HABEREyorum
Sayın Selcan TAŞÇI HAMŞİOĞLU aşağıdaki yazısında ortaya soruyor:
“Suçun şahsiliği ilkesi” Dişli’nin atamasında göz önünde bulundurulmalı mı? Bulundurulmamalı mı?
Yüzbinlerce insan, FETÖ iddiasıyla tutuklanan, ihraç edilen, açığa alınan yakınları yüzünden fişlenir ve onların da hayatı mahvolurken, kardeşinin adı darbede bu kadar öne çıkmış olduğu halde Dişli’nin, üstelik de siyasetin tam göbeğinde ödüllendirilmesi adil mi?”
Vallahi şahsen adil olup olmayacağını bilemeyeceğim, ona adının başında “Adalet” olan partinin yandaşları karar versinler; ama bana göre yakında seçim olasılığı var ve bu bağlamda hiç yoksa bir bölüm Gülenci/FETÖcilerle flört ediliyor gibime geliyor; yani Dişli üzerinden FETÖ’cu seçmenlere “Gel gel, gel oy ver de kim olursan ol, gel” denilerek olası seçime hazırlanıyor..
Ya da abi Dişli’nin daha söylemedikleri/söyleyecekleri var.
Önceki gün de yazdığım gibi gün “İktidar olmak; İktidarda kalmak; iktidara yaranmak için “her şey mübah” siyasetine teslim olmuş/edilmiş bir Türkiye…Yani aslında ödüllendirmeyi düşündükleri Dişli mişli değil bizzat kendileri..
Aydoğan
Selcan TAŞÇI HAMŞİOĞLU
02 Eylül 2017
Dişli, niye geri çekilmişti?
AKP Sakarya Milletvekili Şaban Dişli’nin, “ekonomiden sorumlu AKP Genel Başkan Başdanışmanlığı” makamına getirilmesine dönük itiraz ve eleştirilere bakıyorum; hemen hepsi 15 Temmuz merkezli…
Şaban Dişli’nin kardeşi, Akıncı Üssü davası sanığı da olan, FETÖ tutuklusu eski Tümgeneral Mehmet Dişli’nin “darbe girişiminin kilit isimlerinden” olması üzerinden bir saflaşma yaşanıyor:
“Suçun şahsiliği ilkesi” Dişli’nin atamasında göz önünde bulundurulmalı mı? Bulundurulmamalı mı?
Yüzbinlerce insan, FETÖ iddiasıyla tutuklanan, ihraç edilen, açığa alınan yakınları yüzünden fişlenir ve onların da hayatı mahvolurken, kardeşinin adı darbede bu kadar öne çıkmış olduğu halde Dişli’nin, üstelik de siyasetin tam göbeğinde ödüllendirilmesi adil mi?
Tam da Dişli ve onu atayanların öngördüğü tartışma alanı bu bana kalırlarsa; hiç rahatsız olduklarını sanmıyorum. Muhtemelen ellerini bile ovuşturuyor olabilirler bu mecrada devam etsin diye yükselen çatlak sesler…Oysa, -bir de atandığı alan tüy diker gibi ekonomi olunca- Şaban Dişli adının çağrıştırdığı, üçüncü şahıslardan bağımsız, direkt olarak kendisiyle alakalı çok daha önemli bir siyasi skandal var geçmişte…
Hafızanızı bir zorlayın bakalım; Dişli, Genel Başkan Yardımcısı olduğu dönemde neden geri çekilmek durumunda kalmıştı AKP siyasetinde?
Hemen söyleyeyim; imar yolsuzluğu ve rüşvet iddiaları sebebiyle!
“Bu olay dünyanın herhangi bir uygar ülkesinde olsa yer yerinden oynamış, ülkede taşlar yer değiştirmişti.. İngiltere, Fransa, Almanya, İtalya’da hükümet çoktan gitmişti.. Öylesi bir skandal.. Rezalet.. Fiyasko..” yazılarından geçilmiyordu o günlerde gazetelerde…
“Belge” denilen kağıtlar, “ıslak imza”lar uçuyordu manşetlerde…
Az buz değil; 1 milyonluk rüşvet ve 10-13 milyonluk ranttan bahsediliyordu…
Bu skandal dolayısıyla Dişli bir nevi kızağa çekilmiş, adı ve adının anıldığı olayın niteliği unutturulmaya çalışılmıştı. Şimdi, hazır elde “darbe” gibi bu hadisenin hatırlanmasının önüne geçecek çapta bir itiraz sebebi de varken geri döndürüldü Dişli vitrine…
Mağduru olduğu 15 Temmuz’a dair bir ayrıntıyla suçlanmak mı, yoksa sicilinin hiç de parlak olmadığı “yolsuzluk dosyası”nın eşelenmeye başlanması mı; düşünün bakalım iktidarı hangisi rahatsız eder sizce?
***
“17/25 Aralık”a var Balyoz’a yok!
Söyleyen bir hukukçu…Üstelik de üniversitede ders veren, alanında “öğreten adam” konumunda bir hukukçu…
Dediği şu:
“17/25 Aralık sürecindeki hangi hakim-savcının FETÖ’cü olmadığını söyleyebilirsiniz? Bir tanesi için bile ‘FETÖ’cü değil’ diyemezsiniz.” Haklarında açılan soruşturma, dava, ortaya atılan iddia ve kanıtlara bakılırsa, haklı görünüyor. Keza, buna bir itirazım da yok. Benim anlamadığım -her zamanki gibi/yine- çifte standart.
Hukukçu beyefendi, savcı ve hakimlerin “FETÖ’cülüğüne”, 17/25 Aralık’ı hükümsüzleştirmek üzere vurgu yapıyor; “yok hükmünde” sayılsın, muhatapları bütün o kasetli-tapeli-ayakkabı kutulu-para sayma makinalı suçlamalardan muaf sayılsın diye…
E madem öyle;
Ergenekon-Balyoz sürecindeki -Köksal Şengün gibi adil tutumlarından dolayı davadan uzaklaştırılarak sürülen, uğradıkları baskı ve ötekileştirme sonucu kanser edilen istisnaları ayrı tutuyorum- hangi hakim-savcının FETÖ’cü olmadığını söyleyebilirsiniz?
Söyleyemezsiniz.
Bu durumda, nasıl, 17/25 Aralık’ı hükümsüzleştirme gerekçeniz Ergenekon ve Balyoz’da da var olduğu halde, “Ergenekon ve Balyoz sapına kadar gerçekti” diyebilirsiniz?
Üstelik de bu davalardan yargılananlar “bağımsız” olduğu iddiasıyla yeniden kurduğunuz mahkemelerde “beraat” ettikleri halde?
Her alanda egemenliği kronikleşen bu “kendine Müslümanlık” tavrıyla mı tecelli ettireceksiniz adaleti?
Hadi oradan…
***
Sen cenazeni kaldıracak imam bul da…
“Fesli meczup” olarak tanınan zat vasiyet etmiş, “Mustafa Kemal’e zerre kadar muhabbeti olan cenazesine gelmesin”miş!
“Ölen asker sırt üstü düşerse Müslüman, yüz üstü düşerse kafir olur” türü veciz(!) ifadelerin de sahibi olan bu Cumhuriyet düşmanını ciddiye alıp da laf yetiştirmeye değmez…
O cenazesini kaldıracak imam, ardından “helal olsun” diyecek cemaat bulursa şükretsin bana kalırsa…
http://www.yenicaggazetesi.com.tr/disli-niye-geri-cekilmisti-44080yy.htm