Değerli okur ,
Sivil ve Ekolojik Haklar Derneği (SEHAK)tarafından gönderilmiş olan aşağıdaki çağrı Posta kutuma düştü .Çağrıda şöyle yazıyor ;
HATIRLATMA – Struma Anısına: Türkiye, Holokost, Antisemitizm ve Yüzleşme
Gönderen: SEHAK <duyuru@sehak.org>
Tarih: 19 Şubat 2018 09:16
Konu: HATIRLATMA – Struma Anısına:
Türkiye, Holokost, Antisemitizm ve Yüzleşme
Etkinlik tarihi: 26 Şubat 2018, Pazartesi
Saat: 19.00
Yer: Cezayir Toplantı Salonu
Adres: Hayriye Caddesi 12, Galatasaray, Beyoğlu, İstanbul
II. Dünya Savaşı sırasında Nazilerden kaçabilmek umuduyla Romanya’dan yola çıkan, 769 Yahudi yolcuyu taşıyan Struma adlı gemi, İstanbul açıklarında arızalandı ve 15 Aralık 1941 tarihinde Sarayburnu açığına çekildi. Gemideki yolcular tam 70 gün boyunca yollarına devam edebilme umuduyla, resmi makamların desteği olmadan, çaresizce beklemek zorunda kaldı. Ancak beklenen yardım gelmediği gibi, dönemin Türkiye hükümeti gemiyi, Şile açıklarına çektirerek yolcuları yakıtsız, yiyeceksiz kaderlerine terk etti. Gemideki 769 yolcudan 300 kadarı çocuk, 200 kadarı da kadındı. Struma, 24 Şubat 1942 gecesi Karadeniz açıklarında bir denizaltıdan atılan torpido ile batırıldı ve gemideki 769 yolcudan 768’i hayatını kaybetti.
Struma faciasında hayatını kaybedenleri anmak üzere düzenleyeceğimiz bu etkinlikte, hem söz konusu trajediye ışık tutmak, hem de tarihle yüzleşmek, konuşulmayanları konuşmak üzere bir araya geleceğiz. Etkinliğimizde sizleri de aramızda görmekten memnuniyet duyacağız.
Struma port in Istanbul, 1942 (Wikipedia)
Naci Kaptan / 20 Şubat 2018
Görüldüğü gibi Struma gemisinin torpillenerek batması ve yolcularının hayatlarını kaybetmesinin tek mirasçısı olarak Türkiye’nin adı “Holokost, Antisemitizm ve Yüzleşme” ile anılıyor .SEHAK’ın çağrısında Bu acı öykünün mirası bütünüyle Türkiye’nin sırtına yüklemiş olarak gözüküyor. Acaba durum öyle midir ;
1942 SAVAŞ YILLARI
12. Türkiye Hükûmeti, 3 Nisan 1939 – 9 Temmuz 1942
Cumhurbaşkanı İsmet İnönü
Başbakan Refik Saydam
Hariciye (Dışişleri) Vekili Şükrü Saracoğlu
II. Dünya Savaşı sırasında muharip devletler iki önemli ittifakın bünyesinde savaştı: Mihver devletleri ve Müttefik devletler. Mihver ittifakının üç büyük ortağı Almanya, İtalya ve Japonya’ydı. Bu üç ülke, Avrupa kıtasının büyük bölümünde Alman egemenliğini benimsemişti. Akdeniz’e İtalya, Doğu Asya ve Pasifik bölgelerine ise Japonya hâkimdi. Savaş gittikçe genişleyerek Rusya, Fransa,Bulgaristan ve Yunanistan’ı etki alanına aldı.İsmet İnönü’nün Cumhurbaşkanlığında Türkiye çevresinde esen savaş rüzgarlarından korunmaya çalışıyordu.
1939 yılında başlamış olan II.Dünya savaşı sürmektedir. Almanya’nın Polonya’yı işgal ettiği 1 Eylül 1939 savaşın başlangıcı olarak kabul görür. Polonya’nın işgali ile birlikte Fransa ve Britanya İmparatorluğu ve İngiliz Milletler Topluluğu’na dâhil olan çoğu ülke Almanya’ya savaş ilan etti. Polonya, 27 Eylül 1939’da teslim oldu.Bu arada 1940 Ekim’inde bir Alman askerî heyeti talep etmiş ve almış olan Romanya, 23 Kasım 1940’ta Almanya tarafında savaşa katıldı. Romanya, Almanların Sovyetler Birliği’ni işgal etmesini sadık bir şekilde desteklediklerini açıkladı . Romanya’daki musevilerin de akibetleri böylece tehlike altına girmiş oldu.
Bu süreç içinde Musevi’lerin soykırıma uğraması eylemleri başlamıştı .Musevi’ler daha güvenli ülkelere gidebilmek için yaşam savaşı vermeye başladılar. İşte STRUMA gemisi de bu dönemin acı olaylarından birisidir.Köstence limanından hareket eden ve eski bir hayvan taşıma gemisi olan STRUMA neden yolda kaldı ve yolcularını ölüme götürdü ;
STRUMA GEMİSİ
Hizmete İngiliz bayrağı ile başlamış ve zaman içinde satılarak sırası ile Yunan Bulgar ve Panama bandıralarına geçmiştir.Hayvan taşımacılığında ve Yunan bayrağı ile Balkan harbinde asker naklinde kullanılmıştır.
* Struma başlangıçta yat olarak yapılmış küçük bir teknedir.
* Gemi 1867 yılında denize inmiş ve Köstence’den kalktığında 75 yaşında ve çok bakımsızdı.
* Gemiye taşıma kapasitesinin çok üstünde en çok 200 yolcu yerine 790 musevi vatandaş alınmıştır.
* Gemiyle yolculuk yapacaklara başka bir gemi resmi göstererek yanıltılmışlardır.
* İstanbul Filistin 840 deniz milidir . Struma yaklaşık 6 nm sürat ile sakin havada bu yolu ancak 5 günde alabilir.Şubat ayı ise Ege ve Akdeniz’de ağır fırtınaların olduğu mevsimdir ve STRUMA’nın bu yolcuğu tamamlayabilmesi ancak bir mucize olacaktır.
Tüm bu nedenlerle yolcu Museviler bu işi organize eden diğer museviler/kişiler tarafından kandırılmış ve denize, yolculuğa elverişli olmayan çok yaşlı bir gemi ile ölüme gönderilmişlerdir. Şayet gemi İstanbul’da arıza yapmasa ve yoluna devam etse idi Ege denizinde veya Akdeniz’de hafif bir fırtınada bile batması veya arızalanarak açık denizde kalması büyük olasılıktır.Özetle STRUMA’YI bu yolculuk için seçenler en ölümcül hatayı yapmışlardır.
1942 POLİTİK DURUM VE SAVAŞ ETKİSİ
Alman’yanın Avrupa ülkelerini işgale başlamış olması ve savaşın sınırlarımıza kadar gelmesi ismet İnönü’yü ince dengeli politikalara zorlamıştır. Struma arızalanarak istanbul’a demirlediğinde Alman hükümeti STRUMA yolcularının karaya çıkartılmaması için Türkiye’ye baskı yapmışlardır. Bu yetmemiş İngiltere de STRUMA’nın Filistin’e gitmesine izin verilmemesi ve kabul edilmeyeceklerini belirterek baskı yapmıştır. Türk hükümeti tarafından STRUMA hareket limanı Köstence’ye geri gönderilmek istenmiş fakat Romanya da bu isteği kabul etmemiştir.
Gemi Sarayburnunda demirde beklerken İstanbul’lu musevi vatandaşlar ve Kızılay tarafından gıda ikmali görmüştür.Bekleme süresinde gemiye tamir için teknisyenler gönderilmiş fakat çok eski ve yedek parçaları olmayan geminin arızası giderilememiştir.
SONUÇ
Bu konuda şahsi görüşümü paylaşıyorum ;
STRUMA gemisi Sarayburnu açıklarında öncelikle Almanya , sonra İngiltere ve dahi Türkiye tarafından sahipsiz bırakılmıştır. Almanya Musevilere karşı soykırım uyguladığı için zaten bu konuda en önde gelen ve suçlu olan sorumludur. İngiltere STRUMA’yı Filistin’e kabul etmediği için sorumludur. Türkiye içinde 769 (veya 790) sivil musevi vatandaş bulunan gemiyi Karadeniz’e römorkörlerle çekerek açık denizde bıraktığı için sorumludur. O günlerde Türkiye’ye Almanya ve İngiltere tarafından yapılan baskıları bilmemiz olası değildir fakat STRUMA Sarayburnu’nda demirde tutularak olay zamana yayılabilir ve bu kişiler ölüme gönderilmeyebilirdi. Bunlara rağmen Türkiye sorumlulukta son halkadır.
Burada SEHAK’a bir sözüm var ;
Sehak STRUMA konusunda doğrudan Türkiye’yi suçlar bir duyuru yapmıştır. Konuyu tüm boyutlarıyla ele almamış ve Almanya ile İngiltere’nin Türkiye’ye bu konuda yaptıkları baskıları görmezden gelmiştir.
Değerli araştırmacı Cengiz Özakıncı şöyle diyor ;
“Son dönemlerde Halit Kakınç’ın “Struma” isimli kitabı ile tekrar gündeme gelen konuyla ilgili “Okuduğum kitaplarda hep motora dikkat çekilmiş, fakat Struma’nın hem motorlu, hem yelkenli, yani motoru dursa bile yol alabilecek türden yelkenli bir gemi olduğunun üzerinde durulmamıştır” dedi.
75 yaşında ve birçok değişikliğe uğramış çok yaşlı ,bakımsız bir teknenin denizcilik tekniği yönünden YELKENLE seyir yapması olası değildir. Hatta 1942 yılında STRUMA’nın yelkenlerinin olduğunu dahi sanmam. Geminin 10 kişilik personeli olduğu belirtiliyor.Bu kişiler Zabitan , güverte ve makina personeli olup yelkenleri uygun olsa bile bu kadar mürettebat ile yelkenler arma edilemez ve kullanılamaz. Ayrıca yukarıda STRUMA’nın sarayburnu açıklarında 1942 yılında çekilmiş fotoğrafı vardır . 3 yelken direkli olarak inşa edilmiş olan gemide 2 direk var olup yelkenleri de yoktur.
Naci Kaptan / 20 Şubat 2018
GELELİM STRUMA’NIN TRAJİK ÖYKÜSÜNE
Onedio
Nihat Bilge
24 Şubat 2015
Umuda Doğru Çıktığı Yolda
Yüzlerce İnsana Mezar Olan Gemi: Struma
1. İkinci Dünya Savaşı ‘nın en hararetli günlerinde Alman soykırımından kaçmaya karar veren Yahudiler, gidilecek yerde hemfikirdi: İngiltere yönetimindeki Filistin İkinci Dünya Savaşı’nın en hararetli günlerinde Alman soykırımından kaçmaya karar veren Yahudiler, gidilecek yerde hemfikirdi: İngiltere yönetimindeki Filistin .
Alman ordularının, Avrupa’nın birçok noktasında kontrolü ele geçirmeye başlaması ve bu bölgelerdeki Yahudileri toplama kamplarına göndermesi, genel bir huzursuzluk yaratmıştı. Yahudiler, yalnızca Alman egemenliği altında değil, henüz Nazi askerlerinin ayak basmadığı bölgelerde de yoğun baskı altındaydı.Romanya’daki Nazi katliamları ve Romanya hükümetinin Yahudi karşıtı yasaları
Almanya’nın Yahudi karşıtı uygulamaları, başta yürürlüğe girdiği işgal altındaki Polonya olmak üzere birçok ülkede Yahudilerin üzerindeki baskıyı artırmaya başladı. Polonya’daki Nazi yasaları, o dönemde Romanya’da da uygulanmaya başladı. 1941’de, Romanya’nın Yaş şehrinde yaklaşık 4bin Yahudinin Naziler tarafından katledilmesi sonrasında, ülkeden ayrılmak isteyen Romen Yahudileri, bir gemi ile Filistin’e gitmeye karar verdi.
2. Struma, 12 Aralık 1941’de Köstence Limanı’ndan hareket etti
1867 Newcastle yapımı, Panama bandıralı, Bulgar mürettebatlı eski bir gemi olan Struma, hayvan taşımacılığında kullanılıyordu. Kapasitesinin 150-200 kişi arası olduğu ifade edilen bu gemiye 800’e yakın yolcu binmiştir. Ahırları kamaraya döndürülmüş bu eski gemi, Romanya’dan ayrılmak isteyen Yahudiler tarafından son paraları ödenerek alınmıştır. Ancak o dönem Romanya gazetelerinde ilanı verilen bu gemi, daha farklı fotoğraflarla sunulmuştu. Hareket günü geminin halini gören insanlara ‘daha iyi bir gemiye geçeceğiz’ yalanları söylense de, bu asla gerçek olmadı. Ancak bir kayık dahi olursa olsun, baskılardan ve ölümden kurtulmanın tek yolu Struma’ydı. Suda durması bile bir mucize gibi görünen ahşap döküntüsü, açık denizde daha iyi bir gemiye geçme, ve İstanbul boğazından geçip Filistin’e varma ümidi ile 10 mürettebat ve yaklaşık 790 yolcusuyla gemi hareket etti.
3. İstanbul’a varana kadar iki kere arızalanan gemi, Sarayburnu açıklarına çekildi . Struma, Köstence Limanı’ndan ayrılmasının ardından iki kere arızalandı. İlk arızada, civardaki bir gemiye yanlarında bulundurdukları değerli eşyalarını satan yolcular, sorunun çözülmesini sağlamıştır.İstanbul’a varılduğında ise, ikinci bir motor arızası meydana gelir ve Struma Sarayburnu açıklarına demir atar. Geminin İstanbul’a demir atması ile birlikte, uluslararası baskılardan ötürü zorlukla geçen 9 haftalık ‘bekleyiş’ de başlamış olur.
Alman Büyükelçiliği’nden uyarı
Struma İstanbul’a demir atınca, Almanya tarafından Türkiye’ye yolcuların karaya çıkarılmaması gerektiği yönünde bir uyarı yapılmıştır. Bunun sebebi olarak ise ‘yolcuların salgın hastalık taşıdığı’ gösterilmiştir. İngiltere, Struma’nın Filistin’e ilerlemesini istemiyor . 800’e yakın Yahudi yolcu, Struma’da beklerken Türkiye’ye yalnızca Alman hükümeti tarafından baskı yapılmıyordu. Aynı zamanda İngilizler de, Struma’nın Filistin’e gitmesi taraftarı değillerdi. Bunun sebebi, o dönemde Filistin’de kurdukları yönetimin, Yahudilerin sayısı arttığı taktirde zora gireceği düşüncesiydi. Struma Filistin’e varırsa, Avrupalı diğer Yahudiler de Filistin’e varmak için harekete geçecekti. İngiltere, bu düşüncesinden ötürü yoğun baskı uyguladı.Romanya da gemiyi kabul etmedi Almanya ile müttefik olan Romanya da, Struma’nın tekrar Romanya’ya dönmesini istemediğini açıkladı.Kısacası, yüzlerce çaresiz Struma yolcusunun sığınabileceği ne bir kimse, ne de bir ülke vardı. Umutsuz bekleyiş başladı.
4. Yüzlerce insan, İstanbul’da haftalarca karantina altında bekledi
Savaş’ta taraf olmak istemeyen Türkiye’nin denge oyunu . İkinci Dünya Savaşı’nda tarafsız kalmak için çok çaba sarf edilen dönemde, savaşın her iki tarafının da Yahudi mültecilere karşı bir tutum ortaya koyması, Türkiye’yi eli kolu bağlı bir pozisyona getirmiştir. Struma Türk karasularına girdiğinde, birçok devlet bu konudaki baskısını hissettirmeye başladı. Yahudi cemaati tarafından, karantinada tutulanlara yardımlar yapılıyordu. İstanbul’un son derece soğuk geçtiği söylenen 1942 kışında, gemidekilerin haftalarca ahırdan bozma kamaralarda kalması, yaşanan sağlık sorunlarına rağmen karaya çıkamaması tarihe ayıp olarak geçmiş bir durumdur.
Yahudi cemaati finansmanı ile, yolculara yardım
Yolculara Kızılay tarafından yiyecek ve içecek yardımı Struma’nın İstanbul’a demir attığı süre zarfında yaşananlar birkaç kitapta derlenmiştir. Uluslar arası baskılar neticesinde hareket edemeyen, umudu her geçen gün tükenen Struma’nın ayrılmasına izin verilmese de, yolculara bazı yardım kuruluşları tarafından düzenli olarak yardım edildiği söylenmektedir. Yazar Cengiz Özakıncı’ya göre her gün gemiye 300 kilo ekmek, 100 kilo galeta, 100 kilo tuzlu uskumru balığı, 50 tane limon, 10 sandık portakal, 50 kilo şeker, 100 kilo havuç, 50 kilo helva, 1600 adet yumurta, 250 kilo patates, 3 kilo tuz, 50 kilo hurma, 50 kilo incir, 50 kilo salam, 10 şişe kanyak, 2 kilo ıhlamur, 200 paket sigara, 50 kilo fındık ve 50 kilo beyaz peynir veriliyordu.
Struma’dan İstanbul’a çıkmayı başaran birkaç ‘şanslı’ kişi
Standard Oil Company of New York isimli ABD petrol firmasının Romanya müdürü olan Martin Segal ve ailesi, bunun dışında da kanama geçiren hamile bir kadın Struma’dan ayrılabilmiştir. Martin Segal’in kabul edilmesi, ABD’nin girişimleri ile olmuştu. Aynı zamanda Vehbi Koç da Segal ailesinin Struma’dan ayrılabilmesi için girişimlerde bulundu.
Struma’dan kurtulmak için denize atlayıp kaçmayı deneyenler de vardı. Bir genç kaçarken yakalandı ve tekrar bindirildi. O esnada gömleğini satıp, ailesine bir kart gönderdiği de bazı kaynaklarda geçmektedir. Çabalar sonuçsuz kaldı . Gemi Sarayburnu’ndan Karadeniz’e doğru çekilirken, yolcuların son bir umut olarak çarşaflara ‘Yaşasın Türkiye, kurtarın bizi’ yazdığı, sloganlar attığı bazı kaynaklarda geçmektedir. Ancak Türkiye, baskıların altında kaldı ve yüzlerce masum insanı, sonu az çok belli olan karanlık bir sona doğru gönderdi.
5. Faciaya doğru: Struma römorklar tarafından Karadeniz’e çekiliyor…
Haftalar süren müzakereler sonuç vermeyince, Türkiye gemiyi Karadeniz açıklarına geri göndermeye karar verdi. Motoru hala çalışmayan gemi, 23 Şubat 1942’de römorklar ile Şile açıklarına çekildi. 24 Şubat sabahı, büyük bir patlama ile batan gemi, 103′ ü çocuk olmak üzere 768 kişiye mezar oldu. Kurtulmayı başaran iki kişiden birisi David Stoliar isimli bir yolcu ve diğeri ise geminin ikinci kaptanı Ivanof Diko oldu. Bu yolcular, ölmek üzereyken Türk kurtarma kayıkları tarafından bulunmuş ve kıyıya çekilmiştir.
Sorumlu kim?
Struma faciasının ardından ‘yaşananların sorumlusu kim’ tartışmaları başlamıştır. Türkiye’nin, ‘500 yıl önce İspanya’dan kaçan Yahudilere’ kapılarını açan çizgisinden, Strume ile gelinen bu duruma nasıl geldiği soruları sorulmuştur.
Dönemin Başbakanı Refik Saydam, olayın ardından şu açıklamayı yapmıştır:
Biz bu hususta elimizden gelen her şeyi yaptık. Maddî, manevî en ufak mesuliyetimiz yoktur. Türkiye, başkaları tarafından arzu edilmeyen insanlara meclâ olamaz. Türkiye, başkaları tarafından arzu edilmeyen insanlar için vatan hizmeti göremez. Bizim tuttuğumuz yol budur. Kendilerini bu sebepten İstanbul’da alıkoyamadık.
Struma’yı batıran SC-213 tipi denizaltı
Struma’yı kim batırdı?
Diğer bir tartışma ise geminin hangi ülke tarafından batırıldığıdır. Bazı kişiler, Türkiye’nin Struma’yı vurduğu konusunda iddialara sahiptir, ancak SC-213 kodlu Soyyet denizaltısının zabıtlarında, o güne dair resmi bilgiler yer almaktadır ve Struma’yı SSCB’nin batırdığı birçok kişi tarafından kabul edilmekte.
6. SSCB askeri arşivleri, Struma’nın vurulduğunu doğruluyor .İkinci Dünya Savaşı’nın gergin atmosferinde, Karadeniz’e giren tarafsız ya da düşman tüm gemilerinin batırılmasına dair gizli emre sahip SSCB donanma birimleri, 24 Şubat sabahı Struma’yı hedef aldı. Olay, askeri arşivlerde şu şekilde geçmektedir;
Sc-213 denizaltısı … 24.2.1942 sabahı korumasız vaziyetteki düşman gemisi Struma’ya rastladı … Gemi 1118 metreden başarıyla torpidolandı ve batırıldı … Genç subaylar … Gemi Komutanı ve astsubaylar … ve torpidoyu ateşleyen Kızıl Filo denizcileri … cesaret örneği sergilemişlerdir.
SC-213’ün kaderi de farklı olmadı
Olayın ardından 1942’nin Ekim ayında, SC-213 denizaltısı Karadeniz’e döşenmiş bir mayına çarparak batmıştır. Mayının Romanya tarafından döşendiği iddiası güçlü olmakla birlikte, bir rivayete göre Almanya denizaltı avcısı tarafından batırılmıştır.
7. Facianın son tanığı İsmail Aslan
Gemiden sadece 16 yaşındaki David Stoliar ve ikinci kaptan Ivanof Dikof bir tahta kirişe tutunarak kurtuldular. İkili sabaha kadar birbirlerini tokatlayarak donmamaya çalışırken, Dikof suya düşünce umutları tükenen Stoliar, cebindeki çakıyla bileklerini kesmek istedi. Parmakları donan Stoliar çakıyı açamadı ama ölmek üzereyken 12 kürekli Türk kurtarma kayığı tarafından bulundu.
Şile açıklarında yaşanan facianın son tanığı olan İsmail Aslan, hayatını kaybedenlerin cesetlerini denizden çıkarıp defnettiklerini günü daha dün gibi hatırlıyor. Faciadan kurtulan tek isim olan Stoliar ile buluşması ise 2001’de gerçekleşmiş;
10 yıl önce barakama bir kadın ile yaşlı bir adam geldi. Kadın Türkçe biliyordu. Adam bana Struma’dan kurtulan David Stoliar olduğunu söyleyince çok şaşırdım. Bana sarıldı ve ellerimi tuttu. 1 saat barakamda kaldılar. Kadın, David’in kitap yazdığını benden de bahsedeceğini ve para istemeyeceğime dair kağıt imzalamamı istediler. Bende imzaladım. Giderken hayatını Şilelilere borçlu olduğunu söyledi . David Stolier, 2014’ün Mayıs ayında 91 yaşında hayatını kaybetti *1*
Cengiz Özakıncı, Bütün Dünya Dergisi’ndeki köşesinde, “Struma Olayı” olarak bilinen İkinci Dünya Savaşı yıllarında Romanya’dan bir gemiyle yola çıkan 769 Yahudi’nin İstanbul açıklarında 72 gün boyunca mahsur kalması ve geminin daha sonra Karadeniz’de bir Sovyet denizaltı tarafından batırılmasını ele aldı. Özakıncı Struma olayının “Türkiye’nin Yahudi Soykırımı” olarak gösterilmeyeceğini belgelere dayanarak açıkladı.
Özakıncı son dönemlerde Halit Kakınç’ın “Struma” isimli kitabı ile tekrar gündeme gelen konuyla ilgili “Okuduğum kitaplarda hep motora dikkat çekilmiş, fakat Struma’nın hem motorlu, hem yelkenli, yani motoru dursa bile yol alabilecek türden yelkenli bir gemi olduğunun üzerinde durulmamıştır” dedi.
Yazısında Yahudilerin Türkiye topraklarına ayak basamamasının sebebinin İngilizler olduğunu söyleyen Özakıncı, “Gemi İstanbul’a geldiğinde yolcular arasında 3 Alman ajanı bulunduğunu fakat bunların adlarının saptanamadığını öne süren İngiltere, Türkiye’nin yolcuları karaya çıkarmasını engellemişti” dedi ve ekledi; “İngiltere, Filistin vizesi bulunmayan diğer Yahudilerin gemiyle birlikte geri gönderilmelerini istemişti.”
Gemideki yolcuların yiyecek ve içeceklerinin Kızılay tarafından karşılandığını belirten Özakıncı “Her gün gemiye 300 kilo ekmek, 100 kilo galeta, 100 kilo tuzlu uskumru balığı, 50 tane limon, 10 sandık portakal, 50 kilo şeker, 100 kilo havuç, 50 kilo helva, 1600 adet yumurta, 250 kilo patates, 3 kilo tuz, 50 kilo hurma, 50 kilo incir, 50 kilo salam, 10 şişe kanyak, 2 kilo ıhlamur, 200 paket sigara, 50 kilo fındık ve 50 kilo beyaz peynir veriliyordu” dedi.
İkinci Dünya Savaşı günlerinde Türkiye’de halkın ekmeği karneyle alıp, Kızılay’ın gemiye yolladığı yiyeceklerin pek çoğunu bulamadığının altını çizen Özakıncı geminin batması üzerine Yahudi göçünden sorumlu Siyonist Örgüt’ün Türkiye’yi değil, yolcuların karaya çıkmasını engelleyen ve onlara Filistin vizesi vermeyen İngiltere’yi suçladığını hatırlattı. Yazıda, Struma olayını izleyen ve bütün engellemelerin İngiltere’den kaynaklandığını bilen Heinz Ziffer’in “Hiçbir zaman Türk yetkililerin bir engellemesiyle karşılaşmadık. Olayda Türkiye’nin suçu yok” dediğini aktarıldı.
Struma Olayı’nı yakından takip eden Türkiye Yahudisi Avram Galanti’nin aynı yıl yazdığı kitapta kullandığı ifadeler de yazıda yer aldı:
“(…) Bu satırların yazarı (A. Galanti) Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti’nin, bu trajedi esnasında yaşanan acı olayları hafifletmek ya da dindirmek adına gücü dahilinde elinden gelen her şeyi yaptığının tanığıdır.Ayrıca, İstanbul Yahudi Cemaati Başkanı Hanry Soriano, İstanbul Deutsche Bank eski yöneticilerinden Edmond Golberg ve Simon Brod, Rifat Caroco, Daniel Angel ve diğer pek çok Yahudi, İstanbul Belediyesi sağlık departmanı, Türk Kızılay teşkilatı, yolcuların gereksinimlerini karşılamak için büyük gayret ve ilgiyle çalıştılar.”
Özakıncı belgelerle desteklediği yazısının sonunda ise konu ile ilgili olarak “(…)Bunu yapan ise, Ankara’daki yönetim, Ankara’daki katiller. O zamanın 1942 Şubat’ında söz sahibi olan insanlar benim nazarımda katil olarak vasıflandırılmalıdırlar. Çünkü bilinçli bir şekilde o insanların katledilmesi için emir verdiler ve İstanbul’daki emniyet de bunu yaptı. Artık zamanı geldi. Türkiye Cumhuriyeti’nin 90 yılda işlenmiş cinayetlerle yüzleşmesinin zamanı geldi” diyen İshak Alaton’a ise İsmet İnönü’nün ünlü sözüyle yanıt verdi:
“Hadi canım sen de!” *2*
KAYNAKLAR
*1* https://onedio.com/haber/umuda-dogru-ciktigi-yolda-yuzlerce-insana-mezar-olan-gemi-struma-459263
*2* https://odatv.com/iste-struma-olayinin-gercek-yuzu-1010121200.html
ALT KAYNAKLAR ;