FAŞİZM * SESSİZCE OTURAN ANNELERE ZULÜM * ANALARDAN KORKMAYIN EFENDİLER !!! Cumartesi Anneleri’ne saldırı: Bitmeyen zulüm, bitmeyen direniş! * “Annem yıldız kayıyor içinden dilek tut koşuyor sana kısa pantolonlu çocuk gözünde gözümde gözlerinde bin umut”

Cumhuriyet
26.08.2018

FAŞİZM * SESSİZCE OTURAN ANNELERE ZULÜM
ANALARDAN KORKMAYIN EFENDİLER !!!

Cumartesi Anneleri’ne saldırı:
Bitmeyen zulüm, bitmeyen direniş!

Gözaltında kaybedilen yakınlarının akıbetini öğrenmek için her cumartesi Galatasaray Meydanı’nda oturan Cumartesi Anneleri’ne 700. haftalarında polis saldırdı. Beyoğlu Kaymakamı’nın son anda verdiği emirle gösteriyi dağıtmak isteyen polis, Cumartesi Anneleri’ne desteğe gelenleri ve kayıp yakınlarını darp etti, yerlerde sürükledi. Polis, gözaltılara direnenlere de plastik mermi ve biber gazı ile müdahale etti. Aralarında kayıp yakınları Maside Ocak, Besna Tosun ve gazetemiz Sorumlu Yazıişleri Müdürü Faruk Eren’in de bulunduğu onlarca kişi ters kelepçe takılarak gözaltına alındı. Polis İstiklal Caddesi’nin ara sokaklarına ve pasajlarına da biber gazı sıktı. Akşam saatlerinde gözaltına alınanların bazıları bırakıldı. Cumartesi Anneleri ve annelere destek veren milletvekilleri, 701. hafta için çağrı yaptı.

Yazının tamamı http://www.cumhuriyet.com.tr/haber/turkiye/1064625/

Cumhuriyet
Işıl Özgentürk
isilozgenturk@gmail.com
26 Ağustos 2018 Pazar

Analardan korkmayın efendiler!

Bu ne korku, bu ne kin, efendiler; analardan korkmayın ve bu kin sizin sonunuzu getirecek, öyledir, kin insanı usul usul öldürür. Cumartesi Anneleri’nden rahmetli Berfo Ana şöyle demişti: “30 yıldır evimi boyatmıyorum, oğlum çıkıp geldiğinde yadırgamasın.” Siz hiç mi evlat olmadınız, siz hiç mi ana, baba, kardeş, eş, sevgili olmadınız? Hiç mi hasret, özlem çekmediniz? İşte kin sizden bu duyguları alıp götürdü, geriye sadece nefret kusan makineler gibi her güzel şeye, her insani duyguya gaddarca saldırıyorsunuz.

Belli ki, emir büyük yerden geldi. 700 haftadır aynı yerde, sessizce oğullarını, kızlarını bekleyen analara saldırdınız. Onlar elbette biliyorlar, oğulları, kızları, kocaları, sevgilileri geri gelmeyecek ama orada kayıpları için, bizim için, yeni ölümler, işkenceler olmasın diye bekliyorlar. Bir kapı düşünün, o kapıdan ölüme gidiliyor, onlar o kapıyı eski zaman şövalyeleri gibi inançla bekliyorlar, yeni ölümler olmasın diye!

Onların hasretlerine, onların özlemlerine ortak olmaya, o kapıda nöbet beklemek için gelenleri nasıl da düşman bellemişsiniz. Benim iki tane çok kıymetli eşarbım var, birini Arjantin’de her hafta nöbet tutan Mayo Meydanı Anaları’ndan biri verdi, ötekini de Cumartesi Anneleri. Kıymetliler, çünkü o eşarplar, binlerce anıyı gözü gibi saklıyor. O eşarplar, karısına gözleri önünde tecavüz edilen gencecik bir eşin içine akıttığı gözyaşlarını, köy meydanlarında kurşunlanan babalarını sessizce izleyen küçücük çocukların saflığı alınan dünyalarını, ölüleri bulunamayan gencecik delikanlıların, kızların hülyalarını, uyuşturucu iğne yapılıp uçaklara bindirilen ve denizin orta yerine atılan Şilili militanların sessiz çığlıklarını, yakılan köylerin, ormanların, yok edilen ceylanların, kaplumbağaların ölürken çıkardıkları yardım seslerini, Suruç’ta, Ankara Garı’nda, birbirlerine sarılarak ölenlerin kanlı ve acılı yüzlerini saklıyor.

Ama biz kindar değiliz. Biz ölümden yana değiliz, biz sadece adalet istiyoruz. Bu nedenle Cumartesi Anneleri’nin yanındayız, bu nedenle Soma’daki katliamda bir anne madendeki oğlu için “Madeni su basmış diyorlar, benim oğlum yüzme bilmez ki” dediğinde gözyaşları ve acı bizi buluyor. Sizin anımsadığınız neşeli ve şefkatli bir anınız hiç mi yok? Gerçekten yok mu? Neden şefkati ve neşeyi unutmayı seçtiniz, çünkü neşe ve şefkat sizi kinden arındırır, insan yapar!

Bir anayı öyle nasıl da gaddarca itiyorsunuz. Annenin silahı yok, sopası yok, sadece özlemi var. Sadece adalet istiyor. Binlerce faili meçhul ölümün kara bir tarih sayfasına yazıldığı bu güzel ülkede, bu ölümlerle bir yüzleşmeye girmek o kadar zor mu? Bakın bu yüzleşmeyi Şili’de, Arjantin’de, Bolivya’da, Meksika’da yaptılar. İşkenceciler, halkın karşısında öldürdükleri analar, babalar, sevgililer için tek tek özür dilediler. Yeni bir sayfaya geçmek için işkenceciler kendilerine de iyi gelecek bir özeleştiri yaptılar. Bu topraklar bu kadar acıyı, bu kadar gaddarlığı hak etmiyor.

Neden bu kin? Neden bu korku? Bu ülkede dünyayı yönetenler önce sağ-sol kavgasını, ardından Alevi-Sünni kavgasını desteklediler, umutları ülkenin bir iç savaşa sürüklenmesiydi. Olmadı. Çünkü bu topraklarda öyle bir damar var ki, buna izin vermedi. İşte o damara yeniden ulaşmanın, yeniden birlikte olmanın zamanı. Çünkü iç savaş öyle bir şeydir ki, kardeş kardeşi öldürür. Yıllar önce parçalanan Yoguslavya’ya gittiğimde gördüm, babasını öldüren çocuklar, annesini öldüren askerler ve binlerce kadına tecavüz gördüm. Korktum, ülkemde olacak bir iç savaştan korktum. Hepimiz korkmalıyız. Cumartesi Anneleri’ne 700. haftada izin vermeyenler de korkmalı. Çünkü kurşun herkesi öldürür ve kurşun seker.

Son anda verilen bir yasak! Neden?

Efendiler analardan korkmayın. Sizin de bir ananız var, onun yüzüne bakın ve anaların acıklı tarihini onun yüzünde de göreceksiniz. Çünkü özlem ve hasret anaların yüzünden hiç eksik olmaz. Onlara kıymayın!

http://www.cumhuriyet.com.tr/koseyazisi/1064614/Analardan_korkmayin_efendiler_.html

Cumhuriyet
Zeynep Oral
zeynep@zeyneporal.com
16 Ağustos 2018 Pazar

‘Beni bul anne!’

Kulaklarımda onların çığlığı. “Beni bul anne!”
diye haykırıyorlar! Beni de, beni de, beni de…
“Seni özledim anne”…

Onlar, kardeş, ağabey, baba, eş, sevgiliydiler. Çocuktular. Analarının babalarının, eşlerinin ya da çocuklarının biriciğiydiler. Eşsizdiler. Günün birinde… Kaybolmadılar. Kaybedildiler.

Derin devletin dönen çarkları arasında kaybedildiler. Her direneni ezmeye kararlı, insan öğüten dişliler arasında kaybedildiler… Karanlık çıkar ilişkilerin çıkışı olmayan labirentlerinde… Emniyette, gözaltından ya da karakolda… JİTEM’de ve kontrgerillada… Hapislerde, zindanlarda ve de işkencede… Sokak ortasında, ormanların karanlığında ya da dağ başında kaybedildiler…

Bir, üç, beş değil yüzlerceydiler. Adları değişti, yaşları değişti; yazgıları, akıbetleri, faili meçhul olmayan katliamlarla yok edildikleri gerçeği değişmedi.

Hitler döneminde Nazilerin yöntemiydi. Şili’de Allende’nin katlinden sonraki uygulamaydı.  Arjantin’de Videla’nın muhaliflerine karşı sindirme hareketiydi insanları “kaybetmek”, yani yok etmek… Türkiye Cumhuriyeti de bu pis tarihin bir parçası oldu. Almanya, Şili ve Arjantin, bununla yüzleşti, hesap verdi. Türkiye Cumhuriyeti, hayır . Ne bir yüzleşme, ne de hesap soranlara karşı bir saygı, bir yanıt verme çabası, bir empati… Ne de vicdan…

Sadece onlar, sadece Cumartesi Anneleri kayıpların peşine düştü. Kaybedilen çocuklarını bulmayacaklarını bilseler bile; sevdiklerinin hayatından umudu kesmiş olsalar bile peşini bırakmadılar… Gerçeği öğrenmek için, çocuklarının kemiklerine, mezarına ulaşmak için, hesap sormak için, adalet aramak için, her cumartesi canlarını kanlarını ortaya koydular. Haftalarca, yıllarca…

Galatasaray’da, canlarının fotoğrafları ellerinde, ilk oturma eylemlerini yaptıklarında anımsıyorum yanlarında çocuklar da vardı. Yıl 1995’ti. Unutmadım: Neden çocukları da getiriyorsunuz diye sorduğumda, bir annenin verdiği yanıt kanımı dondurmuştu: “Onun da kaybedilmemesi için.” Bir çocuğu kaybedilen, öteki çocuklarını da kaybetmekten korkuyordu…

Sonra her cumartesi polis şiddeti, polis saldırısı, coplar, gözaltılar… Cumartesi Anneleri direndi. Gözyaşlarını, acılarını ve umutlarını polis copuna kalkan kıldılar…

Bugün o çocuklar büyüdü yetişkin delikanlılara, genç kızlara dönüştü. Sonra AKP dönemi. Tamam dediler. Biz, kayıplarınızla sizi buluşturacağız dediler. Parti programımızda var dediler. Hesap soracağız dediler. Sonra… Hiç…

Belki daha ilk günden Cumartesi Anneleri’nin sesine kulak verilseydi, bugünlere gelmezdik. Son kayıp bulunana dek mücadeleye devam etmezsek korkarım ki, insanlığımızı da kaybedeceğiz.

Kulaklarımda “Beni bul anne” çığlığı…
Dilimin ucunda Nevzat Çelik’ten üç dize:

“Annem yıldız kayıyor içinden dilek tut koşuyor sana kısa pantolonlu çocuk gözünde gözümde gözlerinde bin umut”

***

Sevgili Okurlar; 26 Ekim 2014 tarihli bu yazı bu konuda yazdıklarımdan sadece biri… Önceki gün gelen bir mektup üzerine yeniden yayımladım. Mektup, Cumartesi Anneleri’nden… Türkiye’nin en uzun barışçıl protestosunu yapanlardan… Devletin güvenlik güçleri tarafından gözaltında kaybedilen evlatlarının, eşlerinin, kardeşlerinin, akıbetlerinin açıklanması ve sorumluların yargılanmasını isteyenlerden… 25 Ağustos’ta İstanbul Galatasaray Meydanı’nda 700. kez buluşup, insanlığın vicdanına seslenecekler.
“25 Ağustos’ta sen de Galatasaray’a gel” çağrılarını, herkes duysun istedim.

http://www.cumhuriyet.com.tr/koseyazisi/1056492/_Beni_bul_anne__.html

This entry was posted in FAŞİZM. Bookmark the permalink.

Leave a Reply

Your email address will not be published. Required fields are marked *