Soner Polat
Aydınlık Gazetesi,
9.9.2017
Avrupa mı, ulusal onur mu?
Almanya’da 24 Eylül günü seçim var! Hıristiyan Demokrat Parti’nin Genel Başkanı ve Almanya Şansölyesi Angela Merkel ile Sosyal Demokrat Parti’nin Genel Başkanı Martin Schulz 23 Eylül günü kameralar önünde kozlarını paylaştı. Ancak Almanya’dan daha çok Türkiye’yi konuştular! Muhteşem (!) ikili Türkiye’ye vurmak için kıran kırana bir yarışa girdi. Merkel şunu dedi: “Ben hiçbir zaman üyelikten yana olmadım. Üyeliğe hazırlık yardımlarının dondurulmasında hemen varım. Türkiye’nin AB üyesi olamayacağı gayet açık! Ama benim içerideki vatandaşlarımı kurtarmak için görüşmeleri kesmemem gerekir!”
Zerre kadar ulusal onur ve gurur duygusu olan bir meclis derhal toplanır ve gereğini yapar. Ama Atlantikçi partilerle hiçbir çıkış yok! Tepki mi istiyorsunuz? İşte tepki: “Yok hükmündedir!” Acaba anlaşılmıyor mu? “Arkadaş, bak seni AB’ye, MB’ye almayacağız; alırmış gibi yapıp, seni bir güzel hırpalayacağız!” diyor. Bu konu çok açık ve üzerinde tartışma açmak okuyucularıma saygısızlık olur! Bu nedenle sizi Hasdal Cezaevi’nde yazdığım (2012), “Türkiye İçin Jeopolitik Rota” kitabım ile baş başa bırakayım:
TÜRKİYE İÇİN JEOPOLİTİK ROTA
“Yarımada konumundaki Avrupa, üç tarafını deniz ve okyanuslarla doğal sınırlara dayandırmıştır. Jeopolitik disiplin, doğal sınırlara kavuşan ülkelerin güvenliklerini daha rahat sağladıklarına işaret eder. Türkiye’yi içine alan AB, güneydoğudaki doğal sınırlarını kaybederek nispeten engelsiz sınırlarla istikrarsız ülkelere komşu olacaktır. Bu nedenle, Bulgaristan, Romanya, Doğu Avrupa ve Baltık ülkelerinin alınması AB’nin doğudaki sınırlarını daha güvenli bir hale sokarken, Türkiye’nin alınması güvenlik boyutunda jeopolitik çatlak yaratır. Bu nedenle böylesine tarihi ve jeopolitik birikimi olan bu yapılanmanın bu kadar basit bir jeopolitik yanlışa sürüklenmesi beklenmemelidir.
Bu yasalardan bihaber olan Türkiye’nin AB süreci siyasi bir intihar, ötenazidir. Böyle bir girişim, tarih, coğrafya, siyaset, uygarlıklar ve jeopolitiğin kırıntısından bile habersiz olmak demektir. Türkiye, aslını ve binlerce yıllık tarihini inkâr etmektedir. Bir kişi, Türkiye’nin günün birinde AB’ye tam üye olabileceğini düşünüyorsa, ya safdil bir vatandaşımızdır ya eğitilmiş bir cahildir ya da art niyetlidir. AB, Türkiye’yi tam üye olarak aldığı gün dağılır.
Türkiye AB kapısında bekletilirken, dünya üzerinde seçenek üretmekten mahrum bırakılmakta, yavaş ama kararlı adımlarla bölünme sürecine sürüklenmektedir. Türkiye, Avrupa-Atlantik ittifakının sadık bir müttefiki olarak görüldüğünden, tehlikeli bir yalnızlığa doğru sürüklenmektedir.
AB’nin gerçek patronunun Almanya olduğu yönünde tüm dünyada yaygın bir kanaat var. Almanya’nın istemediği stratejik bir kararın AB’de kabul edilmesi mümkün değil. Bu nedenle Türkiye’nin üyeliği konusunda Alman devlet büyüklerinin ne düşündüğü önem arz ediyor. Eski Almanya Şansölyesi Helmut Kohl bakalım bu konuda ne diyor: ‘Türkiye’nin AB’ye tam üye olması, birlik için ciddi bir tehlikedir. Bu nedenle Türkiye’nin AB’ye alınmasına karşı çıkıyoruz. Ancak Türkiye, Avrupa için stratejik bir öneme sahip. Bu nedenle Türkiye’nin Avrupa’dan kopmaması ve başka bir sisteme yönelmemesi için de özel bir formül bulunarak Avrupa’nın yanında tutulmasını istiyoruz.’
Türkiye, Batı’nın hem açık sömürü alanında tutulmakta hem coğrafyası bu ülkelerin stratejik çıkarları için hoyratça kullanılmakta hem de birlik, beraberlik ve bütünlüğü bu ülkeler tarafından her vasıta kullanılarak aşındırılmaktadır. AB süreci Türkiye’yi Batı’nın nüfuz alanında tuttuğu ve diğer stratejik seçenekleri rafa kaldırdığı için ABD tarafından da hararetle desteklenmektedir. Süreç Türkiye’yi bölünme ve dağılma aşamasına doğru sürüklemektedir.
Bu nedenle, Türkiye’nin Batı içinde yer aldığını düşünmek bir yanılsamadır. Gerçekte Türkiye’nin hayati çıkarlarına yönelik tüm saldırılar Batı kaynaklıdır. Bu da Batı açısından son derece tutarlıdır. Batı, günün birinde karşı karşıya kalacağı jeopolitik rakibinin vücudundan parçalar kopararak onu zayıflatmaktadır.”
Değerli okuyucularım: “Söylesem tesiri yok, sussam gönül razı değil!”