ÖLÜM KÖYÜ “KİSİR”
Doğası güzel olan bir köyün ve insanlarının kanserle tanışmasını ve sevdiklerinin bir bir ölümünü anlatan ve bu ölümlerin nedenini araştırarak yaklaşık 5 senedir fikri takip ile konuyu izleyen Evrensel gazetesinin ve Özer Akdemir’in yazılarını tesadüfen gördüm. Özer Akdemir’in ve Evrensel gazetesinin gerçeklerin saklandığı bir dönemde senelerce bu olayı takip etmelerini bir vatandaş olarak kutluyorum.
Ben de bu konudaki haberlerin bir bölümünü toplumun ve belki ilgililerin de dikkatlerini çekmek UMUDUYLA ve sizlerinde haberdar olmanız paylaşıyorum.
Öyle insanlar tarafından yönetiliyoruz ki ;
Maden ruhsatı verip sadece alacakları parayla ilgileniyorlar. Çıkartılan madenin çevre ve insan sağlığı üzerine etkileri araştırılmıyor. Uluslararası maden şirketleri , veya yarı yerli ortaklı maden şirketleri ,işletme izini aldıkları maden ocaklarını ekonomik ömrü bitinceye kadar işlerler ve artlarında ölümcül atıklar bırakarak giderler. Genel kural budur ; PARAYI GÖTÜR , ÖLÜMÜ ARDINDA BIRAK”
Özellikle siyanür kullanılarak açığa çıkartılan altın madencileri , arkalarında SİYANÜR katışıklı ölümcül milyonlarca ton ağırlığında toprak dağları , 4-5 top sahası büyüklüğünde ve birkaç yüz metre derinlikte çukurlar , kesilmiş onbinlerce ağaç bırakarak giderler . Arkada kalan siyanürlü toprak yüzyıla yaklaşan bir süreç içinde çevresine ölüm kusar . Doğa ve canlıları öldürür. her yağmur yağdığında siyanür buharlaşarak çevreyi yaşanmaz ve ölümcül hale getirir. Siyanür yağmurla birlikte yeraltı sularını da kirletir .
Siyanürlü çamurun biriktirildiği havuzlar zaman zaman doğa etkisiyle bariyerlerini yıkarak çevreye yayılır, akarsulara karışarak tüm nehir boyunca ve yer altı sularını kirleterek ölümcül etkilerini uzaklara taşırlar.
Maden ocakları ekonomik ömürlerini bitirdiğinde , Maden şirketleri ölümcül atıklarını artlarında bırakarak giderler . İleride hukuki bir sorumluluktan kaçınmak için Şirket kapatılır . Adı silinir ve başka bir isimle tekrar açılarak başka bir yoksul ülkeyi yok etmek üzere yola çıkarlar.
Aşağıdaki trajik öykü de işte böyle bir şey !!! Bu kez siyanür yerine URANYUM kalıntısı olan RADYASYONLU İZOTOPLAR var. Ölüm bu kez kanser olarak kapıyı çalmakta.
Çıkartılacak olan uranyum ve artıklarının insan sağlığı üzerindeki ölümcül etkisini URANYUMUN çıkartılması izinini verenler bilmiyor mu ?
Radyosyon nedeniyle KANSER olarak ölen bunca insanın hesabını kim vermeli ?
Atom enerji kurumu , Sağlık Bakanlığı bu konuda ne yapmaktadır ?
Naci Kaptan – 13.11.2018
Evrensel 13.11.2018
KANSER KÖYÜNÜN ÖLÜMCÜL HİKAYESİ
ÇEVRE 07 Mart 2014
Eda AKTAŞ – İzmir
Kanserköy’de yoğun radyasyon!
Kanserden ölümlerin yoğun olduğu ve gazetemizin bu gerçeğe, ‘Kanser köy’ başlığı dikkat çektiği Söke’nin Kisir köyünde yetkililerin yaptığı ölçümlerde 28.3 mikrosievert/saat değerinde radyasyon oranı çıktı. Yetkililer oranı çevre sağlığı açısından riskli bulduklarını dile getirdi.
Kanserden ölümlerin yoğun olduğu ve gazetemizin bu gerçeğe, ‘Kanser köy’ başlığı dikkat çektiği Söke’nin Kisir köyünde yetkililerin yaptığı ölçümlerde 28.3 mikrosievert/saat değerinde radyasyon oranı çıktı. Yetkililer oranı çevre sağlığı açısından riskli bulduklarını dile getirdi.
Köyün yakınlarında bulunan Osman Kuyu mezrasında 1956-1960 yılları arasında sondajlarla uranyum çıkarılmıştı.
Köyün Muhtarı Baki Suna’nın çağrısı üzerine köye giden Nükleer Karşıtı Platform ve EGEÇEP temsilcileri bölgede ölçümlerde bulundu. Ölçümlerin sonucunda 28.3 mikrosievert/saat oranında radyasyon çıktı. Yine mezranın birçok yerinde yapılan oranlarda 11.2 mikrosievert/saat oranında radyasyon değeri çıktı.
YENİ TEHLİKE
Kisir köyü yakınlarda bulunan Çavdar köyünde, ETT isimli bir maden şirketi uranyum aramak için faaliyete başladı. Köylülerin verdiği bilgilere göre köye sondaj makineleri getirilirken, şirket yetkilileri köylülere şu açıklamayı yapmış:
“Uranyum zenginleştirilmediği sürece kimseye zararı olmaz. Biz burada sadece madeni çıkaracağız. Var olan haberlere inanmayın.”
Konuyla ilgili gazetemize açıklama yapan Dr. Enver Yaser Küçükgül ölçüm değerlerinin yıllık bazda 248 milisievert yaptığını belirterek “Bu değer de dünyada radyasyon güvenliği için yıllık doz olan 1 milisievertin 248 katı demektir. Bu haliyle de tehlikeli” dedi. [1]
22 OCAK 2017
Özer AKDEMİR
Kara böğürtlen bir gece*
Feldspat ve uranyum madenleriyle çevrili Söke’deki Kisir köyünün
adı ‘Kanser Köy’e çıktı. Özer Akdemir köylülerin öyküsünü yazdı.
Köyün girişindeki mezarlıkta karşılamıştı bizi Kisir köyü muhtarı Baki Suna. İlk o zaman tanışmıştık. 40-45 yaşlarında, pos bıyıklı, kafasında siyah bir kasket, çakır gözlü, ağız dolusu gülen, uzun boylu, yakışıklı muhtarı. İmam hatip mezunu, yoklukta köye imamlık yapan, cenaze yıkayıp, duasını edip kaldıran, akşamları ise bambaşka bir dünyayı yudumlayan, “şahsına münhasır” bir kişilik…
“Fakir Baykurt böyle yaptı beni” demişti birgün. “Onun Tırpan’ını okudum, İmam Hatipteyken. Orda da bir imam vardı, onun da adı Baki’ydi. İmam da ne imam! Her türlü kötülük var. O günden sonra imam olmak istemedim işte. Böyle oldum”.
İyi ki öyle olmuştu Baki, içindeki güzelliği çevresiyle paylaşan bir insan güzeli…
*****
Bundan iki yıl önce, güneşli bir Şubat günü Kisir köyü’nün Osmankuyusu yaylasında karşıladı bizi Yusuf Çenesiz. Biri ABD’den bir hafta önce gelmiş üç bilim insanı ile İzmir’den yola çıkmış, 2 saat sonra Kisir Köyü’ne gelmiştik. Köy kahvesinde birer çayını içtiğimiz Muhtar Baki’yi da alarak 2 kilometre ötedeki Osmankuyusu’na doğru yola koyulduk. Yaklaşık 20 gün önce ölçülen yüksek radyasyon değerlerinin olduğu uranyum sondajlarıydı gideceğimiz yer.
Yemyeşil bir vadinin içinde, ortasından nazlı nazlı akan derenin kenarlarında kurulu Kisir Köyü’nün tepelerinde kalan merasıydı Osmankuyusu. Bahar kendini iyice hissettirmeye başlamıştı burada. Toprak çimlenmiş, kış güneşinin altında buğu buğu tütüyordu nemi. Etrafı, taşlarla çevrili tarlaların yamaçlarında, birbirlerinden uzakça bir iki ev vardı. ‘Bunlar da nerden çıktı’ dedirten koca kayaların gelişigüzel dağıldığı arazinin ortasından akıp giden toprak yolda yürürken, insan boyunu geçen kayalara sinmiş yeşil sarı renkli kısımları göstererek “işte uranyum zehiri bu” dedi Yusuf abi. Üç hoca (Prof. Dr. Hayrettin Kılıç, Yard. Doç. Dr. Enver Yaser Küçükgül ve Dr. Alper Öktem) ellerindeki cihazları Yusuf abinin gösterdiği kısımlara tutup ölçtüler. Yol boyu dikenin, taşın, toprağın, yoldaki hayvan gübrelerinin, kıyıda biriken suyun da ölçümlerini yapmışlardı. Sondajlara yaklaştıkça ikisi Almanya’dan, biri Amerika’dan gelen cihazların ekranlarında okunan değerler de artıyordu.
*********************
İlk uranyum sondajı kuyusu Yusuf abinin harımının (küçük sebze bahçesi) hemen yanı başındaydı. Harıma ektiği kış sebzelerini yeni toplamıştı. Yanına bağladığı bir eşek keyifle yeni yeşeren otların tadını çıkarıyordu. Yaylalara girdiğimizden bu yana bizimle birlikte gelen, bazen parçalarımıza dolanan, bazen koşup ilerde bir yerde yuvarlanıp kendini sevdiren, Dr. Alper Öktem’in ise yüreğini ağzına getiren küçücük bir enik de en keyiflilerimiz arasındaydı…
40 yıl önce terk edilen uranyum sondaj alanının hemen yanındaydı Yusuf abinin evi. Harımı, eşeği, eniği, koyunu, kuzusu ağzına futbol topu kadar bir taş konulan sondaj kuyularının arasında dolanıp duruyorlardı.
Tepenin yamacından kaynayıp ince bir sızıntı halinde aşağı süzülen dereciğin göllendiği yerdeki yeşilliğin parmaklarında bıraktığı izleri de “uranyum zehiri” diye gösterdi bize Yusuf abi. Radyasyon oranı oldukça yüksekti suyun. Az ötede, tepede, irice bir öbek halinde yığılan taşların olduğu bölgede ölçülen radyasyon ise akıl alır gibi değildi. Hocalar, cihazlarda ölçtükleri değerin, dünya standartlarında izin verilen limitlerin 500 katının üzerinde olduğunu söylüyorlardı, şaşkınlıkla. Tepedeki taş yığınının yanında Yusuf abi, “İngilizler giderken bize dedi ki, !’sakın bu taşlara dokunmayın. Evlerinizde, duvarlarda, hendeklerinizde de kullanmayın.’ O günden bu yana da bir Allahın kulu gelip gitmedi, buraya.”
*************************
“Bir gece yarısı kan kusarak uyandım. O günü kadar önemli bir şey yoktu, halsizlik dışında. Doktor ‘akciğerde yara var’ dedi. Kimse kendine konduramıyor bu hastalığı ama biliyorduk eninde sonunda bizi de bulacağını. Devlet halkını bile bile ölüme gönderir mi? Bizi gönderdi. Şimdi bütün raporlarımı dosyalıyorum. Çocuklarım ilerde haklarını arasınlar” diye. Telefon da bunları söyledi Yusuf abi. Tedavisi belki Aydın’da belki İzmir’de olacakmış. Doktor hangisini uygun görürse…
********************
Dilinde kitle çıkan 13 yaşındaki bir kız çocuğunun çekimleri için gittiğimiz evin bahçesinde demişti ki muhtar Baki;
“Köyümde eceliyle ölen yok. Hep kanser, hep… Köylülerim artık kötü hastalık çıkar diye doktora gitmek istemiyor. İzmir’e giden gelmiyor. İzmir’e giden…”
**************************
Adı “Kanser Köy”e çıkan Söke’nin Kisir Köy’lülerinin alışkın olduğu bir hastalık öyküsü bu. 40 yıl önce köyün yaylasında İngilizlerle ortak uranyum sondajları açan, sonra da olduğu gibi terk edip giden devletin kaderiyle baş başa bıraktığı köylülerden birisi Yusuf Çenesiz. İki yıl önce, hamile kızının karnında ölen 8 aylık yavrusuna, “bebecik örselenmesin, kızım üzülmesin” diye otopsi yaptırmayan, ama aklının bir köşesinde hep o ‘acaba’larla yatıp kalkan Yusuf abi, şimdi kendisi için düşünüyor aynı şeyleri. “Acaba uranyum…acaba… Yarın diye bir şey var mı?” Osmankuyusunun elektriksiz evlerine bulutlar ardından ölgün bir ay ışığı vuruyor. “Kara böğürtlen bir gece” örtüyor, usulcana... [2] * Behçet Aysan (Kül Harmanı)
Kanser Köy’ Meclise taşındı
22 Mart 2014 / Evrensel
Evrensel’in gündeme getirdiği Aydın’ın Söke ilçesi Kisir köyündeki uranyum sondajlarından kaynaklanan yüksek radyasyon oranları TBMM’ye taşındı.
Evrensel’in gündeme getirdiği Aydın’ın Söke ilçesi Kisir köyündeki uranyum sondajlarından kaynaklanan yüksek radyasyon oranları TBMM’ye taşındı. HDP İstanbul Milletvekili A. Levent Tüzel, Çevre ve Şehircilik Bakanı İdris Güllüce’nin yanıtlaması istemiyle yazılı soru önergesi verdi. Kisir köyünün adının yoğun oranlarda görülen kanser vakaları nedeniyle ‘Kanser Köy’e çıktığını aktaran Tüzel, Kisir köyünde Yusufalan Mahallesi’ndeki uranyum sondajlarının olduğu alanda üç farklı ülkeden, konunun uzmanları ve bilim insanları, üç ayrı cihazla yaptıkları radyasyon ölçümlerinde yıllık güvenli dozun 450 katı radyasyon tespit edildiğinin gazetemizin haberlerinde yer aldığını belirtti. [3]
Özer AKDEMİR / 11 Kasım 2018
Greenpeace’in ‘devlet sırrı’ gibi gizlenen raporu
Greenpeace’nin Söke’nin Kisir köyünde Haziran 2017 tarihinde yaptığı incelemelerle ilgili raporuna birkaç gün önce ulaştım. Bir yılı aşkın bir süredir peşinde olduğum, ulaşmak için resmi- özel kurum ve kişilere defalarca başvurduğum rapor hiç ummadığım bir kaynaktan bana ulaştırıldı.
…………………………………………………….
Greenpeace’nin Kisir’de incelemelerde bulunduğu Haziran 2017 tarihinden bu yana raporun peşinde idim. O zamanlar bu kurumda çalışan gazeteci arkadaşım Özgür Gürbüz’ün başını aylarca ağrıttım. Özgür’ün “raporu gönderdik” dediği Aydın Valiliği, Aydın Büyükşehir Belediye Başkanlığı ve Söke Belediyesi’ne defalarca Bilgi Edinme Kanunu gereği başvurdum. Araya hatırlı, gönüllü tanıdıkları bile koydum. “Ne demek, derhal alırım” diyen bu kişilerden bir süre sonra ses seda çıkmaz oldu. Sorduğumda ise mahcup bir şekilde “Evet, rapor ellerinde ama korkuyorlar, veremeyiz diyorlar” yanıtını aldım.
Raporun Aydın Büyükşehir Belediyesi Çevre Koruma ve Kontrol Daire Başkanlığında olduğuna dair çok sayıda tanığa rağmen rapor, kamuoyundan ve en son CHP’nin Doğa Haklarından Sorumlu Genel Başkan Yardımcısı Gülizar Biçer Karaca’dan da gizlendi. Aydın Büyükşehir Belediyesi nedenini tam da anlamadığım bir şekilde, apaçık yalan söylüyor! Eğer bu yalanında ısrar ederse raporu belediyede gören, ‘evet bizde ama açıklayamayız’ diye geri çevrilen kişi ve kurum temsilcilerini de açıklayacağım.
Greenpeace Haziran ayında yaptığı ölçümleri Eylül 2017 tarihinde rapor haline getirmiş olmasına rağmen ne bu raporu kamuoyuna açıkladı, ne de defalarca istememe rağmen bana ulaştırdı. En son mail attığım Greenpeace Akdeniz Ofisi “ …bu ölçümün sonuçlarını hem köyde yaşayanlarla hem de kamu görevlileriyle paylaştık. Bu noktada sonuçları kamuoyuyla paylaşmak Kisir halkının iradesindedir, kendilerine ulaşabilirsiniz” diye son derece ciddiyetsiz bir yanıtla geri döndü. Oysa edindiğimiz bilgilere göre köy muhtarı “sahtekarlık” dediği raporu açmadan geri göndermişti Greenpeace’e. Yani rapor sonuçları hakkında köy halkının hiçbir bilgisi yoktu.
Öyle anlaşılıyordu ki Greenpeace bu raporu hazırladığı için bin pişman olmuş durumda! Belki de şu sıralar nükleer meselesine girmek istemiyorlar, AKP hükümetiyle bu konuda bir gerilim yaşamayı göze alamıyorlar. Şu sıralar yürüttükleri kampanyalar kömürlü termik santraller, palm yağı ve arılarla ilgili çoğunluklu. Türkçe resmi sitelerinde nükleerle ilgili paylaştıkları en son haber Nisan 2017 tarihli Çernobil’i anma haberi. Yine aynı sitede yer alan “neden nükleere karşıyız?” başlıklı makalenin yayınlanma tarihi ise 2009. Daha önceleri olduğu gibi ilerde tekrar nükleer meselesine girip kampanyalar düzenlemeye başladıklarında (ki her kampanyanın aynı zamanda Greenpeace için bağış kampanyası şekline de büründüğünü ve harcanan paranın onlarca katı bu bağışlardan elde edildiğini de yeri gelmişken ekleyelim) Kisir Raporunu tedavüle sokabilirler. 2014 yılında Manisa Köprübaşı’ndaki uranyum maden alanlarında yaptıkları ölçümlere dair raporu açıklamakta bir çekince görmeyen Greenpeace’in benzer içerikli Kisir Raporunu ‘sır’ gibi saklamasının başka nedeni ne olabilirdi ki?
Kisir yöresinde uranyum sondajlarının halk sağlığı yönünden yarattığı riskler devlet kurumları ve yerel yönetimler tarafından hep reddedildi. Türkiye Atom Enerjisi Kurumu (TAEK) haberlerin ardından köyde birkaç kere yaptığı ölçümlerde durumun ‘normal’ olduğunu, hiçbir sağlık sorununun bulunmadığını ileri süren açıklamalar yaptı. Şimdi, dünyaca tanınan bir ‘çevre örgütü’ tarafından, akredite kişiler ve laboratuarlarda hazırlanan yeni bir rapor var elimizde. Rapora göre Kisir köyünün musluklarından akan içme suyunda limit değerlerin 24 katı fazla radyoaktif radon-222 gazı var! Maden sondajlarının yapıldığı, köye 2.5 km uzaklıktaki yaylada ölçülen radyasyon değeri ise limitlerin 35-40 katı!
Nükleer fizik uzmanı Prof. Dr. Hayrettin Kılıç bu son veriler ışığında çok net olarak şunları söylüyor; “Kisir köyündeki kanser olayları direk olarak, bu bölgede yapılan uranyum madeni arama çalışmalarında terk edilen, açık bırakılan kuyulardan atmosfere ve yeraltı sularına sızan radyoaktif izotopların neticesidir”
Kisir’in içme suyunda tespit edilen radon-222 gazının kanser yaptığına dair çok sayıda bilimsel araştırma da var.
Şimdi, bu son rapordaki bilgiler ortadayken devlet kurumları adı ‘Kanser Köy’e çıkan Kisir köyündeki onlarca kanserden ölümün, hâlâ tedavisi devam eden hastaların sorumluluğunu alacak mı dersiniz?
Yoksa TAEK şimdiye kadar buna benzer durumlarda yaptığı gibi göstermelik bir araştırma yapıp, ‘burası doğal uranyum yatağı, olur böyle şeyler. Sağlık açısından sorun yok” diye bir açıklama ile olayın üstünü örtmeyi mi yeğleyecek?
Ya Greenpeace, Ekim 2017’de hazırladığı rapordaki bu kadar önemli bilgileri neden 1 yılı aşkın bir süredir kamuoyu ile paylaşmaktan geri durdu? Neden çekindi? Açıklamayacağı raporu neden hazırladı?
Bu raporu bilenler, en azından bu gerçekleri öğrendikleri günden bu yana o köyün çeşmelerinden akan sularda radon-222 bulunduğunu bile bile susabilmeyi nasıl vicdanlarına yedirebildiler?! O sulardan içen bebeklerin, çocukların, köylülerin yarın bir gün kanser olmalarına yol açabilecek bu bilgiyi gizleyerek, ya da üç maymunu oynayarak başlarını nasıl rahatça yastığa koyabiliyorlar?
Bir yıl önce raporun ulaştırıldığı resmi kurumlar ve belediyeler köyün içme suyunun değiştirilmesi için bir çalışma yaptı mı? Yoksa, onlarda vicdanlarını, bütün etik ve hukuksal kuralları bir yana asıp, Kisir’lilerin an be an zehirlenmelerine seyirci kalmayı mı yeğlediler? Düzinelerce soru sorulabilir bu duruma dair. Yanıtları bilip suskun kalmayı yeğleyenler, er geç bu hukuksuzluklarının, vicdansızlıklarının hesabını verecekler.[4]
KAYNAKLAR
[1] https://www.evrensel.net/haber/79840/kanserkoyde-yogun-radyasyon
[2] https://www.evrensel.net/haber/305024/kara-bogurtlen-bir-gece
[3] https://www.evrensel.net/haber/80691/kanser-koy-meclise-tasindi
[4] https://www.evrensel.net/yazi/82638/greenpeacein-devlet-sirri-gibi-gizlenen-raporu
DAHA FAZLA BİLGİ İÇİN ;