Aydogan Kekevi
07/09/18
“Seçmen tercihi üzerine” bir ekleme..
ve Arslan TEKİN “Nasıl Seçim Kazanılıyor”
Geçtiğimiz günlerde 24 Haziran oy dağılımı bağlamında her seçim sonunda “seçmen siyasetçilere bilmem ne dedi” “Seçmen X partisini uyardı” vb. gibi “yekpare seçmen” yorumlarını hesaplarını okuyunca aşağıdaki yazıya başlamış ama “senin başka derdin mi yok” diyerek bırakmıştım. Bugün de sayın Arslan TEKİN aynı konuya tek cümle ile değinmiş:
“Sanılıyor ki, seçmen matematik hesabı yaptı, şu kadar oyu Reis’e verelim, şu kadar oyu milletvekillerine verelim. Reis yerinde kalsın. Ak Parti’nin burnu sürtülsün!”
Dün yazıyı okuyunca benim söz konusu taslak aklıma geldi, “bir tek ben değilmişim” diyerek, biraz düzelterek, biraz da ekleyerek paylaşıyorum..
Aydoğan 9.7.18
* * *
“En gıcık olduğum bir yorum tarzı da şu “Seçmen şöyle dedi, böyle dedi”:
”Seçmen İktidara bir şans daha verdi” “İktidarı uyardı”; “Seçmen Muhalefetin kulağını çekti”. “Seçmen iktidara ‘yola devam’ dedi ama…” vs. vs.
Sanki “seçmen” dedikleri 3-5 kişi kahvede konken oynarken karar vermişler ya da 40-50 milyon seçmen aralarında telgrafla mı telefonla mı, telepatiyle mi artık her neyse onunla anlaşmışlar; “siz “X”e verin şu kadar arkadaş da “Y” versin; “Z”i uyarmamız lazım, şu şu arkadaşlar da oylarını “Z”e vermeyip “Y”ye versinler “X”in kulağını çekelim “ falan filan..
Oysa olay (katagullileri falan işin içine katmadan yani saf/netto olarak) toplumun bir kesiminin diğerlerinden bağımsız olarak “gidişat”tan, uygulanan politikadan kişi olarak memnun olup olmama veya düşkırıklığına uğramış olmasıdır; kısacası kişisel çıkarların ağır bastığı; vatan ve milletin çoğunlukla lafta kalıp oy toplama vesilesi olduğu bir tercih olayıdır hepsi bu kadar.
(AKP ilk seçildiğnde yazdım “toplumun zaafı kullanılıyor ve iyi oy getiriyor” diye: “el göğse götürerek verilen selam”ın (Erdoğan) iki anlamı vardır tabanda: Biri bildiğimiz topluluk arasına, kahveye girince, yolda karşılaşıca verilen “Esselamünaleyküm” selamı, diğeri yine aynı şekilde el gögüse götürürlerek verilen “eyvallah ağam/abim/gardaş” anlamına gelen “kabadayımsı” selam. yani bir taşla iki kuş vuruyorsunuz elinizi göğsünüze götürerek selam vermekle.
Bir başka deyişle toplumumuzuın en zayıf ama aynı zamanda en güçlü yanları “İnanç” ve “Güç”e selam çakıyor gönderme yapıyorsunuz o selamla..
(Şimdi batının politikacılarında da başladı ya bu el göğüse götürerek selam vermek seçmene, dinleyiciye saygı anlamında)
Bu “memnun olmayanlar” belirli bir sınıftan da olabilirler, bir meslekten de; bir çok değişik kesimlerden ve değişik nedenlerden de vs. ama “Seçmen X partisinin kulağını çekti” “Y partisine bir şans daha verdi” gibi seçmeni bir bütün olarak görmek ne kadar gerçekçidir, sosyoloji bilimiyle ne kadar bağdaşıktır bilen söyleyen yok.
İktidar bilmem nereden ucuz vergisiz ayakkabı ithal etmeyi adet edinirse ayakkabı sektöründe çalışanların, patronların bundan rahatsız olup hiç yoksa bir kesiminin o iktidardan oyunu esirgemesi doğaldır. Oysa maşallah bizim seçmenler pek o kalıba da uymuyor ya; aha işte Şeker fabrikaları kapandı Pancar üreticisinden işçisine kadar ortada kaldı ama iktidarın başının oralarda aldığı oylar da arttı.
Bu seçmenler değil miydi öbürünün inadına veya “bilmem kim”e olan kini kızgınlığı nedeniyle oyunu “şu”na değil de “bu”na ilkesizce veren..
O “Söz konusu vatansa gerisi teferruttır” sözü de ancak aktif ama dar bir kesimde söz konusudur, onlardan çok daha büyük bir kitle için ise sadece teferruattır.
Ya hu, adamlar bu ülkeyi ve halkı padişah mülklüğünden kurtarıp “Cumhur”un yapan,Cumhuriyeti kuran ve o sayede de bugün “tek adam/başkan” olarak o makama oturan ve çevresi Atatürk’e düşmanlık ederek; dini kullanarak, laikliğe saldırarak oy topluyorlar oy kullanıyorlar. Çala mala da olsa nerdeyse yüzde ellileri buldular.
* * *
Bu ”yekpare seçmen” de tıpkı bizim şu ünlü ve de başka hiç bir yerde bulunmayan “Trafik canavarı” benzetmesi gibi: “Trafik canavarı yine yolllarda; 40 can aldı” ;”Tatilden dönenler Trafik canavarının kurbanı oldu” vb.
Ya o canları alan canavar manavar yok; “dikkatsiz sürücü” “dikkatsiz yaya” ; “yetersiz denetim”, “yanlış kural”, “teknik eksiklik”, araba bakımsızlığı” vb. vb.; özetle “ihmal ve sorumsuzluk” var..
(İşte son örnek tren faciası: yukarıda dediklerimin nedeyse tümü var gibi.9.7.18)
* * *
Yanılmıyorsam eskiden bizde böyle “yekpare seçmen” gibisinden bir benzetme yoktu, bu buralarda (batıda) başladı Türkiye’ye de sirayet etti.
İyi Pazarlar
Aydoğan
28.6.18/ 8.7.18
Yeniçağ
Arslan TEKİN
arslantekin53@yahoo.com
08 Temmuz 2018
Nasıl seçim kazanılıyor?
Eğitim felâket, ekonomi felaket, Kandil’e hâlâ girilemedi ama Ak Parti seçim kazanıyor.
Âmiyâne soracağım: “Ne ayak bu!”
Ak Parti yok; Recep Tayyip Erdoğan var. Sosyologların akıl erdiremeyeceği bir meseleyle karşı karşıyayız. “İmkânsız” olan, “mümkün” görünüyor.
AK Parti + RTE Parti = RTE Parti.
AK Parti – RTE Parti = RTE Parti.
Toplasan da çıkarsan da böyle. Herhangi bir maksatla bunu söylemiyorum. Parti tartışmasız Recep Tayyip Erdoğan’dır. Herkes bunu böyle kabul etmiştir. Biz adını koyuyoruz. Saray erkânı anlayışla karşılamalıdır.
Bu durumda; Ak Parti ile R. T. Erdoğan arasında yüzde 10’a varan bir fark mantığa uygun mu?
Sanılıyor ki, seçmen matematik hesabı yaptı, şu kadar oyu Reis’e verelim, şu kadar oyu milletvekillerine verelim. Reis yerinde kalsın. Ak Parti’nin burnu sürtülsün!
MHP’lilerden, Reis’e oy gitmiş… Hareket içinden gelen ve Milliyetçi Hareket’le ilgili kitaplar, sayısız yazılar yazan biri olarak söylüyorum: MHP’lilerin R. T. Erdoğan’a oy atması mümkün değildir. Devlet Bey belki, sırf sözünde durmak için, Reis’in resminin altına mührü basmıştır. İki gün önce milletvekilliğini kıl payı kaçırmış bir arkadaşla konuştum. “Hanıma da, çocuklarıma da Erdoğan’a oy verin, diyemedim.” dedi.
Var bir şey ama ne? Araştıran araştırsın. Zaman içinde bazı şeyler su yüzüne çıkacaktır. Sadece seçimden önce yazdıklarımı hatırlatacağım:
10 Mayıs 2018 tarihli yazımda, “Yazılıp söyleniyor: R. T. Erdoğan, ne yapar eder kazanır, kazanmak zorundadır. Seçimi kaybetmesi -fazlasını yazmayayım- pek çok tartışmayı, ithamı, suçlamayı beraberinde getirecektir. Bu tartışmaları, ithamları, suçlamaları göğüsleyebilecek mi?” diyorum.
19 Haziran 2018 tarihli yazımda, “Şunu söylemeden geçemeyeceğim: Seçim normal akışına bırakılmayacaktır. (İnşallah yanılırım.)” diyorum.
Reis kazanmak mecburiyetindeydi ve “kazandı”. Top peşinde koşanlar hani ne derler, önümüzdeki maçlara bakalım. Biz de öyle diyeceğiz.
Reis söz vermişti: “Yeni dönem daha fazla demokrasi dönemi, daha güçlü hukuk devleti dönemi olacaktır… Yeni dönem yürütmenin daha etkin, yasamanın daha itibarlı, yargının daha bağımsız hale geldiği bir dönem olacaktır.”
Dakka bir gol bir mi desem… İhraç edilen edilene. Benim derdim; hak yerini bulsun. Başından beri yazagelirim: Kim olursa olsun, insanlar aç bırakılmasın. İhraç edilenler, ince elenip sık dokunmuştur muhakkak; suçludurlar. Ama çocukları da mı suçlu? Açlığa terk. Aklım duruyor. Devlet, kendisine tâbi olanları uluorta bırakır mı?!
Gazeteci-yazarlar Ali Bulaç, Ahmet Turan Alkan, Mehmet Altan isimlerini sık telaffuz ettim. “Örgüt” bağlantıları mümkün değildi. Sevindirici haber: En son A. T. Alkan da serbest. Ceza verdiler ama üst mahkemelerden, olmazsa AİHM’den dönecek. Diğer yazarlar da gazeteciler de çıkacaklar. Reis’in “adalet” sözü var! (Mümtaz’er Türköne! FETÖ’ye nasıl lanet okuduğunu herkes biliyor. Mahkemede asabî davranma. Çıkman lâzım!)
Belki yakınındakilerin çoğu onlardan uzak duracaklardır. Biliyorsunuz, üçünü de yemeğe davet ettim. Ali Bulaç Bey haber verdi, gelecek. A. T. Alkan yeni çıktı. Muhtemelen o da müspet cevap verecektir. Mehmet Altan’dan cevap bekliyorum.