44.YIL Kıbrıs Barış şehitlerimizi minnetle anıyoruz * Ecevit’in Kıbrıs vasiyeti ortaya çıktı * Kıbrıs Barış Harekatının yıldönümünde düşünceler

Odatv.com
21.07.2018 20:40

Ecevit’in Kıbrıs vasiyeti ortaya çıktı
Gazeteci Mehmet Çetingüleç’e anlatmıştı…

Kıbrıs Barış Harekatının 44. Yıldönümü dün kutlandı.

Barış Harekatını başlatma emrini 20 Temmuz 1974 tarihinde veren dönemin Başbakanı Bülent Ecevit, vefatından kısa bir süre önce gazeteci Mehmet Çetingüleç’e anılarını anlatırken, Kıbrıs vasiyetini de açıkladı.

Çetingüleç’in yazdığı “Ecevit’in Anıları” isimli kitapta yer alan Kıbrıs notlarından bir bölümü şöyle:

– Cumhuriyet döneminde Atatürk’ün –tek kurşun atmadan- Hatay’ı almasından sonra ikinci toprak kazanımı Bülent Ecevit’in Kıbrıs Barış Harekatı ile gerçekleşmişti. Ancak harekat Kıbrıs Türklerinin bulunduğu bölgenin ötesine geçmedi. Türkiye’de bazı yorumcular ‘Eğer harekat sınırlı tutulmasa Türkiye’nin masada eli daha güçlü olurdu’ şeklinde değerlendirmeler yapıyordu, ama Ecevit aynı fikirde değildi :

BÜLENT ECEVİT – Kesinlikle öyle değil, çünkü orada 150 bin kadar Türk vardı, 600 bin kadar da Rum… Biz dünyadan hiç tepki almaksızın Barış Harekatını yaptık. Eğer ölçüyü kaçırsaydık, “işgalci devlet” durumuna düşmüş olacaktık. “Kurtarıcı devlet” işleviyle Kıbrıs’a gittik. Kıbrıs’taki darbeyi önlemek ve Türkleri bir soykırımdan kurtarmak için harekat düzenledik.

Eğer adanın bütününü almaya kalkışsaydık, bütün dünyayı da karşımıza alırdık. Aslında hiçbir diplomasi uzmanı da böyle bir iddiada bulunmuyor.

– Peki Kenan Evren’in bir açıklamasında söylediği gibi Türkiye’nin “fazla toprak alması” gibi bir durum sözkonusu olmuş muydu ?

BÜLENT ECEVİT – Hayır… Öteden beri Türklerin elinde varolan toprak miktarı yüzde 30 küsür oranında. Onun (Evren’in) öyle bir konuşma yapmış olmasına çok içerledim.

– Ecevit, adadaki Türk nüfusun korunmasını esas alıyordu :

BÜLENT ECEVİT –Kıbrıs’taki Türkleri barışa kavuşturmak için ne yapmak gerekiyor? Bunu da düşünerek, ona göre hareket ettik.

1967’de İnönü başkanlığındaki hükümette bakandım ve tabii o dönemde Kıbrıs’ta istenmeyen bazı gelişmeler yaşanmıştı. O deneyimle 1974’de Başbakanlığa geldiğim vakit “Kıbrıs’ta bir şeyler olabilir, Türklerin başı derde girebilir, mutlaka hazırlıklı olmalıyız.” dedim. Genelkurmayla her ihtimale karşı planlar yaptım. Eğer Kıbrıs’ta ve Yunanistan’da gerekli tedbirler almak zorunda kalırsak, durum ne olur, nasıl sonuç alabiliriz? Olumlu sonuçlar alabilmek için neler yapmalıyız? Bütün bunları değerlendirdim. Emindim ki, Türk Silahlı Kuvvetleri’nin gücü bir hareketi barış içinde sağlamaya yeterlidir. Ayrıca Yunanistan’da 6 yıldan beri iş başında olan bir cunta hükümeti vardı. O yüzden Yunanlıların dünyada itibarları çok düşüktü. Ayrıca devlet başkanın başı dertteydi. Makul ölçüler içerisinde Kıbrıs’ta sorunu çözebileceğimize inanıyordum. Diplomaside koşulları iyi değerlendirmek çok önemli. Biz o sırada bulunan ortamı çok iyi değerlendirdik. Kısa sürede, birkaç gün içinde çok olumlu bir sonuç aldık.

“KIBRIS FATİHİ” UYARISI

– Ecevit, Kıbrıs Barış Harekatı’ndan sonra sokaktaki coşkuyu bir genelgeyle frenlemeye çalıştı:

BÜLENT ECEVİT – Büyük bir mutluluk yayılmıştı Türkiye’ye. Türk ulusu kendine daha çok güvenir duruma gelmişti. Bana “Kıbrıs Fatihi” diyorlardı, ama ben asla bu deyimi kullandırtmadım. Tam tersine mesela otobüslere “Kıbrıs Fatihi” diye miğferli resimlerim asıldığı zaman valilere telefon ettim, “Bu tür şeyleri yaptırtmayın. Bizim amacımız fetih değil barıştır…” diye. Ama buna rağmen, “Kıbrıs Fatihi” sözü yerleşti. Toplumda büyük bir heyecan vardı. Türk ulusu uzun yıllardan beri ilk defa kendini kanıtlamış oluyordu. Dünya kamuoyunda da olumlu etkiler oluyordu.

Tabii büyük bir hayal kırıklığı içine sürüklendi Amerika. İlişkilerimiz büyük bir soğuma sürecine girdi. Biz Amerika Birleşik Devletleri’ni gücendirmemek için elimizden geleni yaptık, fakat kendi hakkımızı da savunduk.

– Ecevit’le sohbet ederken Barış Harekatının üzerinden 30 yıl geçmişti. Savaşla elde edilen toprakların masada kaybedilme riski vardı. Rum tarafını üye yapan Avrupa Birliği’nin baskısıyla Kıbrıs sanki Türkiye’nin üzerinde bir yükmüş gibi hava yaratılıyordu. Ecevit gelişmeleri üzüntüyle izliyordu. Bu konuda vasiyet niteliğinde bir değerlendirme yaptı :

BÜLENT ECEVİT- Kıbrıs’la ilgilenme hakkı bulunan sadece üç ülke var.Türkiye, İngiltere ve Yunanistan. Başka hiçbir devleti ya da kuruluşu ilgilendirmez. Yıllardan beri sanki Kıbrıs’ta Rumlar’ın egemenliği varmış da Türkiye bunu çiğnemiş gibi gösteriliyor. Oysa tarihsel süreç içinde görüyoruz ki, aslında Kıbrıs adası hiçbir zaman Rum adası olmamıştır. Yıllarca Osmanlı yönetiminde kaldı. Ancak 1950’lerin sonunda ilk defa Rumların egemenliğinde bir yönetim kurulmak istendi. Bu yönetim, uluslararası antlaşmalara uygun davranmadı, tam aksine tutum içinde oldular. Adadaki Türklere karşı yoğun saldırılara, soykırım davranışları içerisine girdiler. Sonra Türkiye asker göndermek zorunda kaldı. Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti varlığı ortadan kalkacak olursa, bu Türk topraklarına saldırı olacaktır. Çünkü KKTC Türkiye’nin uzantısıdır. Hem Türkiye için hem de Doğu Akdeniz için Kuzey Kıbrıs’ın ne kadar önemli olduğu haritaya bakılınca görülür. Kıbrıs bizim için önemli değil diye konuşanlar aslında Türkiye’nin gerçeklerini bilmez görünüyorlar.

Türkiye’nin herhangi bir parçası başka ülkeler tarafından ele geçirildiği takdirde, bundan ne kadar rahatsızlık duyarsak, Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti topraklarının alınması durumunda da o kadar içimize sindiremeyeceğimiz bir durum ortaya çıkar.” (1)

Kıbrıs Barış Harekatının yıldönümünde düşünceler

Onur Oymen
ooymen@hotmail.com
Tarih:21 Tem 2018

Dün Kıbrıs Barış Harekatının 44. Yıldönümünü yurdumuzda ve Kuzey Kıbrısta coşkuyla kutladık. Bu vesileyle düşüncelerimi soran bazı televizyonlara ve gazetelere özetle şunları söyledim:

Türkiye’nin 1960 tarihli Londra ve Zürih Antlaşmalarından kaynaklanan haklarını kullanarak Kıbrıs’a yaptığı müdahale Kıbrıslı soydaşlarımızın can güvenliğini sağlayarak onları özgürlük içinde yaşama olanağına kavuşturmuştur.

Bu müdahale aynı zamanda Kuzey Kıbrıs’ı, özellikle Arap Baharı denilen eylemlerden sonra ateş topuna dönen Orta Doğu’nun insanların barış ve demokrasi içinde ve insan haklarına saygılı bir ortamda yaşadıkları tek bölgesi haline getirmiştir.

Kıbrıs ihtilafının başından beri hemen hemen daima Rumların yanında yer alan uluslararası toplumun, siyasi şahsiyetlerin ve dünya basınının Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyetinin bu demokratik özelliğini ön plana çıkartan bir ifadesini gördüğümüzü hatırlamıyorum.

Kıbrıs’lı Rumlar, Yunanistan’ın ve büyük devletlerin desteğinden ve Türk tarafı üzerinde uyguladığı baskılardan yararlanarak daima bir salam politikası izlemişler, her gürüşme sürecinde elde ettikleri avantajları ceplerine koyarak bir dahaki seferde yeni tavizler istemişlerdir.

Geçen yaz yapılan Crans Montana görüşmelerinde de böyle olmuş, Rumlar, Türkiye’nin garantörlük haklarından vaz geçmesi ve Adadaki bütün askerlerini çekmesi yolundaki talepleri yerine getirilmediği için görüşmelerin sonuçsuz kalmasına yol açmışlardır.

İşin düşündürücü tarafı BM Genel Sekreteri Guiterrez’in de, Antlaşmaları göz ardı ederek ve görevinin gerektirdiği tarafsızlığı bir tarafa bırakarak Türkiye’nin garantörlük hakkının savunulamayacağı yolundaki bir görüşü raporun”a yazmış olmasıdır. Bu son gelişme 6 yıl İngiltere Dışişleri Bakanlığı yapmış olan Jack Strw’u bile çileden çıkartmıştır.

Straw, 1 Ekim 2017 tarihinde Independent gazetesinde yayınlanan “Ancak Adanın Bölünmesi Türklerle Rumlar Arasındaki İhtilafın Sona Ermesini Sağlayabilir” başlıklı makalesinde özetle şunları ifade etmiştir:

“Avrupa Birliği 1 Mart 2004 tarihinde stratejik açıdan şimdiye kadar aldığı kararların en kötülerinden birini kabul ederek, Türklerle Rumlar arasında anlaşma olsa da olmasa da 1 Mart 2004 tarihinde Kıbrıs’ın AB’ye üye yapılmasını kararlaştırdı.

“Bu yazın başında Kıbrıslı Türklerle Rumlar arasında bir anlaşmaya varılması amacıyla 11incisi yapılan uluslararası girişim, daha öncekilerde olduğu gibi, Kıbrıslı Rumlar tarafından engellendi. Türklerle Rumlar arasındaki iki bölgeli, iki toplumlu bir hükümetin kurulması sağlanarak Kıbrıs’ın birleştirilebileceğini amaçlayan müzakere maskaralığına artık son vermenin zamanıdır. Çözüm Adanın bölünmesi ve Kuzey’deki Kıbrıs Türk devletinin uluslararası alanda tanınmasıdır. “(Yazının tamamına internet üzerinden ulaşmak mümkündür.)

Ne yazık ki, ne iktidar ne de muhalefet Türkiye’nin uzun zamandan beri dile gertirdiği görüşlere hak veren Straw’un bu makalesini yeterince değerlendirebildi.

Uluslararası toplum Türklere haksızlık yapmaya devam etmekte, ekonomik, ticari, ulaşım, hatta spor alanında uygulamaya devam ettiği baskılarla Türk tarafını dize getirip Rumların beklentisi doğrultusunda bir çözüme ulaşmaya çalışmaktadır. Böyle bir ortamda Straw’un makalesi özel bir önem taşımaktadır.

Bu arada Kıbrıs Türk liderliğinin Türkiye’nin garantörlük hakkından vaz geçilebileceği anlamına gelen sözleri tezlerimizi savunmamızı güçleştirmekte ve Rum tarafını umutlandırmaktadır.

Kıbrıslı Türklerin büyük kahramanı ve lideri Denktaş, Osmanlı imparatorluğunun savaş alanında Yunanistan’ı mağlup ettikten sonra Girit’i feda ettiğini hatırlatarak “Kıbrıs Girit olmasın” görüşünü her vesileyle dile getirirdi.

Önümüzdeki dönemde yeniden gündeme getirilmesi beklenen haksız taleplere karşı direnme gücümüzü göstererek milli davamız olan Kıbrıs’a sahip çıkmalıyız. Kıbrıs Türklerini özgürlüğe, bağımsızlığa ve demokrasiye kavuşturan Başbakan Bülent Ecevit’in ve Kıbrıslı Türklerin lideri Denktaş’ın ve arkadaşlarının eserini yaşatmak öncelikli ödevimiz olmalıdır.

Saygılar, sevgiler.
Onur Öymen

(1) https://odatv.com/ecevitin-kibris-vasiyeti-ortaya-cikti-21071849.html

This entry was posted in DIŞ POLİTİKA. Bookmark the permalink.

Leave a Reply

Your email address will not be published. Required fields are marked *