Yazının bölümleri ;
BÖLÜM I https://nacikaptan.com/?p=1734
BÖLÜM II https://nacikaptan.com/?p=1741
BÖLÜM III https://nacikaptan.com/?p=1761
BÖLÜM V https://nacikaptan.com/?p=1791
ilk yazım 24.08.2012 – Güncellendi 31.10.2017
Bu günün şifreleri dünde’dir
Naci KAPTAN
“Biz, ODTÜ’de İngilizce üç kelime öğrendik: Yankee Go Home”
GENELEVİN BEYAZ BADANALI DUVARINA İNGİLİZCE
“HOŞGELDİN DENİZCİ” YAZILMIŞTI !!! * Bölüm IV
Biz de YANKEE GO HOME yazalım ;
Emperyalizme direnen gençler ;
“Biz, ODTÜ’de İngilizce üç kelime öğrendik: Yankee Go Home” ,
Emperyalizmi destekleyen Sağcı basın ise şöyle diyordu ;
” “6. Filo’yu protesto edenler komünisttir” dinBAZ’lar için ise ABD’yi sevmek yurtseverliktir !!! Sağ görüşlü iktidar ve basın ABD’nin çıkarları için toplumu bölüyor ve gençleri birbirine kırdırıyordu..
“Büyük fırtına patlamak üzeredir, Müslümanlar ile kızıl kafirler arasında topyekün savaş kaçınılmaz hale gelmiştir… Müslüman kardeşim, sen bu savaşta bitaraf kalamazsın. Ben namazımı kılar, tespihimi çekerim… Etliye, sütlüye karışmam deyip de kendine zulüm edenlerden olma, gözünü aç, bak!.. (Bugün Gazetesi’nden Mehmet Şevki Eygi)
***
Mütedeyyin gibi gözükenler Amerika’nın sömürü düzenine karşı olan gençleri linç etmek,öldürmek için gazetelerde ve toplantılarda kanlı çağrılar yapıyor sonra da
Dolmabahçe’de 6.filoya dönerek namaza duruyorlardı !!! Seneler sonra benzer düşüncenin sahipleri ise Cumhuriyet rejimine karşı düşüncelerini aynı şekilde ortaya koyarak ,”Kanlı mı olacak,kansız mı olacak ” diye gündemi belirliyorlardı.
Polis gözetiminde cinayet…
İkinci Dünya Savaşı sonrasında, Türkiye’deki siyasi iktidar, yönünü belirlemiş ve ABD’nin başını çektiği dünya politikası doğrultusunda hareket etmeye başlamıştı. Bu yönelim her yönde ABD politikaları doğrultusunda Türkiye’de yaşıyanları doğrudan ya da dolaylı olarak etkiledi. ABD’nin emperyalist politikalarından etkilenmeyenler de vardı.
Orta Doğu Teknik Üniversitesi (ODTÜ), 1 Kasım 1956 tarihinde öğretime başladı.
ODTÜ’de bir dersin sınavında, 1960’lı yıllarda, ABD’li bir öğretim görevlisi, “Yıllardan beri ODTÜ’de İngilizce eğitim görüyorsunuz. Nasıl İngilizce bilmezsiniz?” diye sorduğunda,
TİP yöneticilerinden Adnan Cemgil’in oğlu, ODTÜ Mimarlık Fakültesi öğrencisi Sinan Cemgil, “Biz, ODTÜ’de İngilizce üç kelime öğrendik: Yankee Go Home” diye karşılık vermişti. Esasında hepsi bazı yabancı dilleri iyi biliyordu. ABD emperyalizmine karşı oldukları için böyle tepkisel bir davranış içindeydiler.
Türkiye siyasi tarihinin sayfaları Uğur Mumcu’nun yazdığı gibi “Türkiye’de bugüne dek birçok siyasal cinayet işlendi. Ve ne acıdır ki bu siyasal cinayetlerin sanıkları yakalanamadı ya da yakalanmak istenmedi. Katiller ve cinayet çeteleri bundan cesaret aldılar: ‘Nasıl olsa yakalanmıyoruz(1) …’” diye özetlediği karanlıkta bırakılmış siyasi cinayetlerle doludur.
“Kanlı Pazar” olarak belleklere kazınan “Emperyalizme ve sömürüye” karşı 16 Şubat 1969’da düzenlenen mitingde yaşananlar ise bugünden bakıldığında tarih okumalarında okuyucuya derin(!) bir perspektif kazandıracak niteliktedir.
Çetin Altan “Kanlı Pazar”dan sonra kaleme aldığı yazısında “Taksim Meydanı’nı kana boyayan meş’um olaylar ne felaketti, ne tesadüfün sonucu, ne beklenmedik bir sürpriz, ne yönetimdeki çaresizliğin ürünüdür.
Tıpkı daha önce birçok provasını gördüğümüz taşlı sopalı saldırılar, Meclis baskınları, linç edilmeleri gibi profesyonel bir cani soğukkanlılığı ile hazırlanmış bir planın uygulanmasıdır.”diye özetlerken, “ Bu planın ilk hazırlık dönemini Demirel’in söylediği ‘iki yüz bin kişiyi silahlandırma’ nutuklarında; son rötuşlarını da Amerika’nın bile bile olay çıkarmak için gönderdiği savaş gemilerinde insan kasabı adıyla ünlü Komer’in gelişinde bulabilirsiniz.” diye fotoğrafın netleşmesine katkıda bulunmuştur.
O tarihteki Bugün ve Sabah gazeteleri başta olmak üzere, sağcı basın organları da benzer içerikte yayınlar yaparlar. ABD’ye karşı yapılan protestolardan söz ederken haber başlıkları:
“Kızıl uşaklar istikbalimizi dinamitliyor”, “6. Filo’yu protesto edenler komünisttir”, “Müsamaha devam ederse komünistleri halk kendi ezecektir”, “Ya tam susturacağız ya kan kusturacağız” diye verilir.
M. Şevket Eygi aldığı hapis cezasından kurtulmak üzere hacca gidenlerle kapağı Arabistan’a atmış, oradan gönderdiği yazılarla Amerikan 6. filosunu kurtarmak üzere Türk gençlerine cihat çağrıları yapar(4).16 Şubat tarihli Bugün gazetesinde yer alan yazısında
“..Müslümanlar ile kızıl kafirler arasında topyekün savaş kaçınılmaz hale gelmiştir.İmtihan günü gelip çatmıştır.. Bir Müslüman yüz komüniste bedeldir..”diyerek “Kanlı Pazar” için elinden geleni yapar ama yıllar sonra vicdanının rahat olduğunu da söylemekten geri durmaz.!
O yıllarda “ülkücü hareket” içinde olan Yaşar Okuyan anılarını “O Yıllar” adlı kitapta yayınladı. Kitapta “Kanlı Pazar” ile ilgili anıları önemli bir yer tutuyor.
Odatv’de yer alan röportajında Okuyan, “Biz o tarihlerde Türkiye Milli Talebe Federasyonu’ndayız. Bu Federasyon, bizim yani ülkücü, milliyetçi diye nitelendirdiğimiz grubun yönetimindeydi. Milli Türk Talebe Birliği o tarihlerde, yani 1968 – 69’lardan bahsediyorum, daha ziyade İslami düşüncenin kontrolündeydi. Biz o tarihlerde onlara “ecmain” ismini vermiştik. Daha sonra bunlar kendilerini akıncılar diye adlandırdılar. Milli Türk Talebe Birliği de onların yönetimindeydi, fakat milliyetçi grup olarak biz de Milli Türk Talebe Birliğinin faaliyetlerine katılıyorduk. İstanbul kongresinde kavga çıktı. Sonra Kayseri’ye aldılar. O zaman Adalet Partisi hükümeti onlara destek veriyordu.
Kayseri’deki kongrede delegeler bile salona alınmadı. Tartışmalar çıktı ve yönetimi kaybettiler. Böyle bir sürecin içerisinde 1968 – 69 döneminde biz, Milli Türk Talebe Birliğindeki faaliyetlerin bazılarına katılıyorduk. Orayı ele geçirmek istiyorduk. O sürecin içerisinde bir gün bir söz ortaya atıldı; “Komünistler yürüyüş yapıyor, Taksim’i işgal edecekler, biz buna karşı eylem yapacağız,” deniliyordu. Bu bilgiyi bize getirdiler. Biz de merak ettik. Ne yapacaklar, diye bir inceleyelim bakalım dedik. Cumartesi günü Milli Türk Talebe Birliği de, yine oralardan gelen arkadaşlarımız, yöneticiler, dediler ki, “grup olarak buraya kaç kişi katılır?” Federasyon’dan gelip bize sordular. Ne olacak, niye soruyorlar, dedim.
“Orada kalabalık olunsun” denildi. “Kaç kişiyseniz size sopa dağıtacağız” dediler. Ben bu sefer daha da tedirgin oldum. O zaman arkadaşlara, “beş yüz kişi deyin” dedim. Katılacağımızdan değil de, “ne olacak,” diye…
Yanılmıyorsam “cumartesi günü beşte temsili olarak Türk Talebe Birliği’ne gelin” denildi. Bizim arkadaşlardan yedi sekiz kişi gitti oraya. Şeref Efendi sokak var hemen Milli Türk Talebe’nin yanındaki sokaktı. Oraya iki kamyon yanaştı. Orada -sonradan çıktı tabii- sopalar çıktı balyalar halinde.
Mavi kurdelalar…
Bizim çocuklara dedim ki, “Sopaları alın. Gitmeyeceğiz, ama gitmeyeceğimizi söylemeyin.” Sonra aynı yerde ayrıca bir mavi kurdele dağıtıldı. Kurdeleler ne olacak, diye sorduk. Dediler ki; bu mavi kurdeleleri Taksim’de komünistler meydana girerken yakanıza takın bu iki şeyi gösterir: Birincisi orada bir kargaşa çıkarsa siz birbirinizi tanımış olursunuz. İkincisi de -polislerin de bilgisi var- mavi kurdeleyi takanlar antikomünistler olacak. Nitekim biz ertesi günü oraya yedi sekiz kişi olarak gittik. Yani ülkücüler olarak katılmadık. Uzaktan bakıyoruz. En az yirmi otuz bin kişilik bir kalabalık vardı. Hatta sabah namazından sonra gelenler vardı. Fikir Kulüpleri Federasyonu da Gümüşsuyu’ndan giriş yaptı. Tam Marmara Oteli’nin önüne doğru geldiklerinde daha önce alanda ellerinde sopalarla bekleyenler, gelenlere hücum ettiler.
Polis bakıyor, mavi kurdela varsa dost dokunmuyor, kurdele yoksa elindeki copla girişiyor. Biz de dedik ki kurdelelerimizi takalım, çünkü uzak olmamıza rağmen bir grup da bize doğru geliyordu.
Komünizmle mücadele dernekleri vardı. Onların birlikte organize ettiği bir şey. Bundan günler öncesinden de Mehmet Şevki Eygi diye bir gazeteci var. Gazeteden çağrılar yapıyordu. “Komünistler, Moskova uşakları geliyor, dinimize küfrediyorlar” gibi yazılarla belki 10-15 gün boyunca tahrik etmişti. Toplu olarak sabah namazları organize ediyordu. Böyle bir alt yapı oluşturulmuştu. ‘Kanlı Pazar’da, Hürriyet gazetesinde 6–7 sütunu kaplayan bir resim gözümüzün ödündedir hâlâ…”
Olaylardan sonra gazetelerde yer alan fotoğrafı anlatıyor Okuyan; “Bir şahıs oradaki sol görüşlü bir genci elinde bıçakla, polisin gözünün önünde öldürüyor ve polis seyrediyor. Katiyen müdahale etmediler. İki insanımız orada maalesef bu şekilde öldürüldü. Bu tabi çok derin iz bırakan bir olay. Ben Kanlı Pazar’ı kitlesel bir organizasyon olarak değerlendiriyorum ve bundan sonraki süreci çok önemsiyorum.”
Okuyan, “Kanlı Pazar”ın üzerine gidilmediğinden yakınıyor, “Bu Kanlı Pazar olayında o tarihlerde acaba Milli Türk Talebe Birliği’nde aktif faaliyetlerde bulunanlardan; Ankara’da en tepe noktalarlarda bulunanlardan kimler var? Bu sorunun cevabının ortaya çıkması lazım.” (5) diyor.
“Kanlı Pazar” saldırısında polis gözetiminde bıçaklanarak Ali Turgut Aytaç ve Duran Erdoğan öldürülür. 2 Yüz kişi yaralanır.
Olaylardan sonra İTÜ Öğrenci Birliği 21 Şubat’ta “Kanlı Pazar” gazetesi çıkarır. Olayla ilgili yaptığı yorumda,”Düpedüz oyundu bu. Amerika’nın işbirliğini övdüğü iktidarın polisleri ve çember sakallıları yurtseverlere karşı saldırttığı bir oyundu. Yakasında bayrak olmayan herkese vuruyorlardı… Ve anti Toplum polisleri, suçlu diye yaralı, dövülmüş yurtsever yürüyüşçüleri nezarete götürüyorlardı. Bu saldırı olurken 6. Filo’dan kalkan bir helikopter* alay eder gibi olayları havadan izliyor, Amerikalılar otellerde içki ve kadın alemleri yapıyor, iktidar da AP’nin kuruluş balosunu kutluyordu.”
6. Filo ve Sağ-Sol Çatışmaları
1968 yılında 6. Filo’nun Türkiye’ye yaptığı ziyaret, üniversite öğrencileri arasında ilk kez sağ-sol çatışmaları yaşanmasına neden olmuştu. ABD’nin 6. Filo’sunun Türkiye ziyareti, öğrenciler arasında kanlı sağ-sol savaşının miladı olmuştu. 1968 olaylarını tetikleyen, üniversite işgallerinden çok ABD’nin 6. Filosu’na karşı, gençlerin başlattığı mücadeleydi. Bu nedenle ziyaret, Türkiye’nin kaderinde dönüm noktalarından biriydi. O dönemde, ABD’yi küstüren komünist, komünist de ABD karşıtıydı.
Robert W. Komer
* Komer’in Arabasının Yakılması, 1969
1969 yılı, Amerikan aleyhtarlığının doruğa vurduğu bir yıldı. O sene, Türkiye’ye elçi olarak Robert W. Komer atandı. Türkiye’deki solcu güçler de Robert Komer’i istenmeyen adam ilan ettiler. O dönemdeki sol öğrenci hareketinin fikir örgütü olarak çalışan Fikir Kulüpleri Federasyonu Genel Başkanı Zülküf Şahin, 27 Kasım 1968 Çarşamba günü bir kampanya açarak istenmeyen adam ilan ettikleri yeni ABD Büyükelçisi Robert Komer’in güven mektubunun, Cumhurbaşkanı Cevdet Sunay tarafından kabul edilmemesini istediler. Gençler Kommer’i Vietnam Canavarı olarak nitelendiriyorlar, Komer; non-grata (istenmeyen adam) ilan edilsin diyorlardı.
Yeni Büyükelçi Komer’in Türkiye’ye gelişini kınamak amacıyla, 28 Kasım 1968 Perşembe günü, Yeşilköy’deki Atatürk Havaalanı’na giden öğrenciler, toplum polisi ile çatışmışlardı. İstanbul Üniversitesi Fikir Kulübü’nün 29 Kasım 1968 Cuma günü yayımladığı bildiride de “Ulusal bağımsızlığımız ve şerefimize bir darbe daha indirildi. Vietnam kasabı Komer, Türkiye’ye Amerikan büyükelçisi olarak tayin edildi” deniliyordu.
Otomobil Nasıl Yakıldı?
Türkiye’de sağ-sol kutuplaşmasının hızla tırmandığı 1969 yılında, Amerika; sağcıların dayandığı güç olarak kabul ediliyordu. Sol kesim, ABD’yi Türkiye’yi sömüren bir ülke olarak görüyordu. Vietnam Savaşı’nda Amerikan yönetiminin uyguladığı kırım ve yıkım da bütün dünyada olduğu gibi Türk üniversitelerinde de şiddetli bir tepki yaratmıştı. Böyle bir ortamda; sol kesimin kalesi gibi gözüken ODTÜ’ye ABD elçisinin gelmesi, bardağı taşıran damla gibi olmuştu.
Komer’in aracının nasıl yakıldığını Hürriyet Gazetesi’nin haberinden okuyalım ;
Olay öğle üzeri saat 12 ila 13 arasında cereyan etmiştir. Amerikan Büyükelçisi, Rektör Kemal Kurdaş’ın öğle yemeği davetini kabul etmiş ve arabası ile Orta Doğu Üniversitesi Rektörlük binasına gelmiştir. Kapıda Kemal Kurdaş ve diğer ilgililer tarafından karşılanan Robert Komer, binaya girmiş ve kısa bir istirahat için Kemal Kurdaş’ın odasında oturmuştur. Bu sırada Rektörlük binası önünde toplanan bir grup Orta Doğu Üniversitesi öğrencisi önce, Yankee go home! diye bağırmış ve Kahrolsun Amerika diye devam etmiştir.
Bu hareketin sadece bir protesto anlamında başlayıp biteceğinin sanıldığı bir sırada, öğrenciler Cadillac’ın etrafını çevirmişler, şoförü uzaklaştırmışlar ve ilk önce arabanın camlarını kırmışlardır. Daha sonra buldukları bazı kalın odunlarla Cadillac’ın yerinden oynamasını sağlamışlar ve devirmişlerdir. Bunun hemen arkasından öğrenciler arabanın benzin bidonunu delmişler ve akan benzinleri ateşlemişlerdir. Cadillac bir anda alevler içinde kalmış ve bu sırada itfaiye çağrılmıştır. Fakat itfaiye geldiğinde öğrenciler gene faaliyete geçmişler, hortumlarını tamamen kesmişler ve itfaiyenin su sıkmasını, arabayı kurtarmasını engellemişlerdir.
Yangın bittikten sonra öğrenciler bu defa yanan arabanın etrafını sarmışlar ve kimseyi yaklaştırmamışlardır. Amerikan Büyükelçisi ile diğer ilgililer hareketi pencereden seyretmişlerdir. ODTÜ Rektörü Kurdaş ve diğer ilgililer polisin müdahalesini istememişlerdir.
Suç Komer’i Davet Edenlerindir
Öte yandan, olaydan sonra bir bildiri yayınlayan Orta Doğu Öğrenci Birliği olayı, öğrenciler adına protesto ettiğini belirtmiştir. Yayınlanan bildiride özetle şöyle denilmiştir: Büyükelçi Komer, gerek temsil ettiği Amerika Hükümeti ve gerekse kişiliği yönünden Türkiye çıkarlarına aykırıdır. Bunu Ankara’ya ayak bastığı gün kendisine karşı yapılan protesto hareketleriyle ortaya koyduk. Fakat son yapılan hareket protestonun tüm olarak dışına çıkmış ve anarşist bir tutuma bürünmüştür. Sorumluluk, tüm olarak birkaç anarşist öğrencinin ve bunları dikkate almadan Komer’i okulumuza çağıran yöneticilerindir.
Konseyin Bildirisi
Orta Doğu Teknik Üniversitesi Rektörü Kemal Kurdaş başkanlığında toplanan Üniversite Konseyi ve disiplin kurulu toplantısından sonra bir açıklama yapılmıştır. Açıklamada olaylar anlatıldıktan sonra özetle şöyle denilmektedir: Bir grup öğrenci tarafından meydana getirilen olayları üniversiteye mal etmek doğru olmaz. Bu olaylar, fikir özgürlüğü ile bağdaşmadığı gibi; şiddet hareketlerinin demokratik düzenimize de büyük zarar vereceği tabiidir. Olaya katılanlar hakkında kanuni kovuşturmanın yanı sıra, üniversite yetkili organlarının da gerekli işlemlere derhal başladığını belirtelim.
Karşı Bildiri
Üniversite yönetiminin bu tavrına, önde gelen üniversitelerin fakültelerinden hemen cevap geldi. Ankara Üniversitesi, Hacettepe Üniversitesi, Ankara Yüksek Öğretmen Okulu, İstanbul Üniversitesi, İTÜ, Yıldız Teknik, ODTÜ gibi okulların çeşitli fakültelerinin öğrenci kuruluşları karşı bildirileri ile şunu söylediler:
Türk kamuoyuna,Orta Doğu Teknik Üniversitesi’nde Komer’in arabasının yakılması ve peşi sıra gelen olaylar, şimdiye değin kamuoyuna eksik ve yanlış olarak yansıtılmıştır. ABD, vahşi ve dünyanın her yanında zor kullanan, şiddet kullanan bir devlettir. Komer’in arabasının yakılması Amerika’nın şiddetine karşı duruştur, ‘karşı şiddet’ hareketidir. Böyle bir topluluğa karşı fikir mücadelesi yürütülemez. Türk halkının anti-emperyalist mücadelesini en sağlam bilinç ile yürüten arkadaşlarımızı fikir özgürlüğünün baltalayıcıları olarak göstermek, halkı yanıltmak demektir.Bu çatışmalar giderek artacak ve sonunda 12 Mart 1971 askeri müdahalesi gelecektir.
Polis arabasını deviren gençler
6.Filo Protestoları
Ziyaret nedeniyle başlayan protestolar sonrası, polisin karargaha dönmüş bir öğrenci yurdunu basması sonucu bir öğrenci ölmüş, bu olay, gösterileri daha da büyütmüştü. 16 Şubat 1969 tarihinde İstanbul Bayazıt Meydanı’nda ABD’nin 6. Filo’sunu protesto etmek için 76 gençlik örgütü toplanmıştı. En önde Türk bayrağı, arkada şu pankartlar vardı: “Geldikleri gibi gidecekler”, “Emperyalizm ve yerli uşaklarına karşıyız”, “Rezil coni bir daha gelme”,” Amerikan iti toprağımızda havlayamaz.” Beyazıt’tan başlayıp Taksim’de sona erecek olan anti-emperyalist, bağımsız Türkiye miting için işçiler, öğrenciler toplanmaya başlarken, aynı saatlerde Beyazıt Camii ve Dolmabahçe Camii doluyordu. Fakat bu sefer Amerikan muhiplerin sayısı oldukça artmıştı.
Sokağa dökülmekle halledilmez
6. Filo resmi yetkililerce İstanbul’da 21 pare top atışıyla karşılanmıştı. O dönemde, Süleyman Demirel’in liderliğini yaptığı Adalet Partisi iktidardaydı. 1965 seçimlerini yüzde 53’lük bir oy oranıyla kazanan Demirel Hükümeti, 68 öğrenci olaylarıyla sarsılmıştı. Olayları “hür olan memleketlerin işareti” olarak nitelendiren dönemin Başbakanı Demirel, 22 Mart 1969’da düzenlediği basın toplantısında, “1960 modeli olayların tekrarını hayal edenler var. Ellerinde kronometre, hükümetin meşrutiyetini kaybetmesini bekliyorlar” diye konuşmuştu.
Demirel, ilerleyen tarihlerde olayların yayılması üzerine, sıkıntılar yaşandığını belirterek, “Sokağa dökülmekle hiçbir mesele halledilemez” demişti.
Bu arada, Atatürk’ün emperyalistleri İzmir’de denize dökmesinden sonra, batının kanlı çizmesi ilk kez Demokrat Parti’yle Türkiye’ye girmişti. ABD’nin, Tükiye’nin dış politikasında neredeyse tek dayanak noktası haline gelmesi 1950’li yılların başına rastlar. Türkiye’yi NATO’ya sokan DP’nin, Missouri Zırhlısı’nı İstanbul’a davet etmesi, Türk tarihinin kara bir günüdür. Missouri, Amerika’nın en önemli ve meşhur gemilerinden biriydi. Japonya’nın teslim anlaşması bu zırhlıda imzalanmıştı. 1946’da vefat eden ABD Büyükelçimiz Münir Ertegün’ün naaşını getirmişti.
Buraya kadar herşey normal. Ancak, ziyaretin bizim açımızdan dramatik bir yanı vardı DP iktidarının emriyle, İstanbul’da gazinolar ve genelevler boyanır, tüm kent süslenir, ABD askerlerinin İstanbul’u kirletmeleri için her türlü hazırlık yapılır. Genelevin duvarlarının beyazlara boyanması ve üzerine de İngilizce “Hoşgeldin denizci” yazılması hâlâ hafızalardadır.
Naci KAPTAN
ilk yazım 24.08.2012 – Güncellendi 31.10.2017
Devam edecek
Ben ODTü olaylarını hatırlıyorum. 1978 miydi acaba? Yeğenim Odtü’de birinci sınıftaydı galiba. Biz Samsun 19 Mayıs Ü.de Öğretim Üyesiydik.Ankara’dan haber geldi,ODTÜ de kimseyi ne içeri,ne dışarı bırakmıyorlar. Kız küçük, çok heyecanlanmıştık haber alana kadar. İnönü’nün “öğrenci askere karşı hareket ediyor, böyle birşey kabul edilemez” anlamındaki sözlerini hatırlıyorum.İnönü şöööyle bir başını kaldırsa da askere ne yapılıyor bir görse
Ben artık yaşayan tarih gurubundan olduüum için hatırladıklarımı kaydetmek istiyorum.
Prof Dr Siber Göksel
Sayın Siber Göksel,
1960’lı yıllara ait paylaştığınız anılarınız için teşekkürlerimi sunarım.
Saygılarımla
N.Kaptan
Pingback: Biz Üniversitede ÜÇ KELİME öğrendik… YANKİ GO HOME *** Coni’ye çuval PKK’ya silah verenlere Süleymaniye ‘ ye yanıt: | Cumhuriyetimiz İçin