çağdaş demokrasilerde olduğu gibi sivil toplumun da oluşturulması gerekmektedir.
Türkiye’de bu doğrultuda var olan binlerce derneğin yanı sıra , Atatürkçü Düşünce Derneği cumhuriyetin temel prensiplerine uygun düşecek bir doğrultuda sivil toplumun oluşturulması için yoğun çaba göstermiş ve bu doğrultuda programlar ile çalışmalar
yürütmüştür. Siyasal partiler ,sendikalar ,meslek kuruluşları ,kooperatifler ,vakıflar ,okul aile birlikleri ,yardım sandıkları birer tüzel kişilik sahibi örgütler olarak kendi tüzükleri doğrultusunda çalışarak sivil toplumun oluşturulmasına katkıda bulunurlarken , ADD gibi düşünce dernekleri de kendi ilkeleri doğrultusunda çalışmalarını yürüterek sivil toplumun ve demokrasinin gelişerek yerleşmesi için çalışmalar yaparlar .
ADD bu doğrultuda kuruluşunu tamamlayarak çalışmalarını sürdürmüştür . Vatandaşlar her türlü inanç ve temel ilkeler doğrultusunda dernekler kurabilirken , Türkiye’de de cumhuriyetin yeni kuşakları Atatürkçüler olarak örgütlenme yoluna gitmişler ve Türkiye Cumhuriyetinin Atatürk’ün gösterdiği hedefler doğrultusunda gelişebilmesi için örgütlü bir Atatürkçülük mücadelesine yönelmişlerdir . Özellikle ,sosyalist sistemin çözülmesinden sonra iki kutuplu dünyanın ortadan kalktığı görülmüş ve bu doğrultuda giderek çok kutuplu bir dünyanın ortaya çıkması üzerine bütün ülkelerde olduğu gibi ,Türkiye’de de düşünce ortamında büyük değişiklikler gündeme gelmiştir . Büyük devletler ve emperyalist ülkeler kendi çıkarları doğrultusunda
dünyayı bir yerlere doğru yönlendirmeye çaba gösterirken , Türkiye gibi orta boy ya da küçük ülkeler üzerindeki emperyalist baskılar giderek artmış ve bir çok ülkede bu yüzden siyasal karışıklıklar ortaya çıkmıştır . Bu gibi gelişmeler Atatürk’ün cumhuriyet devletini de tehdit eder bir noktaya gelmiştir .İşte böylesine gündeme gelen bir büyük değişim rüzgarına karşı Atatürkçüler de ,ADD çatısı altında harekete geçerek kendilerine miras bırakılan cumhuriyet rejimini korumak doğrultusunda ADD çatısı altında örgütlenmeye öncelik vermişler ve böylece Türkiye’nin en büyük sivil toplum kuruluşunu toplumsal alanda ortaya çıkarmışlardır.
YAZININ TAMAMINI İNDİRMEK İÇİN ;