Bülent Esinoğlu / 16.01.2019
bulentesinoglu@gmail.com
“Sizin ekonominizi mahvederim”
Amerika’dan gelen tehditler her zaman olmuştur. Amerika’dan gelen tehditler, Türkiye’yi yönetenler tarafından çok ciddiye alınmış ve siyasetlerimiz bu tehdit ve şantajlarla şekillenmiştir.Siyasi partilerin oluşumunda, hükümetlerin kuruluşunda, dış siyasetin belirlenmesinde Amerika her zaman etkili olmuştur.
Siyasi partilerin programlarında, Amerikan etkisi en müstesna yerini almıştır. Meclisteki tüm siyasi partilerin Parti programlarında NATO ve Batıya bağımlılık ve ABD ile ilişkilerin güçlendirileceği ifade edilmiştir.
Piyasa ekonomisi, Merkez Bankasının bağımsızlığı ve özelleştirmeler gibi başlıklar, sözde piyasa ekonomisi adına, partilerin programlarında yer almıştır.Gelin size, Trump’ın, “Türk ekonomisini mahvederim” derken nelere güvendiğini açıklayayım.
Avrupa Birliği Lizbon Anlaşmasının 123 maddesi gereğince, Merkez Bankası, bastığı paraları doğrudan Türkiye Cumhuriyeti Devletine veremez. Basılan paralar ticari bankalara verilir. Ticari bankalar Merkez Bankasından aldığı paraları üzerine faizini koyarak devlete satar. Devlet aldığı para kadar borçlanmış olur. Buna ben paranın özelleştirilmesi diyorum. Siz ne ad verirseniz kabulümdür.
İş keşke bu kadarla kalsa…
Cüzdanımızda veya banka elektronik hesaplarımızda tuttuğumuz paramızın, %85-90’ının, kâr amacı güden ticari bankalar tarafından üretilip tedavüle çıkarıldığını, yani varsayıldığı gibi Merkez Bankası tarafından üretilmediğini biliyor muyuz?
Merkez Bankasının bastığı kaydi para miktarı %15’i geçmez. Onu da doğrudan devlete veremez. Ticari bankalara verebilir.Çok uluslu şirketlerin ulusal pazarları rahatça kullanabilmesinin olanakları, Merkez Bankasının, dolaylı yollardan uluslararası tekellere bağlanmasıyla sağlanmıştır. Kemal Derviş Kanunları.
Size ait olmayan paranın denetiminin sizde(devlette) olması da imkansızdır. Özelleştirilen kurum ve kuruluşların da kontrolü sizde olmayınca, ekonomiyi sadece faiz artırarak kontrol etmek mümkün olamamaktadır. Zaten para üretenlerin ticari bankalar olması nedeniyle de piyasada ki para miktarını da devlet olarak denetleyemezsiniz.
Dolayısıyla, enflasyondan kurtuluş bir türlü gerçekleşemez.
Amerika’nın şimdilerde İran’a yaptığı şantajların tek nedeni budur. Onun kurduğu piyasa sistemine İran’ı dahil etmek. Ama İran direniyor. Çok uluslu şirketler istediği kadar para sokup istediği kadar para çıkarıyorsa, o para sizin paranız değildir. Parayı özelleştirmişseniz, o para sizin paranız olamaz. Miktarını da siz kontrol edemezsiniz.
İşte Trump, Türkiye’nin böyle bir ekonomik yapılanma biçimi içinde olduğunu bildiğinden, sizin ekonominizi mahvederim diyebiliyor.Evet edebilir. Külliyetli miktarda dolar sokar bir müddet sonra geri çeker. Dışa bağımlı Türk sanayisi çöker. (Keşke böyle bir şey yapsa da kendi işimizi kendimiz yaparak, küllerimizden yeniden doğsak)
Mustafa Kemal’in yönetimde olduğu yıllarda, dünya ekonomilerinde birçok kere kriz olmuş ama Türkiye bunlardan etkilenmemiştir. Çünkü para Türk parasıydı. Osmanlının nasıl battığını ya da batırıldığını bilen Cumhuriyet yöneticileri borç almaktan korkarlardı. Lakin işbirlikçiler içimizi sarınca, bu ilkeler birer birer yok oldu. Elin oğlu da gelip bizi yok edeceğini söyledi.
Bir sonraki yazılarımda, ticari bankaların nasıl para ürettiklerini, kaydi para, kredi çarpanı, Beylik Hakkı ( senyoraj) gibi konular üzerinden açıklamaya çalışacağım.
YAZININ DEVAMI
Bülent ESİNOĞLU / 19.01.2019
bulentesinoglu@gmail.com
Para özelleştirilir mi demeyin özelleştirilir
Amerikalı Henry Ford, “İnsanlar para ve bankacılık siteminin nasıl çalıştığını bilselerdi, yarın gün doğmadan büyük bir ayaklanmayla karşılaşırdık” Demiştir.
Paranın nasıl üretildiği ile ilgili çok geniş araştırmalar yapılmıştır.
Lakin halkın bilgisine sunulmamış ve para üretme süreçleri halktan ve akademisyenlerden de gizlenmiştir. Paranın nasıl üretildiğini ortalama bir vatandaşa sorsanız, paranın Merkez Bankası tarafından basıldığı söyleyecektir.
Hatta iktisat ya da ekonomi tahsili yapan kişiler de aynı şeyleri söyleyecektir. Çünkü biraz sonra yazacağım bilgiler okullarda öğretilmez. Zaten öğretilseydi, Henry Ford’un dedikleri olurdu.
Bir ön bilgi olsun diye şunu belirteyim; Merkez Bankası basılan paranın azami %15 kadarını basar. Ve ticari bankalara verir. Ticari bankalar da devlete faizini üstüne koyarak verir.
Üretilen paranın %85-90’ını ticari bankalar tarafından üretilir.Kaydi paranın özel bankalar aracılığı ile nasıl üretildiğini bir örnek ile açıklayayım. Bilindiği gibi bankaya yatırdığınız paranın %10 zorunlu karşılık olarak Merkez Bankasında tutulur.
Diyelim Ayşe Hanım 100 000 Lirayı ticari bir bankaya yatırdı. Ticari banka, bu paranın %10’u olan 10 000 Lirasını Merkez Bankasına zorunlu karşılık olarak yatırır. Kalan 90 000 Lirasını serbest rezervinde tutar. Daha sonra, Mehmet Bey, ev almak için ticari bankadan 90 000 Lira kredi alır. Ticari banka Mehmet Bey’e belli bir faiz ile 90 000 Lirayı verir. Mehmet Bey 90 000 Lirayı evin sahibi Osman beye verir. Ev Mehmet Bey’in olur.
Osman Bey, Mehmet beyden aldığı 90 000 lirayı bankaya koyar. Ticari banka bu 90 000 liranın %10’ unu olan 9000 lirayı Merkez Bankasına koyarak geri kalan 80 000 Lirayı gene kredi olarak Mustafa Bey’e verir.
Bu çevirim sonunda, 100 000 Liradan, 900 000 Lira kredi üretmiş olur.900 000 lira kaydi para, piyasaya alım gücü olarak aktarılmış olacaktır.
Borcu alanlar, borçlarını, faizi ile birlikte ödediklerin de alım gücü olarak yaratılmış elektronik 900000 Lira piyasaya alım gücü olarak aktarılmış olur. Yani ticari banka 100 000 liraya karşın 900000 lira para üretme yetkisi alış demektir.
Bankalar mevduatların %125-150 üzerinde kredi vermeleri bundandır. Piyasadaki alım gücünün sahte bir şekilde artmasıdır. Enflasyonun da artmasıdır.Ülkenin enflasyon devalüasyon sarmalından çıkmamasının önemli sebeplerinden birisi de bu şekilde üretilen elektronik paralar olduğu bilinmelidir.
Bu elektronik paralar silinmiş olsa da piyasaya aktardığı sahte alım gücü önemli tahribatlar yapar.
Not; Dr. Artuğ Çetin’in NOMİSMA kitabından yararlanılmıştır.
19.1.2019