SİYASİ TARİH * DEVRİMLER * DEMOKRAT PARTİ VE 27 MAYIS * Bugün de tarihi çarpıtanlarla başbaşayız. Bir aydınlanma ve uygarlık savaşıdır bu. Süregelen bu savaşı mutlaka akıldan, bilimden, halktan, emekten yana olanlar kazanacaktır.

Prof. Dr. Coşkun Özdemir
coskunoz@superonline.com

DEMOKRAT PARTİ VE 27 MAYIS

Genç bir doktor, taze bir nöroloji uzmanıyım, İstanbul’da bir devlet hastanesinde görev yapıyorum. Hastane başhekimi ve tüm uzmanlarla birlikte Belediye Başkanı (Kemal AYGÜN) tarafından bir toplantıya davet ediliyoruz.

DP’li başkan bir süre partisinin başarılarını sıraladıktan sonra ;

“ Arkadaşlar, Vatan Cephesi’ne katılırsanız çok doğru bir şey yapmış olursunuz ” diyor.

Başhekim Dr. Mansur Sayın, arkadaşlar başka çare yok diyor. Devlet memurlarına onur kırıcı bir baskı…O günlerde radyolarımız saatlerce Vatan Cephesi’ne katılan insanları, kedileri, köpekleri, yaşama veda etmiş olanları yayınlayıp duruyordu. Demokrat parti çok başarılı bir bölme, parçalama stratejisi uyguluyordu.

Halkın kahveleri, kıraathaneleri, gazinoları, hatta camileri ayrılmıştı.Bu ayrılık tohumlarını hiç düşünmeden, hiç sakınca görmeden serpiyordu adı demokrat olan parti.

1956 yılında, Urfa’nın Birecik ilçesinde, Fırat nehri üzerindeki köprünün açılısı yapıldı. Cumhurbaşkanı Celal BAYAR ve Başbakan Adnan MENDERES bu açılışı izleyerek 11Nisan kurtuluş bayramını kutlamak üzere Urfa’ya geldiler.

Geçit töreninde bir kara çarşaflılar topluluğu önlerinde geçit yaptı.Açıkça “Sizin sayenizde bu özgürlüğe kavuştuk” demek istiyorlardı. Onları, cumhurbaşkanı DP markalı bastonu ile, diğer iki bakanla birlikte idamını esefle karşıladığım Başbakan Adnan MENDERES ise şapkası ile selamladı. Bu olayın tanığı oldum.

Yine DP’nin Urfa’ya atadığı belediye başkanı, benim de hazır bulunduğum bir yemekte “ Orucunu yiyenin katli vaciptir” demiştir. Köy ağalarını milletvekili yapan DP’nin ilk icraatı Arapça ezan olmuştur.

Bunun ardından cumhuriyet karşıtı Saidi Nursi’yi ziyaret edip ona saygılarını sunmuşlardır. Cumhuriyet devrimlerini halkın tuttuğu ve tutmadığı diye ayıran, resmi ilanlarla besleme basın yaratan yine bu iktidardır.

6-7 Eylül faciası ve kara sayfasının baş sorumlusu da bu partidir. Ama hiç utanmadan Aziz Nesin’i ve solcuları olaydan sorumlu tuttular. ( Aziz Nesin Türkiye’nin Kore’ye asker göndermesine karşı çıkmıştı.)

Kırşehir DP’ye oy vermediği için ilçe yapıldı.

Mecliste tahkikat komisyonu kurup ona mahkeme yetkileri vererek muhalefeti tasfiye etmek isteyen, meclisi yargı yerine koyan DP iktidarıdır.

Köy Enstitülerini, halkevlerini kapatan, böylece iki aydınlanma odağını yok ederek feodalitenin ve aşiret düzeninin süregelmesine yol açan yine adı demokrat olan parti olmuştur.

İktidarın antidemokratik eylemlerine ve zorbalığına karşı duran üniversite hocalarını kara cübbeliler diye anan başbakan ve bir hukuk abidesi Ord. Prof. Sıddık Sami ONAR’ı üniversite bahçesinde yerlerde sürükleyen bu iktidarın emrindeki emniyet güçleridir.

Menderes’in meclise dönerek “ Siz isterseniz hilafeti de getirebilirsiniz” diye seslenişi çok ünlüdür.

“ Ben bir odunu da aday koysam seçtiririm” deyişi de hiç unutulmamıştır. Tıpkı bugünküler gibi din istismarı için her fırsatı kullanmışlardır. DP yönetiminde ülkenin bağımsızlığını yitirişi de ayrıca uzun uzun tartışılmaya değer.

Cezayir’in bağımsızlık mücadelesinde Fransa’yı destekleyen bu iktidar Türkiye’nin yurtseverlerine büyük acılar yaşatmış ve demokrasi umutlarını daha başlangıcında yok etmiştir.

Şimdi böyle bir iktidarın Türk demokrasisine vurduğu sayısız darbe göz ardı edilecek ve meşruiyetini kaybederek askeri darbe ile devrilen DP yerine gelen askeri yönetimin yaptığı 1961 Anayasası ve onun Türk halkına sağladığı haklardan hiç söz edilmeyecek ve bizim sözde resmi tarih karşıtları tarafından 27 Mayıs kategorik olarak faşist bir yönetim yaratan 12 Mart ve 12 Eylül’le bir tutulacaktır…

Bu demokrasiye doğru gelişmeyi hedefleyen cumhuriyet devrimlerine inanan insanların bakışı ile sağduyudan ve iyi niyetten tümü ile uzak, maksatlı bir yaklaşımdır.

1961 Anayasası sosyal devleti, Anayasa Mahkemesini, üniversite özerkliğini, sendikal hakları, yargı bağımsızlığını, sosyal güvenlik hakkını getirmiştir. Bunların her biri kimsenin dilinden düşürmediği ve çok sözü edilen demokrasinin alt yapısını oluşturan kurumlardır.

27 Mayıs bize düşünce özgürlüğünü, sol açılımını getirdi.

İnsan hakları, emekçi hakları, gelir dağılımı neredeyse ilk kez tartışılır oldu. Nazım HİKMET’i ilk kez dergilerde okumaya başladık.

Türk halkı onun bir vatan haini olmadığını, 27 Mayıstan sonra öğrenebilmiştir. Yön dergisi halka çok şey vermiş ve onlara ülkeleri hakkında düşünmeyi, soru sormayı öğretmiştir. Evet, bu yönetim hakkında söylenecek daha pek çok şey var.

Bazı CHP milletvekillerinin geçen yıllarda Tansel Çölaşan’ın açıklamaları üzerine 27 Mayısı bir devrim değil, bir cunta darbesi olarak yorumlayanlara katıldığını izlemiştik…

Onlar Mehmet Metiner ve Taha Akyol’dan esinlenmiş olamazlar.

27 Mayıs bir darbe olarak başlamış ama bir demokratik devrime dönüşmüştür. Bir ülkeyi yönetmek kolay değil.

Devrim, halkın büyük çoğunluğunun yararına olan eylem ve değişim için yapılan nitelemedir.  Ama bu askeri yönetim 147’liler olayı gibi büyük yanlışlıklar yapmaktan geri duramamıştır. Karşı devrimciler 1961 anayasasından memnun kalmamışlar ve kısa zamanda onu yok etmenin yolunu bulmuşlardır.

Geçen yıllarda Yargıtay başsavcısının açtığı dava nedeni ile halkın desteğine, halkın egemenliğine ve iradesine başvuranlar ve TV konuşmacılarının çoğunluğu 60 yılı aşan bir süreden beri o halkın nasıl elinin kolunun bağlandığını, eğitimden yoksun bırakıldığı ve egemenlik hakkını kullanmaktan nasıl alıkoyulduğunu görmezden ve bilmezden geliyorlardı.

Bugün de tarihi çarpıtanlarla başbaşayız.
Bir aydınlanma ve uygarlık savaşıdır bu.

Süregelen bu savaşı mutlaka akıldan, bilimden, halktan, emekten yana olanlar kazanacaktır.

Not: Hatırlıyorum, Anayasa profesörü Sayın Ergün ÖZBUDUN, Yargıtay başsavcısının açtığı dava nedeni ile “ O halde halkı kapatsınlar” buyurmuştu. Ben ondan yaşlıyım, göstermelik demokrasimizi başından beri yakından izledim. Bence tüm sağcı iktidarlar çok sistemli bir şekilde ve var güçleri ile halkı kapatmak, onu sahip olduğu egemenlik hakkını kullanamaz hale getirmek için çalışmış, bu uğurda tüm hünerlerini dış dinamikleri de kullanarak göstermişler ve yazık ki başarılı olmuşlardır.

Köy Enstitülerini, halkevlerini kapatan, öğretim birliğini yok eden,500 imam hatip okulu kuran bu iktidarlardır ve bunlar açıkça halk karşıtı politikalardır.

Toprak reformu bu yüzden yapılamamıştır.
Feodal yapı ve aşiret düzeni bu yüzden süregeliyor.

This entry was posted in DEVRİM VE KARŞI DEVRİMLER, SİYASİ TARİH. Bookmark the permalink.

Leave a Reply

Your email address will not be published. Required fields are marked *