DEMOKRASİ MÜCADELESİNİN ÖN CEPHESİ: ANAYASA

DEMOKRASİ MÜCADELESİNİN ÖN CEPHESİ: ANAYASA

Yüksel Sarı

İstanbul’da Beşiktaş-Bursaspor maçının ardından stat önünde meydana gelen çifte bombalı saldırıda şimdiki bilgilere göre 30’u polis 38 yurttaşımız şehit olmuş durumda. 155 yurttaşımızın da yaralandığı bildiriliyor. Ölü ve yaralı sayısının daha da artmasından endişe ediliyor.

Güney sınırlarımızın ötesindeki savaş, ülkemizin içini de vuruyor. Milletçe varlık-yokluk meselesi olarak değerlendirmemiz gereken önemli bir süreçten geçiyoruz. Milli birliğe en çok ihtiyacımız olan bir zamanda olmadık işlerle uğraşmak zorunda kalıyoruz. Tayyip Erdoğan ve AKP iktidarının gündeme getirdiği Anayasa değişikliği tartışmaları yüzünden içeride bir daha bölünüyor, bir darbeyi de kendi içimizden yiyoruz.

AKP ve MHP’ in işbirliği ile getirilmek istenen Anayasa değişikliği tasarısının ayrıntıları şöyle;

-Cumhurbaşkanı partili olacak

-Bakanları cumhurbaşkanı atayacak

– Milletvekilleri gensoru veremeyecek

-Vekil sayısı 600’e çıkacak

-Seçilme yaşı 18’e düşecek

-Cumhurbaşkanı kararnameler çıkarabilecek

-Cumhurbaşkanının Yüce Divan’da yargılanması güç olacak

Erdoğan’ın mutlak iktidarı için Anayasa değişikliğinin olmazsa olmaz bir koşul olarak görüldüğünü bildiğimizden, açıklanan bu maddeler bizi şaşırtmadı.

Bağımsızlığımızı ve toprak bütünlüğümüzü tehdit eden gelişmeler karşısında beceriksizlikleri, dış politikada artık tescil edilmiş olan başarısızlıkları ve uluslar arası alandaki yalnızlıkları nedeniyle telaşa düşen Tayyip Erdoğan ve AKP iktidarı, ülke içinde giderek daha da otoriterleşmeye ihtiyaç duyuyor.

İçeriden veya dışarıdan kaynaklanan herhangi bir nedenle gerçekleşebilecek olan bir halk hareketine karşı kendilerini ancak bu şekilde sağlama alabileceklerini, uzun sürecek mutlak iktidar yönetimini ancak bu şekilde kurabileceklerini düşünüyorlar.

Bu amaçla, FETÖ ve PKK’ya karşı verilen mücadeleyi kullanarak, o mücadele üzerinden, adeta devleti kendilerine göre yeniden şekillendirmek, laik, demokratik cumhuriyetin izlerini ortadan kaldırmak, kişi hak ve özgürlüklerini askıya almak için önemli adımlar attılar. Bütün bunları yaparken, ‘millici’ söylemlerde bulunarak halkı kendi yanlarına kazanmayı ihmal etmediler.

Bu güne kadar fiilen gerçekleştirdiklerine, bundan sonra da Anayasal olarak devam edebilmek isteyen, bu amaçla Anayasa değişikliğini gündeme getiren Tayyip Erdoğan ve AKP iktidarı, tam da bağımsızlığımızın ve toprak bütünlüğümüzün tehdit altında olduğu bir dönemde bu gibi uygulamalarla milletimizi bölerek, dışarıya karşı bizi zayıf düşürerek emperyalizme hizmet etmektedir.

Bu nedenle, en başından itibaren bağımsızlık mücadelesinin demokrasi mücadelesiyle birleştirilmesi gerektiğini, demokrasi mücadelesi ertelenerek bağımsızlık mücadelesi verilemeyeceğini belirtiyoruz.

Bunu anlayamayan kimi fikir yoksunları “FETO’ mü yoksa Erdoğan mı daha tehlikeli ?” ya da “PKK’ mı yoksa Erdoğan mı daha tehlikeli?” gibi saçma sapan sorular sordular.

Bu saçmalığı “FETÖ’ müsün yoksa “PKK’lı mı ? “ düzeyine kadar çıkardılar.

Erdoğan’ın ‘milli çizgiye’ geldiğini, antiemperyalist olduğunu bile söylediler.

Televizyonlarda, AKP yöneticilerinin de ofislerinde Atatürk resmi olduğunu söyleyerek “ Demek ki bunların Atatürk’le ilgili sorunları yok” diyerek halkı yanlış bilgilendirdiler.

Gazetelerdeki köşelerinde “Erdoğan diktatör olamaz çünkü… “ diye uzun makaleler yazdılar.

Bu gün bir şey söyleyip, ertesi gün tam tersini söyleyen Erdoğan’a güvendiler.

Giderek AKP iktidarı ile yan yana olmaktan çekinmediler, hatta bunu da savundular.

Oysa,

Hayallere ve resimlere göre değil, gerçek olan olgulara baksalardı bu yanlışa düşmeyeceklerdi.

Sözlere değil, uygulamalara baksalardı bu kadar kolay kandırılmayacaklardı

Çevrelerindeki fikir yoksunlarından kurtulup, doğrulara daha yakın durabilselerdi bu kadar hızlı dönüş yapmak zorunda kalmayacaklardı.

Her neyse!

Anayasa değişikliği konusunda iki partinin uzlaştığı metin onları da uyarmış olmalı ki, şimdi;

”Cumhuriyet tasfiye ediliyor” diyorlar.

“96 yıllık meclis devre dışı bırakılmak isteniyor. Bu yasayı geçirmek vatana ihanettir “diyorlar.

“Tek adam “iktidarına gidildiğini ileri sürüyor ve “Ali kıran baş kesen hükümeti kurulacak” diyorlar.

“Bu Türkiye’ye büyük kötülüktür. Bu kadar yetkiyi tek kişiye veremezsiniz. Sınırsız yetkili ve sorumsuz bir cumhurbaşkanı olmaz” diyorlar.

Henüz, “Bu bir diktatörlük hevesi” diyemeseler de “ Bu bir saltanat hevesi “diyorlar.

Oysa; siyaset bilimindeki rejim çeşitleri sayılıdır. İkisi de aynı kapıya çıkıyor. Nitekim, Anayasa profesörü Süheyl Batum “Yürütme, hem parti aracılığıyla yasamaya hakim, hem de yargının yarısını atıyor, yargıya hakim. O zaman bunun adına dünyada diktatörlük denir. Bunun başka adı yok” diyor.

Bu yazıyı neden yazdık?

Bu tür yanlışlar nedeniyle bir araya gelemediğimiz için, milletçe büyük bedeller ödediğimiz için yazmak zorundaydık. Yoksa bir özür beklediğimizden değil.

Zararın neresinden dönülse kardır. Artık anlaşılmıştır ki, demokrasi mücadelesi ertelenerek bağımsızlık mücadelesi verilemez.

FETÖ’ ün önemli ölçüde tasfiye edilmiş olduğunu dikkate alırsak; Nasıl ki bağımsızlık mücadelemizin ön cephesinin ‘PKK ve Kürt Koridoru ‘ ise, demokrasi mücadelemizin ön cephesi de Anayasa olmalıdır.

Bu günün en önemli görevi; Milletimizin bütün güçlerini bu iki cephede birleştirmektir.

Bombalara karşı vereceğimiz en iyi cevap milletimizin büyük birliğidir.

İlk önceliğimiz bu yasanın meclisten geçmesini önlemek olmalıdır.

This entry was posted in ANAYASA, CUMHURİYET - DEMOKRASİ - ÇAĞDAŞLIK, DEMOKRASİ-ÖZGÜRLÜK. Bookmark the permalink.

Leave a Reply

Your email address will not be published. Required fields are marked *