Ataol Behramoğlu
ataolb@gmail.com
17 Aralık 2016
Einstein’ın Hitler değerlendirmesi
Albert Einstein’ın yazılarından alıntılar ve özdeyişlerinden oluşan (geçen yıl Moskova’da aldığım) 2014 basımlı bir kitabı karıştırırken, Hitler üzerine bir değerlendirmesini gördüm….1935 tarihinde alınmış el yazması bir not olduğu belirtilen değerlendirmenin Rusçadan dilimize yaptığım çevirisi şöyle:
“Entelektüel yetenekleri sınırlı, hiçbir yararlı işe yeteneği bulunmayan, koşulların ve doğanın daha cömert ödüllendirdiği kimselere karşı kıskançlık ve nefretle içi içini yiyen biri… Sokaklardan ve birahanelerden insan döküntülerini topladı ve o döküntülerle kendi örgütünü yarattı…” İnsanlık tarihinin en büyük bilim insanlarından biri, bu tarihin gelmiş geçmiş en lanetli kişiliklerinden birini bu sözlerle değerlendiriyor…
Yazıya başlamadan önce Hitler’in yaşam öyküsüne, özellikle de çocukluk ve öğrencilik dönemlerine daha yakından bakmak istedim.Orta halli memur ailesi çocuğu.Babası onun da kendisi gibi memur olmasını istiyor. O ise resim sanatına eni konu meraklı. Ressam olmak istiyor. Siyasete atılmadan önce iki bin kadar çizimi olduğu söyleniyor. (İnternette gördüğüm bir Meryem tablosu, doğrusunu söylemek gerekirse hiç fena değil.) Fakat akademiye başvurusu, lise eğitimini tamamlamadığı ve ressamlığa yeteneği olmadığı gerekçesiyle iki kez reddedilmiş. (İnsanın, keşke reddedilmeseydi diyesi geliyor…)
Bir çocukluk fotoğrafında, arkadaşları arasında soğuk, sevimsiz, kendini öne çıkaran görünümüyle dikkat çekiyor… Gönüllü olarak katıldığı 1. Dünya Savaşı sırasında çekilmiş onbaşı üniformalı fotoğrafında da yüzü ceset gibi soğuk… Gerçekten de birilerine hınç duyan, fakat bunu dile getiremeyen, nefretini şimdilik içinde tutan birinin irkiltici yüzü…
Daha çok sevimsiz bir gardiyana benzeyen kişinin bütün bir Alman ordusunun ve dahası devletinin başına geçeceğini düşünmek, tahmin etmek mümkün değil…
Toplumsal olguları kişisel (öznel) etkenlerle değerlendirme yanlısı değilim… O dönemin Alman toplumunun böyle birine gereksinimi olmasa, ya da daha doğrusu bu koşullar böyle birini hazırlamasa; (hiç evlenmediği, çocuğu olmadığı bilinen) bu soğuk suratlı onbaşının hükmü zavallı ailesine, çocuklarına geçmekle kalırdı… Fakat öyle olmadı. Bu kişinin öznel varlığı sadece Alman toplumuna değil, bütün dünyaya tarihin en büyük yıkımlarından birini yaşattı… Böyle baktığımızda, kendisine karşı düzenlenen kırk iki suikast girişiminin hiçbirinin başarılı olmaması ne yazık! Bu öznel, kişisel etken yok edilmiş olsa, tarihin akışı başka türlü de olabilirdi…
Sokaklardaki, birahanelerdeki insan döküntüleri (çöpleri, tortuları) etkileyici bir tanım… Savaş sonrasının yıkılmış, çökmüş, Almanya’sını da anlatıyor… Bu döküntüler, onbaşı eskisinde kendi benzerlerini buldular… Onunla özdeş olduklarını hissettiler… Yüceltilmeye, övgüye gereksinimleri vardı…Hitler nefret kusan söylemiyle her türlü “öteki”yi aşağılarken kendi benzerlerini yüceltiyor, onların hırs, öfke, haset, kıskançlık, öç alma duygularını körüklüyor, kışkırtıyordu…
19 Ağustos 1934 tarihli halkoylamasında yüzde doksana yakın (89.93) bir oyla Cumhurbaşkanı seçilmesi böyle oldu…Dünya kültürüne, sanatına, bilimine dâhiler kazandırmış bir milletin, böyle birini böylesine ezici bir çoğunlukla kendine “führer” (reis, başkan) seçmesi, bütün bir insanlık tarihinin herhalde en şaşırtıcı, en talihsiz olgusudur…
Einstein, Hitler’in adamlarını (ve kadınlarını) çöpler, döküntüler olarak tanımlıyor… Ne yazık ki Hitler’in yandaşları sadece onlar değildi… Hiçbir toplumun yüzde doksanı döküntü olamaz…Bu yandaşlar arasında Martin Heidegger gibi büyük düşünürler, Gottfried Benn gibi büyük şairler, Marlene Dietrich gibi efsane aktristler, Almanya dışında da seçkin yazarlar, önemli kişilikler vardı…Bu ise iyiliğin gücü kadar kötülüğün de bulaşıcı olabileceğini gösteriyor…
Hitler’in yükselişi ve hem kendisi hem kendi ulusu ve bütün bir dünya için neden olduğu felaketler, bütün uluslar ve bütün zamanlar için çok öğretici olmalı…