Bihter Okutan / Şubat 23 2019
Savcı, katledilen askeri öğrenci Murat Tekin’in
ailesinin avukatına, ‘Benim başımı yakma mı’ dedi?
Türkiye hep gece hep kış. Bahar yakın değil, kış zemheride sabit. Doğan güneş sahte, gelen bahar kıştan beter, yaz cehennem.Anayurt dünyanın en kötü distopyalarından birine mesken kılınmış. Başka bir canlı türü işgal etmiş vatan sathını. Adı: Safi Kötülük.
O örgütlü kötülük 15 Temmuz darbe girişiminden bu yana kan kusturuyor iyiye ve iyi insana. Bazen gerçekten öldürüyor bazen de ölmekten beter ediyor. Ta ki iyiyi de kötüye boyayana kadar.
İyi direniyor var gücüyle. Kimi zaman son nefesini verip toprağa düşüyor, kimi zaman da aleni ya da saklı iyilik bayrağını dalgalandırıyor neferleri. Bu ezeli-ebedi mücadelede bayrak düşmesin diye tüm çaba.
Buna rağmen kötülük her geçen gün biraz daha ilerliyor. Yayılıyor, yaygınlaşıyor. Korkaklar ve de eyyamcılar (çıkarı için iktidarla iş tutanlar) sayesinde, iyilik iyice zemin kaybetmiş durumda.
Bunun son örneği, Hava Harp Okulu 2. sınıf öğrencisiyken ve de 21 yaşındayken darbe girişimi gecesi komutanın emri ile önce Yalova’ya ardından da Boğaziçi Köprüsü’ne götürülen ve orada katledilen Murat Tekin soruşturmasında yaşandı.
İstanbul Anadolu Savcılığı, darbe girişimi karşısında yer alan ve sivillere cezasızlık tanıyan Kanun Hükmünde Kararname’yi (KHK) gerekçe göstererek soruşturmayı takipsizlikle sonuçlandırdı.
Yargı bu örgütlü kötülüğün kalesi, hüküm sürdüğü tahkim noktası olduğunu ispatlarcasına.Aile, evlatları Murat katledildikten sonra yani 2016’da savcılığa suç duyurusunda bulundu.
2017’de ise, o gece katledilen askeri öğrenciler ya da Türk Silahlı Kuvvetleri (TSK) mensuplarının faillerinden hesap sorulamasın diye 696 sayılı KHK çıkarıldı. Böylece faillere cezasızlık tanındı.
Yani o bir yıllık zaman dilimi içerisinde konu rafta tutuldu, ta ki o KHK ile cana kıyanlara koruma zırhı getirilsin.Sonra da o KHK, Murat’a kıyanlara 2019’da kalkan edildi yine yargı tarafından.
Özcesi, zalimlerin yaptıkları (şimdilik) yanlarına kar kaldı. Cezasızlıkla ödüllendirildiler. KHK, ‘15 Temmuz darbe girişimi ve girişimin devamı niteliğindeki eylemlere müdahale eden sivillerin cezai sorumluluğu doğmayacağı’ hükmünü de içeriyor.
‘Girişimin devamı’ ile ne kastedildiği ise muğlak. Hani olur ya, 2019’da bir grup sokağa çıkar, bir başka grup da onları ‘darbeci’ diye suçlayıp katlederse…
İşte o vakitler için mi bu ‘girişimin devamı’ bilinmez. Kullanışlı, ucu açık bir ifade. Kötüler ve kötülük, ‘Zamanın ruhu’na uygun olarak yorumlamayı bilir bu ibareyi muhakkak.
‘Her yaptığımız kötülük bir sonrakinin teminatıdır’ vaadinin bir gereği olarak.
Savcılık sadece KHK’yi gerekçe göstermekle yetinmemiş, yanına da afili ‘gerekçe’ler ekleyerek meseleyi tarihin karanlık dehlizlerine gömme niyetini açıkça belli etti çekinmeden.
Şöyle diyerek:
“Nefsi müdafaayı içeren ceza yasaları ve Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin ilgili maddelerinin yanısıra, geçen yıl çıkarılan KHK gereğince kovuşturmaya yer olmadığına…”
Oysa Murat o gece ‘tatbikat var’ denilerek bir otobüs dolusu askeri öğrenciyle birlikte köprüye götürülmüştü, hiçbir şeyden haberi yoktu. Olayın mahiyetini fark edince de polise teslim olmuşlardı ancak yine de gözü dönmüşlerin elinde can vermekten kaçamayacaktı.
Cesedi de öldürülmesinden 12 gün sonra bulunabilecekti.Her yerinden acı fışkıran, kötülüğü kana, nefrete doyuran bir ‘operasyon.’Burada bir detay önemli. Askeri öğrenciler, teslim olduktan ve darbe girişimi bastırıldıktan sonra katledildi.
“Benim başımı yakma avukat hanim Murat’ın dosyasına bakamam” diyen korkak savcı Ankara’dan gelen emir ile kardeşimin davasına takipsizlik kararı verdi!
Ya infaz timleri ya da gözü dönmüş ‘siviller’ (artık kimse o siviller o da muallak, sahiden siviller mi yoksa sivil görünümlü ancak gerçekte derin yapı kimlikliler mi bilinmez) tarafından katledildiler. Savcı soruşturma izni verseydi bilmek için kapı aralanacaktı. Olmadı. Peki niye olmadı?
Murat’ın ablası Mehtap Tekin’in ortaya attığı bir iddia var bu konuda.Mehtap Tekin’in iddiasına göre, savcı avukatlarına, “Benim başımı yakma avukat hanım” demişti.
Twitter’dan duyurdu abla Tekin bu iddiayı:
Ablanın bir başka iddiası da, linç edilerek öldürülen kardeşi için sekiz vatandaşın daha suç duyurusunda bulunduğu ve savcının onları da reddettiği yönünde.
“Şahitleri de kabul etmiyorlar” diye isyan ediyor, abla Tekin.
Kim, artık nasıl güvensin de kendini adasın böylesi bir yapıya?
En kutsal emaneti, hem de kendine bağlılık yemini etmiş bir genci bile kurda kuşa yem eden sonsuz bir karanlık…İşte bunun adı örgütlü kötülük. Yeter mi, yetmezdi elbette.
Troller abla Tekin’e akıl almaz hakaretlerde bulundu. Bu karanlığa boyanan yapıya kul köle olmuşlar, karanlık kalelerinden çıkıp önüne çıkanı tepeliyordu.Ne düşünecek akıl ne de sızlayacak bir vicdan emaresi göstermeden.
Kötülüğe programlanmış karanlık yaratıklar. Murat’ın yanısıra, takipsizlik kararı, öldürülen bir başka askeri öğrenciyi ve eri de kapsıyordu:
Ragıp Enes Katran ve er Burak Dinler.Buradaki tanıklık da öğrencilere nasıl kıyıldığını anlatıyor:
İyiliğin bir Anka Kuşu gibi küllerinden doğmasının tek bir şartı var.Tüm katliamcılarla yüzleşmek, hepsi adına özür dilemek, o insanlara haklarını vermek, onlardan gasp edilenlerin iade edilmesini sağlamak.
Giden canları elbette geri gelmeyecek ancak malları, mülkleri iade edilir, topraklarına dönüş hakkı tanınır ve mirasçılarının gözlerinin içine baka baka özür dilenirse, belki bir nebze üzerimizden kalkar o lanetlenmişlik.
Ancak defter kabarık, kötülük örgütlü ve aşırı yaygın. Böyle bir ortamda iyiliğin de iyilerin de işi zor.Yine de imkansız değil.
En sondan en geriye gidelim. Önce üzerimize çöken KARA beladan bir kurtulalım arkasını getirmek için kolları sıvayacağız hep birlikte.Sonra Murat’ın mezarında rahat uyuması için faillerine hak ettiklerini vermekle devam edelim…
Gerisi gelir elbet.