Birgün – YAŞAM
EKİN AKYAZ
ekinakyaz@birgun.net
30.09.2018
‘Tanrı rüzgârı benim saçlarımdan esirgemez’
‘Benim bedenim de herkesin bedeni gibidir. Ben kendi bilincimle onu ikincil
gibi göstermeyi reddediyorum. Tanrı rüzgârı benim saçlarımdan esirgemez’
Başörtüsünü çıkaran bir üniversite öğrencisinin kurduğu “Yalnız Yürümeyeceksin” blogu internet üzerinde hayatının bir döneminde başörtüsü takmış sonra da bundan vazgeçmiş kadınların hikayelerinin anlatıldığı bir platform oldu…“Özgürlük, bir kere görsen, bir kere duysan, bir kere dokunsan, bir daha ömrün boyunca hasretinden öleceğin şeydir” diyen kadınların sesi olan platforma 3 hafta içerisinde 70’ten fazla kadının sesi ulaştı…
Yalnız Yürümeyeceksin platformunun editörü ve hikayelerini paylaşan kadınlardan C.G. BirGün’e konuştu. ‘Bizler kararlarını gözden geçirenleriz, rahatını bozanlarız. Buna cesaret etmek eylemimizden daha büyük bir adım aslında… Cesaretimizin onaya ihtiyacı yok. Bu ve buradaki her yazı bunu birbirimize hatırlatmak’ diyen kadınların isimlerini kendi istekleri ile anonim tuttuk
► Bu blog fikri nasıl çıktı?
Biz ifade özgürlüğü, kadın hakları ve özgürlüğü gibi konular üzerine düşünen ve fikir paylaşımında bulunan bir grup kadın olarak sosyal medyadan tanışarak toplandık. Beraber geçirilen süre sonrasında aramızda bazı arkadaşlarımızın geçmişlerinde başörtüsü takma ile ilgili baskılar yaşadıkları, bazılarının hala yaşamakta olduğu gördük.
► Bu konu sizin için ne ifade etti? Neler yaşadınız?
Öncelikle başörtülü olmaktan kaynaklı mağduriyet durumu değişen siyasi koşullar sonrası azaldıktan sonra başörtüsü takmanın aslında her kesim için bir özgür irade sembolü olmadığı da gün yüzüne çıkmaya başladı ve konuşulur oldu. Konuşulmaması imkânsızdı çünkü bu aslında göz ardı edilemeyecek boyutta büyük bir sorun. Özellikle günümüzde artan imam hatipleşmenin ve kadınlar üzerindeki baskının beklenenin tersine bir etkisi oldu…
Şu anda bu sitede yayınladığımız hikayelere benzer geçmişe sahip herhangi bir arkadaşımızla konuştuğumuzda ki bu kişilerin ortak yanı çok muhafazakar çevrelerden gelmeleri ve şunu da görüyoruz; her birinin çevresinde bu süreci sessizce kendi içinde yaşamış ya da yaşamakta olan kadınlar var.
O kadınlardan biri bakın hikayesinde ne diyor:
“Hayatın kadınlar için bir hayli zor olduğu, geleneksel kodlarla, ahlaki sorumluluklarla, rollerle donatılmış bir toplumda yaşamaya ek olarak; muhafazakar, dindar, sağcı ve fakir bir ailenin ilk çocuğu olarak dünyaya geldim… Başı örtmenin bir zorunluluk olduğu, bunun aksinin mümkün olmadığı, örtmeyenlerin ise birer günahkar olduğu küçücük yaştan itibaren bir nakış gibi işlenmişti…”
► Kadınların sıklıkla paylaştıkları deneyimler neler?
Başlarının üstündekiyle içindekilerin uyum sağlamaması, yaşantı ve düşüncelerin İslam’a göre uygun olmaması, başörtüsünün dindeki yerini sorgulamak, genelde imam hatibe gönderilmek, çocuk yaşta kapatılmak, çevresinde aksi görünümde herhangi bir kadının neredeyse hiç olmaması, kapanmanın sessizce belirlenmiş bir zamanının zaten var olması, el alem ne derci aileler…
Yine blog içerisinde yazan hikayelere kendisini şöyle ifade ediyor bir kadın:
“Soruyorum sizlere 14-15 yaşında giydiğiniz hangi şeyde, hayat boyu kabulü değişmeyecek bir irade beyanı ortaya koyabilirsiniz? Hanginiz o zamanlar giydiklerinizden pişman değilsiniz, nasıl olur da 30’larına gelmiş bir insan hala 14 yaşında giymiş olduğu başörtüyü iradesi olarak savunabilir? ”
Başka bir kadın, sürecin sadece başörtüsüyle de sınırlı olmadığını, yaşadığı baskıyı şöyle anlatıyor: “Defalarca açılacağımı söyledim. Hakaret ve gözdağı ile karşılaştım. bu süreçte ben kendimden tiksindim ve annem yabancı yazarların yazdığı tüm kitaplarımı alıp sakladı…Üniversiteyi kazandım ve açıldım. Üniversitenin ilk yarıyılında eve gittim. Ailem şok geçirdi. Abim ‘ailemizin şerefi iki paralık oldu’ dedi.”
► Peki, bu platform neyi amaçlıyor?
Kişiliğinin bütün sınırları daha doğduğu andan itibaren başkaları tarafından çizilmiş ve bunun aksinin mümkün olduğu bile kendisinden gizlenmiş kadınların mücadeleleri çok daha çetin olabiliyor. Ama bu kadar büyük çabayla dünyanın geri kalanından izole edilmiş olsalar bile eninde sonunda kendilerine biçilen bu sınırlar onlara makul gelmemeye başlıyor. Bu noktada sadece yalnız olmadığını bilmenin bile çok güç verici olduğunu görüyoruz. Kendilerinden başka açılacak birini bulamayan kadınların benzer süreçleri paylaştıkları birçok hemcinsi olduğunu göstermek, yok sayılan özne iradesini ve iradi seçimleri cesaretlendirmek istiyoruz.
► Size gelen tepkiler nasıl?
Ülkede genel olarak ciddi bir ikiye yarılma var. İki uzak kutuptan birine ait olmak zorundaymışsınız gibi görülüyor. Anında ”Siz sözde özgürlükçüler 28 Şubat’ta neredeydiniz? Başörtüsü takmak istediği için mağdur olanların hikayeleri neden yok?” gibi tepkiler, diğer yandan herkese anında yapıştırılan ajan, maşa, proje gibi etiketler anında havada uçuşuyor. 11 yaşında okuldan alınıp Kur’an kursuna gönderilmiş ve “başörtüsünün irade olduğuna inandırıldım” diyen kadınların seslerini duyurmak için platform açtık. Bu çok büyük bir özgürlük sorunu…
Bugün mağduriyete en çok sarılıp bunu slogan haline getiren gruplar o zaman sahiden kadının özgürlük mücadelesi anlamında oradalar mıydı? Buraya bakmak gerekiyor. Bu mücadele başörtülü kadınların biz de sokağa çıkabilir, çalışabilir, okuyabiliriz mücadelesiydi ve muhafazakâr erkekler yine daha çok onları eve kapatmanın yanındaydılar…
► Gündelik hayatta da bir dayanışma deneyiminiz var mı?
Öncelikle konu doğrudan özel hayat, kişisel tercihler ve aile ilişkileri sınırlarına girdiğinden bizim doğrudan dahil olmak ya da müdahale etmek istediğimiz bir alan değil. Halihazırda düşünceleri değişen/değişmekte olan kadınlara bir şekilde cesaret vermek istiyoruz. Ama eğer ki bir kadın artık reşit olmuş buna rağmen hayatıyla ilgili her seçimi tamamıyla ailesinin/babasının elindeyse ve kendisi de bu durumdan rahatsız hissediyorsa bu kadını hem yasal yollardan kendini nasıl koruyabileceğini hem de kendi hayatını kendisinin nasıl inşa edebileceği göstermek istiyoruz.
► Hikayeler çok bütünlüklü, kadınların deneyimlerine dair önemli ayrıntılar içeriyor… Bu nasıl oldu?
Biz bloğa gönderilen yazılara çok az müdahale ediyoruz. Yazım yanlışlarını , kaba ifadeleri düzeltiyoruz. Onun dışında bir müdahalemiz olmuyor. Kadınlar detay anlatmaktan birincisi hiç kaçınmıyor, ikincisi duygularını en net biçimde ifade ediyorlar. Bu da bu bütünlüğü sağlıyor ve çok yoğun bir duygu katmış oluyor. Belki de bu kadar kısa sürede ayrıntılı bir şekilde ne hissettiğini ifade etmiş oluyor kadınlar, zihinsel bir ağ oluşması için de böyle olması iyi oluyor.
Blogtaki yazılardan birinde kadınlar cesurca şöyle ifade ediyor yaşadıkları süreci:
“Müslüman olmayan ya da müslümanlığa uygun yaşanmadığı düşünülen birine “tatlı” uyarılardan, psikolojik baskılara kadar bir çok yolla ulaşılmaya çalışılır. Anne baba olarak çok iyi müslüman olmanız yetmez. Çocuklarınız eğer iyi müslüman değillerse cennete girme ihtimaliniz tehlikeye girer. Onlara her fırsatta telkinde bulunmanız, kendi meşrebinizce baskıda bulunmanız icap eder… Önce bonenin çıkışı, sonra yarım türban, sonra şapka ve en nihayetinde saçlar… Bu aşamanın her birine etrafınızdaki insanları ikna etmeniz gerekiyor.”