ÇANAKKALE DENİZ ZAFERİNİN 103. YILI KUTLU OLSUN ve BUGÜN 18 Mart 2018 şanlı askerlerimiz AFRİN’e TÜRK bayrağı çektiler , ORDUMUZ VAR OLSUN.

DİRİLİŞ – ÇANAKKALE – TURGUT ÖZAKMAN

-Hani diyorlar ya, “Mustafa Kemal’in Çanakkale’de rütbesi ne idi ki, o savaşın kaderini değiştirmiş olsun”. Buna cevap Alman Liman Von Sanders’ten gelsin:

“Büyük iş başardınız. Siz yetersiz bir kuvvetle bu büyük savaşı tersine çevirdiniz. Bu zafer tarihe sizin adınızla geçti”.

Neden böyle diyor, çünkü Mustafa Kemal “Bütün kuvvetleri emrime verin” diyor. Liman Paşa şaşırıyor “Çok gelmez mi?” diye soruyor, “Az gelir” cevabını alıyor ve çaresiz bu genç subayın dediğini yapıyor. Sonuç: Zafer.

-Osmanlı Hanedanından hiç kimse, cepheye gelmemiştir.-Savaşın sonuna doğru gençler, yaşa göre değil, kiloyla alındılar askere. 45 kilo gelenler asker oldu.

-İsmet Paşa, amiri olan Alman subaya soruyor “Zaferden sonraki kazancınız ne olacak?” Cevap: “Türkiye”.

-İngilizler şehitlerimizi gaz döküp yaktılar. Nihal Atsız Beğ’in yazdıklarına bakalım şimdi de. Atsız Mecmua’da 1932 yılında yazdığı “Çanakkale Savaşı” adlı makalesinde  engin tarihi bilgisini konuşturur. Laf kalabalığı ve gereksiz savaş ayrıntısı yoktur yazdıklarında. O makaleyi okuyan ciltlerce kitap okumuş kadar anlar ve kavrar Çanakkale’yi.

İki Türk komutanın adı geçer bu makalede. Kaymakam Kadri Bey ve Kaymakam Gâzi Mustafa Kemal. Bu komutanlarla ilgili satırları sunayım önce:

“Arıburnu cihetine gelince: Burada o zaman kaymakam bulunan Gâzi’nin kumandasındaki 19. fırkamız ve bir de 9. Fırkamız vardı. (…) Kaymakam Mustafa Kemal Bey, Conkbayırı’na düşmandan önce geldi. Ricat etmekte olan perakende Türk neferlerine siper aldırarak mukavemet etti. 57. Alay gelinceye kadar vakit kazandı.”    “Düşmanın asıl hedefi Seddülbahir’e gelince: (…)

Eğer burada 26. Alayın Kumandanı merhum Kaymakam Kadri Bey’le bir avuç askerinin her türlü hesap ve ihtimalin haricindeki harikulade kahramanlıkla dolu dayanışı olmasaydı, ihtimal ki düşman daha o günden hâkim bir tepeyi tutar ve bizim için elim bir vaziyet meydana gelebilirdi.” 

“9 Ağustos akşamı Anafartalar Grubu Kumandanı olan Gâzi, Conkbayırı’na geldi. Conkbayırı’nı geri almak için yapılacak harekatı tertip etti. 10 Ağustos günü sabah saat 5.30’da topçu istihzaratı olmaksızın, fakat bir anda ve baskın tarzında yapılan bir süngü hücumu ile oradaki düşman geri atıldı.” 

Ve işte bu satırlar, işin aslı, sözün hası:“Ey Türk Gençliği! Çanakkale senin vatanındır! 18 yıl önce orada korkunç ve nispetsiz bir boğuşma oldu. Bir tarafta her türlü vesaitle pusatlanmış soğuk kanlı İngilizler, cesur İrlandalılar, yaygaracı Fransızlar, çevik Avustralyalılar, sporcu Yeni Zelandalılar ve korkunç Senegalliler, diğer tarafta sessiz ve gösterişsiz Türkler vardı. Bu korkunç boğuşmayı harikulade kahramanlıkları ile senin kanından olan Türkler kazandı.”

18 MART ÇANAKKALE DENİZ SAVAŞI

…Yüzbaşı Hilmi Şanlıtop gözüne Erenköy Koyuna çekilmeye çalışan Bouvet zırhlısını kestirdi. Son mermi ona atıldı. Kıl payı boşa gitti. Yüzbaşı geminin uzaklığını çok iyi hesaplamamıştı.

Ah birkaç mermi daha olsaydı!

Ama mermi taşıyan vagoncuk parçalanmış,rayı dağılmıştı. Bu topun mermileri onlarsız taşınamayacak kadar ağırdı.Topun çaresiz kalışı sıra eri Edremitli Seyit ‘in içine dokundu.Cephaneliğe koştu. 275 kilo ağırlığındaki dev mermi, rayın tahrip olması yüzünden cephaneliğin kapısında, kaldıraca bağlı, havada duruyordu. Daha önce 215 kiloluk mermileri kaldırmışlardı. Seyit bu güvenle, mermiyi işaret etti:

” Sırtıma verin!”

Cephaneciler, ” bunu taşıyamazsın Seyit!” dediler.

seyit-onbasi Taşıyamazsın ne demekti? Şu canavara benzeyen gemi kurtulacak mıydı? Top boynu bükük mü kalacaktı? Savaş heyecanı içindeydi. Sağda solda mermiler patlıyor, üzerine taş toprak yağıyor, yüzlerine patlayışların çakıntıları yansıyor, biri vecde gelmiş gözlerinden ip gibi yaş akarak ezan okuyordu. Seyit‘in içi dolup taştı. Bağırdı:

“Siz verin ! Haydi çabuk !”

“Hay çılgın!”

Koca mermiyi usul usul Seyit ‘in sırtına indirdiler. Mermiyle birlikte yere kapaklanır diye mermiyi kaldıracın askılarından ayırmadılar. Seyit iki eliyle anasını kucaklar gibi mermiyi kavradı. Tarttı. Kemikleri zangırdadı, eklemleri ezildi. dizleri titredi. Zorlukla da olsa ayakta durabildi. Mermiyi çözdüler. Damarları çatlıyordu. Burnundan kan boşandı. Besmele çekip yürüdü, geç kalıyordu hızlandı. Mermiyi topun asansörüne yerleştirdi.

Deli Mustafa ile Deli İbrahim bile bir olağanüstülüğe tanık olduklarını anlayarak bir köşeye sinip nefeslerini tutmuşlardı. Kanayan burnunu koluna silerek koşa koşa geri döndü. Cephanecilere de güven gelmişti. Mahzenden bir mermi daha çıkardılar. O mermiyi de sırtlayıp koşar adım asansöre ulaştırdı. Üçüncü mermi ağır geldi. Güçlükle, dizleri çözüle çözüle taşıdı, mermiyi topun asansörüne koydu, oraya çöktü.

İlk mermi geminin kulesini yaralamıştı. İkinci mermi baş taretini parçaladı. Sırada son mermi vardı. Dualarla uğurlandı.Son mermi Bouvet‘nin su kesiminin biraz altına isabet etti. Gövdesinin alt kısmında büyük bir yara açılmış olmalı ki dev gemi anında yana yattı.Mecidiye mürettebatı sevinç sarhoşu oldu. Deli Mustafa ile Deli İbrahim gerçekten delirdiler.

Kader Bouvet ‘ in ağır ağır batmasını uygun görmedi. Gemi Karanlık Liman’a kayıyordu. Orada Nusrat’ın hala keşfedilmemiş 18 mayını vardı. O kutlu suyun derinliğinde kuzu kuzu yatmaktaydılar.

Sürüklenen Bouvet ‘in yaralı gövdesi bunlardan birine değdi. Göğü çatlatacak şiddette bir patlama oldu. Havaya kızıl bir duman yükseldi. 45 Denizci denize döküldü. Gemi ancak iki dakika su üzerinde kalabildi, birdenbire alabora oldu, Kaptan Rageot, 20 subay ve 600 erle birlikte batıp gözden kayboldu.

Saat 14.10 u gösteriyordu.

Bouvet‘in battığını gören çakılı, zengin, sahte bataryaların mürettebatı , gözcüler, subaylar, erler açığa çıktılar, sevinçleri yüreklerine sığmıyordu, binlerce ağızdan gök gürültüsü gibi bir sevinç haykırışı , bir şükran çığlığı yükseldi:

Allah-ü ekber!”

Yorgun gazilere yeni bir can geldi.

Sağ kalanları kurtarmak için torpidobotlar olay yerine üşüşmüşerdi.Türk tabya ve bataryaları, kurtarma çalışmalarını engellememek için bir yerden emir almış gibi hep birden ateşi kestiler.

Başka uzak hedeflere yöneldiler…

 

Diriliş – Turgut Özakman – Bilgi Yayınevi

This entry was posted in ATATURK, Tarih, TSK. Bookmark the permalink.

Leave a Reply

Your email address will not be published. Required fields are marked *