Prof. Dr. Hakkı Keskin
hakki@keskin.de
Friday, December 29, 2017
Hukuksuzluğa yasal görüntü verme politikası artık son bulmalıdır!
Olağanüstü Hal ilan edildikten sonra çıkarılan Kanun Hükmündeki Kararnamelerin (KHK):
1. Sadece olağanüstü duruma neden olan konuyu içerme zorunluğu vardır.
2. 30 gün içinde Büyük Millet Meclisi Genel Kurulunda tartışılarak uygulanırlıklarının karara bağlanması gerekir.
3. KHK’lerin Anayasaya uygun olup olmadığına, Anayasa Mahkemesinin karar vermesi gerekir.
4. Geçiciliği olan Kanun Hükmündeki Kararlar alındıktan sonra, Olağanüstü Hal, en kısa sürede kaldırılmak zorundadır.
Oysa KHK olarak çıkartılan bir dizi kararnamenin, olağanüstü durumu gerektiren 15 Temmuz darbe girişimiyle hiç bir ilgisi bulunmamaktadır. Bu nedenlede çoğunun yasal dayanağı bulunmamaktadır. Kararnameler Meclis genel kuruluna 30 günlük sürede getirilmemektedir. Anayasa mahkemesi de, kendi varoluş nedenini sorgulatarak ve inanırlığına gölge düşürerek, KHK’lerin anayasaya uygun olup olmadığını inceleme yetkisini kendinde görmemektedir.
15 Temmuz’daki darbe girişimi nedeniyle 20 Temmuz 2016’da üç aylığına ilan edilen OHAL, her üç ayda bir yeniden uzatılarak sürdürülmektedir. Oysa uzatılmasını gerektiren “olağanüstü durum”, 18 ay sonunda artık söz konusu değildir. Olağanüstü hâl, anayasal hakları ve temel hak ve özgürlükleri aşağıda görüldüğü gibi, büyük ölçüde kısıtlamaktadır.
“Gazete, dergi, broşür, kitap, el ve duvar ilanı ve benzerlerinin basılmasını, çoğaltılmasını, yayımlanmasını ve dağıtılmasını yasaklamak veya izne bağlamak.Söz, yazı, resim, film, plak, ses ve görüntü bantlarını ve sesle yapılan her türlü yayımı denetlemek, gerektiğinde kayıtlamak veya yasaklamak.Her nevi sahne oyunlarını ve gösterilen filmleri denetlemek, gerektiğinde durdurmak veya yasaklamak.Toplantı ve gösteri yürüyüşlerini yasaklamak, ertelemek, izne bağlamak.Dernek faaliyetlerini; her dernek hakkında ayrı karar almak ve üç ayı geçmemek kaydıyla durdurmak.”
Demokratik hak ve özgürlüklerin, yargı bağımsızlığının ve milli iradenin çok büyük ölçüde askıya alınmasına yol açan “Olağanüstü Hal”, en kısa süre kaldırılarak Türkiye’de yeniden normal yasal sürece dönülmeli ve KHK’ler son bulmalıdır.
Şimdide 696 sayılı KHK ile önü açık tutularak, gelecekte bile işlenebilecek suçlara af getirilmek isteniyor.”Resmi sıfat taşıyıp taşımadıklarına veya resmi görev yerine getirip getirmediklerine bakılmaksızın 15 Temmuz darbe teşebbüsü ve terör eylemler ile bunların devamı niteliğindeki eylemlerin bastırılması kapsamında hareket eden kişilerin, ceza ve tazminat sorumluluğu yoktur.”
Eğer iddia edildiği gibi, bu KHK sadece 15 ve 16 Temmuz günlerine özelse, yukarıdaki kararname düzeltilerek, Türkiye Barolar Birliği, farklı siyasi eğilimdeki hukuk çevrelerinden, CHP ve İYİ partiden gelen haklı eleştiriler göz önünde tutulur. Bu yapılmak istenmediğine göre, gerçek amacın, gelecekte hükümete yönelik eleştiri ve gösterileri belki de silahlı sivil güçler kullanılarak, bastırılmak istenebileceği, bunun da bir iç savaş riski taşıyabileceği yönündeki eleştirileri ve uyarıları, önemle ciddiye almak gerekir.
AKP başkanının ve başbakanın, Türkiye’de toplumsal barışın ciddi olarak tehlikeye sokulabileceği, bu denli önemli bir konuda bile gösterdikleri uzlaşmaz ve dediğim dedik yaklaşımlarını, anlamak ve kabul etmek olası değildir. Kanımca bu politik tutum, ülkeyi hukuk devleti ilkelerine, iç ve toplumsal barışa uygun olarak yönetme sorumluluğuyla bağdaşmamaktadır.
Türkiye’nin 2018 yılına girerken, uzlaşmaya, toplumsal barışa, yargı bağımsızlığına, adalete, hukuk devletine, anayasal hak ve özgürlüklerin engelsiz kullanılmasına ivedi gereksinimi vardır. Buna herkesin, öncelikle yönetimdeki AKP`nin, Cumhurbaşkanının, muhalefet partilerinin, tüm sivil toplum kuruluşlarının ve her vatandaşın özenle katkıda bulunması gerekir.
Berlin, 29.12.2017
Prof. Dr. Hakkı Keskin, Siyasal Bilimci
Almanya Parlamentosu ve Avrupa Parlamenterler Meclisi eski Milletvekili