AKIL FİKİR YAZILAR * Cesaret ve dayanışma yoksa yenilgi kaçınılmazdır

Aydınlık
Rennan Pekünlü
20.2.2015

Cesaret ve dayanışma
yoksa yenilgi kaçınılmazdır

İyi ve kötü kavramları insanlığın içinde vardır. Kişinin entellektüel gelişmişlik düzeyi ne olursa olsun fikirleri ne denli önyargılı ve kişisel çıkarlarını yansıtıyor olursa olsun o kişi içinde yaşadığı toplum için yararlı olan şeyi iyi, zararlı olan şeyi de kötü olarak düşünecektir.

İyi ve kötü kavramları zeka düzeyi ve kazanılan bilgi düzeyine göre de değişir. Bu kavramlarda değiştirilemez bir şey yoktur.

Düşünce dokumuz zamanla değişebilir. Irkımız için yararlı veya zararlı olan şeyleri değerlendirme biçimimiz de değişebilir, ancak temel aynıdır. Eğer hayvanlar dünyasının tüm felsefesini bir tek tümcede özetlemek gerekirse, kuşların, karıncaların, insanların tek bir noktada fikir birliğine varacağını anlamalıyız.

Tüm hayvanlar alemini gözledikten sonra ortaya çıkan tinsel yargı şu sözcüklerle özetlenebilir: “Başkalarının size nasıl davranmasını istiyorsanız siz de başkalarına öyle davranın” (Do to others what you would have them do to you in the same circumstances).

Bu yargıya şunu da ekleyebiliriz:

“Bunun yalnızca bir salık olduğunu unutmayın; ancak bu salık toplu yaşayan hayvanlar aleminin uzun deneyimlerinin bir meyvesidir. İnsan da içerilmek üzere, kitlesel olarak yaşayan toplumsal hayvanlarda bu ilke temelinde davranmak alışkanlık haline gelmiştir. Gerçekten de bu ilke olmasaydı toplumlar varolamazdı, hiçbir ırk, boğuşmak zorunda olduğu doğal engelleri aşamaz yok olur giderdi”.

Gerçekten de toplumsal hayvanlara ve insan toplumlarına ilişkin gözlemlerden ortaya bu basit ilke mi çıkıyor? Bu ilke uygulama bulabilir mi? Ve bu ilke nasıl oluyor da alışkanlığa dönüşüyor ve sürekli gelişiyor? Şimdi de bu konuya değinelim.

SİZ BİLMEZSİNİZ TANRI BİLİR

İyi ve kötü kavramları insanlığın içinde vardır. Kişinin entellektüel gelişmişlik düzeyi ne olursa olsun, fikirleri ne denli önyargılı ve kişisel çıkarlarını yansıtıyor olursa olsun, o kişi, içinde yaşadığı toplum için yararlı olan şeyi iyi, zararlı olan şeyi de kötü olarak düşünecektir.

Ancak, insan ırkı ve sorunlarına ilişkin hiç kafa yormayan milyonlarca insan vardır. Çoğu yalnızca kabilesini veya ailesini tanır, çok azı ulusun ne olduğunu bilir ve çok daha azı da insan ırkına ilişkin bilgi sahibidir. Bu durumda, nasıl olur da bunlar, tüm dar ve kişisel çıkarlarına karşın, insan ırkı için neyin yararlı neyin zararlı olduğunu bilebilirler?

Bu gerçek, düşünürleri tüm zamanlarda ilgilendirmiştir ve bugün de ilgilendiriyor. Biz de kendi görüşümüzü sunacağız. Hemen değinmekte yarar var, bu gerçeğin değişik açıklamaları olabilir ancak gerçeğin kendisi yadsınamaz. Eğer bizim vereceğimiz açıklama gerçek açıklama veya tam bir açıklama olamayacaksa da onun insanlık için doğurduğu ve doğuracağı sonuçlar kalıcı olacaktır.

Din adamlarına göre, eğer kişi iyi ile kötüyü ayırdedebiliyorsa, bu düşüncenin esin kaynağı Tanrı’dır. Düşüncenin iyi mi kötü mü olduğunu araştırma onun görevi değildir; kişi yalnızca yaratıcısının emrine uymalıdır. Cehalet ve vahşinin terörünün meyvesi olan bu açıklama üzerinde durmayacağız. Geçelim.

DAYANIŞMAYI UNUTANLAR

Bir başka grup bu gerçeği yasa olarak açıklamaya çalıştı. Haklı ve haksız, doğru ve yanlış duyguları insanda yasa olarak gelişti. Bu açıklamayı değerlendirmeyi okurun kendisine bırakıyoruz. Yine okur biliyor ki yasa, insanın toplumsal duygularını kullanmak üzere, kişinin onadığı tinsel değerlerin içine sızdırılmış, onun doğasına aykırı ancak sömürgen azınlığın yararına olan emirlerdir. Yasalar insanların hakkaniyet duygularını geliştirmek yerine saptırmıştır. Geçelim.

Yararcıların (Utilitarian) açıklamalarında da durmayacağız. Onlara göre kişi, kişisel çıkarları için iyi davranır. Ancak yararcılar, kişinin tüm ırkıyla dayanışma duygularını unuturlar. Yararcıların açıklamalarında gerçek payı var ama gerçeğin tamamı değil. Bu nedenle geçelim, ilerleyelim.

TOPLUM NE ZAMAN BOZULUR?

Yukarıda incelediğimiz olaylarda tinsel duygusallığın kaynağına kısmen de olsa tanı koyan 18. yüzyıl düşünürlerine çok şey borçluyuz.

Tinsel Duygusallığın Kuramı adlı güzel eserinde Adam Smith tinsel duygusallığın gerçek kökenine parmak basmıştır. Dinsel önyargıları olmayan Smith, tinselliği insan doğasının fiziksel gerçekliği açısından açıklamayı denedi. İşte bu nedenle resmi ve resmi olmayan teolojik önyargı O’nun kitabını tam yüzyıl boyunca Kara Liste’ye aldı.

Smith’in tek yanılgısı, sempati duygusunun insanlarda olduğu gibi hayvanlarda da olduğunu anlayamamaktı.

Hayvanlar alemini incelediğimizde ve her bir canlı varlığın acımasız çevre koşulları ve düşmanları karşısında yaşam savaşından utkuyla çıkabilmesi için dayanışma ve eşitlik ilkesi ne denli çok gelişmiş ve alışkanlık halini almışsa, o canlı türünün yaşama şansının, güçlüklerin üstesinden gelme becerisinin o denli yüksek olduğunu anlıyoruz.

Toplumun her bir üyesi, tüm diğer üyeleriyle dayanışma içinde olduğunu derinden duyumsadığında, her bir bireyde, ilerlemenin başlıca etmenleri olan şu iki nitelik tamamen gelişmiş oluyor: cesaret ve özgür bireysel girişim (initiative). Tersine, dayanışma duygusunu, nüfus azlığı veya nüfus çokluğu nedeniyle yitirmiş olan küçük hayvan gruplarında ilerlemenin iki etmeni, cesaret ve bireysel girişkenlik duyguları da hızla körelir.

Sonunda bu iki etmen ortadan kalkar, toplum bozulur ve düşmanları karşısında çöker. Karşılıklı güven olmazsa savaşım olanaksızdır; cesaret, girişim, dayanışma yoksa utku da yoktur! Yenilgi kaçınılmaz olur.

https://www.aydinlik.com.tr/cesaret-ve-dayanisma-yoksa-yenilgi-kacinilmazdir

This entry was posted in AKIL FİKİR YAZILARI. Bookmark the permalink.

Leave a Reply

Your email address will not be published. Required fields are marked *